AK Gençliğin Buluşma Noktası
Makale & Deneme Makale ve deneme içerikleri.


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-02-2008, 15:16   #1
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Arrow Aşk, ruhu kuşatan sarmaşık
Koyu yeşil yapraklarını dökmüyor, her mevsim kuşatmaya hazır. Yeter ki "İma" kıvılcımı yanıp sönsün. "İşaret" çarpısı düşsün ceylana. Bir duvar yolunu kesmeye kalksın da, binlerce yaprak sabaha kadar uyumasın. Günün ilk ışıklarıyla yürüsün sarmaşık, acı üzümler taşıyarak sırtında. Sürüne sürüne avına yaklaşsın. Parmak uçlarıyla hendekler kazarak dolansın etrafında.

Güneşin huzmeleri bir sihirbaz değneği gibi dokunduğunda, her yaprağından bir kertenkele fışkırsın göğe. Ve binlerce zümrüt kertenkele boynunu arasın sevgilinin, hayalle gerçek arasında sıçrayarak. Sonunda boyun eğdirip liyakat nişanıdır diye, her tuğlaya bir köle halkası taksın. Önüm arkam sağım solum saklanmayan ebe. Duvar gözlerini açtığında, kuşatma bitmiş olsun. Hareket edebilse yüzünü yıkayacak gölde. Kıpırdayamıyor, göl ona koşsun. Hayret etsin duvar yeşil tenine göle yansıyan. Tanıyamasın kendini. Soluk alıp vermesini zorlaştıran bu zehirli giysiyi, ne zaman giydiğini anlamasın. Ne terzinin peşine düşsün, ne makasın. Sevinsin mi üzülsün mü bilemesin. İşte o vakit indirsin raftan kamusu içini çekerek, aslının "Işk" olduğunu öğrensin aşkın. "Aşeka"yla yani sarmaşıkla akraba olduğunu. Dil kâhinleri, kuşattığı ağacın suyunu emerek beslenen, kucakladığını sarartıp solduran 'aşeka'yla 'aşk' arasında çöpçatanlık yapa dursunlar, şairler hem tatlı hem ekşi olan "uşuk" adlı meyveyle doldursun sepetlerini. Doktorlar şaşırsın: Hastalıkla şifa iç içe. İşin içinden çıkamayınca bin yıllık bir duvara dayasınlar kulaklarını. Ahmed Gazâlî "Sevânihu'l-Uşşak" adlı evinden, tabiplere bir reçete yazsın: Önce teşhis: "Aşkın bizzat kendisi kuştur, yuvadır; zâttır, sıfattır; tüydür, kanattır; havadır, uçuştur; avcıdır, avdır; kıbledir, kıbleye durandır; tâliptir, matlûptur; evveldir, âhirdir, sultandır, tebaadır; kılıçtır, kındır; bahçedir, ağaçtır; hem daldır, hem meyvedir." Sonra ilaç, "Tüm tabipler seni tedaviye gelse de/ Leylâ sözünden başka şifa yok sana."


Şimdi "Leylâ" dendi ya, Molla Kasım ve arkadaşları çıkagelir. Hesap sorarlar Gazâlî'ye "Leylâ mı!" diye. " Sevgi neyine yetmiyor. Aşk da ne!" Ne desin Ahmed Gazâlî? "Aşk, 'Hakikî' ve 'Mecâzî' olarak ikiye ayrılır," dese, soracaklar, "Hakikat ne, mecaz ne?", "Sözler, aşkın anlamlarına bir ima ve işaret olmaktan ileriye gidemez," deyip sussa, konuşturacaklar, neyi ima ediyorsun, diye. En iyisi o da çağırsın arkadaşlarını. Bir yanda âşıklar biriksin, öbür yanda aşk karşıtları. Bir yanda Cüneyd, Hallâc, Şiblî, Bistâmî, Attar, Câmî, Yunus, Mevlâna; diğer yanda İbn Teymiyye, İbn Kayyim ve İbn el- Cevzî. Yanlış anlaşılmasın, aşk karşıtları "sevgi"ye hayır demiyor. Onlar aşırılık ve dengesizlikle suçluyorlar aşkı. İlâhi olanla bağdaştıramıyorlar bu kelimeyi. Doğrusu sûfîler çok oluyorlar. Bir sevgiliden söz eder gibi anıyorlar yüce Allah'ı. Kâh "aşk" diyorlar, kâh "zülüf" kâh "ben". Dahası, "meyhane"den "şarap"tan dem vuruyorlar. Oysa aşk insanı insan yapan aklı ortadan kaldırıyor. Muhakemeyi yok ediyor, bakışları kör. Olsa olsa bir cinnet halidir bu! Hem düşünceyle aşk geceyle gündüz gibi. Güneşin olmadığı yerde dizginleri ele geçiriyor aşk. Bilinci yok eden barbarlık nasıl olur da bir "erdem" olarak sunulur. "Erdem" aklın hükümranlığındadır. Aşk bir ifrat halidir, âşıkları hayvanî bir çizgiye çeken. Kâh bir put gibi taptıran sevgiliye, ruh özgürlüğünü elinden alıp. Kâh eline bir hançer tutuşturan, öldürsün diye kendini. Bir irade bozukluğu ve kalp hastalığı değil midir aşk o halde? Ya bu "şarap", "kadeh", "sâkî" muhabbetine ne demeli! Fâsıklara anahtar sunuyor sûfîler altın tepsiler içinde. Meyhaneyi dergâh perdesiyle örtüyor. Demek ki bize düşen naslarla açmak perdeyi. Kelâmı, kelâmı yaratana bırakmak. Değil mi ki buyuruyor Hak; "Hevâsını (aşkını) ilahlaştıran kişiyi görmedin mi?"(Câsiye, 23)


Sözü âşıklara vereceğiz elbette. Fakat önce susmalı. Söylenenleri anlayabilmek için sessizlik gerek. Susmak hem konuşmanın bir parçası, hem aşkın. Görmüyor musun dalgın dalgın yürüyenleri dilsiz. Derinden derine seyredenleri evreni. Dudakları kuşlar gibi çırpınanları sevgiliyi andıklarında. Gündüz ondan başka bir şey görmeyenleri, gece onunla uykusuz kalanları, yorgunluktan uykuya dalıp rüyada onu arayanları. Ve her sabah uyanır uyanmaz o hayalle çarpışanları kıvılcımlar içinde. İbn Hazm'a Tavku'l Hamâme'yi (Güvercin Gerdanlığı) yazdıranları. Sözü onlara vereceğiz elbette. Fakat zaman bitti. Yer daraldı. Daraldı gök. İp koptu gerdanlık dağıldı. Bir yeşil boncuk yuvarlanarak durdu önümüzde: "Benim gözüm senden başkası üzerinde eğlenip durmaz; mıknatısın özellikleri diye anlatılanlar tam sana uyuyor. / Her nereye yönelirsen yönel ve hangi işi yaparsan yap, dilbilgisinde sıfatın nitelediği isme uyduğu gibi, gözlerim seni izler."

(Devamı haftaya inşallah)

Ali URAL

 

Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
ali ural, aşk, hakikat, mecaz, zaman


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




boşanma avukatı webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım