04-25-2008, 02:16 | #1 |
Osmanlıca sözlük (B)
BAB: 1. Kapı. 2. Fasıl, bölüm.MİNE'L-BAB İLE'L-MİHRAB: Kapıdan mihraba dek, baştan sona kadar.
BÂDİYE: Kır, ova, sahra, çöl. BÂGÎ: Âsi, baş kaldırmış, haksızlık eden. BAĞÇE: Bahçe. BAĞTETEN: Ansızın, zulüm, isyan. BAĞY: Azgınlık, zulüm, isyan. BAHIYRE: Cahiliyye devrinde beş batın doğuran devenin beşinci yavrusu erkek olursa kulağı yarılır ve salıverilirdi. Artık hiç bir işte kullanılmayan bu deveye bu ad verilirdi. BÂHİL: 1. İşsiz, avare, başı boş. 2. Yularsız deve. BAHÎL: Cimri, tamahkâr. BÂHİR: 1. Yalancı, ahmak. 2. Ekin sulayıcı, sulayan. 3. Belli, açık. 4. Işıklı, parlak, güzel. BÂHİRE: 1. Çok koşan cins deve. 2. Dikenli ağaç. BAHR Ü BERR: Deniz ve kara. BAHŞ: Bağış, ihsan. BÂİN: Dibi geniş kuyu, bostan kuyusu. BÂİS: 1. Sebep olan, gerektiren. 2. Gönderen. 3. Yeniden yaratan. BAKAR: Sığır, öküz, manda cinsleri. BAKARA: 1. Sığır, inek. 2. Kur'ân-ı Kerim'in ikinci sûresi: Bu sûrede yahudilere bir inek kurban etmeleri emredilip bu konuda geniş bilgi verildiğinden, sûre bu adı almıştır. BAKİYYE: Artan, artık, geri kalan. BÂLİĞ: 1. Erişmiş, vâsıl olmuş, son mertebeyi bulan. 2. Yekûn. BÂP: (Bak: BÂB) BÂR: 1. Allah. 2. Yemiş, meyva. 3. Yük, ağırlık. 4. Yağdıran, serpen, döken. BÂRİD: 1. Soğuk. 2.Letafetten uzak nâhoş. BÂRİZ: Açık, belli, âşikâr, zâhir. BA'S: 1. Gönderme, yollama, gönderilme. 2. Allah'ın bir peygamberi, Hak dinine davete memur buyurması. 3. Dirilme veya diriltme. BASAR: 1. Görme, görüş, görme yeteneği. 2. Zihnî algı. BÂSİR: Gören, görüp anlayan, ferasetli, zeki. BASÎRET: Doğru görüş, gönül gözü ile görme, uyanıklık. BAST: 1. Yayma, açma. 2. Özellikle hurufilikte cezbe ve tefekkür içinde kendinden geçmeyi ifade eder. BÂTIN: 1. İç, içyüz, gizli, sır, derunî. 2. Allah'ın isimlerinden. BATN: Karın, kuşak, nesil. BÂYİN: Aralayıcı, ayıran, ayırıcı özellik. BA'Z: Bir şeyin bir bölümü,bir parçası, bazısı. BED NAZAR: Kötü bakış. BED: Kötü, çirkin, işe yaramaz. BEDÂ'-BEDA'AT: Güzellik, yenilik, bediilik. BEDÂHET: 1. Açıklık, bellilik. 2. Ansızın ortaya çıkma. BEDÂYİ': İcat edilmiş güzel şeyler. Sanat eserleri. BEDBAHT: Talihi kötü olan, talihsiz. BED-BİN: Her şeyi kötü gören, karamsar. BEDEL: 1. Değer, kıymet. 2. Başkasının parası ile onun yerine hacca giden kimse yerine geçen. BEDEL-İ BA'Z: Geniş anlamlı bir sözün bir kısmına yapılan açıklama. BEDEL-İ İŞTİM'ÂL: Geniş ve genel anlamlı bir sözün bir noktasını açıklayan cümle. BEDEL-İ KÜLL: Kapalı bir söze bütün yönleriyle yapılan açıklama. BEDEVÎ: Çölde çadırda yaşayan göçebe, çöllü, Arap göçebesi. BEDİA: 1. Yaratma. 2. Estetik değeri yüksek, sanat eseri, eşine az rastlanan güzel. BEDİHİ: 1. İspat gerekmeyecek şekilde açık. 2. Akla kendiliğinden gelen. BEDİÎ: Güzel, beğenilen, sanatlı söz. BEDR-BEDİR: 1. Dolunay, ayın ondördü. 