AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 05-23-2008, 02:12   #31
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
. Göklerin ve yerin melekûtu gösterilendir :
“Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için İbrâhim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.”[1]

İşte biz İbrahim’e ilme, delile ve gerekçeye itibar edip, yakîn sahiplerinden olsun, Allah’a şeksiz şüphesiz iman etsin diye babasının putlara tapmasının batıl olduğu hakkında gerçeği ona gösterdiğimiz gibi, göklerin ve yerin mülkünü, işleyiş disiplinini, asli düzenini, engin saltanatını da böylece gösteriyorduk. Ona yerler ve gökler açıldı. En üstte ve en altta bulunan hükümranlığı gözleriyle gördü.[2]

Melekût: Mülkler, Saltanat.[3] Büyük hükümranlık demektir. Sonundaki “vav” ve “te” hükümranlığın büyüklüğünü ifade eder. Nitekim rağbet kökünden rağabût, rahbet kökünden gelen rahebût kelimelerinde de vav ve te mübalağa ifade eder.[4]

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “Ve işte böyle açık bir gösterişle biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Yıldızları, Ay ve Güneş'i ile gökleri ve yeri gözüne gösterdikten başka, tümüyle bütün âlemin bir mülk, bir saltanata tabi olan bir memleket olduğunu ve bu memleketi zabt ve idare eden rablık sırlarını ve hükümranlık saltanatını kalbine bildiriyorduk. Bütün bunlar yerde bir cismanî beşer olan İbrahim'in ruhunda şekilleniyor ve tahakkuk ediyordu. İbrahim görüyordu ki yer ve zamanıyla bütün bu âlemleri toplayıp İbrahim'in nefsine indiren, maddeleri ve maneviyatıyla ona bağlayıp hepsini birden idare ve tedbir eden rabbani kudret, hepsinin sahibi ve hâkimi bulunan, ortak ve benzeri olmayan bir tek kudretten ibarettir. Ve İbrahim, ona gökteki yıldızlardan daha uzak değildir. Yıldızların gökte birer yerleri, mevkileri varsa, yerdeki İbrahim'in, hepsinin üstünde bir şerefi vardır. Böyle bir şerefi taşıyan bir mahlukun ve onun kavminin ve hemcinsinin, o hakiki malik gerisinde herhangi bir mahluka kul, köle olup alçalması pek büyük bir sapıklık, pek tehlikeli bir küfür, bir nankörlüktür. İşte İbrahim'e bu hükümranlığı gösteriyorduk ki öyle desin, ve tam inananlardan olsun.”[5]

Mevdudi diyor ki: “Yani, "nasıl tabiattaki olgular her gün gözlerinizin önündeyse ve Allah'ın ayetleri size gösteriliyorsa, aynı şekilde İbrahim'in de önündeydi. Fakat, İbrahim bunlar üzerinde derinden derine tefekkür edip gerçeği gördüğü halde, siz kör insanlar gibi onlara bakıyor ama görmüyorsunuz. Aynı yıldızlar, aynı ay ve aynı güneş gözlerinizin önünde doğup battığı halde, doğuş zamanlarında siz gerçekten ne kadar uzaktaysanız, batış zamanlarında da onlar aynı ölçüde sizi gerçekten uzaklaştırıyor. Fakat, İbrahim akıl gözüyle tabiattaki aynı olguları gördüğünde üzerlerinde düşünmüş ve gerçeğe varmıştı.[6]

“Şu bozulmamış fıtrat ve açık basiret gibi, hakka karşı böylesine bir içtenlik ve bu derece şiddetle batıldan tiksinme üzerine İbrahim'e bu mülkün, göklerin ve yerin mülkünün gerçek mahiyetini gösterdik. Evrenin planında gizli sırlardan haberdar kıldık. Varlık sayfalarına serpiştirilmiş işaretleri ortaya çıkardık. O'nun kalbi ve fıtratı ile şu olağanüstü evrende yer alan imana yönelik mesajlarla doğru yolu gösteren kanıtları birbirine bağladık. Böylece O'nu, sahte tanrılara kulluk yapmayı reddetme aşamasından gerçek ilahı benimseme aşamasına yükselttik.

İşte fıtratın derin ve yalın yöntemi budur. Bu, birikintilerin yozlaştıramadığı bilinçtir. Evrendeki yüce Allah'ın harikulade sanatını düşünen basirettir bu. Görülen alemleri, içlerindeki sırları dile getirene kadar derinliğine incelemektir. Bu, O'nun uğruna çaba sarfetmenin mükâfatı olarak yüce Allah'ın doğru yolunu göstermesidir.

İşte İbrahim (selâm üzerine olsun) bu şekilde yoluna devam edip Allah'ı bulmuştur. Daha önce fıtratında ve vicdanında bulduktan sonra düşünce ve bilincinde de bulmuştur. Düşünce ve bilincinde bulduğu ilâhlık gerçeği fıtrat ve vicdanda yer eden gerçekle bir uyum arzetmiştir.

O halde İbrahim'in (selâm üzerine olsun) bozulmamış fıtratıyla zorlu bir yolculuğa çıkalım. Kuşkusuz bu, son derece korkulu bir yolculuktur, ilk başta rahat ve kolay görünse de. Fıtrî iman noktasından bilinçli iman noktasına uzanan bir yolculuktur bu. Bu, birtakım farzların ve hükümlerin yükümlülüğü gerektiren imandır. Bu noktada yüce Allah, halk kitlelerini sadece akılları ile başbaşa bırakmamıştır. Peygamberlerin getirdiği mesajlarla açıklama yönüne gitmiştir. İnsan fıtratını veya insan aklını değil de, peygamberliği insanlar için bir gerekçe kılmıştır. Hesaba çekilmenin ve cezalandırılmanın nedeni budur. Bu, yüce Allah'ın adaletinin, rahmetinin, insanlardan haberdar olmasının, onları bilmesinin gereğidir.

İbrahim'e gelince, o, İbrahim'dir. Rahmanın dostu, müslümanların babasıdır.”[7]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/75.

Melekût; izzet ve hükümranlık demektir. Yüce Allah, Hz.İbrahim’e göklerdeki hükümranlığını ve hükümranlığının azametini göstermiştir. Kur’an-ı Kerim Türkçe Meâli Kral Fehd Mushaf-ı Şerif Basım Kurumu; “Hz.İbraahim’e birgün semalar açılmış ve onlarda olup bitenleri seyretmiştir. Bu seyrân esnasında Arş’ı da görmüştür. Aynı şekilde kendisine yedi kat yer de açılmış ve onlarda olup bitenleri de seyran etmiştir. Bu seyrân esnasında gözü günah işleyen kullara takılmış ve onlara bedduâ etmiştir. Bu bedduasına C.Hak tarfından: “Ben kullarıma şüphesiz sendan daha merhametliyim. Onlar belki vaz geçerler veya tevbe ederler” tarzında karşılık vermiştir. Aynı konu ile ilgili biri Hz.Ali, diğeri Mu’az İbnü Cebel’den mervî iki merfu’ hadis vardır. Bunlar da aşağı-yukarı aynı ma’nadadır.” Abdullah Aydemir, Tefsir de İsrâiliyyat, Beyan Yayınları: s.360.

[2] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet.

[3] Ebu Bekir Cabir el-Cezairi, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 3/35.

[4] Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 2/216.

[5] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yayınları: 3/453.

[6] Göklerin ve yerin melekutunu tabiattaki olgulara hasretmek ne kadar tartışmalıysa İbrahim’in (a.s.) bu olgularla gerçeğe ulaştığını söylemek de o kadar tartışmalıdır. İbrahim (a.s.) bunları kavmine delil gösteriyordu. Kendisi doğru yol üzerindeydi, gerçeği biliyordu. Bunun en açık delili, Güneşten önce Ay’ın batışını delil getirirken, “Rabbim beni hidayet etmeseydi...” demesidir ki (En’am: 6/77) Güneş, ay ve yıldızların batışını ‘bunlara tapan kavmine’ onların ilah olmadıklarının delili olarak öne sürmekte ve kendisinin hidayet üzere olduğunu ifade etmektedir. (Çeviren).

[7] Seyyid Kutub, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yayınları: 4/84-85.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
 

Konuyu Toplam 8 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 8 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi