07-10-2007, 18:02 | #1 |
Âşığa Bağdat Irak Değildir
Mağripli birisi Yahyâ Efendinin ismini duyup, görmeden ona âşık oldu. Yahyâ Efendinin nerede olduğunu bilmiyordu. Mısır, Şam, Halep ve başka birçok yer gezip Yahyâ Efendiyi aradı. Netîcede İstanbula geldi. Gördüklerine dâimâ; Yahyâ nerede. Ey insanlar Yahyâyı biliyor musunuz? derdi. Birisi onun hâlini anlayıp aradığı kişinin Beşiktaşta olduğunu haber verdi. Mağripli yürüyerek Beşiktaşa geldi. Sorarak Yahyâ Efendinin dergâhını buldu. Kapıyı çalıp, Yahyâ Efendi hazretlerini sordu. Dergâhtakiler Yahyâ Efendinin Kavaktaki bahçesine gittiğini söylediler. Âşık Mağripli; Âşığa Bağdât ırak değildir. diyerek Kavaktaki bahçeye geldi. Bahçe çok güzel olup ortasında bir havuz vardı. Yahyâ Efendi havuzun yanında oturmuştu. Hizmetçiler bahçeyi suluyorlardı. Mağripli doğruca Yahyâ Efendinin yanına yaklaşıp, selâm verdi ve elini öptü. Sonra da; Efendim ne olur beni talebeliğe kabûl edin. Nice yıllar diyar diyar gezip sizi ararım." dedi. Yahyâ Efendi ona; "Acabâ maksadın nedir? Bu kadar zahmete sebep ne oldu. Bize anlat, biz de sana yardım edelim, gamını giderelim." buyurdu. Mağripli, Yahyâ Efendinin ayaklarını öpmek istedi ve; "Efendim ne olur kimyâ ilmini bana öğretin. dedi. Bu sözü üzerine Yahyâ Efendi; Sen yanlış haber almışsın. Biz o senin dediğin şeyi bilmeyiz. buyurdu. Mağripli yine; Efendim! Derdimin dermânı sendedir. Ben arzuma kavuşmadan buradan gitmem. dedi ve sözlerinde ısrar etti. Meğer ki Mağripli, Yahyâ Efendiyi imtihan etmek istermiş. Onun maksadını anlayan Yahyâ Efendi, Mağriplinin ayak ucunda bir siyah taş gördü ve; Ey kişi! Şu kara taşı bana al da veriver. buyurdu. Mağripli eğilip yerdeki kara taşı aldı ve Yahyâ Efendinin eline verdi.Yahyâ Efendi o taşa dikkatle baktı. O sırada taş altın kesildi. Sonra havuzun içine atıverdi ve; Allahü teâlânın sevgili kulları taşa nazar etseler, o hâlis altın oluverir. buyurdu. Bunu gören Mağripli; Elhamdülillah. Cenâb-ı Hak beni maksâdıma kavuşturdu. Maksadım hâsıl oldu. Efendim beni kabûl edin. Hizmetinizle şereflenmek istiyorum. Canım başım yolunuza fedâdır. dedi ve ellerine sarıldı. Yahyâ Efendi de onu talebeliğe kabûl etti. Bir bahçenin bakım işlerini ona verdi. -------------------------------------------------------------------------------- Kimse Kimsenin Rızkını Yiyemez Yahyâ Efendi bir zaman sevdiklerinden birkaçıyla yolculuğa çıkmıştı. Bir yerde durdular. Talebelerinden birini çağırıp; Burada bir değirmen var. Oraya gidip tâze yumurta alalım. Yiyelim ve şükredelim. buyurdu. Değirmene gittiler. İsmi Hasan Efendi olan değirmenci, güzel huylu biriydi. Yahyâ Efendi değirmenciye; Efendi bize tâze yumurta getir. buyurdu. Değirmenci; Efendim! Bir tâne bile kalmadı. Yumurta alıcısı geldi, hepsini alıp gitti. dedi. Bunun üzerine Yahyâ Efendi; Kimse kimsenin nasîbini alamaz. Alayım dese bile, buna yol bulamaz. Var sen kümesi aç. Bize de kalmıştır. buyurdu. Kümesi açtığında her taraf yumurta doluydu. O zaman Yahyâ Efendi; Bak Hasan Efendi! Allahü teâlâ bizim rızkımızı da yaratmış. buyurdu ve bir avuç altına bir sepet yumurta alıp yola devâm ettiler.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |