04-21-2018, 21:33 | #1 |
Gökhan Özcan - Zamanın Ağırlığı
Gökhan Özcan
Zamanın ağırlığı Her şeyi kendimiz için bir malzemeye, kullanılıp atılacak bir eğlenceye dönüştürüyoruz. Kendine büyük ya da küçük bir meşgale edinip, bir ömür onun üzerinde terakki etmeye, kemal bulmaya hiç kimsenin niyeti yok. Oysa güzellik dediğimiz şey, ömürlük gayretlerin neticesi olarak kendini gösteriyor. Yalapşap yapılan işten güzellik sadır olmuyor. O işin gerçekten bir meşgale haline gelmesi, onunla adam akıllı meşgul olmamız gerekiyor. Emek vermeden, sabır göstermeden, her ayrıntısını incelikleriyle öğrenerek ustalaşmadan, yani pişmeden, olgunlaşmadan, ne bir sanatın, ne bir zanaatın görenlere hayranlık verecek meyveleri ortaya çıkmıyor. Vaktiyle hayatın her noktasına, işte böyle ömürlük gayretlerin bir neticesi olarak kendi güzelliğini, kendi rengini, kokusunu, dokusunu katan insanlar zenginleştiriyordu dünyamızı. Şimdi bizim günübirlik meraklarımız, kullan at zevklerimiz ve boş heveslerimizle hayata kattığımız pek bir şey yok. Sebep olduğumuz gürültü ve kargaşa dışında... Hep tüketmek istiyoruz biz ve galiba başarıyoruz. “Biraz acele eder misiniz, ben hiç kullanamadan yeni modeli çıkacak!” dedi agresif müşteri. Yüzüne dik dik baktı sadece satıcı. İşlerini makinelere yaptıran ve sadece tuşlara dokunan insanın zamanı çok kısa. Kilim dokuyanların, hamur yoğuranların, yemeni oyalayanların, nakış işleyenlerin, taşı, ahşabı oyanların, bağa bahçeye bakanların, çiçek yetiştirenlerin, hatla tezhible meşgul olanların, tespih dizenlerin, kundura tamir edenlerin, mintan dikenlerin, sözü şerh edenlerin, kitap ciltleyenlerin, seyyah olup şu âlemi gezenlerin, âleme bakıp tefekkür edenlerin, mehtaba çıkanların, yağmuru seyredenlerin, ufka doğru dalıp gidenlerin, uzun tasvir ve tariflerden yüksünmeyenlerin, çarşıya pazara yürüyerek gidenlerin, esnafla iki satır muhabbet edenlerin, cemaate devam edenlerin, hayatı hızlandırmak için değil içini hayatla doldurmak için yaşayanların zamanı ise hep kendilerine yetecek kadar uzundu. Dünya hayatını hiç dert tasa çekmeden yaşayıp gitmek istiyor şimdi insanlar. Bilmezler ki; dünya en büyük derttir. Her neye dokunsam zahm-ı rikkât var Her ne yana baksam reng-i firkat var Çalkanır ağlar bir âh-ı hasret var Sularda çağlayan terânelerde Bilmedim kim oldu bu hâle sebep Ağlarım ümîdim hebâ oldu hep Bendeki sûz-i dil var mıdır acep Tutuşup can veren pervânelerde diyor merhum Rıza Tevfik Bölükbaşı, Suphi Ziya Özbekkan’ın Hicaz makamında bestelediği bir şiirinde. Kelimeler birer ölçü birimidir; onlarla her insanın enini boyunu ölçebilirsiniz! “Birkaç dakikan var mı?” diye sordular. “Allah bilir!” dedi beyaz saçlı adam! “Bir gün, ömrümüzün her türlü arızasıyla doldurmaya çalıştığımız bu çukur birden kıpırdanır. Ebediliğin hesaplarını yapan insanoğlunu, birdenbire genişleyen küçük bir an yutar, her şey silinir” diye yazmış merhum Ahmet Hamdi Tanpınar. Gelip geçen her bir an’ın içine gönül bahçesinden bir çiçek iliştiren insanlar da var. “Birinin her sözünde bulursun hikmeti” dedi meczup, “biri ne söylese kıyamet alâmeti!” Kaynak Yeni Şafak 19.04.2018
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|