11-07-2015, 20:53 | #1 |
Başkanlık meselesi
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
11-07-2015, 22:02 | #2 |
Yahu niye bu kadar kendinizi üzüyorsunuz anlamak mümkün değil. Yapılacak iki basit şeyle meseleyi hâllederiz: 1- Cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlandırılması, 2- 2 turlu dar bölgeli barajsız seçim sistemi.
1- Cumhurbaşkanın yetkilerinin sınırlandırılması: Cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlandırarak pür parlamenter sisteme geçeriz ve böylelikle cumhurbaşkanlığını sembolik bir konuma getirerek cumhurbaşkanlarının başbakanlarla yönetim krizleri içine girmelerini engelleriz. 2- 2 turlu dar bölgeli barajsız seçim sistemi: 2 turlu dar bölgeli barajsız seçim sistemine geçeriz, ilk turda seçim barajlarının sıfırlanması sayesinde küçük partiler de milletvekili çıkararak TBMM'de temsil edilebilme imkânına kavuşurlar (temsilde adalet), seçimin iki turlu olması hasebiyle de seçimin ikinci turuna kalan çok büyük ihtimalle merkez sağdaki ve merkez soldaki iki büyük siyasi partiden birinin tek başına iktidarını (yönetimde istikrar) sağlarız. Bu kadar basit. Çift başlı başkanlık sistemine geçmeden tek başlı parlamenter sistemimiz içinde sistemimizde mevcut olan birtakım sorunları çözüp yönetimde istikrarı sağlamamız işte bu kadar basit. |
|
11-08-2015, 22:29 | #3 |
Yahu bizle dalga mı geçiyorsun ?
Biz artık Cumhurbaşkanı direkt olarak halk tarafından seçiliyor ve bu yüzden yetkilerinin arttırılması ve sistemin karmaşıklıktan kurtarılması lazım diyoruz. Sen de Cumhurbaşkanı nın yetkileri fazla yetkilerini sınırlandıralım diyorsun. Yetkisi olamayacaksa , sembolik olacaksa biz neden seçelim ? Meclis seçsin ! (Zaten CHP de bu yönde teklif vermişti) Biz Cumhurbaşkanı nı sembolik ve süs olsun diye seçmedik Ülkeyi ve devleti yönetsin diye oy verdik ona ! |
|
11-09-2015, 06:55 | #4 | |
Alıntı:
Birkaç gün AK Parti'nin 1 Kasım 2015 Genel Seçim zaferiyle ilgili köşe yazılarını paylaşmam gerekiyor. Daha sonra bu konuda bir cevap yazabilirim. Bu konuda önerdiğim sistemin içeriği hakkındaki görüşlerimi ve başkanlık sistemi - parlamenter sistem karşılaştırmasını teoriden pratiğe derinlemesine analiz edeceğim inşaallah. O detaylı analizimi okuduğun zaman dalga geçmediğimi, görüşlerimin ayakları yere çok sağlam basan fikrî temeller üzerine inşa edilmiş olduğunu sen de görerek bana hak vereceksindir diye düşünüyorum. Konu Cihannur tarafından (11-14-2015 Saat 17:01 ) değiştirilmiştir.. |
||
11-09-2015, 23:01 | #5 |
başkanlık sisteminin bu kadar dillendirilmesi artık bize zarar verecektir.
halk isterse olur istemezse olmaz bu kadar basit. ak partiye halk %49,5 verdi diye başkanlık sistemini istediği anlamına gelmez. referanduma gidilir evet çıkarsa ne ala çıkmazsa yola aynen devam edeceğiz. başkanlık sistemi yumuşak karnımızdır, zira ölüm kalım meselesi de değildir... |
|
11-14-2015, 17:00 | #6 |
Başkanlık sistemi konusunda teorik ve pratik açılardan derinlemesine analizde bulunayım da konu daha da vuzuha kavuşsun.
Önce teoriden başlayayım. Demokrasi teorisine uygun olan yönetim sistemi başkanlık sistemidir, parlamenter sistem değil. Çünkü demokraside kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır; üç kuvvetin (yasama, yürütme ve yargı) birbirinden ayrı olarak çalışması öngörülür. Başkanlık sisteminde sert kuvvetler ayrımı geçerlidir. Yasama ayrı seçilir, yürütme de ayrı seçilir. Parlamenter sistemde ise gevşek kuvvetler ayrımı geçerlidir. Yürütmeyi belirleme anlamında sadece yasama seçimi yapılır, yasama seçimini kazanan siyasi parti ya da siyasi partiler yürütmeye de hâkim olurlar. Bu da parlamenter sistemde kuvvetler ayrımı ilkesinin sözde kalması, özde ise kuvvetlerin, en azından iki kuvvetin (yasama ve yürürtme) birliği sonucunu doğrur. Buna herkesin bildiği sır da denilebilir. Bu tespitler bağlamında teorik olarak başkanlık sisteminden yana değil de parlamenter sistemden yana olanlar kendilerine demokratım demesinler. Elbettte ki ben de Müslüman demokrat bir kişi olarak başkanlık sisteminin uygulanmasını; yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin üçünün de ayrı ayrı genel seçimlerle belirlenmesini isterim. Üç kuvvetin (yasama, yürütme ve yargı) tamamen birbirinden ayrı olmasını, bu üç kuvvetin özgür medya tarafından denetlenmesini ve her 4 yılda ya da 5 yılda bir yeniden halk önüne gelip, halk tarafından denetlenip yenilenmesini isterim. Yani teoride başkanlık sisteminden yanayım. Zaten demokrat bir insanın aksini savunarak teoride parlamenter sistemden yana olması yani sert kuvvetler ayrımını değil de gevşek kuvvetler ayrımını savunması mümkün değildir. Şimdi, Türkiye'de başkanlık sistemine pratikte niçin karşı çıktığımı ve halk oylamasına götürülürse ve oy kullanmam nasip olursa başkanlık sistemine inşaallah hayır oyu kullanacağımın gerekçelerini açıklayayım. Öncelikle Türkiye'de yenilerde yaşadığımız bir olayı burada gündeme getirerek başkanlık sistemine pratikte karşı çıkmakla ne kadar haklı olduğumu kanıtlayayım. 3 Eylül 2015 tarihine dönelim. Türkiye'de 3 Eylül 2015 tarihinde ne yapılacaktı? Anayasa gereği seçim hükümetinin üyesi olan dışarıdan atanmış bakanlar TBMM'de yemin edeceklerdi. Peki ne oldu? TBMM'de o gün neler yaşandı hatırlayalım. TBMM'de çoğunlukta olan; CHP, MHP ve HDP, anayasa gereği yemin etmeleri gereken ve güven oylamasına tâbi olmayan bakanların yemin etmelerini engellemek için anayasayı ayaklarının altına aldılar ve çiğnediler çiğnediler. TBMM'de genel kurulda yapılan üçüncü ve son oylamada AK Partili milletvekillerinin oylarıyla seçim hükümetinin dışarıdan atanan bakanlarının yemin etmelerine karar verildi ve; CHP, MHP ve HDP'nin anayasayı çiğneye çiğneye yaptıkları direniş kırılarak seçim hükümetinde görevli olan dışarıdan atanmış bakanlar TBMM'de yemin edebildiler. Bu ülkeye mi, böyle rezil bir muhalefetin bulunduğu, Türkiye'nin ve Dünya'nın gözünün içine baka baka ülkesinin anayasasını ayaklarının altına alıp çiğneyen böyle rezil bir muhalefetin bulunduğu bir ülkeye mi başkanlık sistemi getirilecek?! TBMM çoğunluğunu eline geçirdiği zaman anayasayı hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde alenen çiğneyebilecek kadar rezil ve gözü dönmüş bir muhalefet var Türkiye'de. Türkiye'deki muhalefet göz göre göre anayasayı çiğneyecek kadar gözü dönmüş bir muhalefet. Bu gözü dönmüş muhalefet mi başkanlık sistemine geçersek ve TBMM'de çoğunluğu elde ettiğinde ülkenin başkanıyla uyumlu bir biçimde çalışacak?! Başkanlık sisteminin Türkiye'nin şartlarına uymadığını -en azından mevcut siyasi ortamda ve koşullarda- biliyorum da karşı çıkıyorum. Bir de bu iki sistemin işlerliklerine bakalım... Parlamenter sistemdeyiz ve 1 Kasım 2015 tarihinde bir genel seçim yaptık. Bu seçimin sonuçlarını iredeleyelim. AK Parti, 1 Kasım 2015 Genel Seçiminde % 50 oyla 317 milletvekili çıkartarak tek başına iktidara geldi ve güzel ülkemizde yeniden güven ve istikrar hâkim oldu. 1 Kasım 2015 Genel Seçimiyle Türkiye'de yönetimsel istikrarın nasıl sağlandığını şöyle tespit edelim: 2019 Genel Seçimine kadar AK Parti, istediği yasaları TBMM'den geçirtebilir mi? Evet, çünkü AK Parti, salt çoğunluk olan 276 milletvekilinden 41 milletvekili fazlasıyla 317 milletvekiline sahip. Yani Türkiye'de 4 yıl boyunca yasa yapma sorunu yok! Peki bütçe konusuna gelelim... AK Parti, Türkiye'nin; 2016, 2017, 2018 ve 2019 yılı bütçelerini istediği gibi belirleyip, TBMM'den rahatlıkla geçirtebilir mi? Evet, AK Parti, 317 milletvekiliyle bunu da rahatlıkla yapabilecek güce sahip. Yani Türkiye'de yürütmenin 4 yıl boyunca Türkiye bütçesini istediği gibi belirleme ve belirlediği Türkiye bütçesini TBMM'den geçirme sorunu da yok! AK Parti, mis gibi tek başlı parlamenter sistemde Türkiye'yi 4 yıl boyunca istediği gibi rahat rahat yönetecek imkânlara sahip. Peki yönetim işlerliği anlamında mevcut parlamenter sistemimizden niçin şikâyet ediliyor? İki nedenle: 1- Mevcut parlamenter sistemimiz, seçim sistemi nedeniyle bazen koalisyonlara yol açabiliyor, koalisyonlar da istikrarsızlığa ve yönetim verimsizliğine neden olabiliyor. 2- Mevcut parlamenter sistemimizde cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasında yönetim krizleri çıkabiliyor. Bu iki meseleyi de hemen çözüvereyim: 1- 2 turlu dar bölgeli barajsız seçim sistemine geçilir, seçim barajları sıfırlanır, siyasi partiler arasında seçim ittifakları serbest bırakılır ve böylelikle ilk turda küçük siyasi partiler de milletvekili çıkartabilerek TBMM'de temsil edilirler. Seçimin iki turlu yapılması sayesinde ise büyük ihtimalle tek parti iktidarı çıkması sağlanır ve böylelikle bu seçim sistemiyle hem yönetimde istikrar hem de temsilde adalet olabildiği ölçüde bağdaştırılmış olur. 2- Cumhurbaşkanının yetkileri pür parlamenter sisteme uygun bir biçimde düzenlenerek kısıtlanır ve cumhurbaşkanlığı sembolik temsil makamı hâline getirilir. Böylelikle cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasında yönetim krizleri çıkması engellenir. İşte bu kadar basit. Mis gibi tek başlı parlamenter sistemimizi daha stabil hâle getirerek daha istikrarlı ve daha güvenli bir yapıya kavuşturarak yönetim sistemi sorunumuzu çözmemiz işte bu kadar basit. Türkiye'de başkanlık sistemi geçerli olsaydı ne olacaktı bir de onu inceleyelim. Varsayalımki 10 Ağustos 2014 tarihinde başkanlık sistemine geçtik, ilk başkanlık seçimini yaptık ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin ilk başkanı seçildi. Sonra da 7 Haziran 2015 tarihinde de milletvekilliği genel seçimini yaptık ve başkanın partisi olan AK Parti, 258 milletvekiline sahip oldu ve muhalefet partileri olan; CHP, MHP ve HDP, TBMM'de çoğunluğu elde ettiler. Bu durumda ne olacak? Başkan Erdoğan, Türkiye'nin yönetimi için gerekli gördüğü yasaları TBMM'den geçirtebilecek güce sahip mi? Hayır, değil! Başkan Erdoğan, partisi olan AK Parti, salt çoğunluk olan 276'dan daha az sayıda olarak 258 milletvekiline sahip olduğu için 2019 Genel Seçimine kadar gerekli gördüğü yasaların TBMM'den çıkmasını kendi partisinin millletvekillerinin dışında kalan milletvekillerinden destek bulmadıkça sağlayamaz. Bütçe meselesine gelelim... Başkan Erdoğan, Türkiye bütçesini TBMM'den geçirtebilecek güce sahip mi? Hayır, değil! Başkan Erdoğan; 2016, 2017, 2018 ve 2019 yılı Türkiye bütçelerini TBMM'den çıkartabilmek için kendi partisinin millletvekillerinin dışında kalan milletvekillerinden destek almak zorunda. Böyle bir durumda, Prof. Dr. Burhan Kuzu'nun 'zavallı Obama' diyerek yaptığı isabetli tabirin aynısı Başkan Erdoğan'ın da başına gelmiş olurdu. Şimdi başkanlık sisteminde olsaydık, Başkan Erdoğan, TBMM'den yasa çıkartamayan, istediği bütçeyi geçirtemeyen 'zavallı Erdoğan' olurdu Allah korusun. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, teorik olarak başkanlık sisteminden yanalar mı? Meselenin önemli bir boyutu da bu. Ben teorik olarak başkanlık sisteminden yanayım, bunu da açıkça dile getiriyorum; ama AK Parti'nin ve Erdoğan'ın teoride başkanlık sisteminden yana olup olmadıklarından emin değilim. AK Parti ve Erdoğan, 'başkanlık sistemine geçelim; yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerini tamamen birbirinden ayıralım, yürütme yani başkan ve ekibi sadece kendi işine yani yürütme faaliyetlerine baksın, yasama faaliyetlerine hiç karışmasın, yasa yapmayı, bütçe yapmayı yasamaya yani TBMM'ye bıraksın, TBMM de sadece yasama faaliyetlerine, yasa yapmaya, bütçe çıkarmaya baksın, yürütmenin faaliyetlerine hiç karışmasın' diyorlar mı? Ben, böyle olsun, doğrusu da budur diyorum; fakat Türkiye şartlarında pratikte bunun uygulanmasının -en azından günümüzde- faydadan çok zarar getireceğini bildiğim için karşı çıkıyorum. Başkanlık sistemi; altyapı ve üstyapı sorunlarını büyük ölçüde çözmüş, siyasi sistemde merkezin sağında ve merkezin solunda merkeze yakın iki büyük siyasi partinin bulunduğu, iktidarın bu iki büyük siyasi parti arasında el değiştirdiği ve toplumsal kutuplaşmanın düşük seviyede olduğu gelişmiş ülke yönetim modelidir. Türkiye böyle bir seviyeye ulaştığı zaman başkanlık sistemine geçebilir; ama şimdi değil! Hukukun üstünlüğünü sağlamış bir hukuk devleti olursun, devleti hukukla çepeçevre sararsın, anayasaya hukukun kesin üstünlüğünü değişmez madde olarak koyarsın ve pratikte bunu uygularsın, kişi başına düşen millî geliri de en az 30.000 dolar seviyesine yükseltirsin, ülkendeki siyasi yapıyı merkezin sağında ve merkezin solunda olmak üzere merkeze yakın iki büyük siyasi partide konsolide edersin, ülkendeki siyasi kutuplaşmayı da olabildiğince düşük seviyeye indirirsin ve böyle bir ülke yani gelişmiş ülke olmayı başardığın zaman da çift başlı başkanlık sistemine geçersin; ama şimdi değil! Konu Cihannur tarafından (11-14-2015 Saat 18:09 ) değiştirilmiştir.. |
|
11-30-2015, 22:33 | #7 |
AK Parti'nin ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlık sistemi konusundaki mevcut pozisyonları, şairin 'akıl olmazların zoru içinde' ifadesini hatırlatıyor. Açayım.
Akıl olmazların zoru içinde 1: AK Parti'nin TBMM'de 317 milletvekili var. TBMM başkanı AK Partili olduğu ve TBMM başkanının oy kullanma hakkı olmadığı için AK Parti'nin mecliste oy kullanabilecek 316 milletvekili bulunuyor. Bu durumda AK Parti'nin, başkanlık sistemini muhtemel bir anayasa değişikliğiyle TBMM'den geçirebilmek için gerekli en az sayı olan 330 sayısına ulaşabilmek için diğer siyasi partilerden en az 14 milletvekilinin oyuna ihtiyacı var. CHP, MHP ve HDP'nin 3'ü de başkanlık sistemine karşı olduklarını açıkladıkları için, AK Parti'nin muhalefetten en az 14 milletvekilini başkanlık sistemi için oy kullanmaya ikna etmesi çok zordur. Akıl olmazların zoru içinde 2: AK Parti'nin ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın, başkanlık sistemi konusundaki ikinci 'akıl olmazların zoru içinde' olan zorlukları, başkanlık sistemine milletimizin karşı olmasıdır. Milletimiz, başkanlık sistemine karşıdır. Yapılan ve objektif olan tüm kamuoyu araştırmalarının sonucunda halkımızın başkanlık sistemine karşı olduğu açıkça gözükmektedir. AK Parti'nin, başkanlık sistemini ısrarla istemesine rağmen halkımızda başkanlık sistemine ortalama olarak % 60 civarında karşıtlık, % 40 civarında ise destek vardır. AK Parti, kendi tabanının üçte bir civarında bölümünü bile -ben de dahil olmak üzere- başkanlık sistemine ikna edememiş durumadır. Bu durum da eğer başkanlık sistemi TBMM'den geçse dahi muhtemel bir halk oylamasında başkanlık sisteminin halk tarafından kabul edilmesinin çok zor olduğunu gösteriyor. Akıl olmazların zoru içinde 3: AK Parti'nin ve Erdoğan'ın, başkanlık sistemi konusundaki 'akıl olmazların zoru içinde' zorlukları sadece mevcut durumda olması çok zor olan TBMM'de 330 milletvekilini bulmak ve halk oylamasında da mevcut durumda olması çok zor olan en az % 50 + 1 oyu bularak başkanlık sisteminin halk oylamasında kabulünü sağlamak değildir. AK Parti'nin ve Erdoğan'ın bunların dışında üçüncü bir 'akıl olmazların zoru içinde' zorlukları da şudur: Ben yaptım oldu denilerek yasalaştırılmış muhtemel bir otoriter başkanlık sisteminin uygulamaya konulduktan sonra da hep tartışma konusu olması ve sistemin oturmayarak değiştirilmek istenmesi ihtimali. Halkın çoğunluğunun istemediği ve AK Parti dışındaki TBMM'deki üç muhalefet partisi olan CHP, MHP ve HDP'nin karşı olduğu başkanlık sistemi bir şekilde yürürlüğe konulsa bile hep tartışma konusu olabilir. Başkana kanun hükmünde kararname çıkarabilme, yasamanın bütçe yapma yetkisine müdahale edebilme yetkisi verme ve başkana yasamayı fesh edebilme gibi başkanlık sisteminin özüne aykırı uygulamalar içeren sözde başkanlık sistemi özde tek adam yönetimi modeli getirilirse, Türkiye hem demokraside mevcut duruma göre geriye gitmiş olacak hem de devamlı tartışılacak bir modele geçilmiş olacaktır. Mevcut durum AK Parti ve Erdoğan için tam bir 'akıl olmazların zoru içinde' durumudur. Bakalım nasıl gelişmeler yaşanacak, yaşarsak göreceğiz. Şunu da ilave etmek isterim: AK Parti eğer başkanlık sistemine geçmek istiyorsa önereceği sistem gerçek bir başkanlık sistemi olmalı yani tam kuvvetler ayrımı içeren bir başkanlık sistemi olmalıdır. Bunun için önerilerimi maddeler hâlinde sıralayayım: 1- AK Parti'nin önermesi gereken başkanlık sistemi, tam bir kuvvetler ayrımı içeren model olmalıdır. Yasama, yürütme ve yargının faaliyet alanları açık ve net bir biçimde ve tamamen birbirlerinden ayrılmalı ve hiçbir kuvvet, diğer kuvvetin faaliyet alanına müdahale edememelidir. 2- Başkana kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilerek TBMM'nin yasa yapma yetkisinin başkan tarafından gasp edilmesi gibi bir uygulamaya asla izin verilmemelidir. Böyle yapılarak başkanlık sistemin özünden koparılmasına yol açılmamalıdır. 3- Başkana TBMM'yi yani yasamayı fesh etme gibi başkanlık sistemini özünden koparan bir uygulamaya izin verilmemelidir. Yürütmenin yasamanın üstünde bir konuma geçmesine fırsat verilmemelidir. 4- Üç kuvvet (yasama, yürütme ve yargı) arasında üstün olan kuvvetin, kendisine ve diğer kuvvetlere şekil verme hakkının bulunmasıyla yasama kuvveti olduğu gerçeğinin kabul edilmesi sağlanmalıdır. Yasamanın yasa yapma yetkisine ve bütçe çıkarma yetkisine müdahale edilebilecek bir düzenlemeye gidilmemelidir. Başkan, yasamanın çıkarıdığı yasaları veto edememeli, sadece bir kez daha görüşülmek üzere TBMM'ye gönderebilmeli, başkan tarafından bir kez daha görüşülmek üzere TBMM'ye geri gönderilen yasalar, nitelikli çoğunlukla değil basit çoğunlukla ya da salt çoğunlukla kabul edilebilmelidir. Ve başkan, basit çoğunluk ya da salt çoğunlukla ikinci kez önüne getirilen yasaları onaylamak zorunda olmalıdır. Eğer sert kuvvetler ayrımının bulunduğu gerçek bir başkanlık sistemi isteniyorsa yukarıda önerdiklerim gibi uygulamaların yapılması gerekmektedir. Tek adam yönetimi sözde başkanlık sistemi değil sert kuvvetler ayrımının bulunduğu özde başkanlık sistemi getirilmek isteniyorsa, yapılması gereken şey yukarıda önerdiklerim gibi uygulamaları içeren bir başkanlık sistemi önerilmesidir. Konu Cihannur tarafından (11-30-2015 Saat 22:53 ) değiştirilmiştir.. |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
başkanlık meselesi, başkanlık sistemi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|