12-15-2013, 08:23 | #1 |
'Dershaneler düşünmeyi engelliyor'
Dershanelerin asıl amacı gözetlemek
Dünyanın sayılı bilim adamları ve düşünürleri dershanelerin farklı amaçlarla kurulduklarını ve buna göre eğitim verdiklerini söylüyor. Neticede ortaya çıkan tablo tam olarak şu: Amaç eğitim değil, kendilerine fayda yaratacak kitleler oluşturmak. Dershaneler ile en önemli açıklamalardan birine en son olarak Levent Şentürk Mimarlığın Bio-Politikka Sözlüğü kitabında yer vermiş. Şentürk'e göre dershane sözcüğü her ne kadar okul çağırışımı yapsa da aslında pek de kelime anlamını karşılar bir yapı ve içeriğe sahip değil. İşte Levent Şentürk'ün kaleminden dershane notları; "Dershaneler günümüzde Türkiye nüfusunun merkezi ölçüm yöntemleri ile eğitmenin deneysel sahasına dönüşmüş durumda." Aslına bakarsanız zaten öğrenilmiş bilgiyi pekiştirmek için var olan dershanelerin sistemi eğitimin amacına uygun hareket ettiği söylenemez. Levent Şentürk'e göre genç nüfus dershane sistemi ile birlikte uzmanlaşmış bir kodlama sistemine dahil olur. Belirlenen doğru şıklar ile öğrenciler var olan bilgiyi pekiştirmek amacı taşıyan dershanelerde pek de amacına uygun hizmet vermeyen, bilimsellikten uzak bir öğrenim süzgecinden geçer. Doğruları "şıklar" ile gösteren dershaneler, düşünerek öğrenmeyi bir yandan yok sayarken diğer yandan da kazandıkları ekonomik güç ile sınav sisteminin başlıca destekleyicisi haline gelir. Bu şekilde dershaneler kendisine mensup genç nüfusu da niceliksel araçlar ile denetim altında tutar. Foucault'nun bio-iktidar kavramı ile belirttiği gibi disipliner mekanlar olarak belirlenen dershaneler, ilk olarak "okul ismi" ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Neden? Çünkü okul dediğiniz zaman insanların kafasında oluşacak aldı daha saf ve eğitim yuvası şeklinde olacaktır. Oysa derhaneler içerisinde oluşturulan sistem okuldaki öğreciler arasındaki eşitlik sisteminin yakınından bile geçmemektedir. Dershaneler kendi içlerinde kapalı bir sistemde kendilerine özgü bir hayat oluşturmuş ve kentlerde bir arada gelmişlerdir. Yani hizmet anlayışlarında "eğitim" amacından çok "zengin nüfus" kavramı daha ön plana çıkmıştır. Önemli olan öğrencilere hizmet değil, kendilerine fayda sağlayacak kitleleri bulabilmektir. Foucault'nun yerleştirme / parselleme tekniği ile öğrenciler dershanelerde başarılarına göre yerleştirilip gruplandırılmışlar ve başarılı öğrenciler ile tembel öğrenciler daha temelde birbirinden ayrılarak, öğrenciler arasında hiyerarşik bir ayrım ve sınıflandırma söz konusu olmuştur. Kişi başına elde edilen gelir aynı iken, sınıf mevcutları ve öğrencilerin birlikte eğitim göreceği kişiler herkesin başarılı olmasını sağlayabilmek için değil; daha başarılı öğrencileri kodlama sistemi ile eğiterek diğerlerinden ayrıştırmak ve kendi kapalı hayat sistemini empoze etmek için kullanılmıştır. Test tekniğindeki güç, hız, beceri ve süreklilikleri dershane yönetimi tarafından gözlemlenip, başarılarına göre gruplara ayırdıkları öğrenciler ile dershaneler aslında kendi başarı listesini ve önümüzdeki sene daha fazla ekonomik güç elde edebilmek için talep yaratabilmeyi öncelik olarak almışlardır. Kendisine fayda sağlayan öğrencileri de daha sonra "Gurur Tablosu" adı altında binaların cephelerinde reklam amacı ile kullanmış ve binaların üzerinde inşa edilen Foucault'nun deyimi ile bio-politik sistemin bir parçası haline getirmişlerdir. Nedir bu bio-politik sistem? 18. yüzyılda yaşayan insanların nüfus olarak tanımlanması ve bu nüfusun kontrolü ve düzenlenmeleri bio-politika olarak geçer. Burada önemli olan oluşturulan disipliner yapı ile aynı dershanelerin yaptığı gibi çocukların kontrol altına alınacak birer nüfus olarak görünmesi ve hem ekonomik hem de düşünsel yönden denetime alınmak istenmesidir. Bu şekilde eleştirel bakış açısı ya da derinlemesine öğrenmeden uzak olarak, sorgulamadan hangi cevabın doğru olduğu öğrencilere kodlama sistemi ile öğretilirken, öğrenciler de dershaneye sağlayacağı faydaya göre hiyerarşik bir düzende kodlanarak sınıflandırılmaktadır. Bu durum da öğrenci psikolojisini doğrudan olumsuz olarak etkilemektedir. Çünkü oluşturulan gurur tabloları ile kalabalıkları düzenli çocuklar haline dönüştüren canlı tablolar oluşturmak, bitki ve hayvan düzenlemeleri yapmak, canlı varlıkların rasyonel sınıflandırmalarını yapmak ile aynı noktaya gelmektedir. Yani "kalabalık" ya da "nüfus" olarak görülen kitlenin disipliner sistem içinde kontrol altına alınması söz konusu olmuştur. Bu sistemin devamı da bilindiği üzere üniversite sınavları ve bu sınavlar ile faaliyetin denetiminin sağlanmasıdır. Dershanelerde belirli bir düzenlemeye tabii tutulan bu öğrenciler, daha sonra askeri bir sistemi andıran sınav işleyişi ile dershanelerin öğrenciler üzerinde faaliyet denetimlerini gerçekleştirdikleri deneye tabii tutulmuştur. Öğrenciler askeri bir disipline tabii olarak belirli kurallar çerçevesinde kendilerine verilen zaman dilimini kullanarak en fazla soruyu doğru cevaplamaya çalışırken, dershaneler de aldıkları sonuçlara göre öğrencileri başarıyı en doğru nasıl yakalayacaklarını gösteren birer denek haline getirmiştir. Başarısız öğrencileri sınıflandırma sistemi ile işaretleyip, ayaklar altına alan dershane sistemi ile bilginin fazlalık olarak görüldüğü bir sistem öğrencilere yerleştirilmeye çalışılmakta, öğretmenler ise soğukkanlı ama müşfik bir teknokrat olarak, bu kişisel servet büyütme mekanizması olan dershanelere hizmet vermektedir. Aynı zamanda dershaneler öğrencilerini de yine Foucault'nun örneklediği gibi bir gözetleme kulesinden izleyerek, başarı sınıflandırmasına göre hücre şeklinde oluşturduğu sınıflarda gözetlemesine, başarısızlığın korku olarak öğrenci üzerinde baskı oluşturmasına neden olmuştur. Öğrenciler daha sonraki ekonomi-politikte kullanabilinecek bir "veri" olarak görülerek, bu hücrelerde doğru şıkkı seçmesi için yaratılan kapalı hayatlarda stres ve baskı altında, bilimsellikten uzak, pazara hizmet eden, servet avcılarına hizmet eder hale gelmiştir.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|