02-05-2014, 16:03 | #1 |
Yasin Doğan - Ilımlı İslam, Öyle mi?
Yasin Doğan
Ilımlı İslam öyle mi? Paralel yapının propagandacılarının uluslararası topluma pompaladığı iki iddia (yalan) var. Birincisi AK Parti'nin el-Kaide gibi terörist örgütlere yardım ettiği, ikincisi siyasal İslam'ı temsil eden AK Parti'ye karşı ılımlı İslam kanadının bir mücadele içinde olduğu... Malûm, batılılar siyasal İslam deyince radikalizmi, köktenciliği, fundamentalizmi anlıyorlar. Yani demokrasiyi kabul etmeyen radikal hareketler ve silahlı örgütler... AK Parti'nin bu kategoriye girmediği 11 yıllık politikalarıyla ayan beyan ortada. Demokratik siyaseti yöntem olarak seçen hiçbir hareket köktencilikle ve radikalizmle birlikte anılamaz. Türkiye'de sosyal İslam diye adlandırılan yapılar da bellidir. Bunlar; dinî cemaatler, tarikatler ve manevi temelli fikir hareketleridir. Risale-i Nur grupları, sosyal alanda manevi çalışmalar yürüten hareketlerdir. Türkiye'deki mücadele kendisini ılımlı İslam diye pazarlayanlarla siyasal İslam olarak lanse edilen AK Parti arasında geçmemektedir. AK Parti ne devlet İslam'ını temsil etmektedir, ne de siyasi İslamcılık projesinin uygulayıcısıdır. Sorun, sosyo-kültürel alanda varlık göstermesi gereken kimi hareketlerin siyasi alana tasallut ederek siyaset mühendisliğine soyunmasıdır. Devlet aygıtının imkânlarını kullanarak bir nevi 'devlet cemaati' veya 'cemaat devleti' izlenimi uyandıran bir eğilim gözlenmektedir ve asıl sorun budur. Nasıl (PKK'nın Suriye kolu) PYD radikal örgütlerle savaşıyoruz diyerek kendisine uluslararası meşruiyet sağlamaya çalışıyorsa, bu yapı da radikal/siyasal İslamcılıkla mücadele ediyoruz diye kendisini pazarlamaya çalışmaktadır. Klasik Nurculuk hareketinin böyle bir hedefi, amacı veya yöntemi söz konusu değildir. Bediüzzaman hazretleri tüm derslerinde nicelik yerine niteliği öne çıkarır, maddi makamlar peşinde koşmak yerine manevi hizmetlere talip olmayı vurgular: 'Madem bu zamanda, herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye bir kudsî vazifedir. Hem kemiyet, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset daireleri, ebedî, daimî, sabit hizmet-i imaniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olmaz.' Özellikle manevi hizmetlerde olanların güç, iktidar ve makam peşinde koşmasını iman hizmetine yönelik negatif algı oluşturacağından bahisle uyarılarda bulunur. Kendisine sorulan niçin 'kuvvet peşinde koşmadığı' şeklindeki şu soruya verdiği cevap çok manidardır: 'Neden herkese muhalif olarak, hiç kimsenin yapmadığı gibi, sana yardım edecek çok ehemmiyetli kuvvetlere bakmıyorsun, istiğna gösteriyorsun? Ve herkes müştak ve talip olduğu ve Risale-i Nur'un intişarına, fütuhatına çok hizmet edeceğine o Risale-i Nur şakirtlerinin hasları müttefik oldukları ve senden kabul ettikleri büyük makamları kabul etmiyorsun, şiddetle çekiniyorsun? El cevap: Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate muhtaçtırlar ki, kâinatta hiçbirşeye âlet ve tâbi ve basamak olamaz; ve hiçbir garaz ve maksat onu kirletemez; ve hiçbir şüphe ve felsefe onu mağlûp edemez bir tarzda iman hakikatlerini ders versin. Umum ehl-i imanın bin seneden beri teraküm etmiş dalâletlerin hücumuna karşı imanları muhafaza edilsin. İşte bu nokta içindir ki, DAHİLİ VE HARİCİ yardımcılara ve ehemmiyetli kuvvetlerine, Risale-i Nur ehemmiyet vermiyor, onları arayıp tâbi olmuyor—tâ avâm-ı ehl-i imanın nazarında, hayat-ı dünyeviyenin bazı gayelerine basamak olmasın; ve doğrudan doğruya hayat-ı bâkiyeden başka hiçbir şeye âlet olmadığından, fevkalâde kuvveti ve hakikatı, hücum eden şüpheleri ve tereddütleri izale eylesin.' Üstad hazretleri dünyevi makamlar konusunda müstağni davranırken birilerinin devlet mekanizmalarında nüfuz sahibi olmak için her yolu mübah gören bir mücadele ortaya koyması ve bunu da siyaset mühendisliği için kullanması büyük tenakuzdur: 'Hakikat-i ihlâs, benim için şan ve şerefe ve maddî ve mânevî rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men ediyor. Hizmet-i Nuriyeye, gerçi büyük zarar olur; fakat, kemiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-i ihlâs ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum. Çünkü o on adam, tam o hakikati herşeyin fevkinde gördüklerinden, sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağaç olabilirler. Fakat o binler adam, dünyadan ve felsefeden gelen şüpheler ve vesveselerle, o kutbun derslerini, 'Hususî makamından ve hususî hissiyatından geliyor' nazarıyla bakıp, mağlûp olarak dağıtılabilirler. Bu mânâ için hizmetkârlığı, makamatlara tercih ediyorum.' AK Parti'yi resmi/devlet/siyasal İslamcılık gibi bir konuma oturtmak isteyenlerin önce içine düştükleri 'devletçilik', 'siyasallaşma', 'klikleşme' hastalığına bakmaları gerekir. Kaynak Yeni Şafak 05.02.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
02-05-2014, 20:48 | #2 |
Bu konuda mütevazi davranmam riya olur. Kafa yoran herkes bilirki çok gizli bilgiler olmasada bunları biz yazmıştık burada aylar önce ki bunu yeni öğrenenlerden çok çok daha öncede biliyorduk, pek kabul görmemişti ki hatta hakaret eden arkadaşlar bile oldu.
Şimdi karşı çıkan arkadaşlardan birinin böyle bir yazıyı yayınlaması ilginç geliyor fakat yinede; Aylardır tamamen gerçek olduğunu hissettiren böyle bir yazı okumamıştım, hem forum üyelerinden hemde medyadan, buraya eklemeseydiniz okuma fırsatım olmayacaktı. |
|
02-06-2014, 03:37 | #3 | |
Alıntı:
Gülen Cemaati'yle ilgili daha önce ne düşünüyorsam şimdi de aynı şeyi düşünüyorum. Bir Kısım Gülen Cemaati'nin yapmış olduğu hatalar Bütün Gülen Cemaati'ne şamil tutulamaz. Ayrıca şunu da hatırlatayım ki, nasıl ki dershaneler konusunda AK Parti'yi hatalı buluyorsam ve AK Parti'nin dershaneleri zorla kapatma politikasına karşı çıktıysam, Bir Kısım Gülen Cemaati'nin, 17 Aralık dostmodern darbesini ve 17 Aralıkçı dostmodern darbecileri desteklemesini hatalı buluyorum. |
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|