10-27-2007, 11:05 | #1 |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ŞİİR KASEDİ
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
10-27-2007, 11:06 | #2 |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ŞİİR KASEDİ..ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP
ZİNDANDAN MEHMED'E MEKTUP
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mı?... Daha ölmedim! Avlu...Bir uzun yol...Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli . Bu yol da tutuktur hapse düşeli... Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak . Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! Bir âlem ki, gökler boru içinde! Akıl, olmazların zoru içinde! Üstüste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı; Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil... Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"! Çatık kaş ...Hükümet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş, kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem... Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedimi, bir yırtıcı zil; Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekün içinde yazıl ve çizil! İnsanlar zindanda birer kemmiyet; Urbalarla kemik, mintanlarla et. Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... Yalnız seccademin yününde şefkat; Beni kimsecikler okşamaz madem; Öp beni alnımdan, sen öp seccadem! Çaycı, getir, ilaç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan. Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, duman duman erisin! Peykeler, duvara mıhlı peykeler; Duvarda, başlardan, yağlı lekeler, Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler... Duvar, katil duvar, yolumu biçtin! Kanla dolu sünger... Beynimi içtin! Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez dünyadan nazar. Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da kalan biz miyiz? Ses demir, su demir ve ekmek demir... İstersen demirde muhali kemir, Ne gelir ki elden, kader bu, emir... Garip pencerecik, küçük, daracık; Dünyaya kapalı, Allah'a açık. Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu; İplik ki, incecik, örer boşluğu Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş; Karanlığında nur, yeniden doğuş... Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! Sen bir devsin, yükü ağıdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! Necip Fazıl KISAKÜREK |
|
10-27-2007, 11:07 | #3 |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ŞİİR KASEDİ..SANA, BANA,VATANIMA, ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR
SANA, BANA,VATANIMA,
ÜLKEMİN İNSANLARINA DAİR "Telgrafın tellerini kurşunlamalı" Öyle değildi bu türkü bilirim Bir de içime -Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen- Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek Bazen gelmesi beklenen bazen ansızın çıkagelen Haberler bilirim mektuplar bilirim Gamdan dağlar kurmalıyım Kayaları kelimeler olan Kırk ikindi saymalıyım Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından Baştan ayağa ıslanmalıyım Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım İçimde kaynayan bir mahşer var Bu mahşer birde annelerin kalbinde kaynar Çünkü onlar yün örerken önlerinde Ya da çamaşır sererken bahçelerde Birden alıverirler kara haberini Okul dönüşü bir trafik kazası'nda Can veren oğulların. Bir de gencecik âşıkların yüreklerini bilirim Bir dolmuşta yorgun şöförler için bestelenmiş Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan Ya da melâl denizi parkların ıssız yerlerinde Örneğin hind okyanusu gibi derin İsyânın kapkara sularına dalan Nice akşamlar bilirim ki Karanlığını Bir millet hastanesinde Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda Başını kalorifer borularına gömmüş Beyaz giyisilerden uykular dökülen tabiblerden Haber sormaya korkan Genç kızların yüreğinden almıştır. Birde baharlar bilirim Apartman odalarında büyüyen çoçukların bilmediği bilemeyeceği Anadolu bozkırlarında İstanbuldan çıkıp diyarbakıra doğru tekerleri Yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen Cesur otobüs pencerelerinden Bilimçsiz bir baş kaymasıile görülen Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında Çıplak ayakları yumuşak topraklarabatmış ırgat çocuklarının Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemiriken Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen. Yazlar bilirim memleketime özgü Yiğit köy delikanlılarının İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan Diğeri kan ter içinde yayla yollarında Mavzerinin demirini alnına dayamış Yüreği susuzluktan bunalan İçinden mahpushane çeşmeleri akan Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp Apansız silahına davranan Nice delikanların figüranlık yaptığı Yazlar bilirim memleketime özgü. Güzler bilirim ülkeme dair Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha Kalbim gibi Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri Titreyen kenar mahalle çocukları Bir sıcak somun için yalın kat bir don için Dökülürler bavullara yaprak gibi. Kadınlar bilirim ülkeme ait Yürekleri akdeniz gibi geniş,soluğu afrika gibi sıcak Göğüsleri çukurova gibi münbit Dağ gibi otururlar evlerinde Liman gemileri nasıl beklerse Öyle bekler erkeklerini Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi. İsyan şiirleri bilirim sonra Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden Harfler harb düzeni almıştır mısralarında Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır Kimi bir soygun sofrasında ışıklı salonlarda Hırsızın gıtlağına tıkanmıştır. Müslüman yürekler bilirim daha Kızdı mı cehennem kesilir sevdimi cennet Eller bilirim haşin hoyrat mert Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır Her kırışığı sorulacak bir hesabı Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır. Bütün bunların üstüne Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeyelim Vatanım milltim tüm insanlar kardeşlerim Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli Adın kurtuluştur ama söylememeliyim. Erdem BEYAZIT |
|
10-27-2007, 11:08 | #4 |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ŞİİR KASEDİ...BİZİM YAŞADIĞIMIZ
BİZİM YAŞADIĞIMIZ
bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim bizde soluk alıp vermekteyiz yani her insan gibi sevmekteyiz,sevilecek şeyleri bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği kurban bayramlarında kınalı koçları başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı bembeyaz saçlı kırış kırş alınlı pencere kenarında oğullarını bekleyen anaları kalbim ağrıyorsa da kardeşim gönlüm bulanıyorsa da tedirginsem kuşkuluysam kalın kitapların yazdığına bakarsan acaip suçluysam havada ihanet dışarıda sıcak duvarda yazılar kalbimizde acılar varsa da bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim mektubun geldi bugün haziran kimselere göstermediğin ak saçlarının kıvrımlarından haberin geldi iki damla göz yaşın sarı kağıtta çok bakarsın yağmur yağan da ıslak ve buğulu camların ardından bilirim bilirim, acı nasıl da oturur adam yüreğine ne var yani işte iyiyim diyorum ya inan olsun iyim anne inan gerçekten iyi oluyor, iyiyim dedikçe bat üzülme yazıyorum bir daha n'olur üzülme üzülmüyor analar oğulları üzülme dedikçe bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim bizde soluk alıp vermekteyiz yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği kurban bayramlarında kınalı koçları başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları İbrahim SADRİ |
|
10-27-2007, 11:09 | #5 |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ŞİİR KASEDİ...CANIM İSTANBUL
CANIM İSTANBUL
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuş; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey;hava, renk, edâ, iklim; O benim, zaman mekân aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale; Ve kavuşmuş rüyalar,onda, onda misale. İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım... İstanbul, İstanbul.... Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare ? Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet... O mânayı bul da bul! İlle İstanbul'da bul İstanbul, İstanbul.... Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi ? Cumbalı odalarda inletir "Katibim" i... Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak... İstanbul, İstanbul... Yedi tepe üstünde zaman gibi gergef işler ! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu, Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı Sarayından Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan İstanbul, İstanbul... Necip Fazıl KISAKÜREK |
|
10-27-2007, 11:09 | #6 |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ŞİİR KASEDİ...BENİ YAKIŞINA
BENİ YAKIŞINA
o esrarlı yangına bu can nasıl dayandı sahile vurdu kalbim; su yandı; kum da yandı bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut bülbülün küllerine konan puhum da yandı böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile kakdüsün gölgesinde nazlı ahum da yandı ah'ımdır zannederdim en belalı kıvılcım kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı bir damla su ver bana ey çöl, bari sen küsme kalmadı hiç bir şeyim, bak, günahım da yandı yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme ülkem yıkıldı; heyhat, ordugahım da yandı köleleri her akşam duman kılı gözlerin başıma tac ettiğim padişahım da yandı İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı O'ndan başka ne varsa yandı; yandık sen ve ben O'nu göreyim diye, kıblegahım da yandı Nurullah GENÇ |
|
10-27-2007, 11:10 | #7 |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ŞİİR KASEDİ..HAYAL LİMANINDA DEMİRLEYEN YELKENLİYE
HAYAL LİMANINDA
DEMİRLEYEN YELKENLİYE bilseydin; baharımdı seni bana getiren bir vedâya ağlayan içli melekler gibi anlasaydın; Ülkemden hazineler götüren her bakışı öteden birini bekler gibi üşüdüğüm sahrada bu deniz sanki serâp hep aynı dakikada dönüp duruyor zaman O'nsuzlukta dermanım değil, derdim de hara ey uyuyan yelkenli, ateşte sen de yan tahtını en büyülü divânda bulmalı açılmalı sonsuzluk sularında engine fırtınalar kopsa da, umudumuz olmalı limanları boyarken gökkuşağı rengine yapayalnız kalıyor O'nsuz kumlarda köpük O'nunla damla damla kuruyor mâsum deniz batırır en devâsâ gemiyi bile bu yük ardında birer birer soluyor düşlerimiz bilseydin; yakınında soluklanan çiçeğin izlerine mahpustur çatlayan dudaklarım âyinimiz sürecek o büyük vakte değin hâtırası köz olsa, yüreğimde saklarım Nurullah GENÇ |
|
10-27-2007, 11:11 | #8 |
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ŞİİR KASEDİ..BİRAZDAN GÜN DOĞACAK
BİRAZDAN GÜN DOĞACAK
Beton duvarlar arasında bir çiçek açtı Siz kahramansınız çelik dişliler arasında direnen insanlığın Saçlarınız ızdırap denizinde bir tutam başak Elleriniz kök salmış ağacıdır zamana O inanmışlar çağının. Zaman akar yer direnir gökyüzü kanat gerer Siz ölümsüz çiçeği taşırsınız göğsünüzde Karanlığın ormanında iman güneşidir gözünüz Soluğunuz umutsuz ceylanların göz yaşına sünger. Gün doğar rüzgar eser bulut dolanır Rahmet şarkısı söyler yağmurlar Alnınız en soylu isyandır demir külçelere Gürültü susar ses donar sevgi tohumu patlar Sessiz bir bombadır konuşur derinlerde Ey bizim sabır yüzlü toprağımızın kutsal ağacı Sen bize hayatsın umutsun mezarlar kadar derin Bizi tutan birşey varsa dirilten o sensin Üzerinde uyuduğumuz yavru kuşların tüy renkli sıcaklığı. Ey damarlarımızda donan buz yüzlü heykeller beldesinden Yıkıntılar sonrası sarındığım şefkat anası Ey dağları yerinden oynatan ses ey mermeri toz eden rüzgâr Ey âlemi donatan ışık toprağa can veren el. Gün olur toprak uyanır ağaç uyanır uyanır böcekler Sarı bozkır titrer çıplak dağlar yeşerir gök yıkanır kirli dumanlardan Su coşar deniz kabarır canlanır ölüm şehirler Yemyeşil bir rüzgar eser yıldızlar arasından. Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü Çatlayacak yalanın çelik kabuğu Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu. Erdem BEYAZIT |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|