06-04-2008, 10:52 | #1 |
İLKESİZLİĞİN SONU
CHP’li Önder Sav’ın dinlenilmesiyle ilgili ‘telefonun açık kaldığı’ iddiası biraz daha netleşti. Telekom’dan sonra, Turkcell’den gelen belgede de Sav’ın cep telefonu kayıtlarında Vakit gazetesiyle görüşme saptandı.
Önder Sav, avukatı aracığıyla savcılığa başvurarak 23 Mayıs Cuma günü saat 09.30-11.00 arasında telefonundan yapılan görüşmelerin kaydının Turkcell’den alınmasını istemişti. Turkcell, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na, CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın cep telefonunun, 23 Mayıs Cuma günü Vakit gazetesine ait sabit bir hattan arandığını bildirdi. Turkcell’den gönderilen yazıda, Sav’a ait hattın, Vakit gazetesine ait sabit hattan 23 Mayıs Cuma günü saat 10.03’te arandığı ve 2.647 saniyelik, yani 44 dakikalık kesintisiz sürekli iletişimin sağlandığı bildirildi. Belli ki CHP Genel Sekreteri telefonu açık bırakmış... Eğer insan konuşmaya bunu ‘inkár ederek’ başlar ise daha sonrasında ne kadar inandırıcı olabilir? *** CHP ile ilgili ikinci meseleye gelince... Hatırlanacağı üzere... Maliye Bakanlığı Gelirler İdaresi Başkanlığı, CHP’nin Kanaltürk’e aktardığı 4 milyon YTL’lik para konusunda başlattığı incelemede paranın yaklaşık 3 milyon YTL’lik bölümünün faturalandırılamadığını tespit etmiş ve Anayasa’nın 69 ve Siyasi Partiler Yasası’nın 67. ve 70. maddelerine aykırılık gördüğü için konuyu Yargıtay Başsavcılığı’na iletmiş. Konuya ilişkin haberlerin basında çıkması üzerine Başsavcılık da raporu apar topar Anayasa Mahkemesi’ne iletmiş... Anayasa Mahkemesi da raporu raportöre teslim etmiş. Sonuçta Başkanlık, belirleyeceği bir gündemle konuyu görüşecekmiş. Dün star, manşetinden CHP ile Kanaltürk arasındaki ‘prodüksiyon sözleşmesini’ yayınladı. *** Toplam 10 maddelik prodüksiyon sözleşmesinin ilk maddesinde, sözleşmenin konusu, ‘CHP’nin tanıtımı, belirlenecek diğer faaliyetler için prodüksiyon ve benzeri hizmetlerin yayımlanması’ olarak tarif edilirken, şu özel not düşülmüş: ‘Yayımcı (Kanaltürk) işbu sözleşme süresince başka bir siyasi parti, siyasi kişi veya oluşumla ayrı bir yayın sözleşmesi yapmayacağını taahhüt eder.’ Prodüksiyon hizmetlerinin yanı sıra CHP’nin göstereceği bir ismin Kanaltürk’te icra kurulu üyesi olarak görev yapması da hükme bağlanmakta. CHP, yayın kontrolü için ödediği 3.5 milyon dolar karşılığında Kanaltürk’ün yüzde 40’ını rehin alıyor ve Kanaltürk, 3.5 milyon dolar karşılığında CHP’ye şu taahhütlerde bulunuyor: ‘CHP’nin gönderdiği tanıtım ve reklam filmlerinin izlenme oranı yüksek yayın kuşağında 4 yıl boyunca bedelsiz yayımlanması. CHP tarafından belirlenecek partili uzmanların televizyonda spordan müziğe kadar her alanda yayınlanan programlarda konuk edilmesi ve konuşmalarının yayınlanması. Parti liderinin veya CHP’nin yetkili kıldığı yöneticilerin haftada en az bir kez olmak üzere programlarda konuk edilmesi ve görüşlerinin duyurulması. Ayrıca gündemdeki konularla ilgili olarak karşılıklı görüşmelerle olayların ve olguların halka aktarımı için programların yapılması. Parti liderinin yurtiçi gezilerinin izlenmesi ve yayınlanması taahhüt edilir. Yayımcı ayrıca prodüksiyon ve yayımlarda yasalara aykırı olmayacak şekilde parti görüş ve programına uygun davranmayı taahhüt eder.’ Bu da Türkiye’de her zaman rastlanan ‘kendine medya’ yaratma çabasının somut bir örneği... Bu ‘yokmuş gibi’ davranıldığında, bir sonraki eleştiri önemini yitirmekte... *** Deniz Baykal dün, özellikle de konuşmasının son bölümünde ‘hukuk’ açısından her aklı başında insanın onay vereceği, tartışmasız kabul edeceği şeyler söyledi. Biz, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, Emniyet, Jandarma ve MİT’e bütün telefon ve internet haberleşmelerini izleyebilmeleri için anayasanın ‘haberleşme özgürlüğünü’ güvence altına alan maddelerini de hiçe sayarak izin verdiği bir ülkeyiz. Aslında buna karşı, iktidarıyla muhalefetiyle tüm toplumun ayağa kalkması gerekir... Neden bu tür hukuk skandallardan kurtulamıyoruz? Çünkü siyaset kurumu tutarlı, ilkeli, saydam ve dürüst değil. Bu iktidarda da, muhalefette de fark etmiyor. Doğrular, ‘öz eleştiri’ yapılarak ortaya konsa, çok önemli bir yol alınacak ama bu maalesef gerçekleşmiyor. Örneğin, Baykal dünkü konuşmasındaki doğrularına, Genel Sekreterin savrukluğuna arka çıkmak ve star’ın iddialarını yok saymak gayretiyle gölge düşürüyor. Yanlışa ‘yanlış’ demeyince ya da siyasal kurnazlıktan vazgeçmeyince, sapına kadar haklı eleştiriler de buharlaşıyor... Siyaset ve siyasetçi için inandırıcılık sorunu başlıyor... *** Metropol Araştırma Şirketi’nin son kamuoyu yoklamasını herkesin dikkatlice incelemesini öneririm. Tüm siyasal kişiler ve kuruluşlar puan kaybediyor. İktidar da, muhalefet de. Bu siyasal bir krize, siyasal bir kilitlenme durumuna yol açabilir... Hálbuki sağlıklı demokratik sistemlerde iktidar yıpranınca, muhalefet güç kazanır. Ama çifte standart bunu dinamitlenmekte... Muhalefet görevi olan eleştirinin yanına ‘özeleştiriyi’ eklemezse... Tutarlı, ilkeli, saydam ve dürüst olmazsa... Siyaset kurumu topluca çöküyor... Mehmet Altan Star
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
06-04-2008, 15:48 | #2 |
İLKESİZLİĞİN SONU
"Çünkü siyaset kurumu tutarlı, ilkeli, saydam ve dürüst değil."
"Yanlışa ‘yanlış’ demeyince ya da siyasal kurnazlıktan vazgeçmeyince, sapına kadar haklı eleştiriler de buharlaşıyor... Siyaset ve siyasetçi için inandırıcılık sorunu başlıyor..." M. Altan güzel tespitler yapmış ... |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|