![]() |
#1 |
![]() Ayrımistan'daki Türbanlıların Masalı...
'Bilgelik beklenirken ergen dili kullanan faninin hayalinde, sadece manken ölçülerinde kızların, Paris modasını yakinen takip edecek 'tesettür'ü varmış.' diyen Barbaroğlu bu masalı kime yazdı Fatma K.Barbarosğlu'nun yazısı Bir varmış bir yokmuş. Yokluklar yok olsun. Varlıklar varlık bulsun. Lakin öyle olmuyormuş işte. Yokluk yok oluyormuş da var var olamıyormuş. Her darlık varlık üstüne. İşte böyle bir zamanda… Ayırımistan diye bir yer varmış. İnsanlar önce akıllarını, derken fikirlerini, olmadı zikirlerini böler böler dururmuş. Sanki eski kıyafetlerden çaput kilim dokunacak. Bir telaş, bir telaş. Dağ aşmış, yol almış bilge kişiler, hele durun böyle etmeyin dese de; kulaklarda Ipod takılı olduğu için, kimse kimseyi duymazmış. Sadece görüntü. Görüntüye eşlik eden jest ve mimikler Ipod'dan gelen sese midir yoksa şu karşısında eğleşen Adem kızına/Adem oğluna mı kimse bilmezmiş. Bilmediği için de, her gün bir incir çekirdeğini doldurmaz ayırımlar üstünden yeni ayırım haneler açarlarmış. Her şeyi ayırmışlar. Önce sağcılar ve solcular diye. Sonra Türkler ve Kürtler diye. Sonra da türbanlılar ve … Ve'nin öbür tarafı, tam da zurnanın zırt dediği yermiş. Ve'nin yanına ancak üç nokta konulabilirmiş. Çünkü bu üç noktayı doldurmak suçmuş. Ayırımistan'da her türlü ayırım serbest iken bu üç noktayı dolduracak kelime pek yasakmış. Hatta bir başörtülü, vakti zamanın birinde çağdaş kadınları başı açıklar ve saçlılar diye ayırmış da başına gelmeyen kalmamış. Gazetelere manşet, manşetin altına yüzlerce yorum. Yorumlara küfür. Velhasıl öfkenin bini bir para. Yani öfke bu kadar ucuzmuş Ayırımistan'da. Bir kişi de çıkıp; durun hele siz Allah'ın günü türbanlı, başörtülü diye ayırım yapıyorsunuz da şimdi niye bu öfke, bu celal dememiş. Başları örtülü kadınları; çeneden düğümlüler, babaanneörtülüler, tas kafalılar, türbanlılar, çarşaflılar diye ayırdıkça ayırmış, eli boş gönlü hoş olanlar. Her ayırıma bir paye, her payeye bir kariyer. Madem ki saçları görünmeyenleri kıyım kıyım kıymak pek kârlıdır. Öyleyse ticaret İslam'da helaldir diye yeni bir ayırım getirmiş yaşından bilgelik, kaleminden şefkat beklenen fani. Yeni ayırım: Düttürü Leyla. Düttürü Leyla sıfatı, pek heyecanla karşılanmış. Ayırimistan'a yeni bir hane. Artık kurdeleyi kim kesecekse!? Lakin ses soluk çıkmamış. Kimse duymamış. Duyup da ne olacak. Kuyu taş dolu. Kendinden şefkat beklenen faninin, bir zamanlar kuyuya attığı taşları temizlemeye hele dur demeye çalışılmışmış ama nafile. Ne yapılsa kâr etmeyecek! Bilgelik beklenirken ergen dili kullanan faninin hayalinde, sadece manken ölçülerinde kızların, Paris modasını yakinen takip edecek, "tesettür"ü varmış. Önce beden sonra marka. İman mı? Olur tabi. Ancak o zaman herkes "haza Osmanlı hanımefendisi" olurmuş. Ama şimdi bu kavruk, köylü kızlar. Aman başlarını örtseler ne olacakmış! Düttürü Leyla!!! Nerede efendim o eski hanımefendiler!!! Nerede o eski hanımefendiler! İşte bunlar bu Düttürü Leyla'lar!!! Aman hakim, avukat olmasın. Kamusal alanda böyle zevksiz böyle ruküş dolaşarak İslam'ı temsil etmeye kalkacaklar. Olmasın bunlardan hakim savcı. Olmasın. Üstadım, diyerek fani'nin öfkesini yatıştırmaya kalkmış gençten birisi. Başı açık olanların hepsi manken değil ki. Başörtü serbest olunca bu kızlar meslek sahibi olacak, manken olmayacak. İyice kızmış fani. Bunlar giyinmeyi bilmez görgüsüz kızlar. Diplomaları olsa ne. Bunlar giyinmeyi bilmez. Diyerek takılmış kalmış aynı cümlelerin içinde. Gitmemişler Paris'e. Neden başarısız oldu başörtüsü eylemleri. Bir zengin doldurup bunları bir uçağa, Paris'ten giydirmediği için. Bunlar, geçirirler sırtlarına bir paçavra. Dolaşırlar ortalıkta. Düttürü Leyla. Düttürü Leyla. İşte böyle sayıklar dururmuş kendinden bilgelik beklenen fani. Bilge olması, bilge olup da şefkatle yaralara merhem olması beklenenden bir taş daha gelince… Ki nicedir taşlar artık kuyuya değil, doğrudan kalbe dokunuyormuş… Susmuş, gönlünden söz devşirmesi beklenenler. Onlar sustukça, sesler duyulmuş. Sen ey demiş, seslerden bir ses. Sen sen evet türbanlı kalem! Ayırımistan yeni bir ayırım kazanmış böylece. Türbanlı kalem. Türbanlı kalem. Türbanlı kalem. Tükenmez kalem. Kurşun kalem. Dolma kalem. Mürekkepli kalem. Türbanlı kalem. Türbanlı kalem. Kalemler henüz örtünmediği için "ses"e cevap veren olmamış. Bu sükûta belki lepiska saçlı kalemler, sakallı kalemler, bıyıklı kalemler ses verir. Yetti bu kadar ayırım der. Böylece ses sese yoldaş, söz söze sırdaş olur. Olur da gökten üç elma düşer. Kimine elma, kimine taş düşer.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() paylaşım için saol arkadaşım +1 ;)
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() paylaşımın için gerçkten saol güzel bir konuda güzel ama bir okadarda üzücü bir masal
kimini uyutuyor kimini uykusundan uyandırıyor :+1 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() paylaşım için teşekkürler
+1 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|