08-24-2014, 20:59 | #1 |
Cem Küçük - Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan
Cem Küçük
Başbakan Yardımcısı ve Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan 1945 sonrası Soğuk Savaşı döneminde ABD'de savunma ve uluslararası ilişkileri yönlendiren iki kişi vardı. Birincisi Washington Dış Politika Araştırmalar Merkezi'nde ders veren ve İleri Uluslararası İlişkiler Çalışmaları (SAIS) kurucularından Paul Nitze. Diğeri önceleri Donanma İstihbarat Birimi Başkanı ve ABD'nin ilk Savunma Bakanı James Forrestal. Sovyetlerin genişleme politikasını merkeze koyan ve Komünizmi birincil tehdit gören bu ikili kendilerinden sonraki yönetimleri de etkileyecekti. Forrestal Komünizmi bir takıntı hâline getirecek ve 1949'da 'tepkisel depresyon' teşhisiyle tedavi gördüğü hastaneden atlayarak intihar edecekti. 1952'de Cumhuriyetçi Eisenhower yönetiminin Dışişleri Bakanı John Foster Dulles bu ikiliden devraldığı görüşleri daha da geliştirdi. Life dergisine 1956 yılında yazdığı 'A New Foreign Policy' (Yeni bir Dış Politika) makalesiyle artık ABD'nin daha aktif bir politika izleyeceğinin sinyallerini veriyordu. Bu yeni politikayı 'A policy of boldness' (cesaret politikası) olarak tanımlıyordu. ABD gerektiğinde burnunu dünyanın her ülkesinin iç işine sokacak, gerektiğinde askerî müdahalede bulunacaktı. John Kennedy gibi daha pasifist politika izleyenler devre dışı bırakılıyordu. Amerika'nın bu politikası çok eleştirildi ama başarılı olduğunu da kimse inkâr edemez. Sovyetler, ABD'nin bu gücüne karşı koyamamış, 1989'da çökmüştü. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Batı blokunun arka bahçesi konumundaydı. 1979 İran Devrimi'nden sonra Türkiye'nin önemi daha da artmıştı. Ama basiretsiz yönetimler, asker darbeler ve içe kapanık anlayış yüzünden Türkiye başarılı bir dış politika izleyemedi. Sadece 1990'da Turgut Özal'ın 1. Körfez Savaşı'nda yürüttüğü –bu yüzden askerlerle çatışmıştı –ve Türki Cumhuriyetlerle yakın ilişki politikası vardı. Hep pasif kalındı. Burnumuzun dibindeki olaylara bile ilgisiz kaldık. 2002'de AK Parti'yle beraber dış politika da değişti. Yeni Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'nun 'komşularla sıfır sorun' politikası Arap Baharı'na kadar işlevselliğini korudu. Arap Baharı dengeleri değiştirdi. Türkiye'nin son 12 yılda tek yanılgısı Esad'ın çabuk gideceğini varsaymasıydı. Mısır'daki darbeye darbe demek ve bu konuda 'değerli yalnızlık' olarak tanımlanan konumu gayet başarılıydı. Sisi'nin Batı desteğiyle yaptığı darbeye darbe diyen Türkiye'nin bu tutumunu ileride tarih yazacaktır. Tabii Batı'nın ikiyüzlülüğünü de. Gazze'de İsrail'in soykırımını eleştirmek, İsrail'le ilişkileri asgari düzeye indirmek, Kuzey Irak'la geliştirilen ekonomik bağlar herkesin mâlûmu. Bugün Türkiye'nin bağımsız bir dış politikası var. ABD ne der, İngiltere ses eder mi, İsrail burun kıvırır mı, Rusya sert çıkar mı endişesi mazide bir şarkı oldu. Bu politikanın bize ekonomik anlamda bir sıkıntısı olmadığı gibi korkunun ecele faydası olmadığını da gösterdi. Türkiye emin adımlarla önünü görerek, başkası ne der diye düşünmeden yürüyor. Türkiye yepyeni bir yol ayrımına geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu öncülüğünde yeni AK Parti kadrolarıyla hedeflerine yürüyecek. Bunun için Dışişleri Bakanlığı'na kendinden emin biri lazım. Öne çıkan isim mevcut MİT Müsteşarı Hakan Fidan. Sayın Erdoğan ve sayın Davutoğlu mutlaka bu konuda istişare yapmışlardır. Hakan Fidan'ın yeni Dışişleri Bakanı olması kimseyi şaşırtmamalı. Hakan Fidan geçtiğimiz yıllarda Sabah Gazetesi'nde yer alan bir haberde MİT'i yeniden yapılandırırken Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı'ndaki modelini esas aldığını açıklamıştı. Büyükelçilerin çok dil bilmelerini savunan Fidan, 'Yeni elemanlarda bu özelliklere dikkat ediyoruz' açıklamasında bulunmuştu. Zaten Erdoğan'la çok iyi çalışan Fidan, Davutoğlu'yla da uyum sorunu yaşamayacaktır. Hakan Fidan'ın master tezi, 'İstihbarat ve dış politika: İngiliz, Amerikan ve Türk İstihbarat Sistemlerinin Mukayesesi', doktora tezi ise, 'Bilgi Çağında Diplomasi: Enformasyon Teknolojilerinin Uluslararası Antlaşmaların Doğrulanmasında Rolü' başlığını taşıyor. Yani sayın Fidan, istihbaratın dış politika ile beraber ne kadar önemli olduğunun farkında. Burada ortaya şöyle bir soru çıkıyor: Hakan Fidan Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturursa MİT'in başına kim gelecek? Fidan birkaç görevi ifa edecek yetenek ve zekâya fazlasıyla sahip. MİT'ten sorumlu Başbakan yardımcılığı görevini de pekâlâ götürebilir. Çözüm sürecini başından beri çok iyi götüren ve bu yüzden yabancı istihbaratın hedefi olmuş biri. Aynı şekilde Gülenist yapılanmanın devirmek istediği ama başarısız olduğu Fidan, 100 yıllık sorunların çözümünde ne kadar önemli ve aktif biri olduğunu ispatlamış oldu. Yoksa durduk yere MOSSAD ya da CIA'yle yakın ilişkileri olan David Ignatius gibiler Fidan'ı hedeflerine koymazlardı. Unutulmamalı ki, Fidan'ın en önemli tezlerinden biri istihbaratla beraber strateji üretmektir. Bunu teoriden pratiğe, kuvveden fiile geçirebilecek ekip bellidir. Fidan'ın bu görevleri ekonomi, toplumsal meseleler, eğitim, sağlık vb. ilgilenmek zorunda kalan Başbakan Davutoğlu'nun da elini rahatlatacaktır. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. Kaynak Yeni Şafak 24.08.2014
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|