05-02-2017, 23:08 | #1 |
Arrow Bir zamanlar Çin’de Müslümanlar
İslamiyet'in yayıldığı ilk yüzyıldan itibaren Müslümanlarla ticaret vesilesi ile sıkı temas içerisinde olan Çin, ilişkilerini sürekli geliştirmiştir Müslümanlara uyguladığı baskılarla son günlerde sık sık gündeme gelen Çin, bir zamanlar Müslümanları destekliyor, dinlerini rahat yaşayabilmeleri için gayret sarf ediyor, Çin topraklarına gelmeleri için çağrılarda bulunuyordu. Müslümanlara Çin saraylarında önemli görevler veriliyor, bilimsel gelişmeler onlar sayesinde öğreniliyordu. Hatta bazı Çin imparatorlarının Müslüman olduğu iddiaları dahi tarih kitaplarında yerini almıştı. İslamiyet'in yayıldığı ilk yüzyıldan itibaren Müslümanlarla ticaret vesilesi ile sıkı temas içerisinde olan Çin, ilişkilerini bununla sınırlamayarak daha da geliştirmiştir. Talas Savaşı ile birlikte her ne kadar zaman zaman ilişkiler gerilmiş gibi görünse de savaştan bir yıl sonra ikili ilişkiler tekrar güçlenmiş, Çinliler ile Müslümanlar müttefik dahi olmuşlardır. Zaten Talas Savaşı, tarihte Çin ile Araplar arasındaki tek çatışma olarak bilinmektedir. Ticari üstünlüğe elinde bulunduran Müslümanlar, donanımlı gemilere de sahip oldukları için Çin ile ticari ve sosyal ilişkiler kurabilmiştir. Hatta Müslümanlar, zamanla Çin topraklarında üstün ve seçkin bir statüye sahip olmuşlardır. ÇİN, KENDİ HALKINA RAĞMEN MÜSLÜMANLARI DESTEKLERDİ Çin yönetimi, Müslümanların yaşam tarzlarına karışmamayı, hatta kendi sınırları içerinde Müslümanların dinlerini ve kültürlerini rahatça ve özgürce yaşamalarına olanak sağmayı kendisine ilke edinmiştir. Çin, Tang hanedanlığı döneminden itibaren Müslüman tüccarlara önem vermiş, onlar için liman şehirleri inşa ettirmiş ve ticari olarak üstünlükler ve imtiyazlar sağlamıştır. Sung hanedanlığı döneminde de Müslüman tüccarlara olan ilgi büyük olmuştur. Hatta Sung hanedanlığı, Fan Fang adı verilen ve Tang hanedanlığı döneminde temelleri atılmış olan sistemi geliştirerek, Müslümanların Çin topraklarında dinlerini rahatça yaşayabilmeleri için uygun yerleşim alanları hazırlamaya gayret göstermiştir. Fan Fang'ları (yabancıların yerleşim yeri) Fan-Chang adı verilen şeyh veya kadılar yönetmekteydi. Fan Chang'lar, devletin resmi olarak tanıdığı kişilerdi. Hatta Fan Chang'ların bilgili, donanımlı ve halkın güvenini kazanmış kişilerden seçilmesi için imparatorluk özel olarak iligilenmekteydi. Fan Chang'lar, Müslüman halkın aralarında anlaşmazlığa düştüğü konularla ilgilenir, Müslümanların her türlü sorununa çare bulmaya çalışır, onları İslam hukukuna göre yönetir ve saray karşısındaki temsilcisi olma görevini taşırdı. Müslümanlar, din konusunda herhangi bir zorlamaya maruz kalmadığı gibi kıyafetler veya dil konusunda baskı görmemişlerdir (Ming hanedanlığının son yıllarına kadar). Tang ve Sung hanedanlıkları döneminde, Fan Fang bölgelerinde Müslümanların camiler yapmalarına ve burada dini eğitim almalarına imkan sağlanmıştır. Fan Fang'lar, Müslümanların hem dinlerini hem kültürlerini hem de dini yaşayış tarzlarını koruma imkanı sağlayan, Müslüman yerleşim bölgeleri idi. Çin hanedanlıkları tarafından, Müslümanlara hem ticari olarak hem de günlük yaşamda çok imtiyaz verilmesi, zaman zaman Çinli köylülerin tepkisine yol açmış, bu durum Çinlilerin hem yabancılara hem de Müslümanlara karşı saldırılarda düzenlemelerine sebep olmuştur.(Huang-Ch'ao Ayaklanması). Ancak bu gibi ayaklanmalar, imparatorluk tarafından onaylanmadığı gibi bastırılmaya çalışılıyor, ayaklanmadan kaçan Müslümanların, tekrar Çin topraklarına gelmeleri için teşviklerde bulunuluyordu. Yüan (Moğol) hanedanlığı döneminde ise Müslümanlara verilen önem had safhaya çıkmıştır. Daha önce devlet kademelerinde görev alamayan Müslümanlar, Yüan hanedanlığı döneminden itibaren sadece ticarette değil, bilim, sanat ve askeri alanda da söz sahibi olmuştur. Toplumdaki statüsü daha saygın bir konuma yükselmiştir. İbn Battuta da Yüan hanedanlığı döneminde Çin'e yaptığı ziyarette, Müslümanların rahat bir yaşama sahip olduklarını anlatmış ve onların refah durumuna değinmiştir. Yine Yüan hanedanlığı döneminde bazı Çinli devlet adamları, Yüan imparatorlarının saray içerisinde Müslümanlara aşırı güveninden, yakınlığından ve Müslümanların Çin'in yönetiminde söz sahibi olmalarından rahatsız olarak, bazı Müslüman baş vezirlerin katline sebep olmuştur. Ancak bu ve benzeri durumlar, Müslümanların halk arasındaki saygınlığından bir şey kaybettirmemiştir. MÜSLÜMANLARIN ÇİN'DEKİ HEM ALTIN HEM DE KARANLIK ÇAĞI: MİNG HANEDANLIĞI Ming hanedanlığı dönemi, Müslümanlarla kurulan ilişki bakımından önceki hanedanlıklardan çok daha farklıdır. Ming hanedanlığı, kuruluşunda dahi Müslüman komutanların ve askerlerin söz sahibi olduğu, bazı imparatorların Müslüman olduğu iddialarının ve şüphelerinin gündeme geldiği, diğer dinler arasında İslam'a ve Müslümanlara ayrıcalık tanındığının açıkça gösterildiği dönemdir. Ming hanedanlığı, Müslüman komutanlardan destek alınarak kurulan bir hanedanlık özelliğini taşımaktadır. İlk imparator, "kendisini Çin'de İslam'ın kolay ve rahatça yaşanmasına adamış kişi" olarak tarif edilmiştir. Müslümanlarla olan en önemli akrabalık bağı ise ilk eşi olan imparatoriçe Ma Hou'ydu. İmparatoriçe, Müslüman bir aileden gelmekteydi ve onun Müslüman olduğu herkes tarafından bilinmekteydi. Ayrıca tarih kitaplarında ilk imparator Zhū Yuánzhāng'ın, Müslüman evlatlıklarının bulunduğuna ve aslında kendisinin de Müslüman olduğuna dair ifadelere rastlamak mümkündür. İmparator, Müslümanlar için bir cami yaptırmış ve caminin giriş kısmına sözleri kendisine ait olan Hz. Muhammed'i öven kitabe astırmıştır. Onun İslam'a ve Müslümanlara gösterdiği bu ihtimam, sonraki nesil Ming imparatorları tarafından da devam ettirilmiştir. Örneğin; sonraki dönemlerde Tibet Budizmi ve Maniheizm gibi bazı dinler yasaklanmasına rağmen İslam için böyle bir yasaklamaya başvurulmamıştır. Kendisi bir Budist olan ve Budizm'i destekleyen imparator Zhū Dì, saltanatı döneminde Müslümanları korumak için özel bir ferman çıkarmış, bu fermanda İslamiyet'e mensup olanlara karşı hürmet gösterilmesini emretmiştir. Ancak Ming hanedanlığının son dönemlerin de tüm yabancılara ve Müslümanlara karşı bazı asimilasyon faaliyetlerinin uygulanması, bu dönemin "karanlık bir dönem" olarak da anılmasına yol açmıştır. ÇİN'İN MÜSLÜMAN İMPARATORU: ZHŪ HÒUZHÀO / JǏNGTÀİ Erken Ming döneminde Müslümanlara olan yakın münasebeti ile tanının bir diğer imparator ise Zhū Hòuzhào(朱厚照) dur. Genç yaşta tahta geçen Zhū Hòuzhào, Müslümanlara olan aşırı muhabbeti ile Çin tarihinde sıkça anılan isimlerdendir. Bazı Çinli tarihçiler, kendi döneminde Zhū Hòuzhào'nun, Çin yönetimini tamamen Müslümanların eline bıraktığını ifade ederek ona karşı bir tavır almışlardır. Onun Müslüman olup olmadığı çok sık gündemde olmakla birlikte bu gibi iddiaların yer alması elbette bazı Çinli ve Avrupalı tarihçileri, bu imparatora karşı iftiralar ve karalayıcı sözler yazmaya da yöneltmiştir. Müslüman olduğu iddia edilen Zhū Hòuzhào/ Jǐngtài'nin hanedanlığı döneminde Çin'e seyahat etmiş olan Müslüman tüccar Ali Ekber, bu dönemi, imparatoru ve Müslümanları şu sözlerle anlatmaktadır: Çin hükümdarına Cin-Tai derlerdi ve kendisinin Müslümanlara çok muhabbeti vardı. Yedi büyük memuru Müslüman idi ve eskiden şimdiye kadar yüksek mevkii sahibi idiler. Önemli divanlarda Müslüman büyük memurlar, Çinlilerden daha önce geliyorlardı. Müslüman saray memurları çok zengin idiler. Bunun için padişahın önünde 5 vakit namaz zamanında ezan okuyorlar, Müslümanların elbiselerini giyinmek ve başlarına sarık takmak sureti ile Çin hakanının karşısında cemaatle namaz kılıyorlardı. Bu durumdan Çin hakanı çok memnundu. Çin dilinde Müslümanlara Ging Jin (Zin) Kusend yani "bozulmamış temiz din", derlerdi." "Fillerin koşulduğu arabaların üzerinde renkli atlaslarla kaplanarak süslenmiş mahfeler vardı. Bunlar Çin hakanının önünden giderlerdi. Hakanın tahtı revanının etrafında bin kadar sazendeler ise acayip ve garip seslerle sazları çalarlardı. Bunlar saf halinde dizilmiş hakanın sağ ve solundan giderlerdi. Hakanın kendi haksekileri tahtırevanı havaya kaldırırlar ve bu safların ortasında giderlerdi.(...) Müslümanlar ata binmiş olarak tahtın önünden gider ve Müslümanlara karşı bu suretle büyük hürmet gösterirlerdi. Çünkü diğer vezirler ve büyük memurların hepsi yaya olarak yürürlerdi." "Ümera askerler ve elçiler dünyanın her tarafından gelmişlerdir ve hakanın huzuruna çıkmak için müsaade alırlar. Her grubun kendi derecesine göre yerleri muayyen olarak ayrılmıştır. İslam ülkelerinden gelmiş olanların hepsi en önde idiler. Müslümanlara karşı hürmet herkesten fazla idi. Ondan sonra Tibetliler ondan sonra da Kalmuklar gelirdi. Emirlerin her milletin dilini anlayabilmeleri için tercümanları vardı. Müslümanlar için ayrılan tercüman sayısı 7 idi." "Divana gelen elçiler ve diğerleri içinde mutfak hazırlanırdı. Onlarda yemek için masalarda otururlardı. Mutfakta Müslüman olanların aşçıları ile olmayanlarınki ayrıydı." "Kin Can-fu (Ch'ing-Ching-Chih-sheng ) adlı bir şehir vardı ki orada 30.000 ev Müslüman oturur ve Çin'e oturmak için gelenlerden para alınmazdı." "Huzuruna vardığımız zaman yüzü güneşe benzeyen bu prensin babası ölmüş ve onun yerine bu zamanda padişah olmuştu. Rüyasında Hazret-i Peygamberi görmüş ve imana gelmişti. Uyanınca kelime-i şahadetin duvar üzerine yeşil yazılarla yazılı olduğunu görmüştü. Han balık'ta oturan Yevşinban adlı bir Müslüman ilim adamını sarayına getirtti. Ertesi gün Çin'de ileri gelen adamlar Çin yazısı ile bir mektup yazıp hakana (şikâyetlerini) arz ettiler ve hakana senin bu yaptığın kanuna aykırıdır dediler. Hakan da cevabında şöyle dedi. -Kanun açıktır. Ben kanuna karşı gelmiyorum. Sizin özel şeylerinize kanun nasıl karışmıyorsa benimde nefsi şeylerime karışmaz. Kendisi Müslüman oldu, derler ki babasından sonra onun gibi olgun bir hükümdar gelmemiştir." Bu ifadelerin seyahatnamelerde dahi yer alması, dönemin imparatorunun Müslüman olduğu iddiasının halk arasında dahi konuşulduğunu göstermektedir. Müslümanlar için Çin'deki zor günler ise Ming hanedanlığının sonlarına doğru asimilasyon iddiaları ile başlamış, ardından kurulan Qing hanedanlığı ve komünist Çin dönemlerinde artarak devam etmiştir. Kaynaklar: Zvi Ben dor Denite, , "The Marrano Emperor: The Mysterious Bond between Zhu Yuanzhang and the Chinese Muslims," in Sarah Schneewind, Long Live the Emperor!: Uses of the Ming Founder Across Six Centuries of East Asian History, Ming Studies Research Series, no.4., s. 275-308, 2008. Hee Soo Lee, İslam ve Türk Kültürünün Uzak Doğu'ya Yayılması, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1991 Lin Yih Min, Ali Ekber'in Hıtaynamesi Adlı Eserinin Çin Kaynakları ile Mukayese ve Tenkidi, Doktora Çalışması, Tai-Pei, 1967. Donald Daniel Leslie, İslam in Traditional China:A Short History to 1800, Canberra College of Advanced Education, Canberra, 1986.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|