![]() |
#1 |
![]() Öncelikle, saldırıların hedefinin Türkiye’yi iç ve dış politikada karışıklığa ve kaosa sürüklemek olduğu anlaşılmalıdır. PKK, gerçekleştirdiği terör eylemleriyle Türkiye’de kamuoyunu kışkırtmaya ve halkın tepkisini çekmeye çalışmakta, yaratacağı kargaşa ortamıyla demokratikleşme sürecine darbe vurmaya çalışmaktadır. Bu nedenle, gerek halk arasındaki tedirginlik gerek siyasi partiler arasındaki diyalog konusunda dikkatli olunmalıdır. Özellikle sivil toplum örgütlerine bu konuda büyük bir iş düşmektedir. İspanya’da görüldüğü gibi siyasi otoritenin terörle mücadelesindeki en büyük destek halktan gelmelidir. Halkın bu konuda desteğinin alınması teröre karşı tepkilerin büyüdüğü ortamda iç politikada da daha sakin bir hava yaratabilir. Her demokratik ülkede vatandaşların tepkilerini bildirmeleri en doğal hakları olduğu gibi, hükümetler de uluslararası platformda halklarından gelen talepleri dikkate almadan yapamayacaklarını göstererek davalarını daha rahat savunabilmektedirler. Konunun dış politikadaki boyutları hakkında söylenebilecek ilk şey, son olaylarla birlikte Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini savunması söz konusu olduğunda her türlü tedbire başvuracağı konusundaki beyanlardan öte, somut adımlar atması gerekliliğinin bir kez daha görüldüğüdür. Orta Doğu gibi karmaşık ve tehlikeli bir coğrafyada bir devletin caydırıcılığının kaybının onu askerî güce daha fazla başvurmak zorunda bırakabileceği akıldan çıkmamalıdır. Bu nedenle, gerek terörle mücadeledeki teknik gereklilikler gerek Türkiye’nin genel dış politikası ve Orta Doğu stratejisi açısından; Hükümet’in ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uygun gördüğü bir zamanda terörle mücadelede diplomasi dışındaki araçların devreye sokulması maalesef hızla kaçınılmaz hale gelmektedir. Şurası açıktır ki; PKK’nın üstlendiği Irak toprakları merkezî Irak Hükümeti’nin kontrolünde değildir. Yakın bir gelecekte de Irak Hükümeti’nin bu gücü elde edebileceği şüphelidir. Ayrıca, Türkiye’yi ziyaret eden Iraklı yetkililerin ve Irak siyasetinde önde gelen şahsiyetlerin tutum ve açıklamalarına bakıldığında Irak Hükümeti’nin terörle mücadele için gerekli istek, kararlılık ve güçten yoksun olduğu göze çarpmaktadır. Bu durumda Irak Devlet Başkanı ve/veya Başbakanı nezdinde son bir girişimde bulunulması, gerekirse konunun Arap Birliği’ne taşınması düşünülebilir. Ancak, Irak’ın içinde bulunduğu siyasi durum ve Arap Dünyası ülkelerinin büyük bir çoğunluğunun Orta Doğu’da çıkar ve önceliklerinin farklı olması Türkiye ile bu taraflar arasındaki işbirliğinin olanaklarını sınırlamaktadır. Bu konuda tek istisna Suriye’dir. Terörle mücadele ve Irak’ın geleceği konusunda Türkiye ile aynı görüşleri paylaşan Suriye ile işbirliği yapılması olasılığı yüksektir. Konuya Türk-Amerikan ilişkileri açısından bakıldığında ise sorunun her an bir krize dönüşebileceği ihtimali göze çarpmaktadır. Şu ana kadar Türkiye’nin terörle mücadelesinde haklı olduğunu vurgulayan, ancak pratikte atacağı askerî tedbirlere karşı olduğunu açıklayan ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler bir dönüm noktasındadır. Her ne kadar ABD yönetimi Türkiye’ye bazı somut adımlar sözü verse de bu somut adımların neler olabileceği açıkça belirtilmemektedir. Özellikle KDP ve KYB’nin PKKlı teröristlerin tutuklanması ve Türkiye’ye verilmesine karşı olduklarını açık bir biçimde belirtmelerinden sonra, ABD’nin bu grupları somut adımlar atmaya itmesi iyice güçleşmiştir. ABD için Türkiye’nin terörle mücadelesi olgusu bir müttefikin güvenlik sorunun çözümü için yapılacak bir işbirliğinden ziyade Irak’taki siyasi gelişmelerin bozulmaması çerçevesinde algılanmaktadır. Bu nedenle, Türkiye ile ABD arasında olaylara ilişkin belirgin bir bakış açısı farklılığı bulunmaktadır. Ancak, ABD de görmelidir ki; Türkiye’nin sınır ötesi operasyon konusunda ABD’nin tavrı Türkiye’de varolan ABD aleyhtarlığını güçlendirmektedir. Ayrıca, Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak isteyen ABD’nin, başına buyruk davranan ve ayakları yere basmayan bağımsızlık hayalleri kuran hareketlere karşı kaybettiği prestiji yeniden sağlayabilecek ve Irak’ın toprak bütünlüğünü garanti edebilecek en önemli güç bölge ülkelerinin tavırlarıdır. Bu nedenle, Türk-ABD ilişkilerinde Irak sorunu ve Kuzey Irak merkezli gelişmelerin yeniden masaya yatırılmasının gerekli olduğu bir döneme girildiği söylenebilir. Tüm bunlardan çıkarılabilecek sonuç, Türkiye’nin son derece kritik bir dönemeçten geçtiğidir. Terörle mücadele kararlı bir tavrın sergilenmesinin yolu diplomatik, ekonomik, siyasi ve askerî tüm araçların birlikte ve birbirini destekleyecek bir biçimde ve doğru bir zamanlamayla kullanılmasıdır. ASAM
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Teşekkürler.
|
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|