![]() |
#1 |
![]() Geçen hafta kamuoyu, yoğun bilgi bombardımanı eşliğinde etnik terörü konuştu. Önce sivil bir hedefe saldırı düzenlendi. Tam bu olayın künhüne vâkıf olunamadan bu sefer de 13 askerimiz şehit edildi. Bayramı zehir etti, mateme boğdu terör örgütü. Tam bu şokun tesirinden çıkmaya çalışırken insanlar, 'Ermeni soykırım tasarısı' çıktı ortaya...
Türkiye düşmanları insanımızı çileden çıkaracak sinir uçlarını çok iyi biliyor. Azıcık toparlansa, kendine gelse bu ülke, toplumu huzursuz edecek hadiseler peşi peşine geliyor. Ve ne acıdır ki toplumu içten içe kemirip yok edecek, birliğimize ve dirliğimize kastedecek psikolojik harp tekniklerine çarçabuk boyun eğiyor toplumun önemli bir kesimi. Başka dillerde de var mıdır 'Öfkeyle kalkan zararla oturur' diye bir söz? Belli ki zararla kalktığımız hadiseler sonrası söylenmiş bilge sözlerdir bunlar. Bugün, keskin sirke rolüne soyunma günü değil; akılla, mantıkla, planla, programla ülkeyi yarınlara taşıma günüdür. Medya da olaya böyle bakmak zorunda. Sadece milletin haklı öfkesi üzerine 21. asrın Türkiye'si kurulamaz. Bu ülkede bir günde yaşanan sıcak olaylar, normal bir ülkede bir senede yaşanılanlardan daha fazladır. Belanın biri bitmeden öbürü başlar. Suni kavgalar da dur durak bilmeden devam eder. Bilek güreşlerine ara verilmiştir sadece. İşin aslını-faslını araştırmadan kendine bir cephe ihdas eden bir sürü insanın saçma sapan kavgaları yüzünden herkesi kuşatacak, en azından herkesin kalbine yatacak politikalar geliştirilemiyor. Milli bir duruş o yüzden yok. Herkes kendine göre hesap yapıyor ve bu arada -belki de farkına varamadan- psikolojik harp mühendislerinin tutsağı haline geliniyor. Sabıkalı Batı'nın küstahlığı Hatırlayabiliyor musunuz birkaç aydır yüreğimizi ağzımıza getiren gündem maddelerini? 'Önemli, acil, hayati...' kabul edilen gündemler, nasıl da geri plana atıldı. Her anlamsız tartışmadan geriye ufunetli bir kavga tortusu kalıyor. Daha doğrusu yeni bir ayrışma mevsimine kadar sanal kavgalar rafa kaldırılıyor. Bugün Türkiye, başka konuları tartışıyor; yarınlarda yeni mevzular çıkacak karşımıza; sonra yeniden döneceğiz başa. Med-cezir sarkacına emanet gündemlerin perde arkasında adeta gizli bir siluet hep duracak ve Türkiye'nin kendine gelmesine engel olacak... Geçen hafta kamuoyu, yoğun bilgi bombardımanı eşliğinde etnik terörü konuştu. Önce sivil bir hedefe saldırı düzenlendi. Tam bu olayın künhüne vâkıf olunamadan bu sefer de 13 askerimiz şehit edildi. Bayramı zehir etti, mateme boğdu terör örgütü. Tam bu şokun tesirinden çıkmaya çalışırken insanlar, 'Ermeni soykırım tasarısı' çıktı ortaya. Ta 1915'te yaşanmış, üstelik o dönemde ihmali görülenlerin yargılandığı; daha ötesinde o günkü devletin yerine başka bir devletin kurulduğu hadiseler zincirinden yine büyük bir haksızlık devşirildi. Kim ne derse desin halk bunu Batı'nın küstahlığı, aymazlığı, hodkâmlığı olarak algılıyor. Çünkü Kızılderililere uygulanan insanlık dışı muameleden Cezayir zulmüne; hatta daha dün denecek kadar yeni sayılan Bosna katliamına kadar uzanan mezalimin altında Batı'nın olduğuna inanıyor. Sabıkası bu kadar karanlık olan Batılı devletlerin kalkıp, seksen sene önceki mukateleye soykırım demesini içine sindiremiyor. Zira halk o gün bu topraklarda Müslüman Türk'ün gördüğü zulmü ve hıyaneti de unutmuş değil. O yüzden çifte standart kabul ettiği muamele ile karşılaştıkça Batı'ya karşı isyan ediyor. İster Güneydoğu ile ilgili meselede isterse Ermeni hadisesinde, halkımızın her geçen gün daha hassas olduğunu gözlemliyoruz. Haklı sebepler olduğu aşikar. Ancak bu badireleri aşmak için akıl dolu yolları tercih etmek gerekiyor. Sadece hamasetin gölgesine sığınmak yetmez. Her meseleye psikolojik yönlendirme açısından bakarsanız, kamuoyu nezdinde belli bir hava yakalasanız bile, tarihî fırsatları kaçırmış olursunuz. Türkiye'nin yakın geleceğine dair yol haritasında çeşitli engeller bulunduğu ortada; bunları aşmak zorundayız. Hep beraber, grupçuluk, hizipçilik, particilik yapmadan; asker-sivil diye bölünmeden... Mesela Kürt meselesini kökten çözmek Türkiye Cumhuriyeti devletinin boynunun borcudur. Sadece devletin de değil; bu ülkeye dair yüreğinde zerre miktar sevgi besleyen herkesin (buna ehl-i iman ve ehl-i insaf Kürtler de dâhil) vazifesidir bu. Zira bu ülkenin parçalanması, çok büyük bir planın en önemli parçasıdır; buna göz yuman, tarih karşısında affedilmez bir vebali üzerine almış olur. İflah da olmaz. Terörü çökertmenin en önemli yöntemi daha yaşanır bir ülke inşa etmektir. Bakın bu yolda beş-on adım atılınca terör örgütünde panik başladı. Şimdilerde PKK, yeni bir heyecan ve helecan yaşıyor; zira ilk defa Güneydoğu'da halk örgüte ağır bir şamar indirdi ve onun işaret ettiği partiye rey vermedi. Terör bölgede yeniden canlandırılıyor. Buna karşı tabii ki çok ciddi tedbirler alınmalı; ancak hiçbir hain plan o bölgenin insanını devletiyle karşı karşıya getirmemeli. Örgütün yana yakıla istediği budur. Onlar istiyor ki terör ortamı, bin bir zorluklarla yapılan demokratik açılımları da, sosyal adalet yolunda atılan adımları da bir anda tüketsin, akim bıraksın ve herkesin herkesten şüphelendiği yeni bir atmosfer oluşsun. Güvenlik güçlerinden ağır bir tokat yiyeceklerini bile bile yaptıkları kışkırtıcı eylem, Türkiye'yi zora sokmak içindir. Türkiye, birilerini rahatsız ediyor Tam bu noktada medya nasıl daha duyarlı olunacağını göstermek zorundadır. Maalesef medyanın böyle bir titizliği yok. Yangına körükle gitmek gazetecilik değil ki! Aklıselimin öncülüğünde yetkili birimlere yol göstermek yerine tribünlere oynamak tiraj ya da reyting kazandırabilir; ancak, memleketi maceraya sürüklemek ya da bir batağın içine çekmek de söz konusu olabilir. Kuzey Irak'a operasyon meselesi böyle bir şey! Gazeteleri okuduğunuzda ya da TV'leri seyrettiğinizde sanıyorsunuz ki Türkiye, sınır ötesi askerî harekât yapınca terör bir anda bitecek. Yok, böyle bir şey! Tabii ki faydaları olabilir ve bir operasyonla avantaj(lar) sağlanabilir; fakat sınır ötesi harekât sihirli bir değnek değildir ki dokunur dokunmaz her şey başka bir şekil alsın. El hak, terörün köküne kibrit suyu dökmek lazım. Bunu insana saygı duyarak, ona hizmet götürerek, toplumun kalbini fethederek ve bu arada terör örgütünü yalnızlaştırarak, onun suiistimal ettiği alanları daraltarak yapmak gerekiyor... Şu an görünen manzara o ki Türkiye, sınır ötesi bir harekât yapacak. Sınırlı ve belli bir maksada matuf yapılacak muhtemel bir harekâtın seyrinde medyanın önemi bir kez daha ortaya çıkacak. Bunun tek kurtuluş yolu ve tek metot olduğunu -zımnen de olsa- söylemek, gelecekte bazı karamsarlıklara neden olabilir. Meseleyi haddinden fazla abartmanın başka mahzurları da var ayrıca. Meseleyi çok ileri seviyede hamasete mahkum etme, dünyanın en karışık topraklarında bu ülkenin evlatlarını zora sokmak anlamına gelebilir. Ermeni meselesine verilecek tepkide de benzer riskler var. Tabii ki Türkiye bu yanlış ve haksız uygulamalara karşı çıkmalı, hakkını savunmalı; ancak büyük milletlerin ve onların sahip olduğu devletlerin tepkisi hep üç beş hamle sonrasını hesap edecek şekilde mantıklı ve planlı kalmak zorundadır. Medyaya düşen tekliflerden bir kısmı çocuksu bir kızgınlık sergiliyor. Bir kısım tepkiler ise son atım barutun daha ilk dakikadan tüketilmesi gibi bir şey. Son söyleyeceğini baştan söylemek, kimi zaman avantaj sağlasa da, çoğu kez ileride yapılacak hamleleri de akim bırakır. Anlaşılan o ki Türkiye, bir kez daha köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Ülke içinde buna müheyya olanlar da var. İsteniyor ki bu ülke, birtakım planlı kavgaların girdabında çırpınıp dursun ve kendi kendini kilitlesin. Bölgesinde her geçen gün daha da itibar kazanan Türkiye, birilerini fena halde rahatsız ediyor. Dışarıdan estirilen kasırga bir yana; bir de kafayı ideolojik kamplaşmayla bozmuş ve her türlü provokasyona açık bir kitle var bu ülkede. Oysa bugün yaşadıklarımız her türlü menfaat hesabının, siyasi rant kavgasının ve güç tokuşturmasının üstündedir. Türkiye, Kürt sorununu da Ermeni meselesini de aşacak kadar üretken ve cevval bir ülkedir. Yeter ki kendi gölgesinin mahkumu olmasın! Siyasetçilerinden medya yöneticilerine, askerî yetkililerinden sivil toplum öncülerine kadar herkes, aklın rehberliğinde yürütülecek uzun soluklu mücadele yerine, alelacele verilen duygusal kararlara boyun eğmemeli. Çünkü bugün verilecek doğru karar Türkiye'yi zirvelere taşıyacaktır. EKREM DUMANLI
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() PAYLASIM ICINTESEKUR EDERIM
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|