![]() |
#1 |
![]() ![]() Sevdim o reklamı. Reklamını yaptığı ürüne katkısı olur mu, bilmem. Ama sevdim işte… Senaryoların böylesi insanî boşluklarımızı bulanını, unutulmuş yanlarımızı vuranını seviyorum ben. Çocuk annesi için geçiriyor aklından: “O da süt içiyor, beni taklit ediyor. O da yürüyor; beni taklit ediyor… O da öpüyor ama öpmek taklit sayılmaz.” Taklit yaparken, işin içine ruhunu koymazsın; sadece bedeninle olursun işin içinde. Kalbini koymasan da olur taklit; kalıbını ustalıkla koyabilmen yeter. Taklit yaparken, bir başkasına benzersin; sen değilsindir oradaki. Sen sen olmadığın ölçüde başarılısındır taklitte. Senin sen olmadığını bilerek bakarlar sana taklit yaparken. Taklidin gücü senden kaynaklanmaz; kendini benzettiğin kişinin kredisini kullanırsın taklitte. Taklit; bir başkasını bilen başkalarının bakışına bağlıdır. Bir başkasına benzemeyi önemseyen başkalarının dikkati ve nazarı kadardır taklidin gücü. Taklit hep daha sonra gelir; taklit edilen ise daha öncedir. Orijinal olan, bir şeyin sonrası değildir. Tekrardır taklit; yine yine yapılabilir; aynı kalıba defalarca dökülebilir. Ama asil ve orijinal olan bir defalıktır; ilk ve son kezdir. Bir kereliğine gerçekleşir; eşsiz ve benzersizdir. Benzer biçimde yineleniyor gibi görünse de, yenidir o. Çünkü, aslın ardındaki kalp her defasında yeni ve taze bir heyecanla vardır. Kalıba aynı şablonlarla dökülse bile, kalbin çerçevesi olmaz, çerçeveleri kırar kalbin kıpırtıları. Asil olanda da, bedensel bir biçimden söz edilebilir belki ama ruh her an yeni bir halde yoğrulur, kalp halden hale hallenir her dem. Taklit az buçuk simetrik olur; bir karşılıklılık saklar içinde. “Sen öyle yaptın ben de öyle yapabilirim!” demeye getirir sözü taklitçi. Hep geç kalır taklitçi o yüzden. Asil olan ise, aniden bastırır, hazırlıksız yakalar. Ama taklit planlanır, zamanlanır. Hesabı kitabı vardır taklidin. Asl’olan ise hesapsızdır, ölçüye gelmez, tartıya çekilmez. İşte bu yüzden “öpmek taklit sayılmaz.” Öpücüğün ardında bir çift dudaktan fazlası vardır. Kalıplar değildir buluşan öpücükte, kalplerin sınırsız çarpıntısı dolaşır birbirine. Kendinde olmadan öper insan sevdiğini. Anne çocuğunu sayarak öpmez. Kendini bir başkasına benzetme hevesiyle öpemez anne. Başka anneler çocuklarını öptü diye taklide kalkışmaz elbette. “Çocuğum beni öptü, ben de onu öpeyim” diye karşılık verme hesabı yapmaz. Hazırlıksız yakalanır öpücüğün çekimine. Ayakları kayar; gözleri kararır. Anne öper; çünkü şefkat eder. Sevgili öper; çünkü âşıktır. Dost öper; çünkü sever. Taklit sayılmaz öpmek; çünkü öznesi dudaklar değil, kalptir öpücüğün. Sevmek, şefkat etmek, aşık olmak kalıbın değil, kalbin eylemidir. Kalbî eylemlerin tekrarı olmaz. Taklidi olabilir mi sevmenin? Kimin sevmesini kalıba dökebilir insan? Aşkın kopyası çekilebilir mi? Önündeki sevgililere göz ucuyla bakıp “Bu aşk tam bize göre sevgilim, gel ben de seni böyle seveyim!” diyebilir mi adam/kadın? Belki “ben de böyle bir aşk mektubu yazmalıyım!” dediği olmuştur insanın. Aynı kelimeleri aynı cümleleri ustalıkla yan yana dizse bile, o mektubu yazdıran, o harfleri hizaya getiren o eşsiz aşkın yatağında ırmak edip akıtabilir mi kalbini? İnsan sevdi mi bir kere; kendinden geçer, kendini aşar, kendinde olmaz. Kendinde olmayan nasıl olur da bir başkasına benzeme hesabı yapar? Taklide mecali olur mu hiç kendinden geçenin? Değil bir başkasına kendine bile benzemez insan. Kendi kendisinin taklidini bile yapamaz. Hep ilk defadır sevmek. Hep bir defalıktır. “Bir daha”sı olmaz. Yeni baştan sarılmaz bantlar gibi. Tekrarı olmaz. Ağır çekimde seyredilemez. Eşsiz ve benzersiz bir inşadır sevmek ve sevilmek ve sevildiğini bilmek. Meleklerin Adem’e (as) secdeleri örneğin. O secde hep ilk defadır, bir defadır, biricik bir andır. Tekrarı olsa bile, “bir daha” sayılmaz. Hiç hesapsız, hiç kesip biçmeden, hiç ölçüp tartmadan, hiç önünü ardını gözetmeden oldu o secde. Oysa, İblis’in tek bir secdesi bile olmadı Adem’e (as). Çünkü, hesap kitap derdine düştü. Karşılaştırma yaptı. Teraziye koydu duyduğu emri. Toprağı ve ateşi kıyasladı. Ateşten olanın topraktan olana secde etmesini lüzumsuz gördü ya bir kere. Üstünlüğü Rabbinin tercihinde değil, yaratılanın malzemesi üzerine kilitledi ya. Kalbine yâr olanın aşk ateşinden değil de, kalıbının ateşinden pay çıkardı ya kendine. Artık iflah olmazdı. Velev ki kendisi topraktan, Adem (as) ateşten olsaydı da öylece ve mecburen, hesap ederek ve planlayarak secde edecek olsaydı, yine kurtaramazdı, yine aklanamazdı. O yüzdendir ki, meleklerin milyonlarca kez tekrar edilen secdesi hep asil ve orijinaldir; çünkü aşktandır. İblis’in mağrur secdesizliği ise taklit ve tekrardır; çünkü aşksızdır. Ve tüm taklitler gibi geç kalmıştır, geride kalmıştır. Ve hep aşağıda kalacaktır. Asla asil olamayacaktır. Dedim ya sevdim reklamı. Süte değil secdeye iştahımı artırdı. Secde de alnımıza değen kutsî bir öpücük değil midir? Kocaman bir “Aferin!” değmez mi can kulağımıza her secdede? “Seni onaylıyorum. Varlığın benim için çok çok önemli. İyi ki var ettim seni. Sen bi’tanemsin.” haberini duymaz mı insan alnını secdeye değdirdiği her demde. Yine yine ama hep yeni. Tekrar ama hep taze. Çok kereler ama ilk ve son defa. Var edildik diye bir defa… Başkaca var ediliş yok ki… Taklidi değil ki bir anımız bir sonrakinin. Kopyası değil ki bugünümüz bir öncekinin. Nefesimiz gibi her dem yeni, hep ilk defa, hep son defa… Taklit sayılmaz öpücük… SENAİ DEMİRCİ
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Taklit yaparken, bir başkasına benzersin; sen değilsindir oradaki. :-* +
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|