2. Mekke ile Medine arasında bulunan Bedir gazasının yapıldığı yer. BED-TAHRİR: Kötü yazı. BEHA-BAHA: 1. Güzellik, süs, pırıltı. 2. Kıymet, değer, bedel. BEHAİM: 1. Dört ayaklı hayvanlar. 2. Suriye'de bir sıradağ. BEHÇET: Güzellik, güleryüzlülük, sevinç. BEHİME-İ EN'AM: Deve, sığır, koyun gibi dört ayaklı hayvanlar. BEHİMÎ: Hayvana yakışır tarzda, hayvanlık. BEİS-BE'S: 1. Zarar, ziyan. 2. Korku, azap, sıkıntı, fenalık. 3. Kuvvet, kudret. BEKA: Devam, sebat, evvelki hal üzere kalmak, ölmezlik, ebedilik. BEKA-YI ERVAH: Ruhların kalıcılığı, devamlılığı. BEKA-YI RUH: Ruhun kalıcılığı, ölmezliği. BELAGAT Ü FESAHAT: Tam yerinde açık ve güzel söz söyleme. BELAGAT: İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği ve sanatı, uzdillik. BELİĞ: 1. Açık, düzgün söz söyleyen. 2. Güzel, sanatlı söz. Belâ-gatli. BENÂM: Namlı, ünlü, meşhur. BENAN: Parmak ucu. BENÎ İSRAİL: İsrailoğulları, yahudiler. BERAAT: 1. Temizlik, arılık. 2. Olgunluk, güzellik. BERA'ÂT-I İSTİHLÂL: Söze güzel ve etkili başlangıç. BEREKÂT: Bolluklar, uğurlar, hayırlar. BEREKÂT-I KELÂMULLAH: Allah kelâmının verdiği feyizler, bolluklar, uğurlar. BER-HAYAT: Sağ, diri, yaşayan. BERÎ: Sâlim, kurtulmuş, temiz arınmış. BERİ: Yakın mesafe, ötenin zıddı. BERK: 1. Şimşek, parıltı, kıvılcım. 2. Sert, katı. BERR: 1. Doğru sözlü, hayır işleyen kimse. 2. Kara, toprak. BER-TARAF: Bir yana atılan, ortadan kalkan. Bertaraf etmek: Ortadan kaldırmak, yok etmek. BERZAH ÂLEMİ: Ruhlar âlemi. BERZAH: 1. İki şey arasındaki mesafe, aralık. 2. Can sıkıcı. 3. İnce uzun kara parçası. 4. Dünya. 5. Ruhların kıyamete kadar bulunacakları yer. BES: Yeter, yetişir, tamam, kâfi, çok. BE'S: Zarar, ziyan, azap, şiddet, fenalık. BEŞÂRET: Müjde, muştu, iyi haber. BEŞÂRET-ÂVER: Müjdeci, iyi haber getiren. BEŞER: İnsan, bütün insanlar, Ebu'l-Beşer: İnsanlığın babası, Hz. Âdem. BEŞERİYYET: 1. İnsanlık. 2. İnsanın yaratılış özellikleri. BEŞİR: 1. Müjdeci, iyi haber getiren,güleryüzlü. 2. Hıristiyan Araplar'da İncil yazan veya hıristiyanlık akidelerini telkin eden kimse. 3. Peygamberimizin bir vasfı. BEY': Satma, satılma, satış. BEYAN İLMİ: Belâgat ilminin,hakikat, mecaz, kinaye, teşbih ve istiare gibi konularından bahseden bölümü. BEYÂN: Anlatma, açıklama sanatı. BEYN: Aralık, arasında, arada. BEYNÛNET: 1. İki şey arasındaki mesafe, aralık. 2. İhtilaf, anlaşmazlık, ara açıklığı. BEYT: Ev, mesken, oda, oba. BEYT-İ ATİK: Eski ev, Kâbe. BEYT-İ MAMUR: Kâbe'nin tam üzerinde yedinci kat gökte bulunan ve melekler tarafından tavaf edilen bir köşk. BEYTULLAH: Allah'ın evi, Kâbe, insan kalbi. BEYTÛTET: Geceleme, bir yerde geceyi geçirme. BEYTÜ'L-MAKDİS: Mukaddes ev, Mescid-i Aksa, Kudüs'teki büyük camii. BEYYİN: Belli, açık, âşikar. BEYYİNÂT: Açık, belli şeyler. BEYYİNE: 1. Delil, şahit. 2. Kur'ân'ın 97. sûresi. BEYZÂ: 1. Çok beyaz. 2. Demirden savaşçı başlığı. 3. Yumurta.MİLLET-İ BEYZÂ: Beyaz millet, müslümanlar. BEZL: Bol bol verme. BÎA-BİYAT: Birinin hakimiyetini kabul etmek, emirlerine uyacağına söz vermek. BİAT OLUNMAK: Birine itaat edilmek, hükmüne girmek. BİD'AT: 1. Sonradan ortaya çıkan şey. 2. İslâm'da Peygamberimizden sonra ortaya çıkan değişik âdetler. BİD'AT-I HASENE: Beğenilebilir, güzel yenilikler. BİD'AT-I SEYYİE: Kötü yenilikler. BİDÂYET: Başlama, başlangıç. BİDAYETEN: Başlangıçta, ilkin. BİİZN-İ HÜDA: Allah'ın izni ile. BÎKARAR: 1. Kararsız. 2. Rahatsız. BİKR: Dokunulmamış, bekâret, bâ-kire. BİKR-İ FİKR: Hiç söylenmemiş, yeni fikir. BİLÂ BEDEL: Bedelsiz, karşılıksız. BİLÂ KAYD Ü ŞART: Kayıtsız şartsız. BİLÂ: ... sız. BİLAD: Beldeler, şehirler, memleketler, kasabalar. BİLÂD-İ ARAB: Arab ülkeleri. BİLAFASILA: Fasılasız, aralıksız. BİLÂH: Arkaları büyük olan kadınlar. BİLLUR: 1. Duru, kristal. 2. Necef taşı. BİN: Oğul.BİN MEHMED: Mehmed'in oğlu. BİNA: 1. Yapı, ev. 2. Yapma, kurma. 3. Göz, gören, görücü. BİNAEN ALA ZÂLİK: Bunun üzerine, bundan dolayı. BİNAEN: ...den dolayı, ...den ötürü. BİNÂENALEYH: Ondan dolayı, onun üzerine, şu halde. BİRR: İyilik, güzellik, hayır, anaya babaya itaat. 2. Dininde ibadetinde kuvvetli olan. 3. Bağışta bulunma. Bİ'SET: Gönderme. Bİ'SET-İ MUHAMMEDİYE: Hz. Muhammed (s.a.v.)'in peygamberlikle görevlendirilmesi. Bİ'SET-İ NEBEVİYYE: Peygamberin, peygamberlikle gönderilişi. BU'D: Uzaklık, aralık, boyut. BU'D-İ MESAFE: Gidilen yolun uzaklığı. BUĞZ: Düşmanlık duyma, nefret, kin. BUĞZETMEK: Kin gütmek, düşman olmak. BUHÛL: Cimrilik, tamahkârlık. BUK'A: 1. Ülke, yer. 2. Büyük bina. 3. Benek, leke. BURAK: Peygamberimizin mirac gecesi bindiği binek. BURC: 1. Kale, yüksek bina. 2. Herhangi bir şekli gösteren ve özel ad alan sâbit yıldızlar topluluğu, galaksi. 3. Güneşin girip çıktığı on-iki burçtan her biri: Yengeç, kova, akrep. BURC-İ ÂBÎ: Suya ait burçlar: Yengeç, akrep, balık. BURC-İ BÂDÎ: Havaya ait burçlar: İkizler, terazi kova. BÜHTAN ETMEK: İftira etmek. BÜHTAN: Yalan, iftira, birine işlemediği suçu yükleme. BÜLEGA: Belegat sahipleri, düzgün ve güzel konuşanlar, beliğ olanlar. BÜLEGA'-İ BEŞER: Belegat ilmi mütehassısları. BÜLEGÂ-İ ULEMÂ: Belagat bilginleri ve âlimler. BÜLÛĞ: 1. Erginlik, olgunluk çağına girme, yetişme. 2. Yaklaştırma. BÜNÜVVET: Oğulluk, evlatlık. BÜNYÂN: Yapı, bina, bir şeyin yapısı. BÜNYAN-I MERSUS: Birbirine lehimlenmiş, kenetlenmiş yapı. BÜRHAN: Kesin delil, hüccet.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|