07-17-2008, 11:50 | #1 |
Okumadan Geçmeyin Derim..
Mükemmel Çocuk Yetiştirmenin Üç Altın Kuralı BAŞLIK DİKKATİNİZİ ÇEKTİ ve yazıyı okumaya başladınız değil mi? İstediğim de buydu zaten. Yoksa ne mükemmel çocuk yetiştirmenin sadece birkaç kuralı vardır ve hatta ne de mükemmel çocuğun tarifi. Ama maalesef orada burada buna benzer başlıklarla yazılmış mucizevi reçeteler okuruz sık sık. Sağlam bir dünya görüşü olmayan Batı medeniyetinin zavallı pedagog ve psikologları dipsiz kuyuya ipsiz inerek ortalama on yılda bir değişen fikirlerle ana-babalara yeni yeni reçeteler sunarlar. Hepsini de Doğrusu budur, böyle davranın, çocuğunuz mükemmel yetişsin diye pazarlarlar hep. Freuddan hayli etkilenen 68 kuşağının eğitimcileri Çocuğu serbest bırakın, her istediğini yapsın, hevesi kalmasın, hiç azarlamayın, sadece sevgi verin diye diye günümüzün serseri ruhlu, sabırsız, sorumsuz ve ahlaksız neslini yetiştirdiler elbirliği ile. Şimdilerde ise daha farklı sesler yükseliyor o taraflardan: Çocuğa beklentilerinizi ve görevlerini söyleyin, hata yaparsa ceza verin, hatta hafifçe dövebilirsiniz bile. Biz Müslümanlar ise Kuran ve hadisler ışığında nasıl çocuk yetiştirmek gerektiğini aslında biliyor olmamız gerekirken, maalesef bu kaynaklara da yüz çevirdiğimiz için iki cami arasında bînamaz kalmış durumdayız uzun zamandır. Ve en dindar ailelerden bile Çocuğumuza nasıl davranalım? soruları yükseliyor. Ben de üç çocuk babası olduğumdan, son zamanlarda çocuk eğitimine dair ipuçları toplamakla meşgulüm. İşte bu yazıda çocuk yetiştirmekte dikkat etmemiz gereken bazı temel prensipleri aktarmaya çalışacağım. Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez Önce kendinizi düzeltin. Kendini ıslah etmeyen başkasını hiç ıslah edemez tabii ki. İfsat eder hatta iyilik zannıyla. Bir aile tanıyorum. Çocukları pırıl pırıl, ahlâklı gençler olarak yetiştiler. Özel bir çocuk yetiştirme eğitimi almadıklarını biliyorum. Evlerine misafir olduğum bir gün Nasıl böyle mükemmel çocuklar yetiştirdiniz diyecek oldum. Ama demedim. Zira o kadar açıktı ki her şey. Baba samimi ve tutarlı bir dindar, anne şefkatli ve temiz huylu bir fedakar. Evleri sade döşenmiş bir dershane gibi. TV genellikle kapalı. Sohbetler Allah için. Yalan yok, dedikodu yok. Nasıl çocuklar çıkabilirdi ki böyle bir evden zaten? Armut dibine düşer, üzüm üzüme baka baka kararır anasına bak kızını al sözleri boşuna söylenmemiş tabii ki. Bir psikiyatrist olduğumdan, bana sık sık çocuklarını getirir aileler. Bu çocuk bir garip davranıyor nedense? Bir tedavi etseniz. Hiç istisnası yok gibidir; odama çocuk girer ve çıkar ama aile girer ve kalır. Hemen daima ailededir esas problem. Anne-babanın bir yığın hataları, kompleksleri, hatta psikiyatrik rahatsızlıkları vardır. Ama onlar bunları görmez, çocuktaki problemleri öne sürerler. Sanki o çocuk o evde yetişmemiştir de, uzaydan gelmiştir. O kadar da gayret ettik ki, neden böyle oldu bu çocuk bilmem?havası vardır genellikle. Ama biz aileyi terapiye alırız. Çocuk da toparlar ardından doğal olarak. O yüzden önce kendimize bakalım diyorum. Temel güvenli olmalı Bir evin en önemli kısmı temeli olduğu gibi, bir çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli dönem de ilk yıllardır. Çocuğun zekasının % 80 i ilk 7-8 yılda geliştiği gibi, kişilik de büyük ölçüde bu dönemde oturur. Hele ilk 2 yıl çok önemlidir ve temel güven duygusu nun oluştuğu dönemdir. Bu dönemde çocuğun en önemli ihtiyacı sürekli ve tutarlı bir sevgidir. En yıpratıcı şey ise anne figürünün sürekli değişmesidir. Çocuğunuz isterse bir bakıcı tarafından büyütülsün, yeter ki süreklilik olsun. Sürekli değişen kişilerce bakılan bebeklerde ileri yıllarda çevreye güvensizlik, içe kapanma gibi özellikler gelişebilir. Sebebini anlayamadığımız bağımlılık, hırçınlık, şüphecilik gibi karakter özelliklerinin temeli o ilk yıllardaki hatırlayamadığımız hatıralardır genellikle. Nitekim Filipinlerde yapılan bir saha araştırması, ilk yaşlarında mutlak ilgi ve sevgi ile yetişen çocukların ileride çok daha huzurlu insanlar olduklarını göstermiştir. Çocuğunuzun bilinçli olmadığı o ilk yıllar aslında bilinçaltının şekillendiği en önemli yıllardır, unutmayın. Cennetteki gazoz nehirleri Çocuğa hayatın, ölümün, varlığın anlamına dair temel bilgileri verin. Çocuğunuz 3-5 yaşından itibaren çevresinin ve dünyanın farkına vardığında ve neden, nasıl soruları başladığında sizden her konuda, özellikle de varlığın ve ölümün anlamına dair açıklamalar isteyecektir. Anne sen de ölecek misin? Ölünce ne olur? Baba, Allah nerdedir?gibi sorular peş peşe gelir bu dönemden itibaren. Siz de cevap verin tüm sorularına, onun anlayacağı dilde. Unutmayın, öğrenmeye hazır olmasalar sormazlar zaten. Bu yaşta Allahı, ölümü, ahireti anlatmak erken deyip kaçamak cevap veren ailelerin çocuklarında çok çeşitli ve sebepsiz korkular görülebilir. Cevabı alınamamış her soru o minik beyinlerde kıvrım kıvrım şüphe ve problemler doğurabilir. Hiç unutmam, küçüklüğümde anneme sormuştum: - Anne biz ölünce ne olacağız? - Cennete gideceğiz yavrum. - Tamam da, ondan sonra ne olacak? Yani Cennette ne kadar yaşayacağız? Annem bu çocuk bu yaşta sonsuzluktan anlamaz her halde; uzun bir zaman söyleyeyim de rahat etsin diye düşünmüş olsa gerek ki, - 1000 yıl yaşayacağız yavrum demişti. O kadar üzülmüştüm ki. İster 10 yıl, ister 1000 yıl, sonuçta yok olacaksak ne anlamı var? Ben sonsuzluk istiyorum, yok olmak istemiyorum demişti o küçücük zihnim bile. Siz anlatın çocuklarınıza bildiklerinizi. Allahı, Kuran ahireti. Özellikle de melekleri unutmayın. Kendilerini koruyan, kollayan, her yerde bulunan görünmez varlıklara inanmak, öcülerden çizgi filmlerdeki hayali canavarlardan korkan ruhlarına ilaç gibi gelecektir. Peygamberimizin ve İslam büyüklerinin hayatını anlatmak da çok önemlidir. Zira büyüyen bir fidan gibi olan çocuk ruhu kendisine örnek alacağı mükemmel kişiler arar. Siz o zatları çocuğunuzun hayallerine ideal olarak kazımazsanız, çocuğunuz Pokemon eğiticisi veya Zeyna gibi olmayı kendine ideal seçebilir. Ancak dini eğitim verirken abartılı bir zorlamaya kaçmamak da şarttır. Çocuğa onun hoşuna gidecek örneklerle bezeli biçim ***** Babam beni anlar mı? Çocuğun seviyesine inin. Unutmayın ki, o erişkin olmadı ama siz çocuk oldunuz. Onun yaşlarında neler yaşadığınızı, hissettiğinizi hatırlayıp ona daha iyi yaklaşabilirsiniz. Yoksa çocuğunuz sizi anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber gibi görebilir. Bunun en sık rastladığım bir örneği, his ve fikirlerini paylaşmayan çocuklardır. Çocuk bir yığın sorun yaşamakta, içini şüphe ve korkular kemirmektedir ama ailesine hiçbir şey anlatmamaktadır. Çünkü anne-babanın tüm yaptığı, evladım, bir derdin varsa anlat demekten ibarettir. Oysa çocuk Onlar büyük ve olgun. Benim korkularımı anlamazlar her halde.diye düşünebilir ve hislerini paylaşmaz. Okula gitmek istemeyen bir çocuk getirilmişti bana. Ailesine hiçbir sebep söylemiyordu. Ben çocuğa önce, onun yaşında iken okulla ilgili yaşadığım kendi tedirginliklerimi anlattım. Karanlık okul yolu, çocuk kaçıran çingene söylentileri vs. derken çocuk, saçmalama amca, ben onlardan korkmuyorum, sadece bir arkadaşım beni dövüyor deyiverdi. Sebep anlaşılmıştı. Siz de zaman zaman kendinizi onun yerine koyun, kendi çocukluğunuzu da hatırlayıp neler hissettiğini tahmin etmeye çalışın ve mümkün mertebe onun dilinden konuşarak duygularını paylaşın. Siz bir adım atarsanız o koşarak gelecektir. Siz onu anlamaya çalışmazsanız o sizi nasıl anlasın? Dar daireye vakit ayırın. Yata yata büyüyen karpuz bile bakım ister. Sizin vasıtanızla dünyaya getirilmiş ve her şeyi öğrenmeye muhtaç, nazik, hassas o masum yavruların günde 1-2 saat ilginize hakkı yok mudur? Meyvenin 4. meselesinde geçen dar dairelerin en ehemmiyetli olanlarından biri aile değil midir? Falan futbolcunun ayakkabı numarasını bilip kendi çocuğununkini bilmemek, Başbakanın konuşmalarında hastalık işaretleri ararken kendi çocuğunun sözlerini yarım kulakla dinlemek komik kaçmıyor mu? Hatta sevgili Metin Karabaşoğlu nun bir yazısında dediği gibi, soru soran çocuğuna lütfen beni rahatsız etme, kitap yazıyorum demek bile (işin içinde hizmet olsa dahi) hata değil midir? Mumlardan örnek vermeyin lütfen, güneş dibine de ışık veriyor. Şefkat damarını yanlış yerde kullanmayın. Allahın rahmetinden fazla rahmet edilmez. Aman çocuk zahmete girmesin, aman üzülmesin, ağlamasın diye diye onu davranışlarında tümden serbest bırakmak, ona iyilik değil kötülük etmektir. Meselâ okul çağına gelen çocuğa namaz kılmayı öğretmek, 10 yaşında ise namaz kılmazsa cezalandırmak dinimizde var. Kaçımız yapıyoruz acaba, merak ediyorum. Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun mealindeki ayet nazil olduğunda sahabeler Resulullaha asm sormuşlar: Ya Resulullah, biz Allahın emirlerini yapıp yasaklarından sakınarak kendimizi ateşten koruyabiliriz. Ama aile ve çocuklarımızı nasıl koruruz? Allahın size emrettiklerini siz de onlara emredin, Allahın size yasakladıklarını siz de onlara yasaklayın buyurmuşlar. Özellikle bazı hanımların, kendileri örtülü oldukları halde kızlarını süslü ve açık kıyafetlerle büyüttüklerini, kendileri umumi yerlerde denize girmedikleri halde çocuklarını daha küçük o diye plajlara saldıklarını çok görüyoruz. Küçüklüğünde tesettür ve iffet konusunda sağlam temel kuramamış bu çocukların ileride nasıl bir çizgide yaşayacakları muhakkak ki şüphelidir. Böyle davranan ailelerin bazıları da biz de küçükken böyleydik, sonra toparlandık derler. Ne kadar toparlanmışlardır acaba? Ya da daha sağlam bir terbiye almış olsalardı kim bilir nasıl olabilirlerdi? Unutmayın ki eğitimin temel prensibi doğruları yapmaktır, tüm yanlışları denemek değil. Bir çok aileden de ahlakı bozucu yayın yapan tvleri kendileri seyretmemekle beraber çocuklarına yasaklayamadıkları şikayeti duyarım. Sebep çocuğun sevdiği dizi için ağlayıp sızlanmasıdır çoklukla. Ben Ruhsarı çok seviyorum. Bakın; çocuk ağlar, sızlar her zaman. Sizi test eder hep. Geri adım attınız mı da, o konu kazanılmış hak olur artık. Oysa çocukların ruhsal yapıları psikoloji tabiriyle plastiktir Siz sağlam durursanız çocuk kendini size uydurur, merak etmeyin. Kaldı ki bugün birkaç saat ağlamasın derken, ileride hem onun hem kendinizin pişmanlıkla yıllarca ağlamasına zemin hazırlamış olursunuz. Eşinizle tutarlı olun. En kötü ruhsal hastalık olan şizofreninin oluşma sebeplerinden biri de anne-babanın çocuğa verdiği mesajlar arasında tutarsızlık olmasıdır. Aynı konuda biri bir şey söyler, diğeri başka şey. Aynı olayda biri bir türlü davranır, diğeri başka türlü. Sonuç: Zihin bölünmesidir. O yüzden eşler önce kendi aralarında konuşup belli prensiplerde anlaşmalıdırlar. Çocuk hangi durumda nasıl bir tavırla karşılaşacağını bilmelidir. Buradan da hissedilir ki, aslında iyi çocuk yetiştirmek için önce uyumlu bir evlilik yapmak lazımdır. Vazifenizi yapın, Allahın vazifesine karışmayın. Malesef çoğumuz çocuklarımıza verdiğimiz emeğin karşılığını nerdeyse zorla alma hevesindeyiz. İlla ki şöyle olmalısın. Aslında unutmamak lazım ki, o çocuk bizim malımız değildir. Biz sadece ona hizmetle görevlendirilmişiz. Eğer üstümüze düşeni layıkıyla yapmışsak ötesi Allahın takdiridir. Aksi halde aşırı zorlamalar ters tepebilir ve çocuğun iyice zıt bir çizgiye girmesine yol açabilir. Biz de gereksiz derecede strese girip iyice yanlış davranmaya başlarız. Ben sana bildiğimce doğruları gösterdim, artık seçim senin demek lazımdır, hele ergenlik çağında. Zaten bizim tüm bu önerdiklerimiz sadece sebeplerdir. Biz Allah rızası ve çocuğumuzun iyiliği için bu sebeplere elimizden geldiğince müracaat ederiz ama sonucuna karışmayız. Zira Allah isterse Peygamber çocuğu hayırsız olabileceği gibi, öksüz-yetim kalmış, hatta Firavunun sarayında büyümüş çocuklar da en büyük Peygamberler olabilir. O yüzden son olarak diyorum ki: Çocuklarınız için dua edin
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
07-17-2008, 12:19 | #2 |
Okumadan Geçmeyin Derim..
gönülden teşekkür ediyorum,hepsini okudum
++++ izahıyla herşeyi anlatmış.... o 68 kuşağı ile ilgili yorum yapmayacağım...Allah ıslah etsin... ama bizim dindar kesim de farklı değil... ya evde saçma sapan diziler izleyip çocuğum sen git yat derler...eğitildi sanırlar.... ya da çok daha fenası... 'nefret ettirmeyiniz,sevdiriniz' ilkesini ayaklar altına alarak çocuğun kalbinde din sevgisi peyda etmeye kalkarlar... büyük sorumluluk...Allah bu yanlışlara düşmeyen anne-baba olmayı nasip etsin inşallah.... hayırlı evlat olmayı ve hayırlı evlat yetiştirmeyi nasip etsin.... |
|
07-17-2008, 17:52 | #3 |
Okumadan Geçmeyin Derim..
Saliha'cım bu uzun yazıyı okuduğun için be çok teşekkür ederim...+
Ailelerin üzerindeki sorumluğu başta sevgi ve ilgi ile aşılanacağına, işin özüne vurgu yapmışsın.. Çoçukları kendi odalarına bırakıp, istediğini alıp, şımartmayı sevgi anlayışı haline dönüştürdüğümüz, yüzeysel sevgilerin toplumu yıprattığı bir ortamda geleceğimizi basite almayalım Rabbim temiz toplum özlemimizi boşa çıkarmasın inşallah... |
|
07-17-2008, 18:14 | #4 |
Okumadan Geçmeyin Derim..
Çocuk eğitimi çok hassas bir sorumluluk. Son aylarda boş vaktim olduğu için kuzenlerimle ilgileniyorum . Çocuğa ne veriyorsan karşılığında o da sana meyvesini veriyor. Tam da öğrenme yaşı (2 yaş ) . söylediklerine , hareketlerine, oturmasına kalkmasına , izlediklerine ne kadar dikkat edilirse çocuğun geleceğine o denli yatırım yapıyorsunuz. Namaz kılan insanları görünce, ezanı duyunca 2 yaşında bir çocuk seccadeyi alıp sizin yaptıklarınızı yapıyorsa işte onun geleceği az çok belli olmuştur bana göre. Diğer örnekler de bunu takip eder zamanlar.
Allah razı olsun Canan paylaştığın içn ... (+) |
|
07-17-2008, 19:14 | #5 |
Okumadan Geçmeyin Derim..
Ben teşekkür ederim Eda'cım...
Örnek ve sorumluluk sahibi evbeveyn olmadanda kendini sizin gibi güzel insanlarda göstereyor olması, ümitli bekleyişlerimizin boşa çıkmaması adına umut vadediyor.. |
|
07-17-2008, 19:22 | #6 |
Okumadan Geçmeyin Derim..
Estağfirullah :-[ .Sadece örneklendirip , somutlaştırmak istedim.Kuzenimde bunları görmek çok hoşuam gitmişti
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|