AK Gençliğin Buluşma Noktası
Haberler Dünyadan ve Ülkemizden son dakika haberler burada.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 01-05-2015, 21:22   #1
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart TBMM Soruşturma Komisyonu, 4 Eski Bakanı Yüce Divan'a Göndermeme Kararı Aldı
4 eski bakana Yüce Divan için ret kararı



4 eski bakanla ilgili Yüce Divan'a gönderip göndermeme kararı verildi. Bakanlar Yüce Divan'a gönderilmeyecekler.


Meclis Soruşturma Komisyonu, eski bakanlar Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Erdoğan Bayraktar'ın Yüce Divan'a sevk edilmemesine karar verdi.

Karar 9 oya karşı 5 oyla alındı.


TBMM yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü, 4 eski bakanla ilgili karar sonrası gazetecilere açıklama yaptı.

Köylü şunları söyledi:

Her iddia her isim tartışıldı. Herkes her isimle ilgili görüşlerini söyledi ve oyunu belirledi. Dördünü ayrı ayrı değerlendirerek oy kullanıldı.

"AYIN 9'UNA KADAR MECLİS BAŞKANLIĞINA SUNACAĞIZ"

Komisyondaki oylama açık yapıldı. Genel kuruldaki oylama gizli olacak. Her üye görüşlerini söyledi. Bundan sonra biz ayın 9’una kadar meclis başkanlığına sunacağız raporumuzu. Başkanlık genel kurula verecek ve 10 gün içinde oylama yapılacak.

Kaynak

Haber 7 05.01.2015

 


Konu Cihannur tarafından (01-11-2015 Saat 02:15 ) değiştirilmiştir..
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 01-05-2015, 21:26   #2
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
Laikçiler ve Paraleller çatlasın,
Laikçiler ve Paraleller çatlasın.

Konu Cihannur tarafından (01-11-2015 Saat 02:17 ) değiştirilmiştir..
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-05-2015, 21:39   #3
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Angry
Rezalet bir karar. Vicdanen, ahlaken ve dinen elim artık bu saatten sonra AKP'ye oy atmaya kesinlikle gitmez. Seçim öncesi bakanların aklanmasını bekliyordum ama yine aklanmayı tercih etmediler. Bu saatten sonra ister başarılı ister başarısız olsun oy atarken günaha girmeyeceğim bir partiye atacağım.

Halbuki Başbakan Davutoğlu ve onun başdanışmanı Mahçupyan'ın söylemleri umut vaat etmişti. İkisi de yolsuzluk yapanları eleştirmiş ve halkın rahatlatılması gerektiğini söylemişti. Ama anlaşılan onların sözü geçmedi ve birileri bu bakanları korudu. Yazıklar olsun.

Başbakan, başdanışmanı, Vahdet Gazetesi gibi hükumete yakın neredeyse tüm köşe yazarları, vs. bakanların kendilerinin Yüce Divan'a gidip aklanmaları gerektiğini söylemişti.

Yazıklar olsun. Tarih unutmaz!

Not: Gülen örgütünü terör örgütü olarak gören, Anti-Kemalist olan ve AKP'ye oy atan biri olarak bunları söylüyorum.
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-05-2015, 22:52   #4
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
17 Aralık soruşturmasında sıcak gelişme



Cumhuriyet Başsavcılığı'nın takipsizlik kararına yapılan itiraz reddedildi.

İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi savcılarından Ekrem Aydıner'in yürüttüğü soruşturma kapsamında aralarında iş adamı Rıza Sarraf ile Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan'ın da bulunduğu 53 kişi hakkında verilen takipsizlik kararına yapılan itirazları inceledi.

Hakimlik, müşteki Orhan İnce'nin itirazının esas yönünden, diğer kişi ve kurumların itirazlarının ise usul yönünden reddine karar verdi.

Hakimlik kararında, Başsavcılığın takipsizlik kararına aralarında müşteki Orhan İnce'nin de bulunduğu bazı kişiler ve kurumlarca itiraz edildiği anımsatılarak, "İtiraz eden kişilerden Orhan İnce'nin suç tarihinde emniyet müdürü olarak görev yaptığı, dosyada müşteki sıfatı ile ifadesinin alındığı, diğerlerinin ise dosyanın tamamında ya da kısmen soruşturma esnasında görev yapan kolluk görevlileri ile dosyanın mağduru olmayan kişi ya da kuruluşlar oldukları, dosya kapsamında taraf sıfatlarının bulunmadığı anlaşılmıştır" ifadesine yer verildi.

