AK Gençliğin Buluşma Noktası
Akaid ve Fıkıh İman ve iman esasları, mükellefiyet ve hükümler.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 03-04-2009, 22:17   #1
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart Ehl-i Sünnet İnancından Uzaklaşanlar..
AŞIRI ŞİİLER

Değerli okurlar, aslında bu ay müteşabih ayetleri anlatmayı da tasarlamıştık fakat birkaç sayıdır devam ettiğimiz mezhepler yazı dizisinin ehlisünnet ve'lcemaat kısmını tamamladık. Sırada ehlisünnetten ayrılanları yazmak vardı. Bu yöndeki okur talebini de göz önüne alarak mezhep yazı dizisine devam ediyoruz. Müteşabih ayeti kerimelerle ilgili yazılarımızı bilahare yazacağız inşALLAH

* * *

Hak mezhepleri anlatmış olmamız münasebeti ile sırada ehlisünnetten ayrılan fırkaların en çok taraftar toplayanı ve zaman itibarı ile de ilk vuku bulan olması münasebetiyle önce Şia'yı etraflıca anlatmak istiyorum. Ayrıca Şia'dan türemiş olan Alevilik de çok merak edilen bir konu olduğu için iki veya üç bölüm halinde onu da ele alacağız.
Şia kimine göre sadece siyasi bir akım, kimine göre de itikadî bir akımdır. Bana göre hem siyasi hem de itikadı bir akım olan Şia, dünü ve bugünüyle dünya coğrafyasına yayılışını ve inançlarını anlatmaya çalışacağım.

* * *

Çıkış noktası olarak Abdullah ibni Sebe'yi ve onun Ashabı Kiram üzerindeki fitnelerini bilmeyenimiz yoktur. Aslen Yemenli bir Yahudi olan Medinei Münevvere de İslam'ı kabul ettiğini ifade ettikten sonra etrafına topladığı cahil cuhela takımı ile gerek Hazreti Osman'ın şehit olmasında, gerekse Hazreti Ali'ye olan hayranlığını gayet aşırı bir şekilde maksatlıca farklı mecralara taşıdı. Cemel ve Sıffin vakalarında da İslam ümmeti üzerindeki oyunları ile tarihin seyrinin değişmesine sebep olmuş, sapık fırkaların doğuşuna temel teşkil etmiştir. Kