AK Gençliğin Buluşma Noktası
İslam Tarihi İslam tarihi ile ilgili paylaşımlar.


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-27-2008, 23:17   #1
Kullanıcı Adı
hiperaktif
Standart GENEL ANLAMDA İSLAM TARİHİ
İslam tarihi, İslam dininin 7. yy'da ortaya çıkışından ve İslam Devleti'nin kurulmasından başlayarak modern zamanlara kadar uzanan süreçte, İslam dini, İslam dinini benimseyen bölge ve toplumlar ve bu toplumların İslam çatısı altında ortaya koyduğu şeyleri barındıran tarih kolu. İslam tarihi, İslam inancını hem bir din hem de bir toplumsal müessese olarak ele alır ve çıkan sonuç, olay ve keşifleri bu bağlamda sunar.

Genel olarak Muhammed'in doğuşundan ölümüne kadar geçen zaman, ondan sonraki hilafet dönemi, daha sonraki saltanat devletleri ve modern zamanlarda ortaya çıkan yeni akım ve durumlar ele alınır. Kabaca dört ana parçaya bölünebilse de, farklı yönlerden farklı şekillerde bölünmeler gerçekleşir, siyasi İslam tarihi farklı bir bölünmeyle incelenirken bilimsel keşifleri konu alan İslam tarihi daha farklı bir bölünme içerir.

İslam tarihinin merkezini ve İslam tarihinin altın çağını teşkil eden dönem dinin doğuşundan peygamberin ölümüne kadar devam eden ve İslami kaynaklarda Asr-ı Saadet yani "saadet çağı" olarak adlandırılan dönemdir.


Cahiliye Dönemi

İslam dininin peygamber tarafından açıklandığı ve bundan hemen önceki zamandaki Arabistan'a ve genel olarak bu döneme klasik İslam kaynaklarında Cahiliye denir. Bununla birlikte bu daha ziyade İslamî klasik kaynaklarca tercih edilen bir dönemdir ve çağdaş din bilimleri araştırmalarında bu dönemden bahsedilmekle birlikte İslam tarihi içerisinde bu isimle zikredilmez.

İslam'a göre Cahiliye dönemi tam İsa'ya gelen İncil'in tahrif edildikten sonra, Muhammed'in peygemberliğine kadarki zamana denir. İsimdeki cahiliye tabiri, salt okur-yazarlık veya bilgisizlik anlamında değil de daha geniş ve genel olarak,hakikatin bilgisinden uzak olmak manasını taşır.


: Asr-ı Saadet

Çağdaş din bilimlerinde İslam tarihi sıklıkla bu dönem ile başlar. Peygamberin peygamberlik döneminden (yani Kur'an'ın gönderilmeye başlamasından) Abbasi Hilafeti'nin sonuna yol açan 1258'deki Bağdat istilasına kadar süren döneme sıklıkla Klasik Dönem denir ve Peygamberin Dönemi bu Klasik Dönemin ilk kısmını oluşturur.

İslam dininin kabul ettiği son peygamberin peygamberlik görevini alışından ölümüne kadar ki döneme klasik İslam kaynaklarında Asr-ı Saadet yani "saadet zamanı" adı verilir. Asr-ı Saadet kendi içinde 2 ana bölümde incelenir bunlar: Mekke dönemi ve Medine dönemidir. Mekke dönemi daha çok dinin doğuşu, ilk Müslüman topluluk, ahlâki ve dini değerlerin Müslüman topluluk tarafından benimsenişi, var olan dini inanç ile İslam'ın çatışması ve direnişleri içerir. Bu dönem Hicret le beraber sona erer. Medine döneminde ise, İslam devletin ve toplumun kuruluşu ile daha siyasi ve toplumsal bir dönem olup, çeşitli savaşlara ve hem siyasal otorite hem de toplumsal refah anlamında yükseliş arz eden bir zaman dilimidir. Bu dönemde bütün Arap Yarımadası Müslümanların idaresine girmiştir.

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 05-27-2008, 23:18   #2
Kullanıcı Adı
hiperaktif
Standart GENEL ANLAMDA İSLAM TARİHİ
Dört Büyük Halife ya da Hulefa-i Raşidin (Raşid Halifeler veya Dört Büyük Halife) (Arapça: الخلفاء الراشدون‎) İslam Peygamberi'nin (Müslümanlar için Muhammed) vefatının ardından seçimle görev yapmış halifelerdir. Urduca'da Sünni referanslarla dört arkadaş (Arapça: چار یار‎ çar yar) olarak ifade edilmektedir.

Hilafet sırasıyla:

* Ebu Bekir,
* Ömer bin Hattab,
* Osman bin Affan
* Ali bin Ebu Talib

Bazı kaynaklar buna sadece 6 ay gibi bir süre görev yapan Hasan bin Ali'yi de dahil ederler.

Şii kaynaklarına göre hilafet Ali bin Ebu Talib'le başlar ve ardından imamlar gelir.

Halifelerin en büyüğü, Ebu Bekir, İslam peygamberi Muhammed'in en iyi dostudur. Bu yüzden ilk halife Ebu Bekir seçilmiştir. Ebu Bekir'in tam adı Ebu Bekir bin Ebu Kuhafe'dir
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-27-2008, 23:19   #3
Kullanıcı Adı
hiperaktif
Standart GENEL ANLAMDA İSLAM TARİHİ
Emeviler (Arapça: بنو أمية/الأمويون, Farsça: اموىان), Dört Halife Dönemi’nden (632-661) sonra Müslüman Arap İslam Devleti'ne egemen olan hanedan. Ali’nin 661’de öldürülmesinden sonra başa geçen Emeviler, 750’de Abbasiler tarafından yıkılıncaya değin hüküm sürdüler.

Emevi hanedanın kurucusu Muaviye, Mekkeli Kureyş kabilesine bağlı Ümeyye ailesinden geliyordu. Emeviler, ailenin adından dolayı Beni Ümeyye olarak da anılır. Muaviye, Ömer döneminde 641'de Şam valisi olmuş ve Suriye'yi denetimi altına almıştı. Muaviye, 656’da başa geçen Ali'nin halifeliğini tanımadı ve onu üçüncü halife Osman'ın öldürülmesinden sorumlu tuttu. Ali, Şam valiliğine bir başkasını atayınca da çekişme savaşa dönüştü. Muaviye, Sıffin Savaşı'nda (657) yenilmek üzere olan askerlerinin mızraklarına Kuran yapraklarını taktırdı ve böylece Ali'nin ordusunu durdurdu. Hilafet sorununu savaşla değil hakeme başvurarak çözmeyi önerdi. Ne var ki Muaviye’nin hakemi Ali’nin hakemini ikna ederek Muaviye’yi halife ilan etti. Söylenen şudurki Ali'nin hakemi ile Muaviye'nin hakemi anlaşdıktan sonra Ali'nin hakemi orduların önünde yüzüğünü çıkartarak Ali'yi halifelikten aldım der.Aynı şeyi yapması beklenen Muaviye'nin hakemi masadan yüzüğü alır ve ben Muaviye'yi halife yaptım der.böyle ufak bir hile ile Ali halifelikten indirilmiş olur. Ali bu sonucu kabul etmemekle birlikte denetimindeki toprakları yavaş yavaş yitirdi ve bir süre sonra da öldürüldü.

Muaviye, Ali'nin 661'de öldürülmesinden sonra halifeliğini ilan etti ve böylece Emevi yönetimi başladı. Muaviye, halifeliğini tanımayanları sert bir biçimde bastırdı ve iç karışıklıklara son verdi. Ardından yeni fetihlere girişti. Emevi egemenliğini doğuda Hindistan sınırına, batıda Kuzey Afrika'ya, oradan da Güney İspanya'ya kadar yaydı. Yeni kurulan donanmayla 669-678 arasında Bizans’ın başkenti Konstantinopolis'i (İstanbul) ele geçirmek için seferler düzenlendi, ama başaramadı. Muaviye 680’de öldüğünde ardında güçlü bir devlet bıraktı. Halifeliği dinsel önderliğin yanı sıra tam bir siyasal önderliğe dönüştürdü. Halifelik merkezini de kutsal topraklardaki Mekke’den Şam’a taşıdı. Artık halife bir kurul tarafından seçilmiyor, babadan oğula geçiyordu. Nitekim Muaviye’nin yerine oğlu I. Yezid halife oldu.

I. Yezid tahta çıktığında yeni bir halifelik sorunuyla karşı karşıya kaldı. Ali'nin küçük oğlu Hüseyin, halifeliğin kendi hakkı olduğunu ileri sürdü ve Yezid'in halifeliğini tanımadı. Yezid sorunu askeri yöntemlerle çözmeye karar verdi ve Hüseyin ile yandaşlarını 681’de Kerbela'da kıyıma uğrattı. Bu olay, İslam tarihindeki Sünni ve Şii mezhep ayrılığını da kesinleştirdi. I. Yezid, yaklaşık üç yıl iktidarda kaldı, ama İslam tarihine en acımasız hükümdarlardan biri olarak geçti. I. Yezid'in ölümünden sonra 683’te oğlu II. Muaviye halife oldu. II. Muaviye’nin iktidarı yalnızca bir yıl sürdü. II. Muaviye ve önceki iki hükümdar, Ebu Süfyan’ın soyundan geldikleri için Süfyaniler olarak anılır.

II. Muaviye’den sonra 684'te I. Mervan halife olarak Emevi Devleti’nde Mervaniler dönemini başlattı. Emeviler en parlak dönemini I. Mervan’ın oğlu Abdülmelik döneminde (685-705) yaşadı. Bu dönemde Irak ve İran'daki ayaklanmalar bastırıldı. Hindistan ve Orta Asya'da yeni fetihlerle devletin sınırları genişletildi. Süleyman’ın halifeliği sırasında Bizans İmparatoru III. Leon'un 717'de Emevi ordusunu ağır bir yenilgiye uğratması, Emevi Devleti’nin gerileme döneminin başlangıcı oldu. Araplar arasında kabile çatışmaları yeniden başladı ve "Mevali" denen, Arap olmayan Müslümanların merkezi yönetime karşı hoşnutsuzlukları arttı. 707-720 arasında halifelik eden Ömer'in başlattığı yenileşme hareketleri de kalıcı bir sonuç getirmedi. Hişam döneminde (724-743), 732'de İspanya üzerinden Fransa'yı fethe girişen Emevi ordusu Poitiers'de (Puvatya) durduruldu. Emeviler Anadolu'da Bizans’a karşı üstünlüklerini de yitirdiler. Orta Asya'da Türkler, Kuzey Afrika'da Berberiler Emevi egemenliğine başkaldırdılar.

Son Emevi Halifesi II. Mervan döneminde (744-750) Abbasiler denetiminde gelişen muhalefet Emevi egemenliğini sarstı. Emevi Devleti’nin yıkılışında Ebu Müslim Horasani önemli rol oynadı. Sonunda Abbasilerin önderi Ebu'l-Abbas, Emevi egemenliğine son verdi ve Emevi hanedanının bütün üyelerini öldürdü. Bu kıyımdan canını kurtarabilen Abdurrahman, İspanya'ya giderek orada Endülüs Emevileri Devleti’ni kurdu

  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-27-2008, 23:20   #4
Kullanıcı Adı
hiperaktif
Standart GENEL ANLAMDA İSLAM TARİHİ
EMEVİLER DEVLET YÖNETİMİ

Emevi devleti ile birlikte islamda yozlaşma başlamıştır. Muhammed'in hadislerinin yazılmasını yasaklamasına rağmen Emevi halifeleri uydurma hadisler yazmış,bu uydurma hadisler İslam dinini yozlaştırmıştır.Dini siyasette kullanmaya çalışan,yaptıkları her işin din adına yapıldığını söyleyen Emevi liderler, Muhammed'in torunlarını da öldürmekten çekinmemişlerdir.

Emeviler dönemindeki devlet yönetimi sonraki İslam devletlerine örnek oluşturdu. Ömer döneminde (634-644) ortaya çıkan divan adlı kurumu Emeviler daha da geliştirdi. Halifeler devlet işlerini vezirler aracılığıyla yürütmeye başladılar. Emevi toprakları eyaletlere ayrılarak yönetildi, ama eyaletler Şam’daki merkezi devlete bağlıydı. Emevi Devleti, İslam devleti olmaktan çok bir Arap devletiydi. Emeviler, Müslüman Araplar ile Arap olmayan Müslümanları birbirinden ayırıyorlardı; Arap olmayan Müslümanlara Mevali diyorlardı. Emevi Devleti’nin yıkılmasında en önemli etkenlerden biri bu ayrımcılık oldu. Araplaştırma siyasetinin bir sonucu olarak Arapça devletin tek resmi diliydi. Devlet gelirleri, dinsel gereklerden kaynaklanan vergiler ile fethedilen yerlerden ve savaşlardan elde edilen ganimetlerden oluşuyordu. İslam tarihinde ilk altın para da Abdülmelik döneminde (685-705) basıldı.

EMEVİ'DE SANAT

Emevi sanatı, özellikle mimarlık alanında gelişmişti. Emevi döneminden günümüze pek çok cami, saray, kale gibi yapılar kalmıştır. Emevi sanatı, Yunan, Bizans, İran’daki Sasani sanatından etkilenmiştir.

I. Velid döneminde (705-715) Şam'da yaptırılan Emeviye Camisi (ya da Ümeyye Camisi), Emevi mimarlığının karakteristik özelliklerini taşır. Dikdörtgen planlı cami, eski bir Roma tapınağının temeli üzerinde yükselir. Yapı, dört büyük ayağın taşıdığı dört kemere oturtulan bir kubbeyle örtülüdür. Caminin kare planlı üç minaresi vardır. Avlusunu üç yandan iki katlı revaklarla çevrilidir. Emeviye Camisi, günümüze pek az örneği kalan zengin mozaik bezemeleriyle de dikkati çeker. Bu bezemelerde Yunan ve Bizans etkileri açıkça görülür. Kudüs'te sekiz köşeli Kubbetü's-Sahra da (ya da Ömer Camisi) Emevi mimarisinin önemli bir örneğidir. Emevilere karşı ayaklanan Abdullah bin Zübeyr Mekke'yi ele geçirince, Halife Abdülmelik Muhammed'in namaz kılmış olduğu yerde, Müslümanların hac ödevini yerine getirmeleri için bu camiyi yaptırmıştır. Gene Abdülmelik döneminde Kudüs'te yapılan Mescid-i Aksa büyüklüğüyle dikkat çeker.

Emevilerin Suriye çöllerinde yaptırdıkları saray, köşk, kale gibi yapılardan günümüze çok azı ulaşmıştır. Lût Gölü'nün kuzey ucundaki Kuseyr Amra Köşkü, çevresi geniş surla çevrili bir alandadır ve salon ile hamamdan oluşur. Salonun duvarlarının Emevilerin askeri zaferlerini betimleyen resimler kaplı olması dikkat çekicidir. Bu resimlerde de Yunan ve İran etkisi görülür. Emevi sanatının bir özelliği de, duvar yüzeylerini hiç boş yer bırakmaksızın bezemekti. Şam'ın 200 km güneyinde kurulmuş tipik bir çöl sarayı olan Mşatta Sarayı, kulelerle güçlendirilmiş bir surun ortasında yer alır. Mşatta Sarayı’nın içinde de Yunan ve İran etkisi taşıyan zengin bezemeler vardır.

Emevilerden kalan bir başka yapı biçimi de bir tür han olan ribat idi. Bir surla çevrili olan ribatlarda odalar, ambar, ahır, sarnıç ve gözcü kuleleri bulunuyordu. Uzun yolculuklar sırasında konaklamak için kullanılan ribat, aynı zamanda küçük birer askeri üstü.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-27-2008, 23:23   #5
Kullanıcı Adı
hiperaktif
Standart GENEL ANLAMDA İSLAM TARİHİ
ABBASİLER

Abbasiler (Arapça: العبّاسيّون; al-'Abbāsīyūn, Farsça: عباسیان 'Abbāsīyān), Emevi hanedanından sonra iş başına geçerek İslam dünyasının halifeliğini elinde tutan hanedandır.
HZ Muhammed'in vefatından (632) sonra, İslam dünyasını Hulefa-yı Raşidin denilen dört halife ve ardından da Emeviler (661-750) yönetti. Emeviler, Ali’nin öldürülmesiyle yönetimi ele geçirmişlerdi. Emevilerin iktidardan düşüşleri de aynı biçimde kanlı oldu. Muhammed'in amcası Abbas Bin Abdülmuttalip'ın soyundan gelen Abbasiler, Emevi yönetimine karşı ayaklanarak 750'de halifeliği ve iktidarı ele geçirdiler. Bu tarihten başlayarak Abbasiler 1258'e kadar İslam dünyasının büyük bölümüne egemen oldular.

İlk Abbasi halifesi Ebu'l-Abbas’tı. 754'te oğlu Mansur onun yerine geçti. Bu iki halife döneminde orduda Türk ve İran kökenliler önemli görevler üstlendiler[kaynak belirtilmeli]. Mansur, 762’de Bağdat kentini kurdurarak başkenti Şam’dan buraya taşıdı. Abbasi Devleti Mansur'un torunu Harun Reşid döneminde en geniş sınırlarına ulaştı[kaynak belirtilmeli]. Harun Reşid, Binbir Gece Masalları’na konu olan görkemli saltanatını Bermeki ailesine borçluydu. Bu aileden Yahya Bermeki ve iki oğlu, vezir olarak Abbasi Devleti’ni 17 yıl boyunca fiilen yönettiler.
750-1258 arasında Abbasiler
750-1258 arasında Abbasiler

Harun Reşid’in oğulları Emin (809-813), Memun (813-833) ve Mutasım (833-842) babalarının politikalarını sürdürdüler. Annesi Türk olan Mutasım[kaynak belirtilmeli], Türklerden özel bir askeri güç kurmuştur[kaynak belirtilmeli], Türk unsurları yönetimde önemli görevlere getirmiştir. Daha sonra bu askeri gücün Bağdat’taki varlığı bazı huzursuzluklara neden olduğundan Samarra adıyla yeni bir kent kurdurarak devlet merkezini oraya taşıdı. 838 yılında Bizans üzerine bir sefer düzenleyen Mutasım, sınırları İznik kentinin yakınlarına kadar ilerletmiştir.

Yerine geçen oğlu Vâsık döneminde Türk emirleri askeri işlerin yanı sıra yönetsel konularda daha etkili oldular. Vâsık'ın ölümünden sonra Abbasi Devleti parçalanma sürecine girdi. Abbasi toprakları üzerinde Samaniler, Karahanlılar, Fatımiler, Tolunoğulları ve Hamdaniler gibi bağımsız devletler kuruldu.

İran'da hüküm süren Büveyhiler, 945'te Bağdat'a egemen oldular. Bundan sonra Abbasi halifeleri Büveyhilerin izniyle başta kalabildiler. Halife Kâim'in (1031-1075) çağrısı üzerine Büyük Selçuklu Devleti Hükümdarı Tuğrul, 1031 yılında Büveyhileri Bağdat'tan çıkardı ve Abbasilere yeniden saygınlık kazandırdı.

Ne var ki Abbasiler eski askeri güçlerine ulaşamadılar ve Mustazhir dönemindeki Haçlı Seferleri karşı başarılı olamadılar. Büyük Selçuklu Devleti'nin parçalanmasıyla birlikte Abbasiler yeniden gücünü yitirdi. Cengiz Han'ın torunu Hulagu'nun yönetimindeki İlhanlılar 1258'de Bağdat'ı yakıp yıktılar, Halife Mustasım'ı ve yakaladıkları hanedan üyelerini öldürdüler. Böylece 508 yıllık Abbasi Devleti son buldu.

Halife Zâhir'in oğlu Ahmed Mısır'a kaçtı ve orada Memluk Sultanı Baybars’ın koruması altında halife ilan edildi (1261). Mısır Abbasi halifeliği, siyasal ve askeri yetkiden yoksun, yalnız dinsel otoritesi olan bir kurumdu. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim 1517'de Mısır topraklarına girerek, halifenin yetkileri ile Kutsal Emanetler’i devraldı ve Mısır Abbasi halifeliğine son verdi.

Devlet yönetimi

Abbasilerde devlet örgütlenmesi, "Divan" adı verilen ve değişik alanlarda görevler üstlenen resmi kurullara dayanıyordu. maliyesinin ana gelir kaynağı ise toprak vergisiydi. Halktan toplanan zekât da önemli bir gelir kaynağıydı. Vergi gelirlerinin büyük bölümü orduya ve bayındırlık işlerine ayrılırdı. Halife Ömer döneminde kurulan divanı geliştirdiler. Divanı, devlet yönetiminde en etkili kurum haline getirdiler.Devlet ve memleket sorunları, önce divanda görüşülerek divanın önerdiği çözümleri uygularlardı.

Abbasi Sanatı

İslam dininin sanata getirdiği en büyük yenilik cami mimarisidir. İslamlıkta her sınıf halkın ayrım gözetilmeden ön saflarda namaz kılabilmesi safların geniş tutulması istediği uyandırmış, bu nedenle kiliselerin aksine camilerde enine mekan tercih edilmiştir. Plan formunun ihtiyaçtan doğması gibi, mihrap, minber, minare türünden mimari ögeler de İslamlığın gelişmesine paralel olarak zamanla ihtiyaçtan doğmuşlardır.

Abbasilerden önceki İslam şehirciliği konusundaki bilgilerimiz çok kısıtlıdır. Bu konuda bilinen ilk örnek, 762-765 yıllarında Abbasi halifesi Mansur’un kurdurduğu Bağdad şehridir. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre ilk Bağdad şehiri daire planlıydı ve iç içe iki sur duvarı dıştan bir hendekle çevrelenmişti[kaynak belirtilmeli]. Şehrin dört kapısına bulundukları yöndeki komşu şehirlerin adı verilmişti. Haç planlı saray ve yanındaki cami şehrin merkezinde yer alıyordu. 766 yılında yapılan Bağdad Ulu Camii ker*** duvarlı, ahşap sütunlu ve düz damlı basit bir yapıydı. Halife Harun Reşid, 808’de yapıyı planını değiştirtmeden tuğla duvarlı olarak yeniden yaptırmıştır. Bağdat 892’de Abbasilerin başkenti olunca, artan nüfus nedeniyle camiye aynı planda ikinci bir bölüm eklenmiştir. Ancak, Bağdad şehrinin bu dönem yapılarından günümüze, ilk camiye ait basit bir mihraptan başka hiçbir şey gelmemiştir.

Abbasi şehirleri arasında Samarra’nın ayrı bir önemi vardır. Abbasilerden sonra hiç oturulmadığından üzerinde başka dönem ve kültürün izine rastlanmadığı için Abbasi şehirciliğini en katıksız biçimde yansıtır. Samarra, Dicle kenarında Bağdad’ın yakınındadır. Bağdad’ın dairesel ve düzenli planı burada yerini araziye uydurulmuş, uzun bir plana bırakmıştır[kaynak belirtilmeli]. Dicle kıvrımlarına paralel olarak uzanan şehrin büyük bölümü kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Buluntular, Abbasi cami, saray, türbe ve ev mimarisi ile zengin süsleme sanatı hakkında bilgi vermektedir. Samarra, 836 yılında Halife Mutasım tarafından abbasi hizmetindeki Türk birlikleri için “ordugah şehri” olarak kurdurulmuş, 883 yılında terkedilmiştir[kaynak belirtilmeli].

Samara Ulu Camii, öteki adıyla Mütevekkiliye Camii, İslam dünyasının en büyük cami yapılarından biridir. 150.000 kişi burada bir arada namaz kılabiliyordu. Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsal ölçüler içinde tekrarından ibarettir. Yapımında tuğla ve ker*** kullanılan caminin ilginç bir minaresi vardır. Kare tabana oturan dev boyutlu bu anıtsal minareye geniş bir rampa ile çıkılır. Bu minare formu, yine Samarra’da Ebu Dulaf Camii’nde tekrarlanmış ve bir daha kullanılmamıştır.

Samarra’ın ikinci büyük camii olan Ebu Dulaf Camii, 860 yılında yapılmıştır[kaynak belirtilmeli]. Kalıntılar daha gelişmiş bir mimarinin varlığını ortaya koymaktadır. Harem bölümü, kemerli duvarlarla birbirinden ayrılan neflerden oluşmuş ve üzeri düz bir çatıyla örtülmüştü.

Samarra’nın saray ve evlerinde kullanılan çeşitli süsleme arasında mermer tozu ve alçı karışımıyla yapılan “ıtuk” kabartmalar önemli bir yer tutar. Bu kabartmalarda iki farklı teknik kullanılmıştır: Dik kesim ve eğri kesim. Dik kesimde motifler yaş sıva üzerine dikine olarak oyulmakta, böylece ışık-gölge kesin çizgilerle birbirinden ayrılarak kuvvetli bir kontrast etkisi sağlanmaktadır. Eğik kesimde ise daha yumuşak bir plastik etki söz konusudur. Eğik kesim, Türklerin İslam sanatına belki de ilk katkısıdır[kaynak belirtilmeli]. Bu teknik daha önceleri Orta Asya sanatında Türkler tarafından kullanılmıştır. Dik kesimde daha natüralist, eğik kesimde ise daha stilize bir üslup görülür.

Abbasi halifeleri (Bağdat) [değiştir]

1. Ebu'l-Abbas 750-754
2. Mansur 754-775
3. Mehdi 775-785
4. Hadi 785-786
5. Harun Reşid 786-809
6. Emin 809-813
7. Memun 813-833
8. Mutasım 833-842
9. Vâsık 842-847
10. Mütevekkil 847-861
11. Muntasır 861-862
12. Mustain 862-866
13. Mutez 866-869
14. Muhtedi 869-870
15. Mutemid 870-892
16. Mutezid 892-902
17. Muktefi 902-908
18. Muktedir 908-932
19. Kahir 932-934
20. Razi 934-940
21. Mutteki 940-944
22. Mustekfi 944-946
23. Muti 946-974
24. Taî 974-991
25. Kadir 991-1031
26. Kâim 1031-1075
27. Muktedi 1075-1094
28. Mustazhir 1094-1118
29. Musterşid 1118-1135
30. Reşid 1135-1136
31. Muktefi 1136-1160
32. Müstencid 1160-1170
33. Mustazi 1170-1180
34. Nâsır 1180-1225
35. Zâhir 1225-1226
36. Mustansır 1226-1242
37. Mustasım 1242-1258
  Alıntı ile Cevapla
Alt 11-08-2008, 16:55   #6
Kullanıcı Adı
murat344
Standart
Şüphesiz, Allah katında din İslâm'dır" (Âlu İmrân, 3/19). "Eğer seninle mücadele ederlerse, de ki: "Ben Allah'a yöneldim. Bana tabi olanlar da". Kendine kitap verilenlere ve okur yazarlığı olmayanlara, de ki: "İslâm oldunuz mu?" Eğer müslüman olurlarsa doğru yolu bulmuş olurlar" (Âlu İmrân, 3/20). "Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, onun dini asla kabul edilmeyecektir" (Âlu İmrân, 3/85). "Allah, kimi hidayete erdirmek isterse onun gönlünü İslâm'a açar" (el-En'âm, 6/125).
murat344 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




çarşamba çilingir webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım