![]() |
#1 |
![]() Seni yazmak istedim bu gece. Memleketimin her bir evinde ışıklar başka şeyler için yanarken, neden benim kandilim seni anlatma adına yanmasın ki dedim. Dokundum önce ıslak ellerimle kibrite sonra defalarca çaktım kükürtlü bir yüzeye... Bir olmadı beş olmadı bıkmadım bir an elektriğe inatla ben seni mum ışığında anlatmak istedim. Öyleye sevdan karanlık gönlümü nasıl aydınlattıysa o uçsuz bucaksızlığına rağmen adını yazmak nasıl aydınlatamazdı on altı metre kare odamı. Ortalığı kükürt kokusu kaplamasına rağmen san ki sen kokuyordu gece, kibrit, kalem, kağıt... Daha başlamadan nasıl da seni anlatmaya başlamışlardı bunlar... Hayır, hayır yalnız odam değil... Evim sokağım şehrim sen kokmaya başlamıştı. Ben seni yazıyordum şehir seni anlatıyordu. Tek, tek söküp aldım her şeyi aktardım kağıda... Hiç de zor olmadı aya baktım güzelliğini, yıldızlara baktım gözlerini,, rüzgara baktım saçlarını, güneşin batışına baktım teslim oluşunu, şafağın söküşüne baktım kararlılığını yazdım ben. Ben seni yazdım şehir seni anlattı bana... Saçına taktığın tokalar parkları, sinelerin dağları, göz yaşların nehirleri anlattı bana... Baktım ki ben bir günümü yazmışım bu şehir de...Okudum ki Ben her günümü senle yaşamışım bu şehirde... Nasıl ki sen her dolduğunda sel olur akar damlalar yanaklarından. Bu şehirde her ağladığında sel olur akar sokaklarından...Sabah iyi başlardın güne, sonra akşamı zor ederdin... Derken sabahlara kadar yaşardın heyecanın ve romantizmin doruklarında. Sabah güneş doğar bu şehirde pırıl, pırıl. Öğlene doğru kapanır hava, çakar şimşekler sel olur sokaklar, akşamı zor eder bu şehir ve sonra sabah kadar bir hilal okşar başlarımızı ve yıldızlar dans ederler gökyüzünde ve insan bakar ki kayan yıldızlar yerinde duranlardan daha fazla.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|