07-28-2008, 12:02 | #1 |
Bir ‘solcu’ ölmüş diyeler...
Tam da onun sürekli takıldığı ‘yer’in çapraz karşısındaki balıkçı lokantasında oturmuştuk. Huysuz’a, ‘Ahan da Fethi Naci’nin notlarında anlattığı Taş Kahve’ demiştim. Bir karış aşağıda masmavi, çırpıntısız bir deniz. Hemen önümüzde ağlarını toplamış küçük balıkçı teknesi. Karşımızda ‘Taş Kahve.’ Deliler gibi tıkınan insanlar. Sakızlı dondurmalarını yalayarak koşturan çocuklar. Cunda’nın mutlu kedileri... Burada otururmuş... Notlarının büyük bölümünü ‘burada’ yazarmış... Giderek bu işlerden (edebiyattan) koptuğunu gösteren ve ‘eğlenmek’ için yazdığı besbelli ‘okuma notları’nı... Biz o ‘öğleden sonrası’nı idrak ederken belki de oradaydı. Belki de, Cundalı ihtiyarlarla o iddiasız tavla maçlarından birini yapıyordu ve muhtemelen buruktu. Kendisiyle görüşme şerefine nail olmuştum. Bir imza gününde, ‘okur kılığı’nda yanına yaklaşıp sohbet etmiş, kendisinin de rol üstlendiği ‘kitap panayırı’yla ilgili izlenimlerini almıştım. Şaşırtıcı derecede sakindi... O korkutucu, insanı kendine çeki düzen vermeye zorlayan öfkeli belağatından eser yoktu. Karşımda, vurduğu yerden ses getiren roman eleştirmeni Fethi Naci değil de, meselesini halletmiş, şirin, tonton, bilge bir ihtiyar oturuyordu sanki. ölüm haberini aldığımda üzüldüm. Bekleniyordu... Fakat, asıl ölümü, ‘İçimdeki şarkı bitti’ dizesiyle sık sık andığı kızı Deniz’in ölümünden sonra gerçekleşmişti. O da gövdesini sürüklüyordu çaresizce ve biz bu eyleme (başka bir karşılık bulamadığımız için) ‘yaşamak’ diyorduk. Fethi Naci de ‘böyle’ yaşıyordu işte. İyi bir eleştirmendi. Markist edebiyat kuramını temellük ettiğini ve ‘iktisat’ bilgisiyle kalkıştığını söylüyordu ama, asıl ‘izlenimci’ydi. (Hemen aklıma Attila İlhan’la polemikleri ve ‘köy romanı’ üzerine yazdıkları geliyor.) Kemal Tahir’le ilgili haksız (ve bence önyargılı) değerlendirmeleri dışarıda tutarsak, Türk romanı ve romancılığı konusunda en aklı başında, en dişe dokunur, en isabetli lafları o etmiştir. (‘100 Soruda Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme’ kitabına bakılabilir. Eleştiri günlükleri, ha keza.) Reşat Nuri hakkında yazdıkları da öyle... Hemen hemen yazdığı her şeyi okuduğum Reşat Nuri’yi, Fethi Naci’den sonra bir kez daha keşfettim. Daha da önemlisi, Fethi Naci ‘solcu’ydu. Murat Belge’nin de altını çizdiği gibi, sosyalist mücadele içinde bulunduğu yıllarda, hep ‘makul yerde ve çizgide’ bulundu. Milli Demokratik Devrim saçmalığına yüz vermedi. Perinçeklerle Kerinçeklerle işi olmadı... Resmi ideolojiye hep belli ‘mesafe’yle baktı. Köylü yetersizliğini ‘ilke’ diye pazarlayan ‘devrimci narodnikler’den uzak durdu. Yeri geldiğinde onları ifşa ve teşhir etti. Hele, darbelerden darbe beğenen (ve bugün Ergenekon yokmuş dibi davranan) solculardan hiç olmadı. Fethi Naci’nin solculuğu, biraz Mehmet Ali Aybar ve İdris Küçükömer solculuğuna benzer. Militarizmlerle ödeşmesini tamamlamış ve sterilize olmuş bir solculuk. Ki, rahmetli Küçükömer’le hem hemşeri, hem ‘kanka’ydılar. İkisinin de ülke ve iktisat analizleri önemlidir. Bu yazıdan sonra iyi bir iş yapmak isterseniz, naçizane, ‘gidip bir Fethi Naci kitabı edinin ve okuyun’ derim. Hatıralarını anlattığı ‘Dönüp Baktığımda’ hususen tavsiye olunur... Ahmet KEKEÇ Star
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|