05-23-2008, 01:02 | #1 |
İNSAN BİR ANDA YÜZ YAŞINDA GİBİ OLURMU?
İNSAN BİR ANDA YÜZ YAŞINDA GİBİ OLURMU? فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شٖيبًا Hâl böyle iken inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günden (kıyametten) nasıl korunursunuz? (MÜZZEMMİL suresi 17. Ayet) Hikmet, belediyeye ait ekmek fabrikasında çalışan bir isçiydi. İşine çok dikkat eder, vazifesini ihmal etmemeye çalışır, kazancının helal olmasını isterdi. Fabrikayı hemen her aksam en geç o terk eder. Belediyenin ekmeği biraz daha ucuz olduğu için halk çok rağbet ediyordu. Kocaman fırının içini ara sıra temizlemek ihtiyacı hasıl olur, onu da genellikle HIKMET yapardı. Ramazan bayramın son günüydü. Ertesi gün ekmek çıkarılacaktı. Hikmet, temizlik yapmak için fabrikaya gitti. İçeriye girip dış kapıyı kilitledi. Işıkları yaktı ve fırının kapağını açıp içerisine girdi. Gerekli temizliği yaptıktan sonra evine gidecekti.Sabaha karşı dörde doğru gelen isçiler de, gelir gelmez elektrikle çalışan fırının düğmelerini açacak, onlar hamuru yoğurup ekmekleri hazır edene kadar da fırın güzelce ısınmış olacaktı. Hikmet temizliğe dalıp gitmişti. Bir taraftan da kendi yakıştırdığı şeyleri mırıldanıyordu.Tam o saatlerde fırının genç ustalarından olan Cengiz fabrikaya geldi. Kirlenmiş olan beyaz önlüğünü almak için uğramıştı. O aksam yıkattırıp, ertesi gün temiz temiz giymeyi düşünüyordu. Dış kapıyı açtığında şaşırdı. "Hayret,içerdeki elektrikler açık unutulmuş" diye mırıldandı.Gidip önlüğünü aldı. Fırının önünden geçerken açık duran fırın kapağını eliyle söyle bir itekledi. Çıkarken ışıkları söndürmeyi de ihmal etmedi. Elektriklerin sönmesiyle Hikmet hemen firinin kapagina kostu. Fakat heyhat, kapak üzerine kilitlenmisti. Var gücüyle bagirmaya basladi. Firinin kapagini yumrukladi. Çirpinmasi fayda vermiyor, sesini kimseye duyurmasi mümkün olmuyordu. Tüyleri diken diken oldu. Dehsete kapilmisti. Uzun müddet kendisine gelemedi. Birazcık sakinleşince saatine baktı. Saat 23.05'i gösteriyordu.Yaklasik bes saati kalmisti. Bir anda ölümle burun buruna gelmisti. önce terledigini hissedecek, sonra bunalacak, sicaklik yavas yavas sürekli artacak , artacak, artacak; vücudundaki yaglar erimeye baslayacak, etler kizaracak ve daha bütün bunlar olmaya baslamadan belki de o kalpten gidecekti. Belki de çildiracakti. Çilgin çilgin gülecekti... Ah,o en güzeliydi. Bir delirebilseydi, düsüncenin kezzap gibi yakiciligindan kurtulacakti. Fırından yeni çikan ekmekleri eline alinca parmaklarinda duydugu yanik acisi aklina geldi. Sadece o kadarı... Yanığın ilk safhası bile değildi ama hemen elinden bırakırdı. Simdi ekmekler gibi kendisi pişecekti. Bir kaç gün önceydi. İsçiler acıkmışlar,küçük tüpün üstünde yemek pişirmişlerdi. Bir aralık tüpün kızgın demirine değmişti eli... Hemen nasıl da kabarmış, su toplamış, sızladıkça sızlamıştı. Sadece iki parmagin acisina dayanamamis, soguk suyun içinde tutmustu. Ya simdi?.. Yanan iki parmak ucu degil, bütün vücudu olacakti. Gözlerinin önünde filimlerde yanan adamlar canlandi. Kendi hali daha da zordu. Bir anda yanmak değildi ki bu... Adım adım, hissede hissede ... Terleye çıldıra, dövüne dövüne... İçerisinin ısındığını hissetti. Kapıyı kapatan her kimse fırını da yakmış miydi yoksa?.. Bu hararet böyle sürekli niçin artıyordu?..Aman Allahım! Beklenen an çabuk gelmisti. Saatine baktı. Saat gecenin 1.00'i olmuştu. Nasıl geçmişti iki saat? Zaman su gibi akmisti. Bir ömür gibi... Elleriyle duvarlara, demirlere dokundu. Yok canim... Korkusundan firinin yanmaya basladigini zannetmisti. Demirler soguktu iste... Biraz sakinlesti.Evini düsündü. Hanimi, oglu merak ediyor olmaliydi. Hanimini niçin azarlamisti sanki çikarken?.. Hayat arkadasina karsi daha nazik, daha hürmetli olmali degil miydi? Ya çocugunu... Keske dövmemis olsaydi onu... Onlardan da mes'ul oldugu için onlarin hesabini da verecekti Allah'a... Keşke hanımının dediğini yapsaydı. Hanimi ona: "Haydi, birlikte namaza başlayalım" demişti. Hikmet ise: "Biraz daha yaşlanalım" diye cevap vermişti. Sanki sonrasında bütün bir ömrün hesabini vermeyecek, sadece ihtiyarlığın hesabini verecekti. Niçin sanki fırına gelirken camiye girmemişti? Müezzin gönlünün derinliklerinden geldiği belli olan sesiyle yatsı namazına davet etmiş, Allahın büyüklüğünü, kurtuluşun onun yolunda olduğunu haykırmıştı. Hiç değilse ölmeden evvel son vakit namazını kılmış olacaktı. Belki Rabbi o son vakit hürmetine affeder, diğerlerinin hesabini sormazdı. "Ah ahmak kafam" diye inledi. Halbuki bes vakit namaz kilan bir insanin hali ne güzeldi. Kildigi bir vakit muhakkak onun son eda ettigi vakit olacakti ve Rabbinin huzuruna secdesiz bir alinla çikmayacakti. Öyle olmayi ne kadar isterdi. Ya oglu... Yedi yaşina girmisti. Bir baba olarak onun üstüne basina, yiyip içtigine dikkat ettigi kadar, niçin dikkat etmemisti? Daha o yaşta her tip pisligin televizyon ekranlarindan üstüne siçramasina nasil da razi olmustu? Çocuguna Allah'ini, peygamberini niçin sevdirmemisti?Akli çocukluguna gitti... Gençligine ugradi, tek tek dolasti o günleri... O günlerden elinde sadece pismanlik veren, utandiran günahlar kalmisti. En ince teferruatina kadar bütün günahlari aklina geldi. Demek bütün bu tespit edilen seylerin hesabini verecekti. Aklina bir fikir geldi, 'firinin içinde teyemmüm edip namaz kilmak.' Toprak yoktu ki... Ellerini firinin içinde yere vurarak teyemmüm aldi. Namaza durdu. Her seyin bitip tükendigi noktada baska kime dayanabilirdi ki?Aslinda her namazda öyle hissetmeliydi. Kendisini hayatinda ilk defa Rabbiyle konusuyor gibi hissetti. Alemlerin Rabbi'ne hamdetmeyi, O'na dayanmayi, O'ndan yardim dilemeyi, dosdogru olmayi ilk defa böylesine anliyordu. Bütün benligiyle secde etti."Eksiksiz, yüce, merhametli Sen'sin" acizligini iliklerine kadar duyarak... Rabbinden gelmisti ve O'na dönüyordu. Ah, dönüsün ona oldugunu hiç unutmamis olsaydi .Yoruldukça oturup tövbe etti. Estagfurullah çekti. Nasil da daracik yerde sikisip kalmisti. Firinda oldugunu hatirladikça vücudunu atesler basiyordu........ Cengiz ise evine gidip yatmıştı. Gece bir aralık yataktan sıçrayarak uyandı. Saatine baktı. Saat 3.15'ti. Bir rüya görmüştü. Arkadaşı Hikmet fırının içinde alev alev yanıyor, "Cengiz !!!" diye bas bas bağırıyordu. Nasıl bir rüyaydı bu böyle... Birden aklına geldi. Olmaz! Fırının kapağını Hikmet'in üzerine mi kapatmıştı yoksa? Hemen üzerini giyip sokağa fırladı. Hiç durmadan kostu. Gece isçileri henüz gelmemislerdi. Kapiyi açti, isiklari yakti. Hemen firinin kapagini açip içeriye seslendi: "Hikmet!" Içerden hiç ses gelmiyordu. Bir kaç defa daha bagirdi. Hikmet, aglaya aglaya namaz kiliyordu. Öyle dalmistiki, isminin söylendigini duyunca irkildi. Olamazdi, yanlis duyuyor, hayal görüyordu. Fakat, yine duydu. Birisi 'Hikmet' diyordu. Hem firinin isigida yanmisti. Selam verdikten sonra kapaga dogru yürüdü. Karsısında Cengiz 'i gördü. Fırından çıktı. Cengiz, bir anda hortlak görmüşçesine irkildi. Korkuyla:"Kimsin sen?" dedi. Hikmet' in Cengiz'e sarılmak için uzanan kolları bos kalmıştı. Hikmet hala ağlıyordu. "Ne demek sen kimsin? Hikmet' im iste, görmüyor musun? Dün aksam temizlemek için girmiştim. Birisi üzerime fırının kapağını kapattı" dedi. -"Olamaz" diyordu Cengiz. "Sen Hikmet değilsin." Hikmet ilk önceleri Cengiz' in bu hareketine bir mana veremedi. Nasıl olur böyle söyler, nasıl olur da mesai arkadaşını tanıyamazdı? Birden aklinda bir simsek çakti. Hemen aynaya dogru kosup kendine bakti. Hayir, bu yüz, bu saçlar kendisinin olamazdi. Kirismis ellerini, solmus yüzüne, bembeyaz olmus saçlarina götürdü. Bir gecede ihtiyarlamisti. Hiçkiriklarla sarsiliyordu. Bir daha aynaya bakamadi. Kendisinden kendisi korkmustu. Yanmanin ne demek oldugunu bilseler kim bilir bir gece de ne kadar insan ihtiyarliyacakti. Yarin denilecek kadar kisa bir süre sonra yanmak ihtimali bu kadar hafife alinabilir miydi? Basi ellerinin arasinda kala kaldi... ....Ahirette sonsuz yanmamak için, iman etmek ve günahlardan kaçmak gerekir...
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|