07-11-2007, 10:28 | #1 |
Gülay Göktürk Gizli Ak Partililer
Radikal'in manşeti her şeyi çok güzel özetlemiş: "Beyaz Türkler'in kafası çok karışık: AKP iktidar olsun isterim, ama asla oy vermem; CHP'ye oy vereceğim ama hükümet olmasını istemem".
Bu garip seçmen davranışı, Garanti Bankası'ndan bir grup analist ve iktisatçının yaptıkları bir toplantıda ortaya çıkmış. Financial Times da bu sonucu "AKP ihtiyatlı iş dünyası elitini hâlâ kazanamadı" diye taşımış sayfalarına. Aslında ben bu "çaresiz" seçmen davranışının finansal elitle sınırlı olduğunu düşünmüyorum. Konunun Ak Parti'ye güvenememekten kaynaklandığına da katılmıyorum. Bana kalırsa sorun ideolojik, siyasi, ya da ekonomik olmaktan çok psikolojik. Geçen günkü "CHP'lilerin çaresizliği" başlıklı yazımda ben de olayı CHP seçmeni açısından ele almıştım. Ama konu, ne sadece finansal elitle, ne de CHP tabanıyla sınırlı. Onları da kapsayan çok geniş bir kesimden söz ediyoruz: Radikal'in deyişiyle Beyaz Türklerden... Bundan iki yıl kadar önce Oya Baydar "AKP yaşanan değişimin öncüsü olarak gözüküyor" demişti de başına gelmeyen kalmamıştı. Vay sen misin, "dinci" bir partiye "değişim öncüsü" diyen... "İslami bir partinin yapacağı değişim; demokrasiden İslami totaliter bir rejime geçiş olabilirdi ancak. Bir aydın bunu nasıl demokrasiye geçiş olarak görebilirdi?" Böyle demişlerdi avaz avaz. Türkiye beş yıldır Ak Parti tarafından yönetiliyor. İslami totaliter bir rejimin geldiği geleceği de yok. Öte yandan değişimler devam ediyor. İşte bu yüzden de Beyaz Türkler hepten ne yapacağını bilmez haldeler; ciddi bir "entelektüel kriz" içinde bocalıyorlar. Aslında bu onların ilk krizi değil. Sol entelektüeller böyle bir "kriz"i ilk defa Özal Olayı karşısında yaşamışlardı. Özal gibi bir sağcı politikacının hatta "takunyalı" nın ekonomiyi ve bürokratik mekanizmayı dönüştürmedeki radikalizmi karşısında kroke oldular. Ne inkar edebildiler, ne de kabullenip tahlil edebildiler. Aynı şaşkınlığın, aynı entelektüel krizin şimdi bir kez daha AK Parti fenomeni dolayısıyla yaşandığını görüyoruz. Bu kesimin ruh halini, AK Parti iktidarı karşısında neler hissettiklerini daha önce bir yazımda şöyle anlatmıştım: "Bu insanlar hayatları boyunca, gerçek değişimin ancak sol eliyle olabileceğine inanmışlar. Ama şimdi bakıyorlar ki, bazen derin acılar çekerek dönüştürmeye çalıştıkları o yapı, kendileri parmaklarını dahi dokunmadan değişmekte. Hem de bunu karşı oldukları, en azından küçümsedikleri bir siyasi hareket yapıyor. Türkiye, "dinci kesim" diyegeldikleri; çoğu zaman cahillikle, taşralıkla, geri kafalılıkla özdeş gördükleri kesim eliyle dönüşüyor, demokratikleşiyor. İşte bu paradoksu hazmetmeleri öyle kolay değil. Hani şöyle bir ruh hali: Değişim bizden sorulur. Bu muhafazakarlar nasıl oluyor da bizim misyonumuzu, fonksiyonumuzu elimizden alıyor. Bu ruh hali içinde önceleri, Ak Parti'nin iktidara gelince "gerçek yüzü"nü ortaya koyacağını düşündüler. Ama bakıyorlar, "gerçek yüz"ün ortaya çıktığı falan yok; üstelik işler inkar edilemeyecek kadar iyi gidiyor. Bu durumda bir kısmı içten bir şekilde "olayı anlamaya" çalışırken bir kısmı da hala üstten bakmaya devam ediyor. "Aferin doğrusu, bu kadarını beklemezdik" tavrıyla küçümseyici bir takdiri bahşedenler de var; gösterilen başarıyı tesadüfmüş gibi değerlendirmeye çalışanlar da... Lutfedip söylenen her "aferin" in hemen arkasına, yine üstten bir edayla "daha bir fırın ekmek yemeleri lazım" kabilinden laflar eklemeyi, "Bakalım ne kadar sürecek" tarzı şüpheler ortaya atmayı da ihmal etmiyorlar. Değişimciliğin patent hakkının hep solda kalması isteği bazen o kadar ileri gidiyor ki, bazen biri kalkıp Ak Parti için "gizli ve istemeden solcu" diyebiliyor. Tabii Ak Parti gizli ve istemeden solcu olunca, açık ve taammüden solcuların onu gizlice beğenmesi de gayet normal oluyor. Hatta gizlice ve istemeden oy vermesi de..."
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|