|
![]() |
#1 |
![]() 3- NAMAZIN ŞARTLARI
1- Hadeslerden taharet. (=-abdesti olmayanın abdest alması cünüb olanın gusletmesi), 2- Necasetlerden taharet. (—Her türlü pisliklerden temiz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lenmek.) 3- Setrü´I - avret. (=Avret yerlerini örtmek.) 4- İstİkbâl-i Kıble, (=Yönünü kıbleye dönmek.) 5- Vakit. (Namazı vaktinde kılmak.) 6- Niyyet. (Kılınacak namaz için, usulünce niyyet etmek.) 7- Tahrime (=Namaza başlama (=iftitah) tekbirini al(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak), Zahidî´de de böyledir. Bu bab, namazın şartlarının incelendiği, şu dört bölümden me-dana gelmektedir. 1- Taharet ve setrü´i - avret, 2- Kendisi ile Avret Mahalli Örtülebilecek şeyler, 3- İstikbâl-i Kıble, 4- Niyyet, [13] Taharet Ve Setrü´l Avret Namaz kılan kimsenin, bedeninden, elbisesinden ve namaz Julacağı yerden, pislikleri temizlemesi farzdır. Zâhidî´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Temizlenecek olan bu pislik, suç, işlemeden temizlenip giderilmesi mümkün olan ve namaza manî olacak kadar bulunan pisliktir. Pisliğin giderilmesi, avret mahallini, diğer insanlara gös(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)termeden mümkün olmuyorsa, o pislikle beraber namaz kılınır. Bir kimsenin, pisliği temizlemek için, avret yerlerini açması fâsikhk-tır, büyük bir günahtır. Bahru´r - Râık´.ta da böyledir. Bedenin, dışında bulunan pisliğe i´tibar olunur; içte bulu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nana değil. Hatta bir kimse gözlerini pis sürme ile sürmelemiş olsa, gözlerini yıkamak, o kimseye vacip olmaz. Sirâcü´I - Vehhac´da da böyledir. Pislik, eğer necâset´i galize ise, onun - dirhem miktarından fazla olması halinde yıkanması farzdır. Bu miktardaki necaseti, yı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kamadan kılınmış olan namaz bâtıldır. Pislik, dirhem miktarında ise, onu temizlemek de vacibtir. O-nunla kılınmış olan namaz ise caizdir. Eğer, pislik, dirhem miktarında az ise, onu yıkayıp temiz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lemek de sünnettir, Eğer pislik, necaset-i hafife ise, çok olsa bile, namazın ce(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vazına mâni değildir. Muzmarât´ta da böyledir. Gücü yeten kimsenin, örtünmesi, (setrül - avret) namazın sıhhati için şarttır. Serâhsî´nin Muhıyt´inde de böyledir. Avret: Erkekler için göbeğin altından, dizkapağım geçene kadar olan yerdir. Erkeğin göbeği, imamlarımızın her üçüne göre de avret değil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Diz kapağı ise, hepsinin yanında da avrettir. Muhıyt´te de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Hür olan kadının, yüzü, elleri ve ayakları hariç, bütün be(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)deni avrettir, Mütüûn´da da böyledir. Kadının, başı üzerinde olan saçı avrettir. Uzamış olan sa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)çında ise, iki rivayet vardır. Esahh olan kavle göre, o da avrettir. Hulasâ´da da böyledir, En sahih olan da buduv. Fakih Ebü´I - Leys de bu görüşü almıştır. Fetavâ da bunun üzerinedir. Mi´râcü´d - Dirâye´de de böyledir. Cariye olan kadın, erkek gibidir. Ancak, onların karınları ve sırtları da avrettir. Bu hükme, ümmü veled, müdebbire ve mükâtebe gibi vasıflı cariyeler de dahildir. Tebyin´de de böyledir. Müstesat t=bir nev´i cariyeler) de, Ebû Hanife (R.A.) in dinde, mükâtebe gibidir. Zahiriyye´de de böyledir. Hünsâ-i müşkil, köle olduğu zaman, onun avreti cariyenin avreti gibidir. Şayet hür ise,, ona, bütün bedenini örtmesi emredilir. Şayet, göbeği ile diz kapağı arasını kapatır ve bu şekilde namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olursa, bazıları: «O namazı iade eder» demişler; bazıları ise: «..iade etmez.» demişler. Sirâcü´I - Vehhac´da da böyledir. Murâhika ( = dokuz yaşında olan, fakat henüz bulûğa er(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olmayan kız) çıplak veya abdestsiz namaz kılsa, ona bu nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zı yeniden kılması emredilir. Eğer namazını baş örtüsüz kılmışsa, namazı tamam sayılı)-. Serâhsî´nin Muhıyt´inde de böyledir. Setrül - avret, itifakla farz namazın dışındaki namazlarda da farzdır. Namazda, avret mahallini, başkalarına karşı kapatmak farzdır. Bu hususta ihtilâf yoktur. Bütün âlimlerimize göre, bir kimsenin kendi nefsi için setri avret etmesi, farz değildir. Şâhân´da da böyledir. Sadece bir entari ile namaz kılmakta olan bir kimse, en- yakasından bakınca avret yerini görecek olsa, âlimlerim izin umumuna göre, o kimsenin namazı, bozulmuş olmaz. Doğru olan da budur. Bir kimse, temiz elbisesi olduğu halde, karanlık bir odada cıblak olarak namaz kılsa, namazı bil-icmâ caiz olmaz. Siracü´l -Vehhâc´da da böyledir. Altını gösterecek kadar, ince bir elbise ile namaz kılmak caiz değildir. TebyhVde de böyledir.. Bir kimsenin, üzerinde bir entarisi bulunsa, o kimsenin üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rinde başka bir giysisi de olmasa, bu kimse secde ettiği zaman, hiç bir kimse avret yerini gormese; fakat, bir insan, o entarinin altından bakacak olunca, onun avret mahallini görecek olsa, işte bu, (mah(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zuru olan) bir şey değildir. Az açıklık bağışlanmıştır. Çünkü, bunda zaruret vardır. Çok ve büyük açıklık, belvâ tzorunluk) değildir ve ba-ğişlanmarriıştır. —Bir uzvun— dörtte biri ve daha fazlası çok açık(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lık hükmündedir. Dörtte birden aşağısı ise, az açıklık hükmündedir. Sahih olan da budur. Muhiyt´te de böyledir. Esahh olan kavle göre, gerçekten, ağır ve hafif avrette Ölçü, uzvun dörtte biridir. Hulâsa´d a da böyledir. Dörtte birden az olan açıklık, tek uzuvda bulunduğu vakit bağışlanmıştır. Eğer, iki uzuvda olur veya bir uzuvda dörtte birden fazla açıklık bulunursa-veya avret olan uzuvlardan her birinde dörtte birden az olan yerler toplandığı zaman, bir azanın dörtte bi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ri kadar olursa, bu hal, namazın cevazına manî olur. İbni´l - Melek in Mecma´ Şerhi´nde de böyledir. Hatta, bir kadının, kulağının dokuzda biri ile, bacağının do(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kuzda biri açılmış olsa, bu hal, onun namazına mani´dir. Çünkü, açılmış olan yerlerin toplamı, kulağın dörtte birinden fazladır. Gun-ye´de de böyledir. Bir kimsenin, namaz kılarken, avret mahalli açılırsa, onu hemen kapattığı takdirde, bil-icmâ´ namazı caiz olur. Eğer, o kimse, o açıklıkla bir rükün edâ ederse, yine, bil-icmâ´, namazı fesâde gider. Şayet, bu durumda, bir rükün edâ etmez de, o kadar zaman açık halde beklerse Ebû Yûsuf (R.A.) indinde, yine namazı fesada gider. İmâm Muhammedi (RA.) ise, bu görüşe muhalefet etmiştir. îmâm-ı A´zam Ebû Hanife (R.A.) ´den ise, bu hususta bir rivayet gelmemiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Gunye ŞerKİ´nde de böyledir, Bir cariye, baş Örtüsüz namaz kılarken azad edilse, hemen başını örter. Eğer, başını hemen Örtmezse, namaza fesada gider. Eğer başını örtmek için, aynı süre içinde, az bir amel (amel-i kalîl) işleyerek başını örtmüşse, namazı caiz olur. Serahsî´nin Mulnyt´inde de böyledir. Burada, amel-i kalîl, onu bir elle tutmaktır. Siracü´l - Veh-hâc´da da böyledir. Mu´teber olan,, başın örtüldüğü esnada, bir elin kullanılma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sıdır. Keza, bir elle fakat bir hareketle bunu yapmak da böyledir. Sahih olan da budur. HUdâye´de de böyledir. Husyelerin (erkeğin yumurtalarının) her biri, bir avrettir. Dübür de bir avrettir. Sahih olan da l?udür. İbnVI - Mdlek´in Mec(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ma´ Şerhî´nde de böyledir. Diz kapağı, uyluğun nihayetine kadar bir uzuvdur. Hatta, bir adam, diz kapaklan açık ve fakat uylukları kapalı olarak namaz kusa, namazı sahih olur. Esahh olan da budur. Tecnîs´de de böyledir. Kadının topuğu, dizi ile birlikte, bir tek "uzuvdur. İbnİ´l -Meflek´iİn Mecma´ Şerhi´nde de böyledir. Göbekle kasık arası da bir uzuvdur. İrade olunan, bütün be(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)denin etrafında olanlardır. Artık, onlardan birinin dörtte biri açılır(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, namaz fesada gider. Hulâsa´da da böyledir. Sırt, karın ve göğüs, yalnız başlarına birer avrettirler. Ta-tarhâniyye´de de böyledir. Yan, karna tabiidir. Gunye´de de böyledir. Kadının memesi, küçük olur ve göğüse yapışık bulunursa, işte o meme, kadının göksüne tâbi´dir. Eğer, meme büyük olursa, ö, yalnız başına bir uzuv´dur. Hulâsa´da da böyledir. Bunların, herbirinin, yalnız başlarına avret olduklarına iti(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bar edilir. Kulaklar da böyledir. Hatta, bir kadının kulaklarından birisinin dörtte biri açılmış olsa, bu kadının namazı, bozulmuş olur. Zâhidî´de de böyledir. Bir kimse, giyecek elbise bulamazsa» namazını, arduğu yerde; rükû ve sücûdunu, imâ yaparak kılar. Veya, ayakta rükû, ve secdelerle kılar. Efidâl olan ise, önceki kavildir. Kâfide de böyledir. Bu hüküm, gece olsun gündüz olsun; o kimse, evde olsun veya sahrada bulunsun, aynıdır, değişmez. Sahih olan da budur. Bahru´r-Râık´ta da böyledir. Örtünmeye kudreti bulunmasından maksad, namaz kılacağı elbiseyi giymenin, kendisi için mubah olması demektir. Esahh olan ise, kullanmasının, üzerine vâcib olmasıdır. Cevheretü´n - Neyyire´-de böyledir. Çıplak bir kimsenin yanında, elbisesi olan bir kimse bulun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, ondan namaz kılmak için elbiseyi ister; şayet o adam ver(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mezse, namazını çıplak kılar. ÇıpJak namaz kılan kimse, namaz esnasında, bir elbise bul(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)muş olsa, o elbiseyi giyerek namaza devam eder. Tatarhâniyye´de de böyledir. Elbise bulacağını ümid eden çıplak kimse, namazını, vaktin çıkmasından korkmayacağı vakte kadar tehir eder. Temiz yer bulma ümidinde olan kimsenin, tehir etmesi de böyledir. Gunye´de ide böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Çıplak kimseler, namazlarım yalnız başlarına kilacaklarsa, bir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)birlerinden uzakta kılarlar, Eğer cemaatle kılacakîarsa, imâmı aralarına alıp, onun etrafına otururlar; ayaklarını da kıbleye doğru uzatırlar. erini, uylukları(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın üzerine korlar. Ve, namazlarını îmâ ile kılarlar. Eğer, ayakta ve îmâ üe kılıyorlarsa, rükû1 ve secdeleri yaparlar. Fakat, oturdukları yerden kılmaları da caiz olur. Zâhidî´de de böyledir. Hüccette : «Çıplak bir kimse, hasır veya yaygı bulursa, —çıplak olarak değil de— onların içinde namaz kılar» denilmiştir. Keza, avret yerlerini, otla Örtmeye gücü yetenin de, öyle yapması ge(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rekir. Tatar-isâniyye´de de böyledir- Çıplak bir kimsenin, çamura gücü yeterse, avret yerlerini onunla sıvar. Ancak, o çamurun, —çıkmayıp^- üzerinde kalacağım bilirse, caiz olmaz; değilse olur. Üzerini,, ağaç yaprağı ile kapatmaya gücü yeten kimse gibi... Gunye´de de böyledir. Bir kimse, iki avret mahallinden sadece jbirisini örtecek ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dar bir örtü bulsa, bazıları : «Onunla arka tarafını Örter; çünkü o, rükû´ hâlinde en fahiş yerdir.» demişler; bazıları ise : «Onunla ön tarafını örter; çünkü o, kıbleye yöneliktir.» demişlerdir. Sirâçiil-Vehhâc´da da böyledir. Erkeklerin, ipek elbise ile namaz kılmaları caiz değildir. Kadınların, ipek elbise ile namaz kılmaları ise sahihtir. Şayet, bir erkek, ipekten başka giyecek bir şey bulamazsa, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazını—çıplak olarak değil de— o ipek elbise ile.kılar. Fethü´1-Ka-cuVde de böyledir. Bir kadın, ayakta namaz ;kıldığı takdirde, avret mahallin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den, namazına mani´ olacak kadar bir yer açılacak olduğunda, otu--rarak kılınca, böyle bir açılma olmayacaksa, o kadın, namazını otu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rarak kılar. Tebyîn´de de böyledir. Itâbiye´de : «Bir kimse, secdeye vardığı zaman, avret yer(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerinin dörtte biri açılıyorsa, o kimse secdeleri terk eder.» denilmiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Tatarhâniyye´de de böyledir. Erkeğin, namazını, şu üç elbise iie kılması müstehâbtır : Kamıys, gömlek), izâr belden aşağı tutulan peştemal, don) ve imame (= sarık). Fakat, erkek, tek bir elbise ile namaz kilsa da, o elbise, örtün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meyi sağlamış olsa, o kimsenin namazı, kerahatsiz olarak caiz olur. Eğer erkek, sadece izar´m içinde namaz kılmış olsa, bu da ke-rahatle caiz olur. Kadına gelince, ona müstehab olan da, şu üç elbise ile na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmasıdır : (Gömlek, izâr ve baş örtüsü.) Kadının, başını ve bütün bedenini tamamen örten iki elbise ile ve hatta aynı şartları taşıyan bir elbise ile namaz kılması da caiz olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir. îki kişi, bir elbise içinde namaz kılmış olsalar, eğer, onlar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan her biri, o elbisenin birer tarafı ile örtünebiüyorlarsa, namazları caiz olur. Keza, elbisenin bir kısmı, uyuyan bir kimsenin üzerine atılmış olsa, bir kısmı ile de namaz kılan kimse örtünmüş bulunsa, bu kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)senin namazı da caiz olur. Cevheretti´n - Neyyire´de de böyledir. Eğer, bir kadının, bedenini ve başının dörtte birini örtecek kadar elbise olsa da, kadın, başını Örtmeyi terk etse, namazı caiz ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz. Şayet, bu elbise, bedenden sonra başın dörtte birinden azım örtecek kadar olursa, onu örtmemek zarar vermez. Fakat, bu durumda efdal olan, mümkün olan kadarını örtmektir. Tebyîn´ de de böyledir. Çıplak bir kimse, avret yerlerinden en küçüğünün dörtte b; rine Örtecek kadar bir parça bulsa ve fakat onu örtmese,. namazı fâsid olur. Onu örterse, namazı fâsid olmaz. Çıplak bir kimse, suyun içinde namaz kılsa, eğer su bulanık ise, namazı sahih olur. Fakat, eğer su berrak olurda, o kimsenin av(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ret yerlerini görmek mümkün olursa, namazı sahih olmaz. Vehhâc´da da böyledir. [14]
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Kendisi İle Avret Mahalli Örtülebilecek Şeyler :
Dörtte biri temiz olan bir elbise bulabilen kimse, çıplak ola(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak namaz kılsa, bu caiz olmaz. Eğer, teiniz yeri, dörtte binden az veya .tamamı pis ise; bu du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rumda, çıplak vaziyette oturarak ve ima ile namaz kılmakla; tamamı pis olan bir elbisenin içinde, ayakta, rükû, ve süçud ile namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak arasında muhayyer bırakılan kimse için, efdal olan, pis elbise ile namaz kılmaktır. Kâfî´de de böyledir. Bir adam, boğazlanmamış bir İaşe derisinden başka bir şey bulamamış olsa, o adamın, o deri ile avret yerin örtmesi ve onunla namaz kılması caiz olmaz, Sirâcül - Vehhâc´da da böyledir. Bir adamın yanında, iki elbise olmuş olsa da, her birinin üzerinde de dirhem miktarından fazla necis bulunsa; bu durumda, o kimse, serbest bırakılır. Çünkü, onlardan her birisinin dörtte bi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine pislik ulaşmadıkça, men´etme hususunda, ikisi de müsavi ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maktadır. Tebyîn´de de böyledir. Namazın müstehabı, o iki elbiseden pisliği en az olanı ile kılınmasıdır. Hulâsa´rîa da böyledir. O elbiselerden birine bulaşmış olan kan, dörtte bir mikta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rında, diğerine bulaşmış olan kan da daha az ise, o kimse, kam az olan elbise ile namazım kılar; aksini yaparsa caiz olmaz. Bulunan iki elbisenin her birinde kendi büyüklükleri nisbe-tinde dörtte birleri kadar pislik bulunsa; veya birindeki pislik daha fazla, mesela elbisenin dörtte üçü kadar olsa; fakat, bu elbise(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)deki dörtte üç nisbetindeki pislik, diğer elbisedeki dörtte bir mik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tarına yetişmese yani ondan daha az olsa, o kimse, bu elbiselerden hangisini isterse, onunla namaz kılar. Şayet, o iki elbiseden birinin, dörtte biri temiz olsa da, diğeri(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin, dörtte birden azı temiz bulunsa, dörtte biri temiz olanla kılar-aksini yaparsa namazı caiz olmaz. Tebyîn´de de böyledir. Kan, elbiselin dış tarafında bulunsa da, iç kısmı temiz ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa; eğer, o elbiseyi açmak mümkün ise, onunla namaz kılmak caiz olmaz. Ancak, namazı, o temiz olan kısmın içinde kılmak caiz olur Çünkü, temiz elbise ile avret mahallini örtmek mümkündür. Onun bir tarafını kımıldatınca, diğer tarafının hareket etmesi ile, etme(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mesi arasında da bir fark yoktur. Serahsî´nftn Muhıyt´inde de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Elbisenin, iki tarafından birim yere sermek mümkün ise, öyle yapılarak kılınan´.namaz caiz olmaz : Bu durumda, elbisenin diğer tarafının hareket edip etmemesi müsavidir. Hulâsa´da da böyledir. Bu gibi meselelerde aslolan şudur : Gerçekten, bir kimse, iki müsavi beliyye (= zahmet, mihnet) ile imtihan olursa, onlardan istediğini alır. Eğer, aralarında bir farklılık Olursa, onlardan, en ehven ve en kolay olanını seçer. Bah-ru´r-Râık´ta da böyledir. Bir kimse, iki elbiseden, hangisinin temiz, hangisinin pis olduğunu ayıramazsa, araştırır; zann-ı galibi ile namazını kılar. Namazı, pis elbise ile kılmış olsa bile zann-ı galibi ile onu te(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miz sandığı için, namazı fasid olmaz´. SSrâciyye´de de böyledir. Bir adam, bu durumda araştırma yapsa da, bir elbisenin temiz olduğuna kanaat getirse ve o elbise ile öğle namazını kusa; sonra da araştırması sonucu, diğer elbisenin temiz olduğuna ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)naat getirse ve bu elbise ile de ikindi namazım kılsa, bu kıldığı ikindi namazı fasiddir. Yanında, iki elbisesi bulunan bir kimse, bu elbiselerden, han(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)gisinin pis olduğunu bilmeyerek onlardan biri ile Öğle namazını, sonra da, diğeri ile ikindi namazını kusa; öğle namazını kıldığı el(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bise ile akşam, ikindi namazını kıldığı elbise ile de, yatsı namazım kılmış olsa; daha sonra da, bu elbiselerin birinde, dirhem mikta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rından fazla necaset görse; fakat, birinci elbise (yani, öğle ve ak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)şamı kıldığı) ile ikinci elbiseyi (yani, ikindi ile yatsıyı kıldığı) bir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)birinden ayıramazsa; bu durumda, kılmış olduğu öğle ile akşam na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazları caiz, ikindi ile yatsı namazları ise, fasiddir. Keza, bir adam, araştırması sonucu olarak, öğ!e namazını birinci elbise iJe, ikindiyi ikinci elbise ile; akşamı birinci elbise ile ve yatsıyı da ikinci elbise ile kılsa; öğle ile akşam namazları, sa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hih; ikindi ile yatsı namazları ise fasiddir, İmâm Serahsî´de, böyle-zikretmiştir. Hulâsa´da da böyledir. Bir kimse, bir beze bürünerek veya çar (çarşaf) giyinerek namaz kıîsa ve bu esnada onun, iki tarafından birisi pis olsa ve o pis olan tarafda yerde bulunsa; eğer, namaz kılanın, hareket edip kımıldamasiyle, o pis tarafda hareket ediyorsa, o adamın namazı, caiz olmaz; eğer hareket edip kımıldamıyorsa namaz, caiz olur. Bir kimse, kendi zannina göre, pis olan bir elbise ile na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kıldıktan sonra, o elbisenin temiz olduğu açığa çıksa, kıldığı namaz caiz olmuştur. Muhıyt´te de böyledir. Çıplak olan kimsenin yanında, hem ipek bir elbise, hem de dirhem miktarı pis olan bez bir elbise bulunduğu zaman, nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zını ipek elbise ile kılar. Hulâsa´da da böyledir. Namaz kılan bir kimse, namaz içinde, elbisesinde dirhem(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den az miktarda pislik görmüş olduğundan; vakitte genişlik olur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, efdal olan, o pisliği yıkayıp namazına devam etmesidir. Fakat, eğer cemaatle namaz kılmayı kaçırmasına rağmen, baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ka yerde cemaat bulacak olursa,.yine öyle yapar. (Yani, pis elbiseyi yıkar ve sonra başka cemaate gider.) Şayet, bu pisliği yıkaması halinde, cemaat bulamayacağından veya vaktin çıkacağından korkarsa, namazına devam eder. Zehıy-re´de de böyledir. Söylediğimiz bu durum, kişinin, namazda olduğu vakittir. Eğer namazda oİmaz fakat, o pisliği yıkayana kadar, cemaatin, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazı tamamlayacağından korkuyorsa yıkama işini bırakıp, o hali ile cemaatle namaz kılması, daha evladır. Hulâsa´da da böyledir. Bir kimse, elbisesinde, dirhem miktarından fazla necaset-i galîza bulur da, onun, ne zaman bulaştığını bilemezse; bil - icmâ, o kimsenin, önce kıldığı namazlardan hiç birini iade etmesi gerek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mez. Esahh olan da budur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de; Cevheretü´n- Neyyire´de de böyledir. Bir kimse, tâbi olduğu imâmın elbisesinde, dirhem mikta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rından az, necaset görmüş olsa; eğer, o muktedînin (imâma uyan kimsenin) mezhebine göre, az necaset namaza mani olmayıp imâ-mm mezhebine göre, bu miktar necaset, namaza mani olur. Ve imâm da, elbisesinde, o necasetin olduğunu bilmeyerek namaz kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lıyorsa, muktedînin namazı caiz olur; imâmın namazı caiz olmaz. Eğer mezhebleri, söylediğimizin aksine ise, ikisi hakkındaki hüküm de söylediğimizin aksinedir. Yani, muktedînin namazı caiz değildir; imâmın namazı ise, caizdir. Fetâvâyl Kâdîhan´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Nusayr : «Biz, bu görüşü alırız, demiştir. Fetâvâyi Kâdi-hân´da da böyledir. Hem mestlerin hem de elbisenin üzerinde, dirhem mikta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rından az pislik bulunsa, fakat bu pislikler bir araya getirildikleri zaman, ctjrhem miktarını geçecek olsa, bu hâl, namazın cevazına manî olur. Namaz kılan kimsenin, elbisesinin ayrı ayrı yerlerinde bulunan necaset, toplandığı zaman dirhem miktarını geçerse, yine, bu du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rum, namazın cevazına mâni´ olur. Hulâsa´da da böyledir. Tek kat bir gömlekle namaz kılan bir kimsenin, bu göm(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)leğinin üzerinde bir dirhemden az pislik bulunsa ve bu necaset de, gömleğin diğer tarafına nüfuz ettiğinde, bu iki tarfta bulunan ne(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)casetin toplamı, bir dirhemden fazla gelse, yine, namazın cevazına maniî olmayacağı söylenmiştir. Çünkü, bu, tek elbisedeki dağınık necaset gibi değildir. Bir kimse, iki kat elbise ile namaz kılmış olsa ve bu elbi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)selerin her birinde, dirhem ağırlığından az necaset bulunsa; bun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar toplanınca, dirhem miktarından fazla olursa, namaz caiz olmaz. Bir kimse, astarlı bir elbise ile namaz kılsa da, necaset, as(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tarın bir yüzüne bulaşarak ikinci yüzüne de geçse; İmâm Ebû Yû(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)suf (R.AJ ´a göre, bu, bir elbise gibidir; namaza mâni´ olmaz. İmâm Muhammed (R.A.)´e göre ise, namaza manî olur. Ebû Yûsuf (R.A.) ´m sözü, genişliktir. İmâm Muhammed (R.AJ ´m sözü ise, ihtiyata daha uygundur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir. Bir kimse, üzerinde, bulunan bir dirhem pislikle namaz kılsa ve o necaset de diğer tarafı pislendirmiş olsa; muhtar olan görüş, bunun, namaza mani´ olmayışıdır. Sahih olan da budur. rünkü, bunların hepsi, tek bir dirhemdir. Fetâvâyi Kâdîhan´da da böyledir. Bir kimsenin namaz kılacağı zaman, burnunu koyacağı yer is, ainım kovacağı yer temiz olursa, —ihtilafsız olarak namazı caiz olur. Eğer, burnunun da, alnının da veri, necis olursa, bu durum hakkında, ez - Zendûyesti, Nazm´ında : »Ebû Hanîfe (R.A.) alnı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın haricinde burnu üzerine secde etti ve namazı caiz oldu. An(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)cak, eeer-alnında bir özrü yoksa, îmâmeyn´e göre namazı caiz ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz.; ancak, özrü olursa, o zaman caiz olur.» demiştir. Muhıyi´tr de böyledir. Hiç bir özrü yokken, alnının ve burnunun geldiği yer necis olur ve bu iki uzvunun ikisi üe de secde ederse, namazı caiz olmaz. Serahsî´nin Mııhryt´inde de böyledir. Eğer necaset, namaz kılan kimsenin ayaklarının altında ise, namaza mani´dir. Vecîzil - Kerderî´de de böyledir. Ayaklarını koyacağı yerin tamamı-pislik olanla, ellerini ko(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yacağı yerin tamamı pislik olan kimselerin durumlarında, bir ayrı-hk, farklılık yoktur. Bir kimsenin, ayağının birini koyacağı yer temiz, diğerini koyacağı yer de pis olur ve fakat bu kimse iki ayağını da yere koy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)muş bulunursa, âlimler bu şahsın durumu hakkında ihtilaf etmişler(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Fakat, bu durumda esahh olan, gerçekten o kimsenin namazı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın caiz olmayacağıdır. Bir kimse secde ederken, ellerinin ve dişlerinin altında necaset olursa, o necaset, namazı ifsad etmez. Zahiru´r - rivâye bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur. Fakîh Ebû´I-Leys ise; bu durumun, namazı ifsad edeceği görüşünü seçti ve Uyun da bunu sahihledi. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir. Bir kimse, temiz bir yer (toprak) üzerinde namaz kıldığı ve oraya secde ettiği zaman, elbisesi, üzerinde kuru necaset olan on- yere dokunsa, veya pis bir elbiseye değse, o kimsenin namazı caiz olur. Muhıyt´tc de böyledir. Namaz kılan kimsenin, her iki ayağının altında, dirhem ağırlığından az necaset olur da> bunlar toplandığı zaman, dirhem miktarından çok olursa; gerçekten bu pislik, namazın cevazına ma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ni´ olur- Fetâvâyi Kâdîhân´da «Elbiseye isabet eden necaset» bölü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)münde de böyledir. Muzmarât´ta da : «muhtar olan budur» denil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. Itâbiyye´de : «Secde yerinde ve ayakların yerlerinde bulu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nan necaset, toplandığı vakit, bir dirhem ağırlığından fazla olursa, namaz caiz olmaz.» denilmiştir. Tatarhâniyye´de de böyledir. Namaz kılan kimsenin, elbisesinde bir dirhemden az ve ayaklarının altında da yine bir dirhem ağırlığından az necaset oı-duğu vakit, bunlar toplandıkları takdirde dirhem miktarından çok olsalar bile toplanmazlar. Hulâsa´da da böyledir. Namaz kılan bir kimse, namaza temiz yerde durup, sonra pis olan bir yere gitse; sonra da yine temiz olan yere dönşej eğer temiz olmayan yerde, en kısa bir rüknü edâ edecek kadar .durma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış ise, namazı caizdir. Aksi taktirde, namazı caiz değildir. Fetâvâ-yii Kâdîhân´ın «Elbiseye ve bir yere isabet eden necaset» bahsinde de böyledir. Bir kimse, necîs bir yerde namaza başlamış oîsa da, sonra temiz olan bir yere geçse, o kimse, necis olan o yerde, namaza baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lamış sayılmaz. Hulâsa´da da böyledir. Bir kimse, eğerinin üzerinde kan ve kazurat gibi bir pislik olan hayvanına binmiş olarak namaz kılsa; eğer, pislik dirhem mik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tarından ağır ise, namazı fasid olur. Sahih olan da budur. Serahsî´-nin Muhıyt´inde de böyledir. Bir kimse, her hangi bir yerinde necaset bulunan bir sergi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)de (hasırda, bezde ve benzeri şeylerin, üzerinde) namaz kılsa, eğer o pislik, ayaklarının altında veya secde ettiği yerde değilse; bu ne(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)caset» o kimsenin namazını edâ etmesine maniî değildir. Serginin büyük veya küçük olması da müsavidir. Muhtar oîan görüş de bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur. Hulâsa´da da, Sîrâcü´l - Vehhâc´da da böyledir. Hüccet´de : «Bir yere necaset bulaşmış olsa da nereye bulaş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olduğu kesin olarak bilinmese; araştırılır. Böyle bir durumla karşılaşan kimse, araştırması sonucu, kalben, temiz olduğuna kanaat ettiği yerde namazını kılar.» denilmiştir. Tatarhâniyye´de de böyledir. Bir çarşafın üzerinde veya çarşafın serili bulunduğu şeyin üzerinde, necaset olsa; bunların üstünde namaz kılmak caizdir. Fa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kat, bu durumda, bunların birbirlerine dikilmiş veya yapıştırılmış olmamaları gerekir. Ancak, İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bunlar, birbirlerine dikilip yapıştırılmış olsalar bile, üzerlerinde namaz kılmak yine caizdir. Çünkü, dikilmekle veya yapıştırılmakla onlar, tek bir örtü veya tek bir elbise olmuş olmazlar. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre ise, bunların üzerinde namaz kılmak caiz olmaz. Ebû Yûsuf (R.A J´m görüşü, ihtiyata daha yakın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dır. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir. Yaş olan necasetin üzerine, bir bez atılarak namaz kılın-sa, eğer sahan altlığı gibi genişliğinden iki bez yapmak mümkün olursa, İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bunun üzerinde kılınan namaz caiz olur. Fakat, şayet iki bez yapmak mümkün değilse; na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz da caiz olmaz. Pislik kuru olduğundan, bu örtünün üzerinde namaz kılmak, namaz kılacak şahsa, uygun ve güzel görünürse, namaz kılması caiz olur. Fetvalarda : «Eğer, bez iki kat ise, altı temiz olmasa bile, bezin üstü temiz olduğu zaman, o bezin Üzerinde, namaz kılmak caizdir.» denilmiştir. Mübteğî´de de böyledir. Ayağında, ayakkabısı veya çorabı olduğu halde, pisliğin üzerinde durarak namaz kılan kimsenin, namazı caiz olmaz. Serah-sî´nin Muhıyt´inde de böyledir. Bu durumda, ayakkabısını çıkartıp, onların üzerine basa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak namaz kılan kimsenin namazı ise, caiz olur. Ancak, yerinden kayarak, yakınma vardığı yerin, temiz olması gerekir. Kayıp, aya-ğm yanma gelen toprağın, pis olması ile temiz olması müsavidir. İki yüzünden biri pis, biri temiz olan bir kiremidin, temiz tarafına durarak namaz kılan kimsenin, namazı caiz olur. Kiremit, ister yere döşenmiş (sabit) olsun, ister iğreti konulmuş (taşınabi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lir) olsun, fark etmez. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir. İmâm Muhammed (R..A.) ´e göre, altında pislik bulunan bir değirmen taşının veya bu durumdaki bir kapının veyahut aynı du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rumdaki kahn bir yaygının veyahut da içi pis dışı temiz olan bir şeyin üzerinde namaz kılan kimsenin namazı caiz olur. Şeyh Ebû Bekr el - İskâf da bununla fetva vermiştir. Tercihe elverişli olan da budur. Muhıyt´te de böyledir. Keçe ve kaim tahta da böyledir. Yani, alfı temiz olmasa bile bunların üst taraflarında namaz kalmak caizdir. Hulâsa´d a da böyledir! Bir kimse, üzerinde necaset bulunan bir yerde namaz kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lacak olsa, kıldığı namazın caiz olması için, o yerin üzerine, çok miktarda toprak olması lâzımdır. Toprak attıktan sonra, eğer, kokladığı zaman alttaki necase(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tin kokusu geliyorsa, o toprak azdır; şayet, koklayınca alttaki ne(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)casetin kokusu gelmiyorsa, o toprak çoktur. Tatariıâmyye´de de böyledir. Serili bir bezin üzerinde necaset olduğu zaman, pislik bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lunan yerin üzerine toprak atılarak, üzerinde namaz kılınması caiz olmaz. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir. Bir kimsenin, gömleğinin yakasını, pislik bulunan bir ye(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rin üzerine sererek, onun üzerine secide etmesi caiz olmaz. Sahih olan budur. Tatarhâniyye´de de böyledir. Bir kimse, palto, pardesü gibi astarlı olan bir cübbe ile na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmış olsa, sonra da, onun içinde Ölmüş ve kurumuş bir fare bulsa; eğer, cübbede delik veya yırtık var ise farenin yeni girmiş olduğu düşüncesi ile üç günlük namazım yeniler. Şayet, delik ve yırtık gibi bir şey yok ise, o cübbe ile kılmış olduğu bütün namaz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ları iade eder. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir. Cebinde, sarı kısmı bozulduğu için kan haline, dönüşmüş olan veya içinde ölü civciv bulunan bir yumurta olduğu halde na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılan kimsenin, kıldığı bu namaz caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân´-da da böyledir. Nısab´da : «İçinde idrar bulunan bir şişe, cebinde olduğu halde namaz kılan kimsenin, namazı caiz oîmaz. Şişenin, tam dolu olması ile olmaması aynıdır. Çünkü bu idrarla, şişenin ma´deni ayni değildir; aynı zannedilecek bir şey de değildir. Fakat, bozuk yu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)murta bunun hilafınadir. Çünkü, o bozukluk önün madenindendir. ve onunla aynıdır. Fetva da bunun üzerinedir.» denilmiştir. Muzma-rât´ta da böyledir. Sırtında, elbisesi çok kanlı bir şehîd taşıyan kimsenin, bu durumda, yani şehîd sırtında iken kıldığı namaz sahih olur. Fakat, bu kimse, sırtında şehidin kendisi değil de kanlı elbisesi olduğu halde namaz kılmış olsa, bu namazı caiz olmaz. Bir kimse, cebinde sağ bir civciv olduğu halde namaz kılsa, namazı tamamlayınca da, o civcivin öJmüş olduğunu görse, eğer o civcivin namaz kılarken öldüğü hususunda zann-ı galibi bulunursu. kıldığı namazı iade eder. Fakat, bu hususta galip zanm olmaz ise. o namazın, iadesi lazım gelmez. Hulâsa´da da böyledir. Bir kimsenin, cebinde, ağırlıkları toplamı bir dirhemi ge(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)çen çekilmiş insan dişleri bulunarak namaz kılması caizdir. Zahi-rü´r - rivaye üzerine, âlimlerimiz arasında bu hususta görüş ayrılığı yoktur. Sahih olan da budur. Çünkü, insan oğlunun dişleri temizdir. Kâfî´de de böyledir. Boğazmdaki gerdanlıkta köpek dişi bulunan bir kimsenin, onunla namaz kılması caiz olur. Bir kimse, üzerinde fare, kedi veya yılan bulunarak namaz kılmış olsa, namazı caiz olur. Fakat bu kimse günahkâr olur. Üzerinde, artığı temiz olan bir hayvan bulunan bir kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin kıldığı namaz caiz olur. Fakat cebinde, tilki, köpek veya domuz yavrusu olduğu halde namaz kılan kimsenin namazı caiz olmaz. Çünkü, onların ar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tığı necistir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir. Namaz kılan kimsenin elbisesinin eteğine, üzerinde nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)za mani olacak kadar necaset bulunan ve kendiliğinden tutunamı-van bir çocuk konmuş olduğunda; eğer, bu çocuk, bir rükün eda edecek kadar durmuş olursa, o kimsenin namazı fasid olur. Bu mik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tar durmamışsa, namazı fasid olmaz. Bu durumun aksine, kendiliğinden rutunabilen bir çocuk, da(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na uzun müddet durmuş bile olsa, namazı ifsad etmez. Pislenmiş olan bir güvercinin, namaz kılan kimsenin üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine konması halinde de hüküm yine aynıdır. Hulâsa´da da böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Sırtında, abdestsiz veya cünüp bir kimse bulunduğu halde namaz kılan kimsenin, kıldığı namaz caizdir. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir. [15] Dokuz Yerde Namaz Kılmak Mekruhtur : 1- Yol üzerinde, 2- Deve ağıllarında, 3- Çöplüklerde, 4- Deve boğazlanan yerlerde, 5- Dışkı atılan gübreliklerde, 6- Gusledilen yerlerde 7- Hamamlarda, 8- Kabirlerde ye 9- Kabe´nin üzerinde namaz kılmak mekruhtur. Ot, hasır, yaygın ve kalmış hasır üzerinde namaz kılmakta bir beis yoktur. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir. Başının üstünde pislenmiş bir elbise asılmış olan kimse, namaz kılarken ayağa kalktığı vakit; bu pis elbise, omuzlarının üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine gelir ve bu durumda namazın bir rüknünü eda ederse, o kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)senin namazı fasid olur. Keza, namaz kılarken, üzerine pis bir elbise konan ve onunla bir rükün edâ eden kimsenin namazı da fasid olur. Hulâsa´(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da da böyledir. Başkasının elbisesinde, dirhem miktarı pislik gören bir kimse, eğer, kalbinde «ben bunu söylersem bu şahıs elbisesini te(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mizler» diye bir duygu varsa, derhal haber verir. Şayet, kalbinde, «o kimsenin kendisinin sözüne iltifat etmi-yeceği -duyusu varsa, bu durumda, o kimsenin haber vermemesi için bir genişlik, bir ruhsat vardır, Emr-i ma´rûf bunun üzerinedir. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir. İmâm Serahsî ise : «Emr-i ma´rûf mutlaka vacibiir. Böyk" bir ayırım yoktur.» demiştir. [16] |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() İstikbâli Kıble (Namazda Kıbleye Dönmek)
Farz, vâcib ve nafile namaz kılan, tilâvet secdesi yapan, ce(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)naze namazı kılan kimselerden hiç birisinin, bu namazların edaları ve kazaları esnasında, kıble istikametinin dışında başka bir yere dönmeleri caiz olmaz. Ancak, kıble istikametine dönerler. Sirâcü´l -Vehhâc´da da böyledir. Mekke´de bulunanlar için kıble, bizzat Ka´be´dir. Bu hu-hususta ulemanın ittifakı vardır. Ka"be´nin, bizatihi kendisine dön(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meleri lazımdır. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir, Mekke şehrinde namaz kılan kimse ile Ka´be arasında, du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)var gibi bir hâilin olmasında veya olmamasında bir fark yoktur. Tebyîn´de de böyledir. Evinde namaz kılan bir Mekkelinrn, namazı, tam Ka´be´ye dönerek kılması gerekir. Hatta, o kimse ile Ka´be arasındaki du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)varlar kaldırılacak olsa, Ka´be´nin, o adamın karşısına çıkması ge(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rekir. Kâfi´de de böyledir. Bir kimse, Ka´be dahilinde, yüzünü Hâtim´e çevirerek na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmış olsa, o kimsenin namazı caiz olmaz. Muhıyt´te de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Mekke´nin dışında olan kimse de, yönünü, Ka´be cihetine çevirir. Ammenin görüşü budur. Sahih olan da budur. Tebyîn´de de böyledir. Ka´be ciheti işaretle bilinir : Şehirlerde işaret ve köylerde alâmet mihrablardır. Sahralarda deül ile yıldızlardır. Fetâvâyi Kâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dîhân´da da böyledir. İstikbâl-i kıblede mu´teber olan şekil : Kâ´be binasının di şında, beytin mekanına (Kabe´nin yerne doğru) dönmektir. Fetâvâyi Huccet´de : «Kabe´nin bulunduğu yere dönmek, derin kuyularsa, yüksek dağlarda ve Ka´be´nin dışında da caizdir. Çünkü Ka´be, yedi kat yerin altından, yedi kat semanın üstüne, tâ arşa varıncaya kadar Ka´be´nin hizasıdir.» denilmiştir. Muzmarât´ta da böyledir. Ka´be´nin içinde veya damında namaz kılan bir kimse, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılarken, hangi tarafa dönmüş olursa, olsun kıldığı namaz caiz olur. Bir kimse, Ka´be´nin duvarında namaz kılmış olsa, eğer yü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zü Ka´be´nin tavanına dönük olursa, namazı caiz olur; değilse caiz olmaz. Muhıyt´te de böyledir. Yatalak bir hastanın, kıbleye dönmeye gücü yetmez ve yö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nünü döndürecek bir kimse de bulunmasa, o yatalağın, yüzünü, iste(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)diği tarafa çevirmesi caiz olur. Huİâsa´da da böyledir. Keza, bu kimsenin, yüzünü Kıble´ye çevirecek birisi bulunsa fakat döndürülmek hastaya zarar verecek olsa; bu kimsenin yüzü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nü, islediği tarafa çevirmesi caiz olur.ZahîrSyye´de de böyledir. Korkan bir kimse, gücünün yettiği tarafa dönerek nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zını kılar. Burada korkmak, ister düşmandan ister yırtıcı hayvan(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan, ister hırsızdan olsun müsavidir; aralarında bir fark yoktur. Kıbleye döndüğü zaman denizde boğulacağından korkan kimse de, yönünü Kıbleye çevirmeden namaz kılabilir. Bir özür sebebi´iîe farz namazı veya özürsüz olarak nafile bir namazı, hayvan üzerinde kılacak olan kimse, de yönünü kıbleye çevirmeden namaz kılabilir. Münyetü´l - Musafll´de de böyledir. Gemide, farz veya nafile namaz kılmak isteyen bir kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin Kibleyedönmesi lâzımdır. Gemide bulunan bir kimsenin, yönünü istediği tarafa çevirerek namaz kılması caiz, olmaz. Kıbleye dönüp, gemide namaz kılan bir kimsenin, yönü, gemi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin dönmesi ile kıbleden ayrılmış olsa; o kimse, namaz içinde Kıbleye dönerek namazım tamamlar. Şerh-i Münye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Kıblenin hangi tarafta oMuğu hususunda şüpheye düşen bir kimse, soracak bir kimseyi de bulamazsa, araştırır; kalbinin ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)naat ettiği yöne dönerek namazını kılar Hidâye"de de böyledir. Bu kimse, namazım kıldıktan sonra, kıble hususunda hatâ ettiğini anlamış olsa bile, namazını iade elmez. Fakat, hatasini namaz esnasında anlarsa, namaz içinde hemen kıbleye dönerek namazını tamamlar. Zâhidi´de de böyledir. Bir kimsenin yanında, bulunduğu yerin halkında birisi ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğu halde, ona sormadan fakat kıble istikametini araştıra(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak namaz kılması caiz olmaz. Bu durumda, yanında kıble istikâmetini sorabileceği bir kimse bulunduğu halde, ondan sormadan, kendi araştırması ile namaz kılan kimse, şayet kıbleye dönmüşse namazı caiz olur. Fakat kıbleye dönmemişşe, namazı caiz olmaz Münyetü´l - Musallî´de de böyledir. Saharda, kıble istikameti hususunda şüpheye düşen bir kimse, araştıması neticesi, bir istikamet üzerinde kanaat hasıl edip, o yöne yönelmiş olarak namaza başlasa; sonra iki kişi gelip, kıble(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin başka tarafta olduğunu haber verseler, eğer, o adamlar misafir (yo´cu) iseler, sözlerine iltifat edilmez. Fakat haber veren o, iki kişi, o beldenin halkından iseler, söz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerini kabul etmek gerekir. Aksi halde namaz caiz olmaz. Hulâsa1 da da böyledir. Bir kimse, kıble istikâmetini araştırır da, vardığı kanaatin haricinde bir yöne dönerek namaz kılarsa, bu namaz caiz olmaz. Hatta, kıbleye isabet etmiş olsa bile... Münyetü´l - Musallî´de de böyledir. Bir kimse, kıble olduğu hususunda şüphesi bulunmayan bir yöne dönerek namazını kılmış, olsa sonra da, kıble istikâmeti hususunda şüpheye düşse, bu kimsenin kılmış olduğu namaz ca(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)izdir. Fakat, bütün kalbi ile, namazın fasid olduğuna kanaat ge-Urmiş olursa, namazı iade etmesi vacib olur. Huİâsa´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Bir kimseye, bu husustaki şüphe namaz içinde «durdu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğum kıblede gerçekten isabet yok» şeklinde gelirse, o kimsenin, hemen kıbleye dönmesi lazım gelir. Fakat, bu şekildeki şüpheye .rağmen, kıbleye isabeti durmuş olduğu açığa çıkarsa, bu durumda, görüş ayrılığı vaki olmuştur. Sahih olan ise, o kimsenin kılmakta olduğu namazı bozup yeniden kılmasıdır. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir. Kıble istikâmetinde şüphesi bulunan bir kimse, araştırır yapmaksızın namaz kılmaya başlamış ve namazın içinde de, kıble istikametine isabet ettiği veya isabet etmediği hususunda, kesin bir kanaate varıp şüphesi gitmiş olsa, bu kimse kıble istikame(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tinde namazına´ devam eder. Eğer, hatası namazdan sonra meydana çıkarsa, veya kıble istikametinde, isabet edip etmediği, hususunda hiç bir şey ortaya çıkmazsa, o kimse, bu şekilde kılmış olduğu namazı iade eder. Namazı bitirdikten sonra, kıbleye isabet etmiş olduğu ortaya çıkarsa, namazı tamam olmuş olur. Hulâsa´d a da böyledir. Araştırma yapmış olmasına rağmen, kıble istikâmetinin hangi taraf olduğu hususunda, hiç bir kanaat sahibi olmayan kimse için: — «Bu kimse, namazı tehir eder.» denilmiştir. Veya: — «Dört tarafa da dönerek ayrı ayrı namaz kılar.» denil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. Veya: — «İstediği yöne dönerek namaz kılar.» dlnilmiştir. Bahru´r -Râık´ta da böyledir. En isabetli olanı ise, son kavildir. Bu kimse, eğer, bir yöne dönerek namaz kılarsa, kıbleye isabet ettiği belli olunca, namazı caiz olur. İsabet etmediği, belTi olunca veya bir şey belli olmayınca, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazını iade eylemez. Zahîriyye´de de böyledir. Bir beldeye giren ve orada mihrablar gören bir kimsenin, kıble istikametini araştırmasında bir mana yoktur. Mihrabların yö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nüne durup namazını kılar. Çölde olan bir kimse de, gece açık havada, yıldızlara bakıp kıble cihetini tayin etme ilmini biliyorsa, araştırma yapmaz. Serah-si´nin Muhiyt´inde de böyledir. Mihrabının bulunmamasından dolayı, kıblesi belli olmayan bir mescide giren bir kimse, araştırma yaparak namazını kılmış oîsa, sonra da hatası meydana çıkmış bulunsa, bu kimse, namazını iade eder: Çünkü o kimsenin kıble istikametini sorma imkânı var(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dı. Bu kimse, araştırması soncu, kıble istikametim .doğru tayin etmişse, namazı caiz olur. Fetâvâyi KâdÜhâıı´da da böyledir. Bu dununda, bu kimse, kıbleyi sormuş olsa da, haber ver memiş bulunsalar; sonra da bu kimse, araştırma yapıp namazını kılmış olsa sonradan hatası açığa çıkmış olsa bile bu kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin kılmış olduğu namaz caizdir. Serâhsfnin Muhkyt´inde de böyledir. Karanlık bir gecede mescidde, kıble istikametini araştı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rarak namaz kılan bir kimse, daha sonra namaz kılarken kıb(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)le istikametine dönmemiş olduğunu anlamış olsabüe, kılmış olduğu namaz caizdir. Çünkü, onun, kıble istikametini sormak için, insan(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ların kapılarını çalması gerkmez. Kıblenin istikametini araştırarak namaza başlamış olan bir kimse, bir rek´at kıldıktan sonra, kıblenin başka istikamette olduğu kanaatine varsa, o tarafa dönerek ikinci rek´ati kılar. Sonra tekrar, kıblenin birinci rek´atta yöneldiği istikamette olduğu kana(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)atine varırsa, bu durumda ne yapmasının gerektiği hususunda, meşayih arasında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Bazıları: «Bu kimse, namazı bozar ve birinci rek´ati kılmış bulunduğu istikâmete dönerek yeniden kılar.» demişlerdir! Bazıları ise : «...namazına bozmadan devam eder; ancak birinci rek´ati kıldığı tarafa döner.» demişlerdir. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir. Kıble istikametini araştırarak, çölde namaz kılmakta olan bir kimseye, kıble istikametini araştırmamış olan.biş başka kimse, uymuş olsa; eğer, imam olan şahıs, kıble konusunda isabet etmişse, ikisinin de namazı caizdir. Fakat, eğer imâm kıble konusunda isabet etmemişse, bu durum(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da, imâmın namazı caizdir; muktedînin namazı caiz değildir. Hulâ-sa´da da böyledir. Mahpus olduğu için, Mekke´de kıble hususunda şüpheye düşen bir insanın yanında, kıbleyi sorabileceği bir kimse olmasa; kıble istikametini araştırıp, namazını kılmış bulunsa; sonradan da —kıble hususunda— hata etmiş olduğu ortaya çıksa, İmâm Muham-med (RA.) ´e göre, bu kimsenin namazını iade etmesi gerekmez. En doğru kıyas budur. Aynı durum, Medine´de meydana gelmiş olsa, hü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)küm yine aynıdır. Zahîriyye´de de böyledir. Kıble cihetinde şüpheye düşüp, araştırma ile bir rek´at namaz kılan kimse, ikinci rek´atte rey´i, o tarafa dönmüş olduğu için bu rek´ati de o tarafta kılmış olsa; hatta, (her rek´ati kıldıkça kibk jstikameti hususundaki kanaat ve) rey´ini değiştirdiği için dört rek´ati, dört ayn istikamete dönerek kılmış olsa İmâm Muhammed (R,A.) den gelen bir rivayette, bu kimsenin namazı ´şüphesiz caiz olur. Fetâvâyî Kâdûhân´da da böyledir. Bir kimse, kıble istikametini araştırmış olarak, bir yöne dönüp, bir rek´ati kıldıktan sonra, rey´ ve kanaati başka bir yöne dönmüş~olduğu için, ikinci rek´atide o tarafa dönerSk kılmış olsa-fakat, bu arada, birinci rek´atin secdesini unutmuş olduğunu ha(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tırlarsa bu kişinin durumu hakkında, meşayih arasında görüş ay(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rılığı olmuştur. Sahih olan kavil ise: «Bü kimsenin namazının, fa-sid olmuş olduğudur. Gunye´de de böyledir. Bİr kimse; araştıma yaparak namaza başlamış olsa ve bil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meyerek kıble istikameti hususunda hata yapış bulunsa; sonra da, namazda hatasını anlayıp yönünü kıbleye çevirmiş olsa; bu kimsenin namazı kılmaya başladığı zamanki halini bilen, başka bir kimse de, gelip ona uyarak namaz kılmaya başlamış olsa, bu durumda, namaza ilk başlamış olan kimsenin namazı caiz, ikinci şahsm namazı ise, fasid olur. Kör bir adam, kıblenin aksi istikametine dönerek namaza başlamış olsa, başka bir adam da gelerek onun yönünü kıbleye çevirerek ona uysa; eğer, kör olan şahıs, namaza başlayacağı vaki Kible istikametini sorabileceği bir kimse bulduğu halde, ona sor(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)madan namaza durmuş olursa; hem, îmâm olan kor şahsın, nem de kendisine cemaat olmuş bulunan şahsın, namazı fasid olmuş olur. Fakat eğer kör şahıs, kıble istikametini sorabileceği kimseyi bulamamışsa, kendisinin namazı sahih olur; ona uyan şansın na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazı ise, fasid olur. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir. Karanlık bir gecede, karanlık bir evede bulunan kimseler, kıble istikametinde şüpheye düşerek sorabilecekleri bir kimse de bulamasalar ve kıble istikametine delil olabilecek bir alametde ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)masa; veya bu şahıslar, aynı1 şartlarla bir sahrada bulunuyor olsa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar; hepsi de, araştırma yaparak, ayn ayn istikametlere dönüp na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmış olsalar; kıbleye isabet etmiş olsalar da, olmasalar da namazları caiz olur. Bunlar, bu namazı cemaatle kılmış olurlarsa; ancak, imâmdan ileri durmayan ve aynca, imâmın.kıblesine muhalif bulunmayanla-namazları caiz olur. Aksi durumda olanlann, — cemaatle kıl-malan halinde — namazlan caiz olmaz. Bir cemaat, sahrada, kıble istikâmetini araştırmış olarak namaz kılmış olsa, ve bu cemaat içinde, musbûk ve lâhık olanlar da bulunsa, imâm namazını bitirince, o ikisi ayağa kalkıp, geçir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dikleri rek´atleri kaza ederlerken, kıblenin, imâmın dönmüş oldu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğu taraf olmadığı açığa çıksa, mesbûkun yönünü kıbleye çevirip namazını tamamlama imkânı vardır. Lâhık içinse, bu imkân yoktur. Tilâvet seödesi için de, aynı şekilde kıble istikameti araş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tırılır. Namaz kılacak kimsenin kıbleyi araştırmasının caiz olduğu gibi tilâvet secdesi yapacak kimsenin de kıbleyi araştırması caiz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Sirâcül - Vehhâc´da da böyledir.[17] Kâbede Kılınan Namazlar: Kâ´be´nin içinde, farz olsun veya nafile olsun, namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak sahihtir. Şayet, Kâ´be´nin içinde cemaatle namaz kılınacak olunursa, imâmın etrafında daire olunur. Kimin sırtı, imâmın sırtına veya yüzü imâmın sırtına jgeîmişse, onun namazı caiz olur. Yüzünü ima(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mın yüzüne çeviren kimsenin namazı da caiz olur; fakat, bu du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rumda, imâmla bu şahıs arasında, bir sütre bulunmazsa, namazı mekruh olur. Fakat, bu durumda, akasını imâmın yüzüne döndüren kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin namazı caiz olmaz. Cevheretü´n - Neyyire´de ve Sirücü´I - VeH-hâc´da da böyledir. Kâ´be içinde, cemaatle namaz kılınırken, imâmın sağında ve solunda bulunan kimselerden, imâmın yöneldiği duvara imâm(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan daha yakın olmayanların namazları caiz olur. ez - Zâd´da ve îmâm Serâhsî´nin Mebsut Şerhi´nde de böyledir. fi tmâm, Harem-i Şerif de namaz kıldırdığı zaman, insanlar Kâ´be´nin etrafında halka olurlar ve imâmın kıldırmakta olduğu namazı kılarlar. Cemaatten her hangi biri, imâmın bulunduğu tarafta olmamak şartıyle, Kâ´be´ye imâmdan daha yakın bulunsa bile, namazı caiz olur. Hidâye´de de böyledir. îmâm, Kâ´be´nin içinde, cemaat de Kâ´be´nin etrafında bulunsa; bu durumda, eğer Kâ´be´nin kapısı açık olursa, namazları caiz olur. Tebyin´de de böyledir. Eğer, bir kadın, imâmın hizasına durmuş olur ve imâm da ona, imâm olmaya niyyet- etmiş bulunursa; bu durumda, kadın, imâmın yönelmiş olduğu tarafa dönmüş bulunursa, imâmın namazı fasid olur. Fakat, kadın başka tarafa^ yönelmiş bulunursa, imâmın namazı fasid olmaz. Zahİrîyye´de de böyledir. Kâ´be´nin içinde namaz kılian bir kimse, bir rek´ati bir ta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rafa, diğer rek´ati de başka bir .taraf a dönerek kılmış olsa, namazı caiz olmaz. Çünkü o kimse, zaruretsiz olarak, yakîni olan kıbleden dönmüş olur. Bedai´de de böyledir. [18] |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Namazda Nıyyet
Niyyet, namaza girmeyi dilemektir. Niyyetin şartı, hangi namazı kıldığını bilmektir. Hangi namazı kıldığını bilmenin en yakın delili îse; bu husus, kendisine soruldu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğunda, o kişinin, hemen cevap verebilmesidir. Eğer o kimse, düşün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meden bu sorunun cevabım veremezse, namazı caiz olmaz. Aslında, itibar, bunun dil ile söylenmesine değildir. (Yani kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ben bilmesi kâfidir.) Fakat, dili ile de söylerse, bu hâî kalbinin azi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)metini topladığı için, daha güzel! olur. Kâfi´de de böyledir. Kalbini hazırlamadan aciz olan kimsenin, bunu, dille söy^ lemesi de kâfi gelir. Zâhfcft´de de böyledir: Nafile, sünnet ve teravih namazları için, mutlak niyyet kâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)fidir. Sahih olan da budur. Bu, açık bir cevap ve âlimlerin umu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)munun seçtiği görüştür. Tecnls´de de böyledir. Teravih namazını kılarken, ihtiyata uygun olanı, şu şe(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kilde niyyet etmektir: «Niyyet ettim teravih namazını kılmaya», diyerek, teravih namazı kılmaya veya «niyyet ettim vaktin sünnetSnt kumaya» diyerek, vaktin sünnetim klimaya veyahut da «niyyet etttm gecendh kıyamına» diyerek, geceyi ikame etmeye niyyet et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)melidir. Münyet&l - MusaUî´de de böyledir. Sünnet namazları kılarken: «ALLAH´ın Resulüne uyarak na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılmaya, rüyyet ettim.» şeklinde niyyet etmek, ihtiyata daha münasip olur. Zehıyre de de böyledir Vacipler ve farzlar, mutlak namaz niyyeti ile edâ olunmaz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar; bu icmaen böyledir. Gıyâsiye´de de böyledir. Bunlarda, muhakak tayin yani hangi namazı kılacağım belirtmek lâzımdır. «Niyyet ettim bu günkü öğle namazının fora(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na» veya »...İkindi namazına», veyahut «...Vaktin Sanana», veyar hut da ...vaktin Öğle namazına», gibi... niyyet edilinŞerhu´l - Mok-addiim´de de böyledir. Sadece, «farza nflyyet ettim» demek kâfi gelmez. Fakat, bir kimse «...vaktin farzını kılmaya» diye niyyet ederse, cum´a hariç, bu niyyeti caiz olur. Cum´a gününden başka günlerde, Öğle vaktinde «vaktin farzına...» diyerek niyyet, caiz olur. Sahih olan da budur. Vakti içinde kılınmış olan bir namazın, sadece, o vaktin farzı niyyetiyle kılınması caiz olur. Fakat, bir kimse vaktân çıktığını bilmeden, vaktin farzı niyyeti ile — çıkmış olan vaktin farzını — kılmış olsa, bu caiz olmaz. Si-râcü´l Vehhâc´da ıda böyledir. Fakat, bir kimse «bu günün Öğle namazına.» diye niyyet ederse, namazı kıldığı zaman, vakit geçmiş bile olsa, kıldığı namaz caiz ölür. Bu, vaktin çıkması konusunda, şüphe taşımayan kimse içindir. Tebyîn´de de böyledir. Cenaze namazında «ALLAH için namaza, meyyit için duaya» diye niyyet edilir. Bayram namazında «Bayram namazını kılmaya», vitirde ise «Vitir namazını kılmaya» diye niyyet edilir. Zâhidî´de de böyledir. Gaye isimli kitabta : Vitir namazının vücubiyeti hususun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da ihtilaf olduğu için, ona «vacib» diye niyet edilmez.» denilmiştir. Tebyîn´de de böyledir Adanmış olan tavaf namazını kılarken, nezredilmiş olan namazın kılındığını, niyeytle belirtmek de şart kılınmıştır. BahruV - Raık´ta da böyledir. Niyyet ederken, rek´at adedini belirtmek şart kılınmamış(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tır. Şerhul -yikâye´de de böyledir. Bir kimse, beş rek´at diye miktar belirtmiş olsa da, dört rek´at tamamlanınca oturmuş bulunsa, bu namazı caiz olur. Çün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kü, beş rek´at niyyeti boştur; bir değer taşımaz. MünyetüU - Musal-lî´de de böyledir. Kabe niyyeti (Niyyet esnasında kıbleye döndüğünü belirt(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek) de şart değildir; Fetva da bunun üzerinedir. Muzrarât´da da böyledir. Kaza namazlarında, ta´yine (hangi namazı kılacağın» be(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lirtmeye) ihtiyaç vardır. Fethu´l Kadlr´dc de böyledir. Kazaya kalmış namazlar çok olduğu zaman, bunları kaza etmekle uğraşan kimsenin, kıldığı kaza namazını, öğle, ikindi... gi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bi hangi vakti kılıyorsa, onu belirtmesine ihtiyaç vardır, «...günün öğlesi», «...günün ikindisi», şeklinde niyyet edilir. Fetâvâyi Kâdî-lıânVia da böyledir. Esahh olan da budur. Bu kimse, şayet, işinde kolaylık istiyorsa, «üzerimde en ön(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ce (veya en sonra) kazaya kalan öğle namazını kılmaya...» diye veya buna benzer bir şekilde niyyet etmelidir. Fetâvâyi Kâdîhân -da da böyledir. Bir kimse, başladıktan sonra bozmuş bulunduğu nafile bir namazı kaza ederken, niyyetinde, bu namazı kaza etmekte olduğu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nu belirtmesi şarttır, Tebyîn´de de böyledir. Bir kaza namazına niyyet edildiği esnada, «Cumartesi... namazına» diye niyyet edilse de, kazaya kalan namaz, Pazar gü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nünün namazı veya durum bunun tersine olsa, bu hususta, ine-şayih ihtilaf etmiştir; Böyle bir durum, vakit namazlarında caiz olur. Gunye´de de böyledir. Bir kimse, farz namazı kılmaya başlasa da, sonra onu, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)file zannetse ve nafile diye devam etse ve namaz bitene kadar da bu niyyetde olsa; kıldığı bu namaz, farz namaz (olarak caiz) dir. Şa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yet, iş bunun aksine olmuş olsaydı, hüküm de tersine olurdu. Yani, nafile diye başlanılan namaz, farz niyyeti ile bitirilmiş olsa bile o namaz, nafile namazdır; farz namaz değildir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir. Bir kimse, öğle namazına başladıktan sonra, nafileye niy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yet eylese veya ikindi namazına veyahut kaza namazına veyahut da cenaze namazına niyyet edip başlamış olsa ve bu ikinci niyyetin-den sonra tekbir aîsa; ilk başladığı namazdan çıkmış, niyyet edip tekbir alidığı ikinci namaza başlamış olur. Şayet, tekbir alma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mışsa, tekbirsiz niyyetle Önceki namazdan çıkmış sayılmayacağın(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan, ilk başlamış olduğu namazı bitirmiş olur. Tatarhâniyye´de de böyledir. Bir kimse, Öğle namazından bir rek´at kıldıktan sonra, tek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bir alır ve yeniden kalbinden öğle namazına niyet ederse, kalbi İle niyyet ettiğinden, kılmış olduğu ilk rek´at da caizdir. Fakat, ikinci defa tekbir aldığı esnada dili ile, «niyyet ettim Öğle na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazına» diyerek niyyet etmişse ilk başladığı öğle namazı bozu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lur ve ilk kıldığı rek´at caiz olmaz. Hulâsa´da da böyledir. Nafile için tekbir alan bir kimse, sonra, tekrar tekbir ala(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak, bu ikinci tekbirle de farza niyyet etse, o kimse farza başlamış olur, Yalnız başına namaz kılmakta olan bir kimsenin, namazı-nızLcaiz olması için, şu üç şeye, niyyet etmesi gerekir : 1- Namazı ALLAH için kıldığına, 2- Hangi namazı kılmakta olduğuna, 3- Kıbleye dönmeye. îmâm da, yalnız kılan kimse gibi niyet eder. îmâm olmak için, ayrıca niyyet etmesi ihtiyâç değildir. Hatta, imâm olan kimse, «felan adama imâm olmamaya» niyyet etmiş bulunsa da, o adam da, gelip bu imâma uymuş olsa, bu bile caiz olur. Kâdîhân´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Fakat, bir imâm, kadınlar için, imamlığa niyyet etmiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazsa, ona uyan kadınların, namazları sahih olmaz. Muhıyt´te de böyledir. îmâma uyan kimse de, yalnız kılan kimse gibi niyyet eder ve aynca imâma uymaya da niyyet eder. Çünkü, niyyetsiz olarak, imâma uymak caiz değildir. Kâdîhân´da da böyledir. İmâma uyan kişinin «İmâmın başladığı ve kıldığı namaza» veya «... ve imâmın namazına iküdâya» diye niyyet etmesi caiz olur. Keza, «başkasına değil ona iktidâya» niyyet etse bu da caiz olur. Esahh olan da budur. Mi´râcü´d IMrâye´de de böyledir. Ancak, imâma uyan kimse, «imâmın farzına...» veya «imâmın namazına...» diye niyet etse, bu caiz olmaz. Tebyîn´de de böyledir.Bu hususta, efdal olan, imâm «ALLAHu Ekber» dedikten son-ra, «imâma uymaya» niyyet etmektir. Böylece, namaz kılan kimseye uymuş olur. îmâm yerine durunca, ona iktida edilmiş olsa, bu da caizdir. Alimlerimizin hepsi bu görüştedir. Fetva da buna göredir. Şeyhu´l - İmâmü´z - Zalıid İsmail ve Hakim Abdurrahman el - Kâtib de bununla fetva vermişlerdir. Kuvvetli olan da budur. Muhıyt´te de böyledir. îmâmın, henüz namaza başlamadığım bilen bir kimse, «imâmın namazına» başlamaya niyyet etse, imâm namaza başladığı vakit, o adam da namaza başlamış olur. Muhıyt´te de böyledir. Bir kimse, imâmın namazına başlamaya niyyet etmiş olsa da imâm namaza başladı zaniiı ile kendisi namaza başlamış bulun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, bu kimsenin, o niyyeti caiz olmaz. Kâdîhân´da bu görüsü seçmiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Şerhul - Münye´de de böyledir. îmânım, öğleyi mi, cum´ayı mı kıldığını bilmediği halde, bir kimsenin «imâmın namazına» niyyeti ile imâma uyarak kıldığı namaz, imâm hangi namazı kılmışsa, o namaz olarak caiz odur. Fakat, imâma uymaya niyyet eden kimse, «imâmın namazı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na)» niyyet etmese de, «öğle namazına» diye niyyet etse; eğer, imâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mın kıldığı namaz, cum´a namazı olursa, bu durumda, o kimsenin niyyeti caiz olmaz. îmâma uyan kimse, eğer işin kolayım istiyorsa, «imâma uy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maya ve onun namazını kılmaya» veya «imâmla birlikte onun kıldı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğı namazı kılmaya» diyerek niyyet etmesi münasip olur. Muhıyt´te de böyledir. Cum´a namazı kılmak için imâma uyan kimse, öğle ve cu-ma´nın ikisine birden niyyet etse, bazı âlimler bunu caiz görmüşler ve iktidarım hükmü sebebi Üe cum´ayı tercih etmişlerdir. Bir kimse, imâma uymaya niyyet etmiş olsa da, imâmın Zeyd mi Amr mı olduğunu hatrlamasa veya imâmı Zeyd olarak gör(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se, halbuki imâm Amr olsa, bu durumda da, o şahsın, imâma iktidâ-sı caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.İmama uyan kimse, imamın şahsını görse ve «ben, bu imâm olan Abdullah´a uydum» dese; veyahut da, imâmın şahsını görmese ve fakat «Ben mihrabda duran imâm Abdullah´a uydum» dese, imâm ise Abdullah değil de Ca´fer olsa; yine, o şahsın iktîdası caiz olur. Muktedî, Zeyd´e uyduğu zaman, imâm, Amr ise, niyeti caiz olmaz. Tebyîn´de de böyledir. Cemaat çok olduğu zaman, imâma uyan kimse için, en mü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nasip yol, imâmı ta´yin etmemektir. (Niyyet esnasında, kime uydu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğunu belirtmemektir. Cenaze namazında da ölüyü tayin etmemek (niyyet esnasında kimin cenaze namazını kılacağını belirtmemek) daha uygun olur. Zahîriyye´de de böyledir. [19] Bilgi Durumları İtibariyle, Namaz Kılan Kimselerin Dereceleri Bilgi durumları itibariyle, namaz kılan kimseler, şu altı gruba ayrılırlar : 1- Namazın farzlarını ve sünnetlerini bildikleri gibi, farzın mânasını da bilen kimseler. Bu kimseler, namazı kılmakla, gerçekten sevaba hak kazanırlar. Terketmeleri sebebi ile ide azaba müstehak olurlar. Bu gibi kimseler, sünneti yapmakla da sevaba müstehak olur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar; sünneti terketmekten dolayı ise azap görmezler. Bilgi seviyesi yüksek olan bu kimseler, «Öğle namazına», «ikin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)di namazına» veya «sabah namazına) niyyet ettikleri zaman, ne yaptıklarını bildiklerinden dolayı niyyetleri caiz olur. 2- Bazı kimseler de hangi namazın farz, hangisinin sünnet ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğunu bilir ve farza.farz olarak niyyet eder; ancak, kıldığı namaz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)daki f arzların, sünnetlerin neler olduğunu bilmez; işte bu gibi kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)selerin de niyyeti (ve namazı) caiz olur. 3- Bir kimse, farza niyyet eder fakat farzın manasını bilmez(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se, o kimsenin niyyeti (ve namazı) caiz olmaz. 4- Bir kimse, diğer insanların kıldığı gibi farzları ve nafilele(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ri kılıyor fakat farzları nafilelerden ayıramıyor bulunsa, onun da niy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yeti (ve namazı) caiz değildir. 5- Kıldığı namazın, hepsinin de farz olduğuna inanan kimse(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nin, namazı caizdir. 6- Bir kimse, ALLAHu Teâlâ´nm, kuÜarına beş vakit namazı farz kıldığını bilmese fakat kendisi, bu namazları vaktinde kılıyor olsa; bu şahsın kıldığı namazlar da caiz değildir. Gunye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. [20] Farz mı. Nafile ini Kıldığını Bilmeyen Kimse: Bir kimse, farzı nafileden ayırmayı bilmiyor ve kıldığı na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazların hepsine farz diye niyyet ediyor olsa; kendisinden önce, mü-ekked sünnet olmayan ikindi, akşam ve yatsı gibi namazlarda, o kimseye uymak caiz olur. Sabah, öğle gibi, kendisinden önce, sün-net-i müekkede bulunan namazların hiç birisinde, bu kimseye ifcti-dâ eylemek caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir. Niyyetin, namaza başlarken yapılmasının efdal olduğu hu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)susunda, âlimlerimiz ittifak etmişlerdir. Kâdîhân´da da böyledir, Tekbirden önce niyyet etmek, tekbir esnasında niyyet et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek gibidir. Ancak, niyyetle tekbir arasında, namaza uymayan bir iş yapmamak gerekir. Kâfî´de de böyledir. Bir kimse, namazı kılmak için niyyet etse ve sonra da abdest alıp mescide gitse ve tekbir getirip —önce niyyet ettiği nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)za başlamış olsa, bu caizdir ve niyyetine bir zarar vermez. Tekbîr aldıktan sonra niyyet etmek ise, âdetten değildir. Hulâsa1 da da böyledir. Farzda Riya Olmaz: Farz´da riya (gösteriş´ olmaz, Hulâsa´da da böyledir. Bir adam, ALLAH rızası için namaza başladıktan sonra, kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bine riya duygusu girse, o namaz, başladığı hal üzeredir. Riya diye, insanların yanında namaz kıümayıp da, görsünler di(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ye onların yanında namaz kılan kimselerin haline denir. insanların yanında olduğu zaman, namazı güzel kılıp, yalnız bulunduğu zaman güzel kılmayan kimselere de, —ihsan hâriç na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazın aslî sevabı verilir. Mıızmarât´ta da böyledir. Bir kimse, öğle namazını kılmak için mescide girse ve imâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mı —tahiyyata— oturmuş bulsa ve onun birinci oturuşta mı, ikinci oturuşta mı olduğunu da bilemese, hemen niyyet edip imâma uyar. Fakat, niyyet esnasında, şayet : «îmâm birinci oturuşta ise, ona uy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dum, eğer ikinci oturuşta ise ona uymadım.» demiş olursa, bu kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)senin imâma iktidâsı, caiz olmaz. Keza, bu durumda, bîr kimse «îmâm birinci oturuşta ise farza, ikinci oturuşta ise nafile kılmaya nîyyet ettam.» dese, o kimsenin farza iktidası, caiz olmaz. Bir kimse, mescide varsa ve kılınan namazın, yatsı namazı mı, yoksa teravih namazı mı olduğunu bilemese ve imama uyup niy-yet ederken de : «eğer kıldığı farz ise, ona uydum! teravih ise uyma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dım.» dese, bu kimsenin namazı sahih olmaz. Fakat, bu durumda, bu kimse :«Kıldığı farz ise de, teravih ise de imâma uydum.» dese ve namazın teravih olduğu meydana çıksa, iktidası sahih olur. TeciüVde de böyledir. Bir kimse, mescide girdiğinde, imâmı namaz kıldırmakta iken görse ye kıldıkları namazın yatsı namazı mı, teravih namazı mı olduğunu bilemese ve : «Eğer yatsı ise iktida eyledim, teravih ise ik-tida etmiyorum.» dese; kılınan namaz ister yatsı olsun, ister teravih olsun, o kimsenin iktidası sahih olmaz. Fakat, bu durumda, bu kimse : «Yatsıda İse de, teravinde ise de imâma uydum.» demiş olsa; kılınan namaz ister yatsı olsun, ister teravih olsun, bu şahsın iktidası sahih olur. Hulâsa´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. [21] |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() 4- NAMAZIN SIFATI
Namazın Farzları I - Namazın Farzı : Namazın birinci farzı, tahrî-me (iftitâh tekbîri) dir.îftitah tekbiri, bize göre şarttır. Hatta bir kimse, farzlar için .tekbir alsa, o tekbirle, nafile bir namazı eda edebilir. Ilidâye´de de böyledir. Fakat, böyle yapması, farz için aldığı iftitah tekbirini, selâmla tamamlamayı terk etmiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğu için, mekruh otur. Fakat, bir farzın tekbîri üzerine, başka bir farzı bina etmek, bil - icmâ caiz olmaz. Keza, nafile bir namazın tahrîmesi üzerine, farz bir namazı bina etmek de caiz değildir. Bir kimse, üzerinde necaset bulunduğu halde tekbir alsa da, tekbirden sonra o pisliği atmış bulunsa; veya, tekbir aldığı zaman, açık bulunan bir yerini kapatmış ve bunları da amel-i yesîr ile yap(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olsa; veyahut da, zevalin belli olmasından önce, tekbir almış olsa da, tekbir aldıktan sonra, zeval ortaya çıksa; veya yönü kıblede değilken tekbir almış olsa da, tekbirden sonra, yönünü kıbleye çe-^ virmiş bulunsa, bütün bunlar caizdir. Bahru´r - Râık´ta da böyledir. 0 Bir kimsenin, «SübhanALLAH» diyerek veya «Lâ ilahe illailâh» diyerek başlaması sahih olur; fakat evlâ olan, namaza «ALLAHu Ek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ber» diyerek başlamasıdır. Tefeyîn´de de böyledir. Tekbîr´den başka bir lafızla, namaza başlanıp, başlanama-yacağı hususunda, meşayih arasında ihtilâf vâkiî olmuştur. Bazıları; «Namaza, tekbirden başka bir lafızla başlamak mekruh olur.» de(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mişlerdir. Esahh olan da budur. Zehıyre´de de, Muhıyt´te de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. İmâmı A´zara Ebu Hanîfe (R.A.)´ye göre : «Bir kimsenin, ALLAHu ilâh", subhânALLAH, Jâüâhe illALLAH gibi, ALLAHu Teâlâ´mn isim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerinden birini, ta´zîm kasdı ile söyleyerek, namaza başlaması caiz olur. Tebyîn´de de böyledir. Keza, elhamdü lillah, Iâilâhe gâyrihû, tefcârekallâh lafızları ile de, namaza başlanması caizdir. Muhıyt´te de böyledir. Keza, İmâmeyn´e göre, bir kimsenin, ALLAHu ecsll veya Alla(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hu a´zam veya er-Rahmanu Ekber lafızları ile de namaza başlaması caizdir. Fakat, başta eceli veya a´zam veya ekber lafızlarını söyler ve bunların hemen akabinde AHah lafzını anmazsa, bu sıfatlarla nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)za başlamak bil-icma caiz olmaz. Cevheretü´n - Neyyire´de de, Sîrâ-cül Vehhâc´da da böyledir. Keza, bir kimse, namaza başlarken «ALLAHumme» demiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, fâkihlerimize göre, namaza başlamış olur. Hulâsa´da ve Fetevâyi Kâdîhân´da da böyledir. Esahh olan da budur. Muhıyt´te de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Bir kimse, sıfatı zikretmese de, sadece «ALLAH», er-Ral-man, er - Rab ve benzeri gibi, Cenab-i Hakkın isimlerinden birini zikretmiş olsa ve bu isimîere de hiç bir sıfat eklenmemiş bulunsa, İmâm-ı A´zam (R.AJ´a göre, bu kimse, namaza başlamış olur. Teb-yîn´de de böyledir. Sahih olan da budur. Namaza, ALLAHu Teâlâ´nın sadece kendisine mahsus isimleri ile mi başlanır; yoksa, başkalarına da isim olmuş bulunmaları itiba(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)riyle müşterek bulunan isimleri ile de başlanabilir mi, hususunda âlimler arasında çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır. Bu hususta, zahir ve esahh olan, ALLAHu Teâlâ´nin isimlerinin her biri ile namaza başlanabileceğidir. Bu kavili, el-Kerhî de zikret(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. İmâm Mergînânî de bununla fetva vermiştir. Zâhidî´de de böyledir. «ALLAHümme ğfirlî» lafzı ile namaza başlanması sahih olmaz. Çünkü, bu lafız, sadece tazim için değildir; bu lafızda, kulun ihtiyacı şaibesi vardır. SerahsS´nin Muhıyt´inde de .böyledir. Esteğfiruİlah, eözübillah, mnâ lillah veya lâ havle ve lâ kuv(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vete illâ billâh veyahut da mâşâellan.lafızları ile de namaza başlan(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olmaz. Muhıyt´te de böyledir. Bir kimse, ta´zim kasdetmeden veya müezzine cevap ver(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek niyyeti ile ve şaşkınlıkla tekbir almış olsa; bu arada niyyet.de etmiş bulunsa, bu tekbirle namaza başlamak caiz olmaz. Tatarhâniy-ye´de de böyledir. Bismİilâhirrahmânirrahîm lafzı, ile de namaza başlanmış olmaz. Tebyîn´de de böyledir.. AlSahu Ekfoer lafzı, başına bir istifham (soru) elifi getirile(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rek söylenmiş olsa, bu şekilde namaza başlanmış olmayacağı husu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sunda ittifak vardır. Sıyrfîyye´den naklen Tatarhâniiyye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. ALLAHu Ekber lafzını, kâf-ı fârisî ile ALLAHu Egber şeklinde okumuş oba, namaza başlamış olur. Muhıyt´te de böyledir. Tekbir ile namaza başlanabilmesi için de, tekbirin ayakta veya ayakta olmaya yakın bir şekildeki rükû´ halinde söylenmiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ması gerekir. Aksi ıalde, tekbirle bile namaza başlanılmış olmaz. Zâhidî´de de böyledir. Hatta, oturduğu yerden tekbir alıp da, sonra ayağa kalkmış olan kişi de, namaza başlamış oîmaz. Fakat, bir kimsenin, ayakta durmaya gücü yettiği halde, nafile namazları oturduğu yerde kılması ve tekbîrini de oturduğu yerde alması caiz olur. Serâhsi´nin Muhıyt´mde de böyledir. İmânı-ı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.) ´ye göre, muktedî´nin tek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)birinin, imâmın tekbirine (bitişik gibi) yakın olması gerekir. îmâmeyne göre, muktediî, imâm tekbir aldıktan sonra, tekbir alır. Fet(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)va da İmâmeyn´m kavli üzeredir. Maden´de de böyledir, «Bu iki durumun da caiz olduğunda ihtilaf yoktur. Sahih olan da budur. İhtilaf, sadece hangisinin daha efdal ve daha evla olduğu hususundadır.» denilmiştir. Tebyîn´de de böyledir. Muktedî´nin tekbirinin, imâmın tekbirine«,yakm olması sö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zü, parmağı hareket ettirince üzerindeki yüzüğün de hareket etmesi -gibi iki tekbirin de bir anda alınması demektir. tmâmeyn´e göre, uzaklıktan kasıt ise, muktiedînin, ALLAH lafzı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın başındaki elifi, imâmın söylediği AJlahu Ekber lafzının sonunda(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ki re harfine ilave edip bitiştirmesidir. Musaffa´da da böyledir. imâma uyan kimse, imamla birlikte tekbir alır ve ALLAH laf(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zını imâmla birlikte söylemiş olmasına rağmen, ekber lafzını Ondan önce bitirmiş olursa, Fakîh Ebû Ca´fer´e göre, o kimse, namaza baş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lamış olmaz ve esahh olan da budur. Keza, imâma rükû´da yetişen bir kimse, Aliahu Ekber der; fa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kat ALLAH lafzını ayakta iken, Ekber lafzını da rükû´a varınca söyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olursa, bu kimse namaza başlamış olmaz. İmâma uyan kimsenin, henüz imâm tekbir almadan önce ALLAH demesi halinde, Zahİrü´r-Rivâye´de, namaza başlamış olmayacağı hususunda icma´ vardır. Bir kimse, imâmdan önce tekbir almışsa, sahih olan kavle göre, eğer o kimse, alidığı tekbirle imâma iktidaye niyyet etmiş ise, namaza başlamış olmaz. Fakat, bu kimse, o tekbirle imâma uymaya niyyet etmemiş ise, kendisi, tekbaşına kılacağı namaza başlamış olur. Serahsf´nin Mu-hıytfSnde de böyledir. îftitah tekbiri hususunda efdal olan, bir kimsenin, imâma yetiştiği zaman tekbir almasıdır. Sahih olan kavle göre, imâma birinci rek´atte yetişmiş olan kimse, imâmın iftitâh tekbirinin faziletine yetişmiş olur. Hasr´da, Ebû Yûsuf babmda´da böyledir. îmânı rükû´da iken, ona yetişen bir kimse, ayakta tekbirini İthr da,, onunla rükû´ tekbirini de irâde eylerse namazı caiz olur. Bu niyyeti de gereksiz olur. Serahsî´nîn Muhıyt´inde ide böyledir. bir kimsenin farsca alması mekruh olur. Muhıytfte de böyledir.bibleri muşturmuştur. Keza, bu ihtilâf, sadece arabca üe farsça arasında değildir; Türkçe, Zenciceğ,Habeşce, Nabtîce ve benzeri... arabca dışındaki bütün diller arasında geçerlidir. Kâdîhân´da da böyledir. Mebsût-u Veb´iî´de : «Ahras ve ümmî, hiç bir şey söyüyemez iseler, niyyetleri ile namaza başlamış olurlar. Dillerini oynatmaları lazım değildir.» denilmiştir. Tebyîn´de de böyledir. [22] Kıyam Kıyam, farz ve vacib namazlarda farzdır. Cevheretü´n-Ney-ytoe ve Sirâcül - Vehhâc´da da böyledir. Ayakda durmanın (kıyanım) haddi; bir kimsenin, iki elini uzattığı zaman, dizlerine yetişemez olması halidir. Kıyam esnasında, özürsüz olarak ayaklardan birinin üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rinde durmak mekruhtur. Özürlü olan kimsenin, böyle sadece bir ayağının üzerine durması, mekruh olmaz ve namazı caiz olur. Cevheretü´n - Neyyire ve Sfoacül - Vehhâc´da da böyledir. [23] Kıraat Ebû Hanife İRA.) ´ye göre, farz olan kıraat, kısa da olsa bir âyet okumaktır. Muhiyt´te de böyledir. Hulâsa´da : «esahh olan bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur.» denilmiştir. Tatarhâniiyye´de de böyledir. Kısa bir âyet okumakla iktifa eden, günahkâr olur. İkâ-ye´de de böyledir. Ebû Hanîfe´ye göre, Cenâb-ı Hakkin, iki kelimeden meyda(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na gelen (=Süımne kirtile), keyfe kadde-Sümme nazara) gibi, âyetti celilerini okumanın caiz olması hususunda, âlimler arasında ihtilâf vardi Bir kimsenin, nıüd hâmmetânî gibi bir keii-meden veya (=sâd), û (= nûn), J (=kâfJ gibi bir harften meydana gelmiş olan âyetleri okuması hakkında da, meşâyih arasında ihtilâf vardır. Musaffa´da da böyledir. Esahh olan ise, bunların caiz olmamasıdır. Ibn4 Melik´in Şerhü´I - Mecma´ında M böyledir. Keza, Zahiriyye´de de, Slrâcıi´I - Vehhâc´da da, Fethül -Kadîr´de de böyledir. Bir kimse, iki rek´atte de, âyete´I - kürsî veya müdâyene âyeti gibi uzun bir âyet okumuş olsa, bu kimsenin namazı, bütün âlimlere göre caizdir. Muhıyt´te de böyledir. Esahh plan da budur. Kâfî´de de, Münyetü´l - Musallî´de de böyledir. Kıraatin haddine gelince, bize göre, harfleri tashih, (güzel telaffuz etmek´ elbette yapılması gerekli bir iştir. Bir kimse, şayet harfleri lisanı ile tashih ederek okur fakat bunu kendisi bile işit(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mezse, o kıraatle namazı caiz olmaz. Bu, meşâyihin umumunun alıp benimsediği görüştür. Muhıyfte de böyledir. Muhtar olan da budur. Sirâciyye´de de böyledir. Sahih olan da budur. Nikâye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Hayvan keserken besmele çekme, yeminde istisna, talak, (boşama), ıtak (köle azadı), karısına karşı yemin etme ile alış - veriş gibi hususlarda da yukarıdaki kaide geçerlidir. Yani, söylediğini kendisi işitmezse, bunlar geçersizdir. Farz namazlarda. Kıraatin yeri iki rek´attır. Muhıyt´te de böyledir. Bu iki rek´atm, ük iki rek´at, son-iki rek´at veya değişik rek´atler olması müsavidir. Namazın iki rek´atli, üç rek´atli veya dört rek´atli olması da müsavidir. Şeyh Ebi´I - Mefcârim´in Nfikâye Şerhi´nde de böyledir. Bir kimse, namazda, hiç bir rek´atte kıraat etmese veya yal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nız bir rek´atte kıraat etmiş (Kur´ân okumuş) bulunsa, kimsetnin namazı fesada gider. Şemnî´de de böyledir. Vitir namazının ve nafile namazların bütün rek´atlerinde kir´aat (Kur´ân okumak) farzdır. Muhıyt´te de böyledir. Namaz içinde, uyuyarak Kur´ân okumuş olmak, caiz olmaz. ZahîHyye´de de böyledir. Farsça kıraatte bulunmak caiz olmaz. Ancak, İmâm Ebû Yûsuf (R.A. ve İmâm Muhammed (R.A.3 ´e göre, bir özre dayalı ola(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak bu caiz olur. Şeyh Ebî´l - Mekârim´in Nikâye Şerhi´nde de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, farsca ve diğer dillerle kıraat etmek caizdir ve sahihtir. Ancak, İmâmı A´zam´m da sonradan İmâmeyn´in kavline rücû´ ettiği rivayet olunmuştur. Buna da itimad edilir. Hidâye´de de böyledir. Esrâr´da : «îhtiyânm budur.» denilmiştir. Tahyık´ta : «Muhakkik âlimlerin hepsinin seçtiği de budur. Fetva da bunun üzerinedir.» denilmiştir. Şeyh Ebil - Mekârîm´in Nikâye ŞerhS´nde de böyledir. Sahih olan budur Mecma´u´l - Bah(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)reyn´de de böyledir. [24] Rükû Rükû´da vacib olan had : Kişi, eğilmesini tamamlayınca, ona, rükû´ ediyor denilebilmesidir. ŞÖyleki, o kimse, ellerini uzattı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğı zaman, diz kapaklarını tutabilmelidir. Sürâcül - Vehhâc´da da böyledir. Tam bir rükû´ yapmadan, deve çöker gibi, kıyamdan secde(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ye gitmek yanlış ise de, rükû´dan bedel olarak yinede caiz olur. Kam(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bur olan bir kimsenin kamburluğu, rükû´ derecesine erişmişse, rü-kû´u yerine getirmek için başı ile işaret eder. Hulâsa´da da, Tecnîs´-de de böyledir. Rükû´nun vakti, kirâti bitirdikten sonradır: Sahih olan bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur. Muhıyt´te de böyledir. [25] Secdeler. İkinci secde de, birinci secde gibi, icmâ´ı ümmetle farzdır. Zâhid´î´de de böyledir. Secdeyi, sünnete tam uygun olacak bir şekilde eda edebil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olmak için, alnı ve burnu birlikte yere koymak gerekir. Bunlar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dan birini, bir özür sebebi ile yere koyamamış olmak, mekruh değil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Bir kimse, hiç bir özrü olmadan, almm yere koymuş fakat bur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nunu koymamışsa, bu da, bil - icmâ´ caizdir; fakat mekruhtur. Bir kimse, bunun aksini yapmışsa, yani, burnunu yere koymuş fakat alnını koymamışsa İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ göre, yine böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Yani caizdir, fakat mekruhtur. İmâmeyn´e göre ise, bu kimsenin namazı caiz değildir. Fetvâ´da bunun üzerinedir. Bir kimsenin, secde ederken, bir Özrü olsun veya olmasın, yanağını veya çenesini yere koyması caiz olmaz. Şayet, namaz kılan kimse, Özürlü bulunduğu için, alnını ve bur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nunu yere koyamıyorsa, o kimse secde yapmaz; namazını imâ iîe kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lar. Hazânetü´l - Müftîyn´de de böyledir. Bir kimse, sadece burnu ve burnunun sert olan kemiği üze(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine secde ettiği zaman, namazı caiz olur; fakat, burnun yumuşak olan uc kısmı üzerine secde edildiği zaman, namaz caiz olmaz. Sirâ-cü´I - Vehhâc ve Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir. Bir kimse, ot, saman, pamuk, yumuşak döşeme veya kar üzerine secde ettiği zaman, alnı ve burnu istikrar bularak, sabit du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rur ve sertliği hissederse, secdesi caiz olur. Fakat, bu uzuvları istik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rar bulmaz da, bastırdıkça aşağı doğru inmeye devam ederse, secde(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)si caiz olmaz. Çamur üzerine secde edilmiş olsa, eğer çamur yerde ise, caiz olur, değilse caiz olmaz. Serîr, yani koltuk, kanepe ve benzeri şeyler üzerine secde edilmez. Çuval üzerine secde etmek caizdir. Hulâsa´d a da böyledir. Buğday ve arpa üzerine secde yapılınca, bu caiz olur. Darı, sarı darı veya dühn denilen bir cins darı ile pirinç üzerine secde edilirse, bu caiz olmaz. Fakat, şayet bu saydığımız şeylerle atılmış pamuk, çuval içine konmuş olursa, üzerlerine secde yapmak caiz olur. Sfcrâcüfl - Vehhâc´da da böyledir. Namaz kılmakta olan bir kimsenin üzerine, secde edilmiş olsa, bu secde caiz olur. Fakat, üzerine secde edilen şahıs, namaz kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mamakta veya secde eden kimsenin kıldığı namazı kılmamakta ise, Üzerine yapılan secde caiz olmaz. Bir kimsenin, özürsüz olarak; uyluğunun üzerine secde et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mesi caiz olmaz. Fakat, bir özürden dolayı, uyluğu üzerine secde et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek caizdir. Bir kimsenin, dizlerinin üzerine secde etmesi, özürlü de ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa, özürsüz de olsar caiz değildir. Hulâsa´da da böyledir. El, yerde bulunduğu takdirde, avucun üzerine secde etmek caiz olur. Esahh olan budur. TebyînMe de böyledir. Bir kimse, ölünün sırtı üzerine secde etmiş olsa, eğer ölü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nün üzerine keçe veya yün örtülmüş ve secde eden kimse de ölünün bedenini hissetmezse, bu secde caiz olur. Eğer, ölünün vücudunu hissederse, secde caiz olmaz. Serahsî´riin Muluyt´inde de böyledir. Bir kimsenin secde ettiği yer, ayaklarının bulunduğu yer(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den bir ker(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz) boyu veya iki ker(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz) boyu yüksek, olursa, o kimsenin secdesi caiz olur; daha^fazla yüksek olursa, secdesi caiz olmaz. Zâ-hidt´de de böyledir. Bir kerpicin yüksekliği ise, dörtte bir arşındır. SirâciTl -Vehhâc´da da böyledir. Hüccet´de : «Sesde edilen yerde, çokça, diken veya cam kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rıkları olsa da secde eden kimse, başını oradan kaldırıp, başka bir yere koysa, bu şekikle yapılmış olan secde caiz olur. Ancak, bu ikin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ci bir secde sayılmaz, bilakis bu iki hareket tek bir secde olur, Tatarhâniyye´de de böyledir. Bir kimse, secde esnasında, ellerini ve dizilerini yere koy- i mayı terk etmiş olsa, ittifakla namazı caiz olur. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir. Secde eden bir kimse, secde esnasında, ayaklarını yere koy-masa, secdesi caiz olmaz. Şayet, özürsüz olarak, secde esnasında, ayaklarının birini yere koymuş olsa, bu idurumda, secdesi kerahatle caiz olur. Münye Şerhi´nde de böyledir. Ayağı yere koymak, ayak parmaklarını yere koymak demek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Bir kimse, tek bir parmağını yere koymuş olsa bile secdesi caiz olur. Parmakları değil de, ayağının üst kısmını yere koyan kimsenin secdesi de caiz olur. Bir kimse, yerin dar olmasından dolayı, secde esnasında, sadece ayağının birini yere koymuş olsa, bir ayağının üzerinde ayakta durmasının caiz olduğu bu durumda da, secdesi caiz olur. Hulâsa´da da böyledir. Bir kimse, uyuyarak secde yapmış olsa, o secdeyi iade eder. Fakat, rükû ve secde esnasında uyumuş olan kimsenin, hiç bir şeyi iade etmesi gerekmez. Serahsî´nin Muhıyfünde de böyledir. Secde esnasında, alnını, küçük bir taşın üzerine koymuş olan kimsenin secdesi, eğer, alnının çoğu yere değiyorsa caiz olur; alnının çoğu yere değiniyorsa, o kimsenin secdesi caiz olmaz. TecmSs´ de de böyledir. [26] Ka´deî Ahîre (Son Otu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ruş) : Son ka´dede, teşehhüd miktarı oturmak farzdır. Teşehhüd : et - Tahıyyâtü föÜâhi. yi, sonuna kadar oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maktır. Sahih olan budur. Hatta, imâma uymuş olan bir kimse, imâmdan önce, et - Tahiy-yatfı bitirerek konuşmuş olsa, yine namazı tamamdır, Cevheretü´n -Neyyire´de de böyledir. Son ka´de, farz namazlarda da, nafile namazlarda da farz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dır. Hatta, bir kimse, iki rek´at namaz kılsa da sonunda oturmasa ve kalkıp gitse, bu kimsenin namazı fasid olur. Hulâsa´da da böyledir. Fakat, bir kimsenin, namazdan kendi isteği ile çıkması, farz değildir. Sahih olan da budur. Tebyîn´de, Aynî, Şerhu´l - Kenz´de ve fıkıh kitablarının ekserisinde de böyledir. [27] |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() Namazın Vacibleri
Farz olan, üç ve dört rek´atii namazlarda, kıraati, ilk iki rek´ata tayin etmek vacibtir. Hatta, bir kimse, dört rek´atii farz namazda, Kur´ân´ı unuta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak ilk iki rek´atte değil de son iki rek´atte veya ilk iki rek´atin biri ile son iki rek´atin birinde okumuş bulunsa, o kimsenin, sehiv sec(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)desi yapması vacib olur. Bahrü´r - Râık´ta da böyledir. Namazda, Fâtihâ ve zamm-ı sûre okumak vacibtir. Zamm-ı sûre veya onun yerini tutacak üç kısa veya bir uzun âyeti, farz namazın ilk iki rek´atında ve fâtihâ´dan sonra okumak da vacibtir. Nehrül - Fâık´ta da böyledir. Vitir Namazının ve nafile namazların her rek´atinde, kıraat (- Kur´ân okumak) vacibtir. Bahrü´r - Râıfc´ta da böyledir. Fatihayı, sûre´den önce okumak vacibtir. Nehrül-Fâık´ta da böyledir. Birinci veya ikinci rek´atte, Fâtihâ´yı unutup, zamm-ı sûre(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yi okuduktan sonra, bu durumu hatırlayan kimse; zahirü´r- rivâyeye göre, Fâtihâ´yı okur ve arkasından yeniden zamm-ı sûre okur. Mu-hıyt´te de böyledir. Yatsı namazının ilk iki rek´atinde, Fâtihâ´yı okumayıp zam(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)m-ı sûre okuyan kimse, son iki rek´atinde bunları iade etmez. Fakat, eğer bu kimse, Fâtihâ´yı okumuş olur fakat zamm-ı sûre okumamış bulunursa, bu durumda, son iki rek´atte, Fâtihâ´yı ve zam-ı sûreyi okur. Ve o kimse, bunları açıktan okur. Sahih olan da budur. Hİdâye´de de böyledir. Bir kimse, yatsı namazında ilk iki rek´atte, hiç bir şey okumadığı zama, son rek´atlerde Fâtihâ ve zamnı-ı sûreyi okur. Ve bunları açıktan okur. Ayrıca da sehiv secdesi yapar. FetâvâyÜ Kâdî-hân´ın, Sehiv Secdesi Bölümü´nde de böyledir, ilk iki rek´atte Fâtihâ´yı iktisar edip, her rek´atte yalnız bi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rer defa okumak da vacibtir. Münye´de de böyledir. îlk iki rekatte veya onların sadece— birinde, Fâtihâ´yı arka arkaya iki defa okuyan kimsenin, sehiv secdesi yapması lazım gelir. Bir kimse, Fatihâ´dan sonra zamm-ı sûre okur ve ondan sonra da tekrar Fâtihâ´yı okursa, o kimsenin, sehiv secdesi yapması gerekmez. Zahîriyye´de ve Tecnîs´de de böyledir. Esahh olan da bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur. Zahidî´de de böyledir. Her rek´atta tekrarlanan fiillerin, her birinde tertibe riayet etmek de vacibtir. .Secdeler gibi... veya, bütün namazlarda rek´atle-rin sayısı gibi... Hatta, birinci rek´atteki secdelerden birini unutan kimse, o secdeyi namazın sonunda kaza etmiş olsa, caiz olur. Keza, mesbûk (imâma sonradan uyan kimse>, imâm nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zım bitirdikten sonra, namazının kalan kısmım kendisi keza eder. Bize göre bu böyledir. Şayet, tertib vacib değiî de farz olsaydı, o, te(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hir edilmiş olurdu. Yani, imâma sonradan uyan kimsenin, yetişme(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)diği rek´atJeri sonradan kaza ettiği gibi, tertibe riayeti unutan kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)senin, de bunu namazın sonunda kaza etmesi gerekir. Fakat, her rek´atte kıyam (=ayakta durmak), rükû ve her na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazın ka´de-i ahîresiı (=son oturuşu) gibi tekrarsiz olarak meşru´ kılınmış olan fiillerde; tertib farzdır. Hatta, kıyâm´dan Önce rükû´ etmiş olan veya rükû´dan önce secde etmiş bulunan kimselerin na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazı caiz olmaz Keza, bir kimse, teşehhüd miktarı oturduktan sonra, üzerinde, secde bulunduğunu veya benzeri bir durum olduğunu hatırlasa, o oturuşu batıl olur. Tebyin´de de böyledir. Rükû´dan doğrulma sırasındaki kıyamda, itidalin farz ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)madığında icma´ vardır. İmâm Ebû Hanife İRA.) ve İmâm Muham-mede lR.A.)e göre böyledir. Zahirîyye´de de böyledir. İki secde arasındaki oturuşta da durum aynıdır. Yani, tama-ninet farz değildir. Kâfi´de de böyledir. Rükû´da, secdelerde ve bütün rükünlerde itidal farzdır. Bunlarda, itidal, binefsihi farzdır. İmâm Kerhî´de, İmâmı A´zam (RA) ve İmâm Muhammed CR.A.) ´in sözleri üzerine, bunların farz olduğunu söylemiştir. Zahîriyye´de de böyledir. Sahih olan da bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur, îbnî Emirul - Hac´m Mtinye Şerhİ´nde de böyledir. Ta´dil-i erkân: Bütün azaların sakinleşmesi, mafsalların (= bedendeki eklem yerlerinin^ muHamin olması (= yani her uz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)vun bütün hareketlerinin durması) demektir. Ta´dil-i erkân´m en az miktarı ise, bir defa «SübhânALLAH» di(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yecek kadar durmaktır. Ayni Şerhül - Kenz´de ve Nehrü´l - Fâık´ta da böyledir. Ka´deiûlâ (—birinci oturuş) da, teşehhüd miktarı oturmak da vaoibdir. Bu, dört ve üç rek´aîüi namazlardadır. Ve müddet, iki(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nci secdeden, başın kaldırılması ile başlar. Esahh olan da budur. Zâhîrtyye´de de böyledir. Ka´de-i ûlâ´da olduğu gibi, ka´de-i ahire´de de teşenhütde bulunmak (=et - Tahiyyat´ı okumak) vaciptir. Sirâcül VehhAc´a göre, sahih olan budur. Serâhsî´nin Muhıyt´ine göre ise, bu esahhtır. Teşehhüd, et- Tahiyyat´ı okumaktır, ki şöyledir. Zahidî´de de böyledir. Bu, teşehhüd, bize, Abdullah bin Mes´ûd tarafından nak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledilen teşehhüddür. Bu teşehhüdü okumak, Ibn´i Abbâs´m (R-A*~ hümâ) naklettiği teşehhüdü okumaktan evladır. Hidâye de de boy- Teşehhüd´ün lafzı ile, elbette, teşehhüd´de olan manaları kasdetmek gerekir. Sanki, o kimseyi AİIahu Teâlâ diriltiyor o da, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz´e, kendi nefsine ve evliyaıülaha lAi-lah Dostlarına) selam veriyor... Zâhîdfde de böyledir. Selamın lafzı da (yani: «es-selâmü aîeyküm ve rahmetul-lah» demek) vacibtir. Kenz´de de böyledir. Vitirde Kunut Dualarını okumak vaciptir. Bayram Namaz-Ianndaki tekbirler de vacibdir. Sahih olan dâ budur. Hatta, bunların îerkedilmesi halinde, sehiv şeddeleri vacib olur. Aşikar okunacak yerde, açıktan okumak; gizliden okuna(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)cak yerlerde, gizli okumak da vacibdir. Tebyin´de de böyledir. Sabah namazının iki rek´at farzında, akşam namazının ilk iki rek´aünde ve yatsı namazının da ilk iki rek´atinde, imâm açıktan okur. îlk iki rek´atten sonraki rek´atlerde İse, imâm gizlice okur. Zâhidi´de de böyledir. Öğle ve ikindi namazlarında, imâm Arafad´da olsa bile gizli okur. Cum´a ve Bayram Namazlarında ise, imâm açıktan o-kur. Hîdâye´de de böyledir. İmâm olan kimse, ramazanda, terâhvih ve vitir namazların(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)da açıktan okur. Ancak, yalnız başına namaz kılan kimse, kıldığı namaz gizli oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nacak bir namaz ise, onun gizli okuması vacibdir. Sahih olan da bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dur. Fakat, eğer namaz açıktan okunacak bir namaz ise, bu durumda tek başına namaz kıüan kimse muhayyerdir. Dilerse, açıktan okur ki bu daha efdâldir. Ancak, bu durumda, da açıktan okuması, imâm gibi mübâlağlı olmalıdır. Çünkü, onu dinleyen biri bulunma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maktır. Tebyîn´de de böyledir. Açıktan okurken, imâm kendisini yormaz. Bahrü´r - Raik´ta da böyledir. İnsanların duyma ihtiyacından fazla sesini yüksel(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ten imâm günahkar olur. Çünkü, imâmın açıktan okumasının sebe(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)bi, ancak, dinleyen cemaatin kalplerinde huzur hasıl olması, tedeb-bür ve tezekkür meydana gelmesidir. Sirâcül - Vehhâc´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Namaz için lüzumlu olan zikir de açıktan söylenir. İftitah tekbiri gibi ...iftitah tekbiri, farz olmamasına rağmen, namazın başladığına bir alamet olsun diye vaz´ olunmuştur. İntikâl tekbirleri de böyledir. İmânı olan kimse, bu tekbirleri her eğriliş ve .doğruluşfa, açıktan getirir. Fakat, namazı yalnız kılan kimselerle, bir imâma uymuş olan kimseler, bu tekbirleri açıktan almazlar. Bayram namazlarındaki tekbirler gibi bazı namazlara mah(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sus olan tekbirler açıktan söylenir. Irak ulemâsının mezhebinde, kunut tekbiri de açıktan alınır. Hidâye Sahibi ise, bu tekbiri gizli söylemeyi İhtiyar etmiştir. Teşehhüd okumak, «âmin» demek ve teşbihleri söylemek gibi, yukarıda söylediğimiz zikirlerin dışında kalan şeylerse, açıktan okunmaz. Bahrü´r- Râık´ta da böyledir. Gece kılacağı bir namazı unutarak terk eden kimse, onu gündüz kaza etmek için, imâm olur ve gizli okursa; sehiv secdesi yapması gerekir. Fakal, bu kimse, gündüz kılınacak bir namaz için, imâm ola(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rak kıidınrsa, gizli okur; açıktan okumaz. Şayet ununtur da açıktan okursa, sehiv secdesi yapması lazım gelir Fetâvây* Kâdlhân´ın, sehiv Secdeleri Bölümü´nde de böyledir. Münferidin, bu namazları kaza ettiği zaman, açıktan okun(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ması gereken namazlarda, nasıl okuması gerektiği hususunda me-sâyih arasında ihtilaf doğmuştur. Esahh olan ise, bu gibi namazlarda açıktan okumanın ehdal olduğudur. Muhıyt´te ve Kâfi´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Şemsü´I - eimme ve Farü´l islâm da bunu ihtiyar etmiştir. Kâdihân da: «Sahih olan budur.» demiştir. Zehıyre´de de: «Bu esah-hdır..» denilmiştir. Tebyin´de de böyledir. Hulâsa´da, Asıl´dan naklen: «Bir kimse, yalnız başına na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz kılarken, Fâtiha´yı veya zamm-ı sürenin bir kısmını okuduktan sonra, bir başka şahıs gelir ve o kimseye uyarsa, imâm Fatihâ´yı ikinci defa ve açıktan okur.» denilmiştir. Bahrü´r - Râık´ta da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Fakat, gündüz kılman nafilelerde, gizli okumak vacibdir. Gece nafile kılan kimse ise, muhayyerdir. (Dilediği gibi okur.) Zâbidi´de de böyledir. Açık ve gizili okumanın hududunda da itilaf edilmiştir. Fakıyh Ebû Ca´f er ve Şeyhü´l - İmâm Ebû Bekir Muhammed bin Fadl: «Açık okumanın en aşağı derecesi, başkasına duyurmak; gizli okumanın en aşağı derecesi ise kişinin kendi duyacağı kadar oku-masıdır.» demişlerdir. İtimatta bu kavledir. Muhıyt´te de böyledir. Sahih olan da budur. Vikaye´de ve Nikâye´de de böyledir. Alimle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rin ekseriyetinin almış olduğu görüş debudur. Zahidi´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Bir kimsenin, dudakları oynasa ve bir başka kimse de ona iyice yaklaşıp, kulağını onun ağzına tuttuğu halde, onun sesini an(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)cak işitiyorsa fakat onun okuduğunu anlamasa, buna, Mücemcek ( = pek anlaşılmayan söz, açıklık kazanmıyan haber,) denir. [28] Namazın Sünnetleri: İftitah tekbiri için elleri kaldırmak, Elleri kaldırırken parmakların arasını açmak, İmâm olan kimsenin tekbiri açıktan alması, Sübhânekeyi gizli okumak, Eüzüyü ve Besmeleyi gizüi okumak, Fâtihâ´dan sonra «âmin»i gizli söylemek, Sağ eli sol el üzerine koyarak, elleri göbek altında bağlamak, Rükû´a giderken tekbir almak, Teşbihleri üçer defa söylemek, Rükû´da elleri ile diz kapaklarını tutmak ve bu sırada, parmak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lan açık bulundurmak, Secdeye giderken tekbir almak, Secdede dirsekleri yere koymamak, Secdede, karnını uyluğu üzerine koymamak, Secdede, üç defa teşbih etmek, , Secdede, elleri ve dizleri yere koymak, Otururken, sol ayağı yere yayıp sağ ayağı dikmek, Rükû´dan tam doğrulmak (kavme İki secde arasında tanı oturmak (celse), Bahrü´r - Râık´ta da böyledir. Kavme´de ve celse´de tamaninet de sünnettir. Tamanînet: kav(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)me ve celse esnasında, bedenin sakinleşmesi ve «sübhanALLAH» diye(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)cek kadar, bu şekilde durması demektir. İbn-i Emîrü´l - Hâc´ın MÜn-ye Şerhi´nde de böyledir. Peygamber (S.A.Vi Efendimize salavat getirmek. Ve o´na dua-olmektir. [29] Namazın Edebleri: Ayakta iken secde yerine bakmak, Rükû´da iken ayakların üstüne bakmak, Secdelerde iken burnun ucuna bakmak. Otururken kucağına (uylukların üstüne) bakmak, Sağına selâm verirken, sağ omzuna; soluna selam verirken, sol omzuna bakmak, Esnerken ağzını kapamak. Güç yettiği kadar öksürmemek. Bahrü´r - Râik´ta da böyledir. [30] Namazın Keyfiyyetî (=Nâmaz Nasıl Kılınır?) Namaza başlamayı murad eden kimse, önce tekbir alır ve baş parmakları, kulak yumuşaklarının hizasına varıncaya kadar ellerini kaldırır. Tebyin´de de böyledir. Tekbir alırken başını eğmez. Hulâsada da böyledir. Fakîh Ebû Câ´fer: «Bu kimse, ellerinin içini kıbleye karşı çevirir; parmaklarının arasını açar; ellerini kaldırır ve başparmak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ları, kulak yumuşakları hizasında istikrar bulduğu zaman tekbirini alır.» demiştir. Şemsü´I - Eimme Serahsî ise: «Meşâyih´in âmmesi bu görüşte(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.» demiştir. Muhıyt´te de böyledir. Namaza başlayacak olan kimse, ellerini tekbirden önce kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dırır. Esahh olan da budur. Hfdâye´de de böyledir. Vitir´deki Kunut Tekbiri ile Bayram Namazlanndaki tek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)birler de böyledir. Bunlardan başka, hiç bir tekbirde eller kaldırıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz, el - ihtiyar Şerhü´l - Muhtâr´da da böyledir Sahih olan kavil üzere, bize göre, namaza girmeyi murad eden kimse, şayet ellerini kaldıracak olsa, yine namazı fasid olmaz. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir. Kadınla bu tekbirler esnasında ellerini, omuzları hizasına kaldırırlar. Sahih olan budur. Hfdâye´de ve Tebyîn´de de böyledir. Erkekler, tekbir esnasında ellerini kaldırdıkları zaman parmaklarım tam bir şekilde birbirine bitiştirmedikleri gibi, tam bir şekilde açmazlar da. Bilakis, hali üzere bırakırlar ve parmaklar kapalılıkla açıklık arasında kalır. Nihâye´de de böyledir. İtimad edilen kavil de budur. Muhıyt´te de böyledir. Tekbir aldığı halde, ellerini kaldırmış bulunan kimse, tek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)biri bittikten sonra, artık ellerini kaldırmaz. Fakat, bu hali tekbir alırken hatırlarsa-, ellerini kaldırır. Bir kimsenin, kaldırılması sünnet olan yere kadar ellerini kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dırmaya gücü yetmezse, ellerini gücünün yettiği yere kadar kaldı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rır. Bir kimsenin, sadece bir elini kaldırmaya gücü yeterse, o elini kaldırır. Eğer, bir kimsenin, ellerini sünnet olan yere kadar kaldırmaya gücü yetmez fakat daha yukarıya kaldırmaya gücü yeterse, öylece k?3dırııvTebyin´de de böyledir. Mebsût´ta: «Bir kimse, «ALLAH» lafzının başındaki elifi medde-derse ( — uzun okursa´ namaza başlamış olmaz. Bunu, kasden ya(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)parsa, o kimsenin, kâfir olmasından korkulur.» denilmiştir. Keza, (´Ekber» lafzının «elifi» ni veya «Be» sini uzatırsa, o kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se, yine namaza başlamış olmaz. Bir kimsenin «ALLAH» lafzının «He» sini ve «Ekber» lafzının «Re» sini uzatması da hatadır. «ALLAH» lafzının «lam» mı uzatmak sevaptır. «ALLAHu Ekber» de «He» cezm edip «ALLAH Ekber» şeklinde okumak da hatadır. Fethü´l - Kadîr´de de böyledir. Bir kimse, ALLAHu Ekber lafzının hemzelerini uzattığı za(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)man, bu hal şek ( = şüphe) yerinde olduğundan, namazı bozulur. Ekber lafzında «Be» ile «Ra» arasında bir elif getirerek birazcık uzatmak, bazılarına göre, namazı ifsad eder; bazılarına göre ise, ifsad etmez. Nihâye´de de böyledir. Namaz kılan kimse, sağ elini sol elÜnftı üstüne koyarak, ellerini göbeği altında bağlar. Muhıyt´te, İmâm Hâzerzâde´den naklen: «Namaz kılan kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se, tekbir aldıktan sonra, sağ elini sol elinin üzerine kor ve ellerini göbeğin altında bağlar.» denilmiştir. Nihâye´de de böyledir. Kadın, ellerini göğüslerinin üzerine koyar. Münye´de de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Kendisinde sünnet olan zikir bulunan her kıyamda, elleri bağlamak da sünnettir. Sübhâneke´yi, Kunut dualarını okumak ve cenaze namazını kılmak gibi... Bayram tekbirlerim almak gibi... kendisinde sünnet olan zikir bulunmayan kıyamlarda ise, elleri bağlamayıp salıvermek sün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nettir. Nihâye´de de böyledir. Sahih olan da budur. Hidâye´de de böyledir. Şemsü´l - Eimme Scrahsî, Sadrü´l - Kebir Bürhânü´l - Eim-me ve Sadrü´ş - Şehid Hüsâmü´d - Dîn de bunla fetva vermişlerdir. Muhıyt´te de böyledir. întd´kâl´da sünnet olan zikir söylendiği sırada, rükû´ kay(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mesinde, ellerin salıverilmesi gerektiğinde, ulemânın ittifakı var(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dır. Ebî Mükânim´in Nikâye Şerhi´nde de böyledir. Âlimlerimizin ekserisi, ellerin bağlanmasını istihsân etmiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerdir. (Güzel görmüşlerdir.) Hulâsa´da da böyledir. Musaffâ´da da «Bu sahihtir» denilmiştir. Ebî Mükârîm´m Nikâye Şerhi´nde de böyledir. El bağlamanın şekli şudur: Sağ avucun içi, sol elin dışına ko(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nur; bas parmak ve küçük parmak ile sol bilek tutulur; geri kalan parmaklar ise, kol üzerinde serbest bırakılır. Ayakta dururken, münasip olan, iki ayağın arasını dört parmak kadar açmaktır. Hulâsa´da da böyledir. Namaz kılan kimse, ellerini bağiadıktan sonra «Sübhaneke» yi okur: Hidâye´de de böyledir. İmâm da, muktedi de, münferîd de «Sübhaneke» yi okur. Tatarhâniyye´de de böjdedir. Asıl´da ve Nevâdîr´de «ve celle senâük» zikredilmemiştir. Muhıyt´te de böyledir. Tahrîmeden (= iftitah tekbirinden) sonra da, senâ´dan (sübhâneke´yi okumaktan) sonra da tevcih edilmez. (Yani: «Alla.-hümme innî veccehtü...»´ duası okunmaz.) Şeyh Ebî MekârimUn Nikâye Şerhi´nde de böyledir. Evlâ olan, bu duayı tekbirden önce de okumamaktır. Böylece o duâ, niyyete ilave edilmemiş olur. Sahih olan da budur. Hidâye´de de böyledir. Namaz kılan kimse, sonra «eûzü çeker. Eûzü´nün şekil şudur. (Eûzü billahi min eş-şeytânirracîm) Muhtar olan da budur. Hulâsa´da da böyledir. Fetva da böyle verilir. ZâhÜdî´de de böyledir. Alimlerimizin görüşüne göre, eûzü´yü gizlice çekmek sün(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nettir. Zehıyre´de de böyleedir. İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)´e gö(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)re, eûzü çekmek, senâ´nm (sübhâneke´nin) haricindedir ve kıraate tabidir. Hatta, mesbûk (eûzü´yü, yetişemediği rek´atlerin kaza etmi-ye kalkınca çeker. Namaza, imâm ile başlayan kimseler ise, böyle değildir. Bayram namazları kılınırken, mesbûk eûzü´yü tekbirlerden sonraya bırakır. Hidâye´de ve ekseri metinlerde böyledir. Eûzü, ancak namazın başlangıcında çekilir. Namaza başla(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dığı halde, eûzü´yü çekmeyi unutarak. Fâtiha´yi okumaya başlayan kimse, artık dönüp eûzü çekmez. Hulâsa´da da böyledir. Namaz kılan kimse, sonra «Besmele» çeker. «Bismillâhi´r - Rahmâni´r - Rahîm» Kur´ân-ı Kerîm´den bir âyettir. Sürelerin aralarını ayırmak için indirilmiştir. Zahîriyye´de de böyledir. Besmele´yi, namazda, zamm-ı sûre yerine okumak mekruh(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tur. Farz olan kıraat, sadece Besmele çekmekle eda edil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olmaz, Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir. Besmele, her rek´atin başında okunur. Bu, Ebû Yûsuf (R. A.) ´un kavlidir. Muhıyt´te de böyledir. Huccet´de: «Fetva bunun üzerinedir.» denilmiştir. Tatarhâriiyye´de de böyledir. Fâtihâ ile sûıe arasında besmele çekilmez. Vikâye´de ve Ni-kâye´de de böyledir. Sahih olan da budur. Bedâi ve Cevheretü´n -Neyyire´de de böyledir.Sonra Fâtihâ okunur.Sirâc´ül - Vehhâc´da da böyledir. Namaz kılan kimse, Fâtihâ´yı bitirdikten sonra «âmin» der. Sünnet olan, âmn´i gizli söylemektir. Muhıyt´te de böyledir. Âmîn kelimesinde, iki lügat vardır: Med ve kasr C=uzat-mak ve kısaltmak). Âmîn kelimesinin manası: îstecib I duamızı - kabul et) demektir. Âmin kelimesinde, mim harfini şeddeliyerek «âmmîn» şeklinde okumak, fahiş bir hatadır. Fakat, bu kelimeyi şeddeli olarak «am-mîn» şekiiııde okuyan kimsenin de namazı bozulmaz. Fetva ıda bu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nun üzerinedir. Çünkü bu lafız, Kur´ân´da mevcudtur. Tebyîn´de de böyledir. Münferîd, İmâm ve İmâma uyan kimselerin hepsi de, «âmin»´i i, gizli söylemek hususunda müsavidirler. Zâhidî´de de böyledir. İmâma uyan kimse, öğle ve ikindi namazları gibi açıktan okunması gereken bir namazda,, imâmın «veleddâlîn» dediğini du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)yarsa bazı meşâyihimiz: «O kimse âmin demez» demişlerdir. Fakflı Ebû Ca´fer el - Hîndivânî ise: «O kimse âmin der.» demiştir. Muhiyt-te de böyledir. Cum´a ve bayram namazlarında, imâma uyan bir kimse, imâma uyan başka kimselerin âmin dediği işitirse, kendisi de âmin der. İmâm Zahîrü´d - Dîn de: Âmîn der» demiştir. Fetâvâ´dan nak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)len, Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir. Sonra, namaz kılan kimse Fâtihâ´ya, bir sûre veya üç âyet zam(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meder: îbn-i Emiri´l - Hâcc´m, Miinye Şerhi´nde de böyledir. Uzun bir âyet de, bir sûrenin veya üç kısa âyetin ye(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rini tutar. Tebyîn´de de böyledir. Namaz kılan kimse, kıraatten sonra rükû´a varır: Sahih mezheb de budur. Hulâsa´da da böyledir. Câmius - Sagir´dc : «Namaz kılan kimse, eğilirken tekbir alır.» denilmiştir. Hidâye´de de böyledir. Tahâvî ise: «Bu sahih´dir. demiştir. Mî´racü´d - Dirâye´de de böyledir. Namaz kılan kimse, rükû için eğilmeye başladığı esnada, tekbire de başlar; eğilmesini tamamladığı sırada, tekbirini de biti(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rir. Muhıyt´te de böyledir. İmâm, rükû´ ve diğerlerinin tekbirlerini açıktan alır. Bu «zâhirü´r - rivâyedir. Tatarhâniyye´de de böyledir. Hulâsa´da da: «Esahh o] an budur, denilmiştir. Namaz kılan kimse, tekbirdeki «ra» harfini cezm eder Ç=yani Harekesiz okur.) Nihâye´de de böyledir. Namaz kılan kimse, iki eli ile dizlerine dayanır. Hidâye´de de böyledir. Sahih olan da budur. Bedâ´ı´de de böyledir. Namaz kılan kimse, rükû´da dizlerine dayanırken, parmak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)larının arasını açar, Bu halin halicinde parmakları açmak, menduh değildir. Secde halinin haricinde ise, parmakların arasını kapatmak da mendup değildir. Bu iki halin dışında, parmaklar, kendi halle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rine terkedilrüer. Hidâye´de de böyledir. Rükû´a varan kimse, sırtını dümdüz eder. Hâttâ, sırtının üzerine bir bardak su konulmuş olsa, orada dökülmeden durur. Rükû´a varan kimse, başını eğmez ve kaldırmaz. Başı ile belif aynı hizada dümdüz dtrur. Hulâsa´da da böyledir. Rükû´ esnasında, dizleri de yay gibi bükmek mekruhtur. Kadın, rükû´a az eğilir; dizlerine dayanmaz; parmaklarını açmaz ve parmaklarını kapalı bir şekilde, uyluklarının üzerine koyar Dizlerini büker ve dirseklerini böğründen uzaklaştırmaz. Zahidi de de böyledir. Rükû´a varan kimse, üç defa «Sübhane Rabbiye´l azim» der Bu, teşbihin en az söyleneceği miktardır. Aslında, bir kimse, teşbihi tamamen terk etse veya sadece bir defa söylemiş olsa; bu da caiz(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir fakat mekruhtur. Namaz kılan kimse, bütün azaları mutmain olduktan sonra başıjni rükû´elan kaldırır. Ancak, bu durumda, azaların sakin olmasını terk eden kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)senin namazı da, İmâm-ı A´zam (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)´e göre. caizdir. Hulâsa´da da böyledir. Bir kimse, imâm olup namaz kıldırmakta ise, rükû´dan doğ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rulunca, bil- icam´ «Semî´ALLAHü limen ha m i deh´ der. Namaz kılmakta olan kimse, muktedi ise, «Semi´ALLAHû li men hamiden» demez; «Atiahümme Rabbena Iekel - hamd» der; bunda ihtilaf yoktur. Namaz kılmakta olan kimse münferid ise, esahh olan kavle göre, bunların her birisini de söyler. Muhıyt´te de böyledir. İ´timâd edilen de budur. Tatarhaniyye´de de böylddir Esahh olan da budur. Hidâye´de de böyledir, Sonra, başka bir rivayette de: «bu iki teşbihi cem eden kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se, tesmi´ci doğmlurken okur. doğrulunca da «Rabbena lekel -hamd» der. denilmiştir. Zahidi´de de. böyledir. Sahih olan da budur. Kınye´de de böyledir. Muhammed bin Yûsuf´dan, «Rükû´dan doğrulurken semi´al - lahü limen hamideh demeyen kimsenin durumundan sorulunca, O: «Kalktıktan sonra bunları söylemez» demiştir. Keza intikal hallerinde zikredilmesi gereken teşbihler, bu -durumlarda söylenmemiş olursa, başka yer ve durumda da söylen(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mezler. Rükû´dan secdeye -inerken, kiyâm´dan rükû´a eğilirken söy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lenmesi gereken tekbirleri söylememek gibi... Veya, secde teşbih(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerini, başını secdeden kaldırdıktan sonra söylemek gibi. Hasılı, her şeyi kendi yerinde yapmaya riâyet etmek gerekir. Yetime´den naklen Tatarhaniyye´de de böyledir. Namaz kılan kimse, «semi´ALLAHû ti men hamideh» dediği zaman, en sonraki «he» harfini cezm eder; bu «he» deki harekeyi belli etmez. Hüccet´ten naklen Tatarhaniyye´de de böyledir. Namaz kılan kimse, rükû´dan doğrulup, dümdüz olduğu zaman, tekbir allir ve secdeye gider. Hidâye´de de böyledir. Tekbire, eğilmeye başladığı sırada başlar ve secde de iken Üç defa «sübhâne Rabbiye´l - a´la» der; ki, bu en az miktardır Mu-hıyt´te de böyledir. Bu gibi teşbihleri, rüku da ve secdelerde üçten fazla söyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mek müstehabtır. Bu fazla teşbihleri, tek sayıda bitirmek de müste-habtır. H3dâye´de de böyledir, Rükû´ ve sücûddaki bu teşbihlerin, en azı üç, ortası beş ve en mükemmeli de yedi defa söylemektir. ez-Zâd´de de böyledir. Ancak, imânı olan kimse, cemaati usandırmamak için fazla miktarda söyleme?. Hidâye´de de böyledir. Bir kimse, secdeye varmayı murad ettiği zaman, önce yere, en yakın olan uzvunu kor. Şöyle ki: O kimse, evvela iki dizini, son(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ra iki elini, sonra da burununu ve daha sonra alnını yere kor. Secdeden kalkmak istediği zaman ise, önce alnını, sonra bur(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nunu, sonra da ellerini ve daha sonra da dizlerini kaldırır. Namaz kılan kimse, normal olduğu zaman böyle yapar; fa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kat, buna gücü yetmiyecek durumda ise, mümkün olanı yapar; me(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)selâ: Önce ellerini, sonra dizlerini koyar. Veya sağ dizini önce, sol dizini sonra koyar. Tebyin´de de böyledir. Namaz kılan kimse, secde esnasında, ellerini kulaklarının hizasına koyar. Parmaklarının uçları kıble istikametinde olur. Ayak parmaklarının uçları da kıble istikametinde olur. Secde esnasında, ellerin ayasına dayanılır. Dirsekler ise, böğür(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerden ayrı tutulur. Kollar yere serilmez. Hulâsa´da da böyledir. Namaz kılan kimse, karnını dizlerinden uzak tutar. Hidâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ye´de de böyledir. Kadınlar, rükû´da ve secdelerde, kollarını yanlarından uzak-laştırmazlar; secdelerde, karınlarını uyluklarının üzerine koyarlar. Hulâsa´da da böyledir. Bu hususlarda, cariye de hür kadın gibidir. Ancak, cariye iftitah tekbîrinde, ellerini erkekler gibi kaldırır. SÜrâcü´İ - Vehhâc´ da da böyledir.Sonra, başım kaldırır ve tekbir alır. Burada sünnet olan, oturması tamam olana kadar, nama? kılan kimsenin başım kaldırması dır. Bize göre, bu oturuşta, sünnet olan bir zikir yoktur. Cecheretü´n - Nfeyyire´de de böyledir. Bir kimse, oturmasını tamamlamadan ikinci secdeyi yap(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mış olsa, İmâm-ı A´zam (R.A.) ve îmâm Muhammed CR.AJ´e güre bu da caiz o3ur. Hidâye´de de böyledir. Secdeden başım kaldırmak, bir rükû´n değildir. Aslında, rükû´n itikâlidir. Çünkü itikâl olmayınca, ondan sonrakinin olması da mümkün değildir. Ve, bu intikâl de, ancak başı kaldırmakla mümkün olur. Bundan dolayıdır ki, başın kalması gerekir. Hatta, başı kaldırmadan intikâl mümkün olmuş olsaydı, o kimsenin nama(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zı caiz olurdu. Meselâ : Yastık üzerine secde eden kimsenin önünden yastık kaldırılınca alnının yere dokunması gibi... Nİhâye´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Bası kaldırmanın derecesi hakkında ihtilâf edilmiştir. Ebû Hanife (R.A.) dan rivayet edildiğine göre: Doğrulmuş olma hali, eğer oturuş durumuna yakınsa, bu caizdir. Fakat durumu yere daha yakınsa, bu caiz değildir. Tebyin´de ide böyledir. Esafih olan da budur. Hidâye´de 4e böyledir. Ebû Yûsuf (R.A.) tan rivayet edildiğine göre: Bir kimse, başını kaldırdığı zaman, o kimseye «başım kaldırdı» deniüebilirse, bu miktar kaldırmış olması caizdir. Muhıyt´te :«Bu esahhtır» denilmiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Tebyîn´de de böyledir. Sahih olan da budur. Bedâf de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Sonra tekbîr alır ve İkinci secde içfcn eğilir. İkinci secde de, birinci secdedeki gibi teşbih eder, Muhıyt´ te de böyledir. Sonra, secdeyi tamamlayınca ayağa kalkar. Bu kalkış esnasında oturmaz. Elleri ile, yere de dayanmaz. Ancak, eHeri ile dizlerine dayanır, Muhıyt´te de böyledir. Bize göre, bir özrü olmayan kimsenin bu dayanmayı terk etmesi müste-habtır. Meşhur olan kitablarm çoğunda da böyledir. Bahrü´r -.Râık´ ta da böyledir. Bir kimsenin, bu kalkış esnasında oturmasında veya yere dayanmasında da şafii mezhebinde´ olduğu gibi bir beis yok(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tur. Zchîriyye´de de böyledir. Namaz kılan kimse, ikinci rek´ati de birinci rek´at gibi kılar. Yalnız, bu ikinci rek´atte, iftifah tekbiri almaz ve eûzü çek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)me/.. KudrûH´de de böyledir. Namaz kılan kimse, ikinci rek´atm ikinci secdesinden başını kaldırdığı zaman, sol ayağını yere serer. Ve namaz kılan kimse, yere serdiği bu sol ayağının üzerine oturur. Sağ ayağını da dikerek, parmak uçlarını kıbleye doğru çe(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)virmiş olur. Ellerini uyluklarının üzerine koyar. Ellerinin parmak(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)larını ise yayar. Hidâye´de de böyledir. Diz kapaklarını tutmaz. Esahh olan da budur. Hulâsa´da da böyledir. Kadın ise, sol kalçasının üzerine oturur. Ve iki ayağım da sağ tarafından çıkarır. Hidâye´de de böyledir. Ve İbni Mes´ud´ım Rivayet ettiği Teşehhüdü okur. Kâîi´de de böyledir. Namaz kılan kimse, bu teşehhüdden sonra, hiç bir şey oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz. Serahsînin Muhıyt´inde de böyledir. Tahiyyat´ı okuyan kimse, «eşhedü en lâ ilahe illALLAH» lafzı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na varınca, şehadet parmağı ile işaret eder. Muhtar olan kavle göre ise, işaret etmez. Hulâsa´da da böyledir. Fetva da bunun üzerinedir. Müzmerât, Kübrâ´dan böyle nakledilmiştir. Âlimlerin çoğu da bu işareti doğru görmemişlerdir. Münyetü´l - Mü Eti ise, bu işa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)reti mekruh saymıştır. Tebyîn´de de böyledir. Namaz kılan kimse, Teşehhüd´ü okuduktan sonra ayağa kal(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kar. Muhıyt´te de böyledir.Cellâbî´de: «Oturur vaziyette iken ayağa kalkmak, secde halinden ayağa kalkmak gibidir.» denilmiştir. Tahâvi ise: «Kalkar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ken, elleri ile yere dayanmasında bir beis yoktur.» demiştir. Zâhî-dî´de de böyledir. Namaz kılan kimse, ayağa kalktığı zaman, son iki rek´atde de, ilk iki rek´atte yaptığı gibi kıyam, rüku´ ve secde fillerini yapar. Muhıyt´tc de böyledir. Son rek´atlerde, secde Fâtihâ okunur. Kâfi´de de böyledir. Son rek´atlerde, Fâtihâ´dan sonra, ilave olarak bir şey oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak mekruhtur. El - İhtiyar Şerhü´l - Muhtardan naklen, Sirâcül -Vehhâc´da da böyledir. Namaz kılan kimse, bu son iki rek´atte, bir şey okumayı ve teşbihi terk etmiş olsa, o kimse üzerine bir şey lazım gelmez. Bunla(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rı sehven okumamış olsa da, sehiv secdesi gerekmez. Fakat, bunları okumak daha efdaldır. Sahih olan rivayet de.budur. Zehıyre´de de böyledir. îtimad edilen kavil de. budur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Esahh olan da budur. Muhiyt´in Kıraat Bölümü´nde ide böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Bu kavil şahindir ve zâhirü´r - rivâyedür. Beda´i´de de böyledir. Bu son iki rek´atte susmak mekruhtur. Hulâşa´da da böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Namaz kılan kimse, ka´de-î ahire de oturur. Bu oturuş, birinci oturuş gibidir. Hidâye´de de böyledir. Bu oturuşta da, teşehhüd´ü okur. Teehhüdden sonra da Pey(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)gamber (S.A.V.) Efendimize salavat getirir. Muhıyt´te de böyledir. İinâm Muhammed (R.A.J ´den : «Peygamber (S.A.V.) Efen-diımz´e nasıl salavat getirileceği» soruldu, O da : «Salavât getirecek kimse der.» dedi. Bazıları, demeyi kerîh görmüşlerse de, sahih olan bunun kerîh olmadığıdır. Tebyîn´de de böyledir. Namaz kılan kimse, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz´e salât-ü selâmı tamamladıktan sonra; kendisi, ana - babası ve bütün mü´min-leriçin istiğfar eder. Hulâşa´da da böyledir. Namaz kılan kimse, kendisi için ve başkaları için ruâ eder. Sadece nefsi için dua etmesi doğru olmaz. Sünnet olan da, hem ken(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)disine ve hem de başkalarına dua etmektir. Tebym´de de böyledir. Namaz kılan kimse, daha sonra «Rabbena âtinâ...» duasını, sonuna kadar okur. Hulâşa´da da böyledir. Namaz kılan kimse, insanların sözlerine benziyen sözlerle dua etmez. Ve kullardan isteme manâsını içine alan, bir şekilde, de duA etmez. Meselâ : «ALLAH´ım!... Benî filân kadınla evlendir.» diye duâ etmez. Çünkü bu, insanlarm sözüne benzemektedir.sözü ise, insanların sözüne benziy eni erden değildir.sozu birinci cinstendir. Hidâye´de de böyledir. Bu gibi lafızlarla duâ etmek caiz değildir. Sahih olan da budur. Hidâye Şerhi Aynî´de de böyledir. Bir kimse, namazda (=AtDah´un, benî büyük bir mal ile rızklandır.l diye duâ etse, namazı fasid olur. Fakat, eğer = ALLAH´ım beni ve hada rıziklandır) demiş olsa veya buna benzer bir şeyle duâ mîş bulunsa namazı fasid olmaz. Müzmarât´ta da böyledir. Velvâliciyye Kitabında : «Bir kimsenin, namazda, ezberle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olduğu duâ ile duâ etmesi münasip olur. Çünkü, —aksi takdir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)de— duâ eden kimsenin lisanına, insanların söylediklerine benzeyen şeylerin gelmesiyle, namazının bozulmasından korkulur,» denilmiş(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tir. Tatarhaniyye´de de böyledir. Bu zikrettiğimiz şeylerin hepsi de namazı ifsad eder. Namazın sonunda en az teşehhüd miktarı oturmamak, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazı bozar. Fakat, teşehhüd miktarı oturmuş bulunan kimsenin, na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazı artık tamamdır. Bu kadar oturmakla namazdan çıkmış olur. Tebyîn´de de böyledir. Hz. Ebû Bekir (R.A.)´den rivayet edilmiştir : Hz. Ebû B»-klr (R.A.), Peygamber (S.A.V.) Efeııdimiz´e : «Yâ Rasulaİlah!... Bana bir duâ öğretiniz de, onu namazda okuyayım.» deyince : Peygamber (S.A.V. Efendimiz, O´na : diye duâ et.» buyurmuştur. İbn-i Mes´ûd (RA´(o duadan şu kelimelerle duâ eder(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)di. Nihâye´de de böyledir. Namaz kılan kimse namazın sonunda; diye duâ etmesi de müstehab olur. Huccet´ten naklen, Tatarhâniyye´-de de böyledir. Namaz kılan kimse, bundafn sonra, iki tarafına selâm verir. Selamın birini sağ tarafından, diğerini de sol tarafından ve(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rir. Birinci selamda, yüzünü, sağ yanağının beyazlığını görünceye kadar, sağ tarafa çevirir. İkinci selamda ise, yüzünü, sol yanağının beyazlığım görünceye kadar sol tarafına çevirir. Kınye´de : «Esahh olan da budur.» denil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. Şeyh Ebîl - Mekârim´in, Nikâye Şerhi´nde de böyledir. Namaz kılan kimse, selâm verirken : «Es-selamü aleyküm ve rahmetttllâh» der. Mufuyt´te de böyledir. Muhtar olan, es-selâm lafzının başında, elif ve lâm (= harf-i ta´rif) bulunmasıdır. Teşehhüd´de de böyledir. Zahîriyye´de de böyledir. Bize göre, bu selâmın sonunda «... ve berekâtüh» dememek gerekir. Selâm verirken sünnet olan, ikinci selamda, birinci selâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ma nisbeten sesi biraz azaltmaktır. Muhıyt´te de böyledir. En gü(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)zeli de budur. Tebyîn´dc de böyledir. Namaz kılan kimse, eğer sağma selam verdikten sonra, aya(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ğa kalkar ve bu durumda da konuşmaz ve mescidden de çıkmamış bulunursa, oturup soluna da selam verir. Hüccet´den naklen Tatar-hâniyye´de de böyledir. Sahih olan, yönünü kıbleden dönmüş olan kimsenin, selam lafzım söylememesidir. Kınye´de de böyledir. Bir kimse, önceden sol tarafına selam vermiş olursa, o kim(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)se konuşmadan sağ tarafına da selam verir. Sol tarafına vermiş ol(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)duğu selamı ise yenilemez. Fakat, bu kimse, Önce önüne selam ver(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miş olursa, sol tarafına da selam verir. Tebyîn´de de böyledir. Muktedî´nin selam vermesi hususunda, ihtilaf edilmiştir, Fakîh Ebû Ca´fer : «Muhtar olan, muktedînin, imâm sağma selam verinceye kadar beklemesidir. İmâm, sağma selam verince, muktedî de sağma selam verir. İmâm soluna selam verince de muktedî solu-lıa selam verir.» demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir. Selam veren kimse, selam verdiği tarafla bulunan, melek(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lere ve mü si umanlara —selam vermeye— niyyet eder. Zâhidî´de de böyledir. Namaz kılan kimse, selam esnasında, zamanımızın kadınlarına ve kendisi ile birlikte namaz kılmakta olmayan kimselere niyyet et(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mez. Sahîh olan da budur. Hidâye´de de böyledir. İmâma uyan kimse, selam esnasında, yukarıda zikrettikle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rimizle birlikte, imâma selam vermeye de niyyet eder. Eğer, imâm muktedî´nin sağ tarafında ise, sağ tarafında bulunanlarla bir(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)likte, imâma selam vermeye de— niyyet eder. İmam eğer, mukte(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dînin sol tarafında ise, sol tarafında bulunanlar içinde, imâma da niyyet eder. İmâm eğer, muktedî´nin önünde ise, sağ tarafmdakilerin içinde, önadaselam vermeye niyyet eder. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ´tın kavlidir. İmâm Muhammed (R.A.) ´e göre, muktedî, her iki tara(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)fına selam verirken de imâma selam vermeye niyyet eder. Mu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hıyt´te de böyledir. Bu kavil, Ebû Hanîfe (R.A.) den de rivayet edil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. Câfî´dc de böyledir. Fetvalarda da sahih olan budur. Tatar-hâniyye´do de böyledir. Münferîd (= yalnız başına namaz kılan kimse sadece me(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lekleri selamlamaya niyyet eder. Ve bu niyyetinde, meleklerin sayısını belirtmez. HSdâye´de de böyledir. Öğle, akşam ve yatsı namazlarında selam verdiği zaman, imâmın oturup beklemesi mekruhtu; sünnetleri kılmak için ayağa kalkar. Ve, âmâm olan bu kimse, nafileyi, farzı kıldığı yerde kılmaz; Sağ.tarafında, sol tarafında veya arka tarafında kılar. îmâm dilerse, sünnetleri evine dönüp orada kılar. Münferîd veya muktedî olan musallînin, farz namazı kıldığı yerde durup, nafileleri orada kıl(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ması ve duâ etmesi caizdir. Keza, bu kimselerin, nafileleri kılmak için, yerlerinde kalmaları, arkalarına çekilmeleri veya sağ veya sol taraflarına çekilerek —oralarda namaz kılmaları müsavidir ve bunların hepsi de caizdir. Sabah ve ikindi gibi, sonunda nafile olmayan namazlarda, imâmın, yönü kıbleye karşı olduğu halde, bulunduğu yerde bekleme(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)si mehruhtur. Bu durumu, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, bid´at olarak isimlendirmiştir. İmâm, bu gibi hallerde muhayyerdir. Dilerse, güneş doğana ka(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dar oturur, ki bu efdâldir Şayet, hizasında, sonradan gelip de na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maz/kılmakta olan kimse yoksa, bu oturuş esnasında, imâm yönünü cemâate döndürür. Fakat, böyle bir kimse var ise, imâm, sağ tarafı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)na veya sol tarafına döner. Bu hüküm, yazın da kışın da aynıdır. Sa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hih olan da budur. Hulâsa´d a da böyledir. Huccet´de ; «İmâm, öğle, akşam ve yatsı namazlarında, gecik(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)meden sünneti kılmaya başlar; uzun uzun duâ ile meşgul olmaz.» denilmiştir. Tatarhâniyye´de de böyledir. [31] [32] |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() Kıraat
Seferde, ıztırar halinde, kıraatin sünnet olan miktarı, tat-maz kılan kimsenin Fâtihâ´yı ve dilediği bir sureyi okumasıdıi*. Iz-tirar : Yolculukta, acele etmek; hazerde ise, vaktin dar olması ve nefsi veya malı hakkında, bir korku taşımak gibi hallerdir. Bu du(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rumlarda, vakti geçirmeyecek veya —korkudan—emîn olacak kadar okumak gerekir. Zâhidî´de de böyledir. Seferde ve ihtiyar halinde kıraatin, sünnet olan miktarı ise : -Sabah namazında Bürûc Sûresini ve emsallerini okumaktır. İhtiyar halinde maksat, vakitte genişlik bulunması, emniyet ve karar halinin olması demektir. Mezkûr sureler okumakla, seferde kısa okumaya verilen ruhsatlarla, kıraatte sünnet olan miktarın gözetilmiş olma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sı hallerinin, arası cem edilmiş olur. İbnî Emîri´I - Hâc´ın Münye-tül - Musallî Şerhi´nde de böyledir. Öğle namazında, kıraatin sünnet olan miktarı da, sabah na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazı gibidir. İkindi ve yatsı namazlarında ise, bundan biraz daha kısa okunur. Akşam namazında ise, cidden kısa süreler okunur. Zâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hidî´de de böyledir. Hazerde Kıraatin sünnet olan miktarı : Sabah namazında, Fâtihâ´dan sonra, iki rek´atte kırk veya elli âyet okumaktır. Câ-miü´s - Sağîr´de zikredüdiğine göre. Öğle namazındaki kıraat miktarı da sabah namazı gibidir. Asü´da ise : «Ondan daha aşağıdır.» denil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)miştir. Kıraatin sünnet olan miktarı, ikindi ve yatsı namazlarında, Fâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tihâ´dan başka yirmi ayettir. Akşam namazında ise, Fâtihâ´dan sonra ilk iki rek´atin her bi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rinde, bir kısa sûre okumak sünnettir. Muhiyt´te de böyledir. Hazerde, sabah ve öğle namazlarında, tıvâl-i mufassalı (= uzun sûreleri), ikindi ve yatsı namazlarında, evsât-ı Mufassalı t = Orta uzunluktaki sûreleri), akşam namazında ise, kısâr-ı muJa»-sah (kısa sûreleri) okumak sünnettir. V´kâye´cle de böyledir Uzun sûreler, Hııcurât´tan Bürûc Sûresine kadar olan sûre(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)lerdir. Or.ta uzunluktaki sûreler, Büruc´dan Lem Yekun´e kadar olan sûrelerdir. Kısa sûreler ise, Lem YekünMen Kur´ân´m sonuna kadar olan sûrelerdir. Muhiyt´te, Vikâye´de ve Münyetü´l - Musallfde de böyle(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Yetîme´de : «Bir kimse, ikindi namazını, mekruh vakitte kılıyor cisa bile, uygun olan, sünnet olan miktarda kıraat etmektir.» denilmiştir. Tatârbâniyye´de de böyledir. Vitir namazında, Fâtîhâ´dan sonra, hangi sûrelerin okunma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sı gerektiği konusu üzerinde durulmamıştır. Mi´râcü´d - Dftrâyede de böyledir. Vitir namazını kılan kimsenin Fatihadan sonra dilediği sûreyi okuması, güzel görülmüştür. Muhıyt´te de böyledir. Fakat, Peygamber (S.A.V) Efendimiz, vitir namazım «Seb-bihâ´sme Rabbikel - a´la», »Kul Yâ Eyyühe´î - Kâfirûn» ve «Kul hü-ve´Hahü ehad» ile kılardı. Sen de, bazı günlerde, teberrüken vitir na(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mazını bu sûreleri okuyarak kıl, bazan da, Kur´ân´m diğer sûrelerin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)den ayrılmış olmaktan kaçınmak için, diğer sûreleri de oku. Teh-zîb´de de böyledir. İmâm olan kimsenin, müstehab olan kıraatin üzerine, bir miktar daha ilave ederek onu ziyadeleştirmesi uygun olmaz. Cemaa(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)te ağırlık vermemelidir. Kıraat, müstehab olan miktara ulaşıp ta(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mamlandıktan sonra, imâm onu hafifletir. Tahavî´den naklen Muz-marât´ta da böyledir. Sabah namazının birinci rek´atında, ikinci rek´atinden daha uzun okumak, bil´icmâ´ sünnettir. İmâm Muhammed (R.A.3 : «Bütün namazların ilk rek´atle-rinde, ikinci rek´atlermden daha uzun okumak, bana daha sevimli(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.» demiştir. Fetva da bunun üzerinedir. Z&hı´dî´de ve Mi´râcû´d -Dirâye´de de böyledir. Huccet´de de, fetva için bu kavil alınmıştır. Tatarhâriiyye´de de böyledir. Cunı´a ve Bayram Namazlarında, iki rek´at arasındaki kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)raat Farkı üzerinde ihtilâf edilmiştir. Bedâi´de de böyledir. Bu hususta bazı âlimler : «Bu iki rek´at arasındaki fark, üçde bir ve üçde iki nisbetinde olmalıdır : Üçde iki, birinci rek´atte; üçde bir de, ikinci rek´atte okunmalıdır.» demişlerdir. Tahâvî Şerhü´nde ise : «Uygun olan, birinci rek´atte otuz âyet, ikinci rek´atte ise, on veya yirimi âyet okumaktır.» denilmiştir Mu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hıyt´te de böyledir. Bu ölçü, yukardaki «üçde bir, üçde iki» kavüni açıklamaktadır. Ev!â olan da budur. Aslında, birinci rek´atte okunan miktar ile ikin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ci rek´atte okunan miktar arasındaki farklılık, daha fazla olsa; me(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)selâ : Bir kimse, birinci rek´aîte uzun bir sûre, ikinci rek´atte de üç âyet okumuş olsa, bunda da hüküm bakımından bir beis yok(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)tur. Zahîrîyye´de de böyledir. Câmiü´s - Sağîr´in bazı şerhlerinde : «îkinci rek´atte, birin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ci rek´atten üç veya daha fazla bir miktarda uzun âyet okuma ha-linde, bunun caiz olacağında hilaf yoktur; ancak bu mekruhtur. An(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)cak, aradaki fark, üç âyetten az olursa, bu durum mekruh da değil(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir.» denilmiştir. Hulâsa´da da böyledir. Murgînânî ise : «Eğer, âyetlerin uzunluğu birbirlerine ya(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kın ise, âyetlerin sayısına itibâr olunur. Ancak, âyetler uzunluk ba(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)kımından birbirlerinden farklı iseler, bu durumda, kelimelerinin —veya— harflerinin sayısına itibâr olunur.» demiştir. Tebyîn´de de böyledir. Namazlara, muayyen sûre veya âyetler tahsis ederek, —o namazlarda, sadece o sûre veya âyetleri— okumak mekruhtur. Tahâvî ve İsücâbî : «Bu durumun mekruh olması, böyle yapan kimsenin yaptığı şeyi vacib görüp, başka sûre veya âyetleri okuma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)nın caiz olmayacağım sanması, veya başkalarım okumayı mekruh görmesi halindedir. Böyle olmada, bu süreleri, kendisine kolay gel(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)diği için veya teberrüken (yani, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz on(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ları okumuş olduğu için) okursa, bunda bir kerahat yoktur. Yine de, zaman zaman, —câhil kimseler, başkalarının okunmasının caiz olmayacağını sanmasınlar diye— başka âyet veya sûreleri de oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mak şarttır. Tebyîn´de de böyledir. Efdal olan, farz olan namazların her rek´atinde Fâtihâ´yı ve ilk iki rek´atte— bir sûrenin tamamım okumaktır. Âciz olan kimse, bir sûreyi, iki rek´atte de okuyabilir. Hulâ-m´da da böyledir. Bir sûrenin, âyetlerinden bir kısmını, bir rek´atte, diğer kıs(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)mını da başka bir rek´atte okumak hususunda «bu mekruh olur» da denilmiştir; «mekruh olmaz» da denilmiştir. Sahih olan ise, bunun mekruh olmayışıdır. Zahîriyye´de de böyledir. Mekruh olmamakla beraber münasip olan, böyle yapmamaktır. Böyle yapılmış olma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sında da bir beis yoktur. Hulâsa´da da böyledir. Hüccet´de : «Birinci rek´atte bir sûrenin sonunu, (mesela : Âmene´r - resulü´yü), ikinci rekatte de kısa bir sûreyi (meselâ ; (Kul hüvellahü ehad´i okumak mekruh olmaz.» denilmiştir. Tatar-hâmyye´de de böyledir. Eğer, suretim sonu okunan kısa sürenin tamamından daha uzun ise, heı iki rek´atte de, sûre sonlarından okumak, kı(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa sûrenin tamamını okumaktan efdâidir. Ancak, tamamı okunan sûre, —bu sûre sonlarından— daha uzun ise, onu okumak efdâidir. Zehıyre´de de böyledir, Namaz kılan kimse, «Müdâyene âyeti» gibi uzun. bir âyet okumak isterse, böyle uzun bir âyet okumasından, kısa bir sûre miktarına baliğ olan, üç âyet okuması, daha sahihdir. Tatarhâniyye´ de de böyledir. Aralarında bir veya iki sûre bulunan, iki sûreyi bir rek´atte cem etmek (yani, bu iki sûreyi bir rek´atte okumak) mekruhtur. Fakat, aralarında sûreler bulunan bu iki sûreyi, iki ayrı rek´atte okumak mekruh değildir. Bazıları : «Bu iki sûre arasında, tek bir sûre var ise, bunları, birbirini takip eden iki rek´atte okumak mekruhtur.» demişler(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Bazıları da : «—Bu iki sûrenin aralarında bulunan sûre uzun ise, aralarında iki kısa sûre bulunduğu halde bunları okumak mekruh olmadığı gibi bu durumda da mekruh değildir.» demişler(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dir. Muhıyt´te de böyledir. Hulâsa´da da böyledir. Bazıları ise : «Rek´atin birinde bir sûre, diğerinde ise baş-. ka sûre okunursa, asla mekruh olmaz. Fakat, ikinci rek´atte, birinci rek´atte okuduğu sûrenin üst tarafında bulunan bir sûreyi okumak mekrûtur.» demişlerdir. Keza, namaz kılan kimsenin, ikinci rek´atte, birinci1 rek´atte okuduğu âyetten daha üst tarafta bulunan bir âyeti okuması da mek-. ruhtur. Aynı rek´atte, önce bir âyet okuyup, ondan sonra da, daha üst tarafta bulunan başka bir âyeti okumak da mekruhtur. Aralarında bir veya iki âyet bulunan âyetleri, bir rek´atte veya iki rek´atte cemstme (yani bu durumda olan âyetleri bir rek´at(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)te okuma) halinde de sûreler hakkında söylediğimiz —hükümler— geçerlidir. Muhıyt´te ide böyledir. Yukarıda söylediğimiz hükümlerin tamamı, farz namazlar(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)la ilgilidir. Bu durumlarda, sünnet namazlarda kerâhat yoktur. Mu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hıyt´te de böyledir. Namaz kılan bir kimse, birinci rek´atte bir sûre okusa, ikin(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ci rek´atte ise, bu sûre ile aralarında —rsadece— bir sûre bulunan başka bir sûreyi okumaya başlasa veya bu kimse ikinci rek´atle, bi(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)rinci rek´atte okuduğu sûrenin üst tarafında bulunan bir sûreyi oku(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)maya başlamış olsa; muhtar olan kavle göre, o kimse, başladığı sû(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)reyi okumaya devam eder; onu okumayı kesmez. Zehıyre´de de böy(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ledir. Nomaz kılan kimse, bir sûreyi okumaya başladıktan sonra, başka bir sûreyi okumak istediğinde; eğer, başladığı sûreden bir ve(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ya iki âyet okumuşsa, bu sûreyi bırakıp, istediği sûreyi okumaya laması, mekruhtur. Keza, başladığı sûreden bir âyetten az, hatta bir harf bile okumuş olsa, bunu bırakıp başkasını okuması mekruhtur. Namazda, rükû´ için tekbir almış olan kimsenin, rükû´a varma(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)dıkça, bunu terkedip, okumaya devam etmesinde beis yoktur. Hulâ(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)sa´da da böyledir. Bir kimsenin, namazda yalnız Fatihayı okuması veya Fati(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)ha ile birlikte —sadece-— bir veya iki âyet okuması mekruhtur. Mu(Uygunsuz kelime. Yönetimle irtibata geçiniz)hıyt´te de böyledir. Namazda, Kur´ân´i hatmeden kimse, birinci rek´atte muav-veneteyn´dcıı (Kul eûzü bi Rabbîl-Felak ve Kul eûzü bi Rabbi´n- Nas´dan) sonra rükû´a gider. İkinci rek´ate kalkınca, Fâtihâ´yi ve Bakara Sûresi´nin ilk âyetlerini okur. Iîulâ?a´da da böyledir. Hüccet´dc : «Kuram Kırâat-i seb´a ile ve rivayetlerin hepsi ile okumak caizdir. Fakat ben, acib kıraatlerle, imâlelerle ve garîb rivayetlerle okumamayı doğru görüyorum. denilmiştir. Tatarhânly-ye´de dc böyledir. Bir kimse, nafile namazları, oturduğu yerden kılabilir. Bu kimse, rükû´ etmek istediği zaman, ayağa kalkar ve rükû´unu yapar. Ancak, efdai olan, rükû´ için ayağa kalktığı zaman, o kimsenin bir miktar Kur´an okumasıdır. Eğer, bu durumda, okumazsa veya rükû´ için ayağa kalkmazsa veyahut da kalktığı halde, okumadan rükû´a varırsa, bunlarda caizdir. Fakat, rük´û için kalkmak isteyen kimse, tam doğrulmadan rükû1 yaparsa, caiz oîmaz. Hulâsa´da da böyledir. [33] |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|