05-09-2008, 11:06 | #1 |
Hem cahil hem de bağnaz olunca...
Birkaç günden beri burada ele aldığım “Ak Parti davasına bakan bizden gözlerle yabancıların bakışı arasındaki farklar” konusu, tartışmaya dolaylı katılan başka seslerle, artık iyice belirginleşmeye başladı. Konunun hafife alınacak yönü yok. Parti kapatma ayıbına sahip çıkan bizdeki kalemler, yabancı gözlemcileri muhatap alan kınayıcı yazılarla okur karşısına çıkmaktan da çekinmiyorlar. İçeride estirdikleri entelektüel terörü Avrupa'ya da taşımak istedikleri o kadar belli ki...
Ellerinden geleni artlarına koymasınlar. Türkiye'deki fikir karmaşası ortamında Ak Parti'nin temsil ettiği çizginin kalıcılığı henüz herkes tarafından fark edilmiyor. Oysa Ak Parti, Avrupa'dan bakan gözlemcinin derhal keşfettiği üzere, kalıcı bir siyasi damarı temsil ediyor: Demokrat, dindar, toplumu oluşturan temel ortak paydaların çoğuna sahip çıkan bir parti... Barroso, Solana, Rehn, Lagendjk gibi Avrupalılar, yakından tanıdıkları liderlerinin kişiliklerinden hareketle, Ak Parti'nin, Batı'da 'muhafazakâr demokrat' olarak bilinen çizgiye tekabül ettiğini biliyorlar. Aslında bizde de varlığını hiç eksik etmemiş önemli bir düşünsel çizgi bu. Daha geriye gitmeye gerek yok; Tanzimat'la başlayan dönemde kendini belli eden, Meşrutiyet'te daha güçlenen, Cumhuriyet sonrasında da süren bir çizgi... Namık Kemal'den Sait Halim Paşa'ya oradan Ali Fuat Başgil'e kadar uzanan ve çok ilginç fikir adamları üretmiş bu çizgiyi, günümüz siyasi hayatında Ak Parti temsil ediyor. Prof. Başgil durumu daha iyi anlamamız için iyi bir örnek... Kendisini askeri darbeyle devrilen Demokrat Parti (DP) kadrosunun haklarına sahip çıkan, 1961 seçimi sonrası Adalet Partisi listesinden bağımsız İstanbul senatörü olarak girdiği TBMM'de cumhurbaşkanı olmasının önü kesilmiş anayasa profesörü olarak tanıyoruz, ancak Prof. Başgil bundan çok öte bir kişiliğe sahipti. 'Demokrasi Yolunda', 'Din ve Lâiklik' gibi 1960 sonrasına ait kitapları biliniyor kendisinin, 1960 öncesi yayınları ve eylemleri ise göz ardı ediliyor. Oysa Prof. Ali Fuat Başgil konusunda dünya çapında bir uzman olması yanında, bütün demokratik eylemlerde ön planda bulunmuş biriydi. Belki o çapta bir temsilcisi bulunmuyor bugün Ak Parti'de temsil edilen siyasi çizginin; ama yine de iyi temsilcilerinden birisi Başgil olan velut düşünce adamlarından beslenerek vücut bulmuş bir siyasi akım o. Başgil'i bugünün siyaset bilimi literatürüne başvurarak tanımlamaya kalksak, en yakışacak sıfat, herhalde 'muhafazakâr demokrat' olurdu. Ak Parti'nin kuruluşundan sonra benimsediği, bir ara yaygınlaşsın diye tartışmaya açtığı deyim yani... 'Muhafazakâr demokrat' deyiminin bizde tutmayışının sebebi, 'muhafazakâr' sıfatına ülkemizde yan bakılmasıdır. 'Tutuculuk' anlamına gelen yönüyle muhafazakârlık o sıfatın yakıştırıldığı kişilerin üzerine tam oturmuyor. Yeniliklere en açık, değişimi en kolay benimseyen bir kitle Ak Partisi'ne oy veren taban; 'muhafazakâr' diye söz edildiğinde dönüp “Bunlar kimden bahsediyorlar?” diye etrafına bakınması doğal. 'Muhafazakâr' ile 'demokrat' sıfatlarının birlikte ifade edilmesi de, Batı'da hiç yadırganmadan birkaç yüzyıldır yan yana kullanıldığı halde, Türkçede kulağa pek tuhaf geliyor. Sanki birbirine hiç yakışmıyormuş gibi duruyor bu iki sıfat. Geçmişte bu iki sözcüğü içinde mezcettiği varsayılan tek bir sıfat kullanılırdı: Mukaddesatçı... Mukaddeslere sahip çıkan kişi anlamına... 'Mukaddesatçı' olan fikri gıdasını dinden alsa da demokrasiye sahip çıkar, yerli düşünce sistemi içerisinden bakarken başkalarının ne düşündüğünü öğrenmeyi de ihmal etmezdi. Yenilikçiydi mukaddesatçılık... Avrupa Birliği'nin önemli isimleri Barroso, Solana, Rehn, Lagendjk Türkiye'ye Batılı gözlüklerden baktıklarında kendi coğrafyalarında da izdüşümü olan bir siyasi akım görüyorlar da, bizde her şeye Batıcı gözlüklerle bakanlar gördüklerini yadırgıyorlar ise, sebebi, birilerinin bilgili ve açık fikirli, diğerlerinin hem cahil hem de bağnaz oluşlarıdır. Fehmi Koru Yeni Şafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-09-2008, 12:17 | #2 |
Hem cahil hem de bağnaz olunca...
Kendisi gibi düşünmeyeni dışlayan, ötekileştiren bir zihniyet sadece cehaletten mi kaynaklanır ki ... Bu kaynak sadece cehalet mi, inat mı, RANT mı...? eğer birini dışlamak isterseniz, buna bahane için çok düşünmeniz gerekmez. Bu gerekçeler biri hakkında o kadar çok olabilir ki; bununla belki de ciltelerce kitap yazılır ...
Bu ötekileştime bir parti adına olunca onun kimliği önem taşır. Önemine binaen öyle bir şeyle suçlamalısınız ki; bitirici olmalı, can evinden vurabilmeli. Geçmişine bakmalı, hüküm vermeli, niyet okumalısınız. Söylenecek çooook şey var diyebilmelisiniz ... Muhafazakar bir hükümet - Her ne kadar % 47 oy alsa da ve verenlerin içinde muhafazakar olmasa da - bu can alıcı noktalardan, niyet okumalardan en büyük nemayı alan olacaktır. Onun gerçek kimliğini gölgeleme de en büyük koz hani ...Bağnaz zihniyet, bir zamanlar Batıya "Tapan" zihniyet, AB gerçeğine de, dava gerçeğine de kılıfı iyi buldular. Dışarıdan bakanlar, önyargısız değerlendirenlerin yorumları ne kadar sağlıklı ve reel. Zihniyet farkı bu olsa gerek ... ;) Ayşegül Hanım, teşekkürler ... |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|