İtiraz hakkının suçtan zarar gören kişilere verildiği belirtilen kararda, "İtiraz hakkı esasta suçtan zarar gören şikayetçiye ve şikayetçisi bulunmayan hallerde karar veren cumhuriyet savcısının bağlı olduğu ağır ceza mahkemesi nezdindeki cumhuriyet başsavcısına verilmiş bulunmaktadır. Bunun dışında yasal olarak karara itiraz hakkı başkalarına tanınmamıştır'' denildi.

Orhan İnce haricindeki kişilerin itiraz hakkı bulunmadığı, dosyada müşteki olarak ifadesi yer alan İnce'nin şikayetçi olduğu konunun da dosyanın tamamına dair olmadığının anlaşıldığı kaydedildi.

Kararda, İnce'nin, dosyada şüpheli olarak isimleri geçen Rıza Sarraf, Barış Güler ve Muammer Güler hakkında önce tayinini İstanbul dışındaki illere çıkarttıkları, akabinde de meslekten ihraç edildiği gerekçesiyle şikayetçi olduğu hatırlatılarak, şu ifadelere yer verildi:

"Öncelikle Muammer Güler'in milletvekili olması nedeniyle hakkındaki soruşturma dosyasının Türkiye Büyük Millet Meclisi Soruşturma Komisyonu'na gönderildiği, bu hususta cumhuriyet savcılığının soruşturma yetkisi bulunmadığı, böylelikle de Muammer Güler hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmasının hukuken mümkün olmadığı açıktır.

Diğer iki şüpheli Rıza Sarraf ve Barış Güler hakkındaki şikayetin değerlendirilmesinde her iki şüphelinin de müşteki Orhan İnce'nin tayin edilmesi ya da meslekten ihraç edilmesi olayında herhangi bir yetkilerinin bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda her iki şüpheli hakkında da hukuken atfedilecek suç teşkil eden bir eylem bulunmadığı yönündeki kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, usul ve yasaya uygundur."

İnce'nin itirazının "takipsizlik kararının usul ve yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle esas yönünden reddedildiği belirtilen kararda, İnce dışındaki kişi ve kuruluşların itiraz hakları bulunmadığı için bu kişilerin itirazlarının da usul yönünden reddedildiği kaydedildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi savcılarından Ekrem Aydıner'in yürüttüğü soruşturma kapsamında aralarında iş adamı Rıza Sarraf ile Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan'ın da bulunduğu 53 kişi hakkında verilen takipsizlik kararına, dosyanın tek müştekisi Orhan İnce ile milletvekilleri, bazı kurumlar ve kişiler itiraz etmişti.


Kaynak

TRT Haber 16.12.2014
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-05-2015, 23:56   #5
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen takipsizlik kararına yapılan itirazın İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmesiyle 17-24 Aralık 2013 darbe girişimlerinin yolsuzluk soruşturması değil darbe girişimi olduğu hukuken kesinleşmiş oldu şükürler olsun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Soruşturma Komisyonu'nun 4 eski bakanı Yüce Divan'a göndermeme kararıyla birlikte 17-24 Aralık 2013 darbe girişimlerinin yolsuzluk soruşturması değil darbe girişimi olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu hamdolsun.


Böylelikle 17 Aralık 2013 Dostmodern Darbesinin apaçık bir darbe teşebbüsü olduğu çifte dikişle kanıtlanmış oldu. Şimdi bu karar TBMM Genel Kurulu'nun önüne gelecek. Umarız ki TBMM Genel Kurulu da, TBMM Soruşturma Komisyonu'nun vermiş olduğu kararı onaylayıcı mahiyette bir karar alarak 4 eski bakanın Yüce Divan'a gönderilmemesi yönünde karar verir.

Müslüman Türk Milleti, 2014 Yerel Seçiminde CHP'nin AK Parti'ye yolsuzluk-hırsızlık iftiralarıyla bütün gücüyle saldırmasına rağmen CHP'nin yalanlarına ve iftiralarına kanmamış ve AK Parti'ye % 45,49 oranında oy vermiştir. AK Parti'nin almış olduğu bu % 45,49 oranındaki oy, 1982 Anayasası'nın yürürlüğe girmesinden sonraki en yüksek 1. yerel seçim oyu olmakla birlikte, 1963'te başlayan belediye başkanlarının halk oyuyla seçildiği yerel seçimler tarihimizde 1968 Yerel Seçiminde Adalet Partisi'nin almış olduğu % 49,06 oranındaki oydan sonraki en yüksek 2. yerel seçim oy oranı olmuştur Allah'a şükürler olsun.

