11-18-2012, 21:45 | #1 |
Fıkıhsız Toplum Fakihsiz Hareket
Tarihin akışına atfı nazarda bulunduğumuzda şunu görürüz; İslam toplumlarının ışığı, ısısı, umudu ve ufku hep alimler olmuşlardır. Akidenin sosyalleşmesinde öncü aktörler onlar idiler… Akılla vahyi hep barışık kılan, toplumsal sorunların çözümünde inisiyatif alan, toplumsal kurtuluşun öznesi ve önderi aktif alimler olagelmiştir. Her türlü cehaletin körlüklerine ve karanlıklarına karşı en kararlı savaşçı, despot rejimlere karşı en kararlı direnişçi, toplumsal kokuşmaya karşı en basiretli ve dirençli direniş erleri olarak onları gördük… Kötülüğe karşı bariyerdi onlar… Toplumsal ihtilaflarda, kavgalarda başvuru mercii melcei mahkemelerden önce alimlerdi… Alimin sözü üzerine söz olmazdı… Şeriatın kestiği parmak acımazdı… Medeniyetin mimarları nesillerin mürebbileri… Bir alim bir alemdi… Tıpkı İbrahim’in tek başına bir ümmet olması gibi… Erdemli toplumun adresi, temiz toplumun sigortası Ulema idi… Alim yerine göre toplumun konuşan dili, kuşanılan kılıcı, hakkı haykıran çığlığı, susmayan vicdanı, durmayan yüreği, sönmeyen umudu, karamayan ufkuydu… Ümmet deccallaşanlara karşı onurlu duruşu onlardan öğrendi, Haccac’laşanlara karşı pervasızlığı onlarda gördü, Yezid’leşenlere karşı izzet dersini onlardan aldı… Biliyoruz ki, kalemin kontrolünde olmayan kılıç barbarlaşır… Kalemin denetiminde olmayan siyaset soysuzlaştırır… Kalemin gözetiminde olmayan ticaret Karun’laştırır… Tecdid için… Islah için… İnşa için mutlaka alimlerin ağırlığına ihtiyacımız var… İdraki, yüreği, bileği uyandıran, yönlendiren, dizginleyen, düzenleye, harekete geçiren onlardı… Alimin aksiyon ve azmidir, aleme rahmet ve adalet güvencesi… Çünkü alim; kendisi için yaşayan değil kendini adayandır… Şimdi, denilebilir ki nerde bu alimler? Böyle alimler var mı ki? Cumhuriyet döneminde Kemalizm’in baskıcı politikaları öncelikle alimleri hedef aldı… Yeni sistemin toplum mühendisleri tarafından topluma dayatılmasının önünde en büyük engel alimlerdi… Resmi ideoloji alimler ya susturarak yada itibarsızlaştırarak dinin toplum üzerindeki etkisini kırmayı hedeflediler… Kemalizm taciz ve tazirlerle alimleri acizleştirme, halk üzerindeki saygınlıklarını sıfırlama ve onları boğma yoluna gitti… Tevhidi Tedrisat bu amaca yönelikti… Minber sustu, mihrap boşaldı, kürsü küstü, kalem kırıldı… Ümmetin evlatları yetim kaldı. Fakihsiz bir toplum fıkıhsız bir kültür oluştu. Hatta iş öyle raddeye geldi ki; alimsiz İslami hareketler oluştu. İslami hareketlerdeki keyfiyetsizlik ve kifayetsizlik birazda buradan kaynaklanmıyor mu? Bu açığı İslamcı aydınlar doldurmaya çalıştı, ancak şer’i ilimlerde müktesebatı yetersiz olan bu kesim İslami hareketi temsil ve taşımada yetersiz kaldılar… Hatta kimi oryantalist ruhlu teologların elinde din kadavraya dönüştü… Fıkıhsız bir toplum, fakihsiz bir hareket hangi limana demir atar bilinmez… Onlar sahadan çekilince çapulcu, yaltakçı, fırsatçı, ikiyüzlü el ve etek öpücüler çoğaldı… Cemaat ve STK’ların en bariz farklılıklarından biride cemaatlerde alimlerin belirleyici olması, STK’larda işi bilenlerin… Evet, alimlerin karikatürize edildiği bir süreçten sonra yeniden alimlere iadei itibarda bulunmamız gerekiyor… ve bize gözü toplumun elinde ve devletin kapısında olmayan alimler gerekiyor… İslam ile geçinen değil, İslam için çırpınan alimler… Sivil, bağımsız ve bağlantısız ilim erbabı… Kendi aralarında güçlü bir blok oluşturmuş, kurumsallaşmış, örgütlenmiş, hiçbir kurumun yedeğine düşmemiş, siyasilerin yörüngesine girmemiş, entelektüel birikimi olan, sadece kitabı okuyan, nakleden değil hayatı da okuyabilen, hayatın içinden çözümler üreten ve öneren bir merci lazım… Alimlerimiz sokağın dilini, zamanın ruhunu, mekanın makdusunu yakalayarak hayata müdahil olabilirler… Toplumsal, siyasal, küresel sorunlara vahyin bakış açısı ile neşter vurmak onlara düşüyor… Meşruiyet zeminimizin takipçisi tabiî ki alimlerdir… Bunu yaparken ne statükoyu nede kamuoyuna yaranma kompleksine ve kaygısına düşmeden hareket edilmelidir… Öncelikle yeni kuşaklarla alimler arasındaki mesafeyi ve önyargıyı gidermek icab ediyor… Toplumla alimi buluşturacak, barıştıracak adımlar gerekiyor… Bu ülkede Kürt sorunu, ahlaki yozlaşma, gelir dağılımındaki adaletsizlik, ruhi boşluk, sosyal çöküntü alimler yok sayılarak nasıl aşılabilir? Bu özelliklerde alim mi yok? Geleceğin alimlerini yetiştirmek de bize düşer… Acaba zeki ve başarılı çocuklarımızı hangi hedeflere yönlendiriyoruz? Çözüm; var olan alimlerin sahaya inmesi, sahadakilerin de alimleri sahiplenmesi gerekiyor… Bu makaleyi yazmak nerden aklıma geldi? Türkiye’nin değerli alimlerinden Abdulcelil Candan’ın vefat haberini aldığımda… Merhuma Rabbimden rahmet dilerken, onun ”Ulemanın Gücü” kitabını okuyucularıma tavsiye ediyorum… Ramazan Kayan
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
11-20-2012, 02:53 | #2 |
Ayakta alkislanmasi gereken bir yazi...
Allah razi olsun. ...yazandanda paylasandanda... |
|
11-20-2012, 12:32 | #3 | |
Alıntı:
Ramazan hocamdan yerinde tespitler.... Okuduğunuz için ben teşekkür ediyorum |
||
11-20-2012, 15:09 | #4 |
Aslinda kemalizm bir bosluk bulmaktan ziyade kendi arzuladigi bir boslugu icat etti....kan ve can pahasina.
Tevhidi tedrisat kanunu yalnizca ulemanin önünü kesmekle kalmadi, ulemasiz yetisen nesillerin manevi muslugunu kesmeyi amacladi. Düsününki...1000 yil islamin sancaktarligini yapmis bir millet, ölülerini yikayacak ve namazini kildiracak imam bile bulamaz bir hale getirilmistir. Dinin temel esaslarini tren vagonlarinda ögretmeye ve ögrenmeye varacak kadar mahkum olan ulema ve talebe gördü bizim memleketimiz. |
|
11-20-2012, 18:20 | #5 |
Tevhidi tedrisat kanunu tambir travmatik kopuş dönemidir... Halkın direnişinini kırmanın ilk adımıydı...biranda kısırlaştırma politikası...kültürel ve tarihisel sermayemiz biranda yok oldu.. Ve direnişinn öncüleri alimler, bir günde cahil durumuna düşürülüp toplumla ileşim kanalları kapatıldı..medrese geleneğine vurulan bu darbe aslında sistemin oturması için en önemli hamleydi ki bunu şimdi daha iyi anlıyoruz..hala bunun sancısını çekiyoruz çünkü.. Kanunlar onaylanırken ve akabinde halk partisinin 3. döneminde zaferle çıkması günümüzde bile oturtmayı başaramadığımız adeletli bir seçimden ibaret değildir sanırım...açılan farklı görüşteki partilerin düzeni bozma adıyla kapatıldığı yol arkadaşlarının biranda çıktığı yolda kuma gömüldüğü gerçeğide var...deyim yerindeyse siyasetin ilk oyunları sağ gösterip sol vurarak vatansever duygularla direnen halkın biranda düştüğü durum sistemin ittihatçıların eline geçirmesinin başlangıcı oldu...ceremeside acı oldu tabi...sesini çıkarana idam,hapis,baskı,tarihi yeniden yazma da geçmişe dair bize en büyük bir mirasları oldu tabi...bu mirası yedikçe suyu çıkıyor baksanıza Ayrıca benim kanım o zamanki alimlerin halktan kopuk oluşu değilde halkın nefsani duygularla dini yaşamdan kopuşu söz konusu olabilir...alim zaten halktan kopuk olsa ilim irfan sahibi olmasa alim olmazdı...ama Osmanlının ilk yıllarıyla kıyaslamamak lazım...Tanzimattan buyana değerlendirirsek halka sunulan farklı bir yaşam tarzı var...ve malesef siyaset artık tek elden çıkmış durumdaydı...yönetici ve alim birlikte hareket ederse o zaman sonuçları daha sağlam beklentiler olur.. Tedrisat kanundan sonrada bütün yasaklara rağmen alimlerin boş durduğuna inanmıyorum....çünkü tohum atılmadan gül biçilmez...medreseden evide kapattırılan alimler bugünün değişimi için tohumlar attılar alimler yetiştirdiler..ve sistemi ve düzeni kurmalarına rağmen muvaffak olamadılar...bundan sonra bize düşen ise hakkaniyetli, erdemli bir yaşlam ve gelecek nesillerimize aşıladığımız dava şuuru... Oğlum doktor olacaksın değilde inşaallah alim olacaksın diyebilmek belkide Yada abdetsisz sütümü yavruma içirmedim kelamını yeniden dillendirmektir bir anaya düşen ve bu şuurla yetişecek evlatların inşaa edeceği bir gelecek inşallah Konu Gönülden tarafından (11-20-2012 Saat 19:08 ) değiştirilmiştir.. |
|
11-21-2012, 03:27 | #6 | |
Alıntı:
Iyi bir Kaptan liman'a demirlemis bir gemide degilde, acik denizde firtinali havada engin dalgalarla bogusarak kalitesini belli edermis. Sizin tabirinizle üstadim, " Islamin her yönü ile hakkini verebilmis olsaydi" alimlerimiz acaba kemalizm bu denli Islam düsmanliginda ileri gidebilirmiydi?... Bunu iki cihetle cevaplamak isterim sahsi düsüncem olarak... Birincisi, kader perspektifinden bakarak böyle bir durumun yani din düsmani cenahin er yada gec iktidar olmasina hayret etmedigimi ifade etmek isterim. Cünkü, Osmanlinin son dönemlerinde, özellikle tanzimattan sonra yasanan sürecin böyle bir sonuca bizi sürükledigini düsünüyorum. Bu noktada elestiri dairemize cumhuriyet'e gecmeden evvel tanzimat sonrasi devlet idaresinde, medreselerde, orduda ...vs. alinan yanlis karar ve uygulamalara deginmek yerinde olur. O dönemde, Hak ile batil arasindaki mücadelede batilin galebe oldugu bir safhaya gecildigine sahit oluyoruz. Bu mücadelenin nihayetinde batilin en muktedir oldugu devirde aslinda cumhuriyetin kurulus yillarina raslar. Haliyle, BEYNI saran bir kanser hücresinin bütün vucudu etkisiz hale getirdigi gibi, bu cenahta ülkemizin adeta BEYNINI zapti rapt altina aldigi icin halktan tutunda devlet idaresini, bürokrasiyi ve orduyu hasili kelam tüm yurdu etkisi altina almistir ve dolayisiyla bagisIklik sistemimiz olan manevi kaynaklarimizi etkisiz hale getirmistir. Ikincisi, Peygamberler teblig ile vazifelilerdir. Her peygamber gönderildigi kavme ve ümmete insanligin en buhranli ve batilin en tepede oldugu bir devirde gönderilmistir. Peygamber varisleri ve islam önderleri ve mesayih ve mürsidlerden de aslinda her devirde oldugu gibi bu türden batilin galip oldugu dönemlerdede gelenleri vardir...ve bunlar Allah (c.c.) icin yapabileceklerinin en iyisini yapmislardir. Örnegin bir Said'i Nursi hazretleri yada Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri... Süleyman efendi hazretleri Tevhidi tedrisat kanunu kabul edilince, dersiamlar cemiyetinde dönemin alimlerini toplar ve onlara dini mübini islamin ihyasi ve müdafaasi icin hükümete mektub yazilmasini ve devletten maas alinmadan ücretsiz bir sekilde dini ilimlerin okutulmasini taleb etmegi önerir. Netice? Neticede, yüzlerce dersiamdan yalnizca bir kaci bu önerinin altina imza koyarlar ve digerleri devletin hismini üzerlerine cekmekten korkarlar ve imzalamazlar. Nitekim devlet yetkilileri, tevhidi tedrisatin yürürlükte oldugunu ve muhalefet edenlerin siddetle cezalandirilacaklarini hatirlatan cevabi bir telgraf gönderirler. Simdi burdan yola cikarak bir degerlendirelim isterseniz... O birkac dersiam haricinde imza atmayanlar direk olarak sizin sorunuzun muhatabidir bence...cünkü ifadenizdeki gibi "ISLAMIN HAKKINI" verememislerdir. Madalyanin diger yüzü..., Efendi hazretleri ve dilekceye imza atan birkac dersiam ve onlar gibileride aslinda kiyamete kadar "ISLAMIN HAKKINI" verenlerin olduguna bir kanittir. Diger bir delilde, onlarca yil islam düsmanligina ragmen bu ülkede halihazirda islam dini teblig ediliyorsa, ihya ediliyorsa demekki islam dininin herseye ragmen hakkini verenler varmis. Iste öyle firtinali bir devrin, bir Said'i nursi gibi, bir Süleyman Hilmi Tunahan gibi, bir Ahiskali Ali Haydar gibi, bir Abdulhakim Arvasi gibi ...v.s. kaptanlari vardi...ve onlar ellerinden geldigince gemiyi batirmamanin cabasiyla sakin ufuklara yelken aldilar.... Kemalizm bir kabustan ibarettir. Gelmesi nasil o günkü sürecin sonucuysa gitmeside yasanan bugünkü sürecin sonucu olacaktir. Biz seferle mükellefiz... Zafer Allah'tandir. Ayriva Gönülden kardesimin degerlendirmesi cok güzel ve dikkate alinmasi gerekir diye düsünüyorum. |
||
11-21-2012, 16:11 | #7 |
Tevafuk sonucu kendisiyle kisa bir sohbet etme imkani buldugum tarihci bir abimiz, ögretmenlik yaparken konumu ve meslegi geregi müfredat'a riayet etme namina tarihi bazi hadiseleri talebelere anlatirken , maalesef gerceginin tam tersi anlatmak zorunda kaldigini söylemisti.
Sayin Akyol memleketin saygin aydinlarindan biridir. Her ne kadar basin yoluyla fikirlerini özgürce ifade ediyorsada, kamuoyu tarafindan takip edilen kisiligi sebebiyle adeta sirtinda bir yumurta küfesi tasidiginin farkinda oldugu icin bazen, anlatmak istediklerinde kelimeleri ve cümleleri kurarken bile secici olmak zorunda kaldigini saniyorum. Bunun icin düsüncelerinde katilmadigim yönleride anlayisla karsiliyor ve bazen anlattiklarindan ziyade anlatmak istedikleriyle ilgileniyorum. Zira konumu geregi kullanmasi gereken ifadelerde hassas olmasi gerektigini düsünüyorum. Meselenin özüne dönecek olursak... bizler Osmanliyi müdaafa ederken aslinda Osmanlinin ugradigi iftira ve karalamaya karsi, tarihi gerceklerin carpitilarak gelecek nesillere tarihsiz bir tarih birakilmasina karsi mücadele ediyoruz. Yoksa, kimse bugün saltanat yeniden kurulsun demiyor. Yukaridada anlatmaya calistigim sebep ve sürecten dolayi zaten osmanlinin son döneminde henüz devlet cökmemisken, iki kez mesruti idare ilan edilerek kismen parlamenter sisteme gecis safhalari zaten yasanmistir. 2. mesrutiyet sonrasi, devlet resmiyette saltanat rejimiyle ayaktayken, devletin idaresi tamamen hanedandan alinmis ve meclisi mebusa'na devredilmisitr. Sultan Mehmed Resat ve M. Vadideddin aslinda meclisin aldigi kararlari onamak veya kabul etmemekten baska bir icraa yetkisine sahib degillerdi. Bir baska meselede... Örnegin Mehmet Akif Ersoy yada Saidi Nursi gibi sahsiyetler daha Osmanli ayaktayken mesruti bir idareyi benimsemis ve hatta bu minvalde propaganda bile yapmislardir. Buda gösteriyorki, CUMHURIYET sistemi yada parlamenter sistem yalnizca sanildigi gibi M. Kemal beyin ve arkadaslarinin öne sürdügü bir idare sekli degildir...bilakis islami cevreler tarafindanda kabul gören bir düsüncedir. Bundan dolayi, Kemalizm olmasaydi hala Padisahlar yönetecekti ülkeyi demek yanlisitr ve cumhuriyeti kemalizmin yegane eseri olarak takdim etmek yanilgidir. Fakat zurnanin zirt dedigi yer iste tamda burasi... Cünkü, M. Akif ve digerlerinin savundugu mesruti yada parlamenter sistem ISLAMA RAGMEN OLMAYAN bir sistemdir. Yani Islamin karsisinda olmayan....Halbuki kemalizmin zaman sürecinde ürettigi cumhuriyet adeta dini degerlerle savasmak icin yola cikmis gibidir...en azindan tarihi vaakalara bakarsak öyle duruyor. Halbuki saltanati ilga etmedende veya en azindan hilafet makamini muhafaza ederek halk iradesiyle yeni bir devlet idare sekli olusturulmus olsaydi belki halk nezdinde kabul görebilirdi. Avrupaya bir bakarsak, Britanya monarsi ve parlamenter. Ispanya monarsi ve parlamenter. Hollanda monarsi ve parlamenter. Belcika monarsi ve parlamenter. Luksemburg dükalik. Isvec monarsi ve parlamenter. Monako dükalik. Vatikan DIN devleti. ..... Bilmem anlatabiliyormuyum.? Yani, modernlesmek icin illa degerlerimizi ayaklar altina almaya gerek yoktu. Kanunlarini avrupadan ithal etmis bir idare icin ben sayin Akyol gibi sükran hissi duymuyorum. Bize bedenimize olmayan bir ceket giydirmek istediler. Bu ceketi zorla giydik... zaman gectikce bizi kücülterek o ceketin kücücük bedenine sigdirmak istediler ama olmadi...bu cüsse gittikce büyüdü ve ceket yirtilmaya basladi. Bize bedenimizin ölcüsüne göre ceket dikilmeli üstadim... Son olarakta sunu ifade etmek isterimki, bu saydiklarim günümüz sartlarinin gerekliligi ile yapilmis bir düsünce paylasimidir. Yoksa Islam dininde devlet idaresi bellidir ve mükemmellik adreside odur...bu tartisilamaz. |
|
04-27-2017, 12:28 | #8 |
Ellerinize ve yüreğinize sağlık Allah razı olsun.
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|