05-27-2008, 10:25 | #1 |
CHP, medya ve cunta üçgeni
27 Mayıs, günümüzde bile birilerinin ısrarla ‘her gün darbe, yarın darbe, öbür gün darbe, vallahi darbe’ söylemlerinin başlangıç noktası. Cumhuriyet tarihimizin en kötü dönemi. Bütün kötülüklerin anası ve anlamsız bir ihtilal hareketidir.”
Merhum Turgut Özal dönemi ANAP Milletvekili Faik Tarımcıoğlu, 27 Mayıs’ın yıldönümünde habervaktim’e yine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. 27 Mayıs’ı, “zurnanın ilk deliği” olarak nitelendiren Tarımcıoğlu’na, Türkiye’yi 27 Mayıs’a götüren süreci, 27 Mayıs’ın aktörlerini, Yassıada Mahkemelerini, idamları, CHP ve malum medyanın darbe sürecindeki rolünü, 27 Mayıs’ın günümüze yansımalarını, yargının tutumunu ve 27 Mayıs’ın sonuçlarını sorduk. İşte Tarımcıoğlu’nun değerlendirmeleriyle 27 Mayıs 1960 darbesinin ibret verici hikayesi: 27 MAYIS BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASI -27 Mayıs darbesini nasıl tanımlamak gerekiyor? 27 Mayıs, günümüzde bile birilerinin ısrarla ‘her gün darbe, yarın darbe, öbür gün darbe, vallahi darbe’ söylemlerinin başlangıç noktası. Cumhuriyet tarihimizin en kötü dönemi. Bütün kötülüklerin anası 27 Mayıs, anlamsız bir ihtilal hareketidir. Türkiye’nin demokrasisinin asla rayına oturmayacağı mesajını vermiştir. 27 Mayıs olmasaydı, ihtilalleri ve teşebbüslerini, düşüncesini dahi yaşamış olmazdık. Türkiye gerçek bir demokrasiye geçmiş olurdu ve herkes kazançlı çıkardı. Maalesef 27 Mayıs iyilik değil kötülük getirmiştir. 27 Mayıs, cumhuriyet tarihinin en kötü hareketidir. O kötü darbe ve sonrası gelişmeler 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü ve 28 Şubat’ı doğurdu. Darbe heveslileri kesilmedi. Her gün darbe yapalım diyenler, yüzde 47 değil yüzde 80 oy alsa bile bir parti o darbe heveslilerini engelleyemiyor. Hâkimler bile böyle darbeleri alkışlar, tasvip ederse ‘Bu memlekette neden iyi şeyler olmuyor?’ sorusunu açıklamak daha kolay olur. CHP VE YANDAŞ MEDYANIN MARİFETLERİ -İhtilal’i hangi şartlar hazırladı? CHP muhalefeti ve DP yönetiminin son dönemde izlediği gerginlik politikası buna çanak tutmuştu. Mesela, Tahkikat Komisyonu’nun kurulması aşırı bir yorumdur. Anayasayı gerçek bir ihlaldir. İstiklal mahkemelerini kurmak gibi bir amaç taşıyordu. İstiklal mahkemelerinin kuruluşu tarihi bir dönemdi, onun tekrar hortlatılması yanlıştı. Bu arada CHP muhalefetinin çok yıkıcı bir saldırganlığı vardı. Basını da arkasına alarak, ülkeyi her gün ihtilale doğru götürüyorlardı. Tahrikleriyle, beyanatlarıyla, davranışlarıyla bunu yapıyordu. 27 MAYIS ENGELLENEBİLİR MİYDİ? -Bu koşullarda ihtilal engellenebilir miydi? Bunlara gerek yoktu. 38 subay, 10 ya da 20 gün ‘ihtilal yapmaktan vazgeçelim erteleyeyim’ deselerdi kendi aralarında o zaman belki itidal ortaya çıkar, komisyon lağvedilir, Adnan Menderes ya da DP ileri gelenleri seçim tarihi ilan ederdi. Seçim tarihi ilan edilseydi ihtilal olmazdı. Veya daha dramatik bir durum olsaydı, Menderes istifa etseydi, Celal Bayar’a uymasaydı tansiyon düşer seçim olurdu ve hayırlı sonuç çıkardı. CHP iktidara gelirdi ve ABD, İngiltere’deki gibi iki parti devleti yönetir biçimde bir birlerini kırmadan kavga çıkarmadan toplumda meydana gelen büyük buhranları, gelen enerjiyi olumlu biçimde etkileyerek demokrasiyi yürütürlerdi. ÖNCE YIKALIM SONRA DÜŞÜNÜRÜZ -Yargı organlarının 27 Mayıs ihtilalindeki rolü neydi? Buna imkân verilmedi. Dünya tarihinin en kötü mahkemeleri olan Yassıada Mahkemeleri kuruldu. Hâkimler tamamıyla ihtilali yapanların emrinde olduklarını düşündüler. Hukuk büyük bir yara aldı. Hala o yara devam ediyor. Bugün yüksek yargıda kopartılan krizin sebebi, ana noktası bu mahkemedir. Bu mahkemeye hâkim olan zihniyettir. Mahkeme başkanı kendi hukuk hâkimiyetini değil ‘Bunu buraya tıkanlar böyle istiyor’ diyerek zihniyetini ifade etti. 27 Mayıs, en vahim bir sonuç bildirgesidir. Tarih bundan sonra şekillendi. 27 Mayıs’ı yapanlar yarın ne yapacaklarını bilmiyorlardı, büyük bir şaşkınlık içindeydiler. ‘Önce yıkalım, sonra düşünürüz’ diyerek hareket ettiler. Nasıl davranacaklarını da bilmiyorlardı. KANAYAN YARAYI BAYRAM İLAN ETTİLER -27 Mayıs’ı bir dönem Anayasa Bayramı olarak kutladılar… 27 Mayıs Türkiye demokrasisine, Türk tarihine olumlu hiçbir şey bırakmadan dönemini kapattı. Milli bayram ilan edildi. Anayasa bayramı diye bir bayram ilan edildi. Halksız, halka rağmen bayramlar bir müddet devam etti. 1976 yılında ordu bu yanlışlıkların farkına vardı, kendi kendine karar aldı ve 27 Mayısın halkla birlikte bayram olarak kutlanması için özel emir verdiler. 1980 yılında bu kural kaldırıldı. Bu olay, kanayan bir yaraydı. İHTİLALİN EN ACI TARAFI -İhtilalin en acı tarafı idamlardı. Hangi psikoloji, Türkiye’nin önemli isimlerini idam sehpasına çıkardı? Menderes’in Polatkan’ın veya Zorlu’nun idam edilmesi çok daha ayrı bir faciaydı. Bu, Yassıada sürecinin bir sonucuydu. Milli Birlik Komitesi’ne hâkim olan cunta ısrarla bu idamları fiilen gerçekleştirdi. Bu arada CHP’nin çok yıkıcı muhalefeti de bunda etkili oldu. Millet bunun cevabını sandıkta CHP’yi bir daha asla iktidara getirmemecesine verdi. CHP zihniyetini hiç iktidara getirmedi ve bu durum halen de devam ediyor. Bu 27 Mayıs’ın getirdiği sosyolojik darbelerdir. Milletin darbeleridir. Sandıkta bu şekilde devam ediyor. İdamlar, gerçekten yüz karası bir şeydir. İdamlar Türk milletinin ruhunda hiçbir şekilde yer bulmamıştır. Kanayan bir yara olarak devam etmektedir. MUHALEFET ÜLKEYİ KAMPLARA BÖLDÜ -Darbe öncesi koşullar nasıldı? Mesela halk nasıl bakıyordu gündeme? Menderes’in tahkikat komisyonu kurdurması sonrasında büyük bir gerilim yaşandı. DP çok büyük şeyler yapmasına rağmen 3. seçimden sonra inişe geçmekteydi. Bir cepheleşme durumu başladı. Muhalefet de güç birliği ile Türkiye’yi kamplara böldü. Köylerde bile kahveler ikiye ayrıldı. Hiç buna gerek yoktu. Aynı köyün içinde kahveler ayrıldı. İnsanlar bir birine düşman olarak baktılar. Rayına bırakılsaydı, alttan tahrik edilmeseydi, 27 Mayıs ihtilalinin ana nüvesi 1950’lerde atıldı. İsmet Paşa’ya gidip de ‘isterseniz ihtilal yapalım’ diye teklif edenler nihayet bir nüve teşkil ettiler. 1955’te Talat Aydemir’ler bir çekirdek grup oluşturdu. 27 Mayıs’a doğru gruplar, aralarında çatışarak bir birlerini devirmekten başka bir şey düşünemediler. Demokratik bir çözüm kimsenin aklına gelmedi. DP de tek parti gibi hareket etti maalesef. Daha güzel şeyler çıkartabilirdi. Maalesef üretmediler. Toplum tam anlamıyla hasım hale geldi. İkiye bölündü. Ama buna rağmen o darbecilere ‘haklısın’ denilemez. HAKİMLER CÜPPELERİ İLE DARBECİLERİN ÖNÜNDE EĞİLDİLER -Bugün de benzer durumlar oluşturulmak isteniyor. Mesela yargı muhtıraları gündemde. O dönemde nasıldı yargının bakışı? Bütün hâkimler o zaman gidip ihtilali yapanların önünde cüppeleri ile eğildiler. Çok iyi yaptınız paşam diyerek ellerini öptüler. Bütün bu Yargıtay Danıştay bildirisinin arkasında bu zihniyet var. Bu sebeple 27 Mayıs bütün kötülüklerin anasıdır. Ayrıca bütün bu Yassıada mahkemeleri sürecinde hukuka olan inanç sıfırlanmıştır, çünkü bu mahkemeler komik bir devlet terörü haline gelmiştir. Mahkeme kararlarına baktığınız zaman zorlama vesaire… DARBECİLER KORKTUKLARI İÇİN YASSIADA MAHKEMELERİNİ KURDU -Bu Yassıada Mahkemeleri fikri kim tarafından ortaya atıldı? Bir ihtilal mahkemesi yapma fikri de sonradan empoze edilen bir fikir. Bir takım anayasa profesörleri ya da üniversiteler telkin ettiler MBK’ya. Darbecilerin ilk düşüncesinde böyle bir şey yoktu. Dediler ki, ‘eğer siz bunları muhakeme etmezseniz, bunlar iktidara gelir mahkeme ederler sizi.’ Yassıada mahkemeleri bu korku ile kuruldu. Mustafa Muğlalı olayı gibi bir olayın yaşanmasından korkuyorlardı. Hep korku içindeydiler, 1961 ve 1969 seçimlerinden sonra DP’nin devamı olduğunu düşündükleri Adalet Partisi’nin yüzde 52 oy almasına tahammül edemediler. Sonra da Anayasa Mahkemesi’ni kurdular. Anayasa mahkemesi nasılsa kapatır düşüncesi ile hareket ediliyordu. Darbeler, ‘laikliğe uygun olmayan davranışlar’ adı altında yapıldı, partiler de bu gerekçe ile kapatıldı, işte Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet…” CHP MAHKEMEYİ ABLUKA ALTINA ALMIŞTI -CHP’nin bu süreçteki rolü neydi? CHP’nin idam sürecinde büyük etkisi vardı. Mahkemeyi öyle bir abluka altına aldılar ki, ‘çok ağır cezalar vereceksiniz, yok edeceksiniz’ şeklinde. Bu sayede CHP’nin önünün açılacağını düşünüyorlardı. İsmet Paşa, Menderes ve Bayar’ın idamını önlemek istedi. Bu nedenle 65 yaş üstündekiler idam edilemez diye bir karar çıkarıldı. Celal Bayar böyle kurtuldu. Menderes’in asılmamasını sağlamak istedi ama gücü yetmedi. Cunta çok çekirdek bir cuntaydı, ‘hayır’ dedi. Oldubittiye getirerek Yassıada mahkemesine talimat verdiler. ‘Bir an evet bitirin bunun arkası gelecek’ dediler. Bütün Avrupa idamların önlenmesi konusunda telkinde bulundu. CUNTA YÖNETİMİ İSTEDİĞİNİ ELDE ETTİ Mİ? -Peki idamlar, cezalar, mahkemeler, cuntanın ve yandaşlarının istediklerini elde etmelerine yetti mi? Çözümü getiremediler. Cunta hep o korkuyla hareket etti. 27 Mayıs, gerçek bir faciaydı. Bunu bugün bile alkışlayanlar nasıl bir ruh içinde anlamış değilim. O gün darbeyi yapanların toplandığı salona girmek için bir birini ezenler oldu, dışarıda kalanlar bir birlerini tekme tokat dövdüler. ‘Biz de gireceğiz’ diye kavga ettiler. Kapı kapandığında içeride kalan 38 kişi Milli Birlik Komitesini oluşturdu. Böyle bir komediydi. Korkunç bir yıldırma hareketi vardı. Aydınlar, ihtilali destekliyorlardı. Süreçte katkıları çoktu. Müthiş bir nefret ve kin vardı. Bu ortamda DP sağduyuyla davranamadı. 4 sene sonra halk onların kendilerine daha yakın bir politika izlediklerini görünce yeniden seçerdi ve sağlıklı bir demokrasi olurdu. Şimdiye kadar da tüm diğer darbeler onun üstüne derin yaralar açılmazdı. MENDERES’TE MÜTHİŞ BİR İNÖNÜ KORKUSU VARDI -DP’yi gerginlik ortamına sürükleyen psikoloji neydi peki? O dönemde Müthiş bir korku vardı. İsmet paşadan mendereste hâkim olan bir korku vardı. Menderes’in çevresinde de çok fazla sağduyulu insanlar vardı. Mesela Fuat Köprülü. Kötü gidişin olduğunu gördü istifa etti. Kabinede olduğu halde kötü gidişi söyleyemeyen fakat gizli not defterine yazanlar da vardı. ‘Bu gidiş kötüdür, iyilik çıkmayacak’ şekilde samimi ifadelerle anlatanlar vardı. Mesela bunların en önemlilerinden biri Ethem Menderes’in verdiği bir manifestodur. Cemal Gürselin menderese verdiği mektup da itidal tavsiye eden bir mektuptu. Sonradan Cemal gürseli yanlarında kalmaya ikna ettiler, ‘Sensiz olmaz’ dediler. İzmir’e gidip Ankara’ya getirdiler. BASIN YA CHP’NİN EMRİNDE YA DA PARALELİNDEYDİ -Bir de o dönemde bugünkü gibi basının faaliyetleri var. Biraz da bundan bahseder misiniz? Maalesef genel olarak basın da CHP’nin emrinde veya paralelindeydi. Hep kışkırtıcılık ön plandaydı. Celal Bayar’ın da hatası vardı. Mendesin istifasını reddetti. ‘Dere geçilirken at değiştirilmez’ dedi. İhtilali belki bilmeyerek körükledi. Menderes istifa etmek istediği günler, 19 Mayıs günlerinde bütün tansiyon düşer çözüm bulunurdu. Ama kabul etmedi celal Bayar. Şiddetle reddetti. Aymazlıklar, acemilikler, öfke, nefret üst üste gelerek 27 Mayıs gibi kötü bir tohumun ekilmesine neden oldu. Objektif tarih açısından bir yüz karasıdır. Yapılmaması gereken bir yüzkarasıydı. İttihat ve Terakki nasıl Osmanlı’yı batırdıysa 27 Mayıs da demokrasiyi yaralı hale soktu. Demokrasinin iki ayak üzerinde yürümesi mümkün değildi. SELÇUK KARDEŞLER VE DARBE -Basın’da özellikle kimler ön plana çıkıyordu? İlhan Selçuk ve Kardeşi Turhan Selçuk’un da, 1960’larda yazdıkları yazılar ve çizdikleri karikatürlerde hep darbeleri anımsatan unsurlar vardır. Turhan Selçuk’un karikatür külliyatında süngü ve tank motifleri ağırlıktadır. Külliyat olarak yayınladığı karikatür kitabı da o günlerde basıldı. Hep süngüye göre karikatür yapar. İlhan Selçuk da o zaman öyle yazardı. Atatürkçülük taslarlardı bir de. Oysa bunun Atatürkçülükle asla ilgisi yoktu. Atatürk, siyaset yapmak isteyen askerlere üniformalarını çıkarma emrini vermişti. Oysa bunlar, Atatürk’ün bu yaklaşımına yüzde yüz zıt bir politika güttüler. İlhan Selçuk’un kitaplarına bakıldığı zaman bu gerçek daha açık görülebilir. Böylece Türkiye’de darbeler süreci daha net anlaşılır. ÖNEMLİ BİR ANEKTOD Emin Paksüt, Turan Feyzioğlu gibi isimler, 12 Eylüle gelinceye kadar her gün ‘darbe yapın’ diye bütün generallerin kapısını aşındırıyorlardı. 12 Eylül’den önce bu ikisi CHP milletvekiliydi. Turan Feyzioğlu 12 Eylül’de başbakan olarak atanmak üzeriydi. Son anda Özal’ın karşı çıkışıyla Feyzioğlu ismi çıkarıldı, Bülent Ulusu başbakan olarak atandı. 5 dakikalık çıkış bu yanlışlığı düzeltti. Turan Feyzioğlu, Güven Partisi başkanıydı. 4 milletvekili vardı mecliste. Emin Paksüt de, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün babası. İhtilali en fazla tahrik eden, paşaların yakalarına, ‘aman paşam, nerde kaldınız paşam, lütfen müdahale edin paşam’ diyerek yapışan darbe çağrısı yapan isimlerdi. habervaktim
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-27-2008, 10:51 | #2 |
CHP, medya ve cunta üçgeni
çok yaralıyıcı bi olaydı geçmişte yaşadığımız diyemiyorum çünkü geçmişte kalmamıştır hala bugün acısı yeni.
İnsan bu ya merak ediyor bu halk düşmanlığı niçin ? |
|
05-27-2008, 22:54 | #3 |
CHP, medya ve cunta üçgeni
Şeriatçılara ve bölücülere bol bol özgürlük. Kemalistlere, cuntacılara yasak koymalı.
|
|
05-27-2008, 22:55 | #4 | |
CHP, medya ve cunta üçgeni
Alıntı:
|
||
05-27-2008, 22:57 | #5 | ||
CHP, medya ve cunta üçgeni
Alıntı:
|
|||
05-27-2008, 22:57 | #6 |
CHP, medya ve cunta üçgeni
Gelmiş bizim şaklaban
|
|
05-27-2008, 22:58 | #7 | |||
CHP, medya ve cunta üçgeni
Alıntı:
|
||||
05-27-2008, 23:01 | #8 | |
CHP, medya ve cunta üçgeni
Alıntı:
|
||
05-27-2008, 23:10 | #9 | |
CHP, medya ve cunta üçgeni
Alıntı:
|
||
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|