AK Parti, 30 Mart 2014 Yerel Seçiminde elde etmiş olduğu büyük seçim zaferinden sonra 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçiminde de büyük bir seçim zaferi daha elde etmiştir hamdolsun.

AK Parti; kendisinin kurucu genel başkanı olan ve 13 sene boyunca genel başkanlığını yapmış olan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasi tarihindeki toplamda ve aralıksız olarak en uzun süre başbakanlığını yapmış olan başbakanı olan ve İstanbul'un efsane belediye başkanı olan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin efsane başbakanı olan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Sembol Lideri Recep Tayyip Erdoğan'ı, halkımızın seçtiği ilk cumhurbaşkanımız olarak hem de seçimi 2. tura bile bırakmadan 1. turda 10 Ağustos 2014 tarihinde Türkiye'nin 12. Cumhurbaşkanı olarak seçtirebilmiştir şükürler olsun.

2014 yılı AK Parti'nin hem yerel seçimde hem de cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP'ye karşı büyük çifte seçim zaferi kazandığı bir yıl olmuştur. Şimdi 2015 yılındayız. 2015 yılı da AK Parti'nin genel seçimde CHP'ye karşı yine bir seçim zaferi daha kazanacağı bir yıl olacaktır inşaallah.

Kimse kendini kandırmasın. Türkiye'deki temel mücadele, Türkiye'nin özüyle, yerlilikle, millîlikle, ülkemizin ve milletimizin değerlerine bağlılıkla (AK Parti ve AK Parti Zihniyeti) ile Türkiye dışılık, yabancılık, gayrimillîlik, Batıcılık, ülkemizin ve milletimizin değerlerine düşmanlık (CHP ve CHP Zihniyeti) arasındaki mücadeledir. Herkes tarafını seçsin.

Konu Cihannur tarafından (01-06-2015 Saat 03:34 ) değiştirilmiştir..
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-06-2015, 01:07   #6
Kullanıcı Adı
zülcenaheyn
Standart
Evet, Türkiye'de hak ile batılın mücadelesi sürmektedir. Bu mücadeleyi zehirleyen namussuz şerefsizlerin de başbakanın dediği gibi kollarının kesilmesi gerekir.
zülcenaheyn isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-08-2015, 03:29   #7
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
Halime Kökçe



Mesele dört bakan değil, hala anlamadın mı!

Tıpkı 17-25 Aralık operasyonlarında meselenin yolsuzluk olmadığı gibi, tıpkı Gezi Parkı kalkışmasında meselenin 3-5 ağaç olmadığı gibi önceki gün Meclis Soruşturma Komisyonunun açıkladığı kararda da mesele dört bakan değildi.

Ne dört bakanı ille de Anayasa Mahkemesi’ne göndermek isteyenler için ne de 17-25 Aralık’ta yolsuzluk kılıfıyla çalışamaz hâle getirilmeye çalışılan hükümet için.

Mesele dört bakan olsa hem Ak Parti’nin yaklaşımı daha farklı olurdu hem de zaten 17-25 Aralık operasyonları yaşanmazdı. Daha önce benzerleri çok kez yaşanmış olan siyasetçi soruşturmalarından biri daha yaşanır, kol kesilir yola devam edilirdi. Ama amaç iktidarı kan kaybından düşürmek, hükümeti çalışamaz kılmak, tıpkı 30 Mart yerel seçimlerine ayarlanmış sözde yolsuzluk operasyonu gibi Haziran ayında gerçekleşecek olan genel seçimlere Anayasa Mahkemesi üzerinden 17-25 Aralık dosyalarını yeniden gündeme getirerek ve hatta genişleterek yürümek ve şu şartlarda sonucu belli olan seçimlerde muhalefetin kaderini AYM yardımıyla değiştirmek...


Pek tabii bunun böyle olmadığını, komisyonun verdiği kararın yolsuzluk ithamlarını bertaraf etmediğini ve AK Parti’nin seçime bu kuşku ile gireceğini ve dahi zaten muhalefetin de seçime kadar bunun üzerinde tepinerek AK Parti aleyhine propaganda yapacağını söyleyenler olacaktır. Nitekim Paralel Yapı'nın illegal tapelerine bağımlı hâle gelmiş muhalefet partileri ve bilumum anti Erdoğan ve AK Parti cephesinden oluşan çok sesli koro tek ses olup icraya başladılar bile.


Bir de çocuk kandırır gibi “masumiyeti ispat yeri Yüce Divan”dır demiyorlar mı?

Duyan da Yüce Divan’dan kasıtlarının Anayasa Mahkemesi değil de başka bir yer olduğunu sanır.


Bildiğimiz Anayasa Mahkemesi yahu!

27 Mayıs Darbesiyle ihdas edilen, birinci vazifesi Meclis iradesi üzerinde vesayet kurmak olan, tek başına darbe işlevi gören, hepimizin hatırlayacağı yakın geçmişte 367 garabetinden başörtüsü yasağını kaldıran anayasa düzenlemesini iptale, reyini CHP’nin talep ve isteklerine angaje etmiş bir yapıdan bahsediyoruz.

Üyelerinin bilmem ne kadarını Abdullah Gül’ün atamış olması durumu değiştirmiyor, iradesini Paralel Yapı'ya teslim etmiş görüntüsü veren bir AYM var karşımızda. HSYK kararı, Twitter kararı bunun örneği. Seçim barajıyla ilgili başvuruyu reddetmiş olması AYM’nin sicilini aklamaz.

2010 referandumundan sonra kuruma tanınan bireysel başvuru hakkını vesayet rolünü tahkim etmek için kullanıyor.

Başkanının açıklamaları ise ihsas-ı rey ihtiva ediyor. Üstelik asıl vazifesi Meclis’in yaptığı yasaların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemek olan bu kurum, son dönemdeki tartışmalarla kendini yasama kurumu yerine koyacak kadar ileri gitmiş durumda.


Hâl böyle iken Anayasa Mahkemesi’ne “Yüce Divan” payesi verip “aklanmak” yeri olarak orayı işaret etmek millete aptal muamelesi yapmaktır.

Bütün bunlar, 17-25 Aralık soruşturmasına İstanbul Cumhuriyet Savcılığının takipsizlik kararı vermiş olduğu, -yani dört bakan zaten aklanmış iken önceden hazırlanmış fezlekenin el çabukluğu marifetiyle komisyona havale edildiği- gerçeğinden bağımsız olarak böyledir.

Ayrıca Komisyonun hayır diyen üyelerinin kararı vicdana uymuyor da evet diyenlerin kararı neden uyuyor? Bu “vicdani üstünlüğü” CHP ve MHP milletvekillerine kim veriyor?


Özellikle TÜRGEV üzerinden Başbakan’ın oğluna ve kendisine ulaşmak için her türlü hukuksuzluğu delil hâline getirerek suç işlemiş olan Paralel Yapı, 17-25 Aralık operasyonları dolayısıyla zaten yargıda.

Emniyetteki uzantıları tutuklu, yargıdakileri görevden el çektirilmiş durumda.

Yüce Divan dayatması, filmi başa sarmak ve hükümeti seçime genişletilmiş bir 17-25 Aralık yalanıyla boğuşarak sokmak plânından başka bir şey değildi. Yani mesele dört bakan değildi, biz anladık siz zaten biliyordunuz!

Kaynak

Star 07.01.2015
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-08-2015, 17:10   #8
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
Taha Özhan



5 Ocak neyin sonucuydu?

Düğmeleri yanlış iliklenen bir gömleğin her bir düğmesi akla ziyan yerlere iliklenirken seyredip ‘ne kadar doğru bir iş yapıldığını’ dillendirenler, iliklenmek zorunda kalınan son düğme için büyük bir gürültü koparıyorlar.

Baştan aşağı, en hafif ifade ile tuhaf bir soruşturmanın, Araştırma Komisyonunda beklenen neticeyi üretmesinden daha doğal bir durum olamazdı. Ortaya çıkan sonucu hazırlayanlar belliydi. İlginç bir şekilde, Komisyon neticesinin farklı olması için her şeyini feda edecek derecede büyük bir motivasyona sahip olanların merkezde olduğu damar, bu sonucu bizzat hazırlamış oldu.

17 Aralık ilk yanlış iliklenen düğmeydi. O gün itibariyle, 5 Ocak’ta ne olacağı ilan edilmiş oldu. Dolayısıyla, ne söylerlerse söylesinler, 5 Ocak’ta ortaya çıkan manzaranın en az 17 Aralık kadar tutarlı olduğunu kabul etmek durumundalar. Zira bu, 3-5 polis-savcı-hâkim elinde oyuncağa dönüşen, zaten yeterince sıkıntılı yargı mekanizmaları ve hukuk sisteminin tefessüh safhasına ulaşmasından başka bir şey değildi. Bu başarı, neo-vesayet odağının sınır tanımayan çapsızlığının kaçınılmaz bir neticesi oldu.

Hâsılı kelâm, yolsuzluk soruşturması ve tutarlı bir adli süreç olarak bir ‘hukuk düzeni tesisi’ amacıyla başlamamış ya da ‘adalet arayışının neticesi’ olmayan bir süreç, nasıl harekete geçirildiyse aynı dinamiklerle nihayete erdi.

17 Aralık’ı, Gülen Grubu’nun toplam tahrip potansiyelinden bağımsız, müstakil olarak ele aldığımızda, darbe girişiminin akamete uğratılmasıyla başlayan sürecin üç önemli dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Bu aynı zamanda, darbe girişiminin 17 Aralık’la ‘doğrudan ünsiyet içerisinde’ olan siyasi, adli ve polisiye sahnelerinin de bitmesi anlamına gelecekti. Darbe girişimi öncelikle 30 Mart’ta ‘siyasi yüzleşme ve hesaplaşmayı’ yaşadı. 17 Aralık müdahalesinin yargı unsurları, 12 Ekim’de HSYK seçimleriyle ‘adli yüzleşmeyi’ tecrübe ettiler. 5 Ocak’ta ise Meclis Komisyonu kararıyla darbe teşebbüsünün ‘polisiye defteri’ kapanmış oldu.

Burada ilginç olan, komisyon kararının hukuki süreci ortadan kaldırdığına yönelik gelişen itirazlar. Bu gerçekten garip bir durum. Zira komisyonu meşgul eden dosyaların hukuki niteliğini anlamsız kılacak ölçüde polisiye tabiatı bulunmaktaydı. 17 Aralık, hiçbir zaman polis fezlekesi düzeyini aşamamış bir zeminde gerçekleşti. Tam da bundan dolayı, 5 Ocak’ta ortaya çıkan karar, 17 Aralık sürecinin fasit dairesinde başlanan yere dönülmesini sağladı.

Soruşturmaya konu olan isimler mi? 17 Aralık öncesinde bizzat suçlunun peşine düşmek yerine, o isimleri itham edildikleri suçları görmezden gelerek bir kenarda biriktirip, iktidarı devirmek için mühimmata dönüştüren ‘bekçi aklı’ anlamsız kıldı.

17 Aralık, hukuk zemininde yürüyen bir soruşturma olsaydı, ne 30 Mart’ta ne de 10 Ağustos’ta meydanlar sürece müdahil olabilirdi. Askerî vesayetin geriletilmesiyle doğan boşluğu çapsız bir şekilde doldurmaya kalkan ‘polis cuntasının darbe girişimi’ meydanlarda engellendi. Bu duruma ‘meydanlar değil, mahkemeler’ şeklinde tepki verenlerin, milletin basiretini idrak edememekten öte bir düzeyi bulunmuyor.

Elbette aklı başında olan herkes, aklanmanın da mahkûm olmanın da mahkemelerde mümkün olacağını kabul eder. Bu durumu ortadan kaldıracak tek şey, bizatihi ‘mahkemelerin’ de bâtıl hâle gelmesi olabilirdi. Bu açıdan 17 Aralık, tuzun da koktuğu bir sürecin ismiydi. Kokan tuzun maliyeti ise 17 Aralık’ı fazlasıyla aşan, belki yıllara yayılan bir maliyet üretmiş durumda.

Basit bir şekilde söylemek gerekirse, bir taraftan yargı sisteminin baştan aşağı yeniden düzenlenmesi gerekirken, diğer yandan suç işleyenlerin ve işleyecek olanların tefessüh ettirilen sistemi suiistimal etmemesinin temin edilmesi gerekiyor. Bunun yolu ise demokratik meşruiyete kast edecek vesayet unsurlarının, bir daha kafasını kaldıramayacak şekilde sistemden temizlenmesiyle beraber, yeni bir anayasa eşliğinde asırlık vesayet rejiminin temizlenen enkazının ardından hukuk düzeninin tesis edilmesinden geçmektedir.

Malûm olduğu üzere enkaz temizliği temiz iş değildir. Lakin yeni inşa sürecinden emin olunduğu müddetçe enkazın sebep olduğu kirler konjonktürel sorunlar düzeyinde kalabilir.

Kaynak

Star 08.01.2015
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi