01-21-2009, 08:44 | #1 |
Bu 'sahte kahraman'a dikkat!.
Kendini vatansever olarak takdim eden çetelere kimileri “faso fiso” dedi; kimileri “ıvır zıvır”.. Eh, “Kürt sözcüğü 'kart-kurt'tan türemedir” diyen ve “cart curt” konuşmaktan başka bir yeteneği olmamasına rağmen “zırt pırt” görüş beyan eden “zart zurt” aydınların bulunduğu bir memlekette bu, muhakkak ki doğal bir "afra tafra"dır.
Evet öyle bir dönemece girildi ki, Türkiye artık ya “herro” ya “merro” demek durumundadır; çünkü ortalık sahte “hero”lardan geçilmemektedir.. O yüzden helal etmiyorum; hakkımı bazı hocalarıma helal etmiyorum! Çünkü İstanbul Hukuk'ta okurken beni yanlış yönlendirdiler. Örneğin birinci sınıfta iken anayasa hukuku sınavındaki sorulardan biri şuydu: “Parlamenter demokraside kuvvetler ayrılığı nedir? Yasama, yürütme ve yargı organlarını sayınız..” Ben de cevap olarak “Yürütme organı, cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulundan oluşur..” diyeceğime, “Yürütme organı başbakanın başkanlığında bakanlar kurulundan oluşur..” diye yazmıştım.. Pek tabii ki “gümlemiştim”!. Tabii 2002 yılında iktidara Ak Parti'nin geleceğini öngörseydim; mutlaka şöyle yazardım: “Yürütme organı; Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, YÖK ve Genelkurmay Başkanlığı'ndan oluşur..”! Ama beni rahatlatan şu oldu: Bu soruyu soran anayasa hukuku hocam Erdoğan Teziç de yanılmıştı; çünkü kendisinin 15 yıl sonra YÖK Başkanı olacağını “öngörememişti”. Zira, hazırlamış olduğu cevap kağıdında “YÖK de yer alır..” cümlesine yer vermemişti! Hata ve hatta o dönemde Emin Çölaşan da ileriyi görememişti. Çünkü o dönemde Hürriyet'te sadece röportaj yapıyordu ve 12 Eylül darbesi nedeniyle görevinden alınan ve “1402'likler” diye bilinen öğretim üyelerinin haklarını almaları için (haklı olarak) mücadele ediyordu. 28 Şubat'ın gerçekleşeceğini ve eşi Tansel Çölaşan'ın Danıştay'a Başsavcı olacağını öngörseydi, tahmin ediyorum ki 1402'liklerin hakları için mücadele etmeyecekti. Evet, bugün yargı kararlarıyla sadece “yürütme durdurulmuyor”, aynı zamanda “ilerleme de durduruluyor”. “Efendim, ama Danıştay Türk Telekom'un ihalesini onayladı..” cümlesi mugalatadan ibarettir.. Bu cümle, araba üreten bir firmanın “Arabada gaz pedalı yok diyorsunuz, doğrudur; ama eğilip bakınız ya da ayağınızı sürtünüz, arabamızda hem fren hem de debriyaj pedalı var..” şeklindeki cümleye benzer. Bilinir ki, böyle bir araba “patinaj” bile yapmaz, sadece durur. Hatta arabayı önden ittiren ya da arkadan çeken bazı siyasiler ve sendikaların yardımıyla, olduğu yerde durması bile istenmez, “geriye gitmesi sağlanır”! O yüzden Danıştay'dan emekli olan Ender Çetinkaya, şöyle vahim bir cümle kurar: “Yargı bağımsız olsaydı, Şemdinli Savcısı böyle bir iddianame tanzim edemezdi”.. Ben de diyorum ki: “Türk yargısı demokrasiyle hemhal olsaydı, Danıştay Başkanı böyle bir cümle kuramazdı..” Evet, laikliği dinsizlik olarak gören bazı bilgisiz insanlar var ama laikliği din haline getiren bazı organlar da var. Tıpkı, cumhuriyet kavramını demokrasi kavramının zıddı olarak gören veya göstermek isteyen bazı cahillerin mevcudiyeti gibi… Öyle olmasaydı; Hıncal Uluç kalkıp “Benim gibi bir cumhuriyetçi, Ergun Babahan gibi bir demokratla tartışmaz” şeklinde bir cümle kurarak “off-side”e düşmez ve “yaşamımdaki bir dakika”ya tekabül eden bir gülme krizine tutulmama yol açmazdı! Hatırlayınız; medyamız İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü'nün tahliyesini bile döndürüp dolaştırıp “şeriatçılığa” bağlayacak kadar ileri gitmişti. Neymiş? Şuymuş: “AK Parti'nin 'kafası' yüzmeye karşıymış, o yüzden anılan binayı tahliye ettirmişler”. Bu kadar berbat bir fikir yürütebilmek için demek ki böylesine bir “ihtisas” yapmak gerekiyormuş. Oysa aynı yazarlar, “şeriat devleti kurmak için” Başbakan Erdoğan'ın “yüzüp yüzüp” kuyruğuna geldiğini belirtmiyor muydu?(!) Fikri AKYÜZ - Yeni şafak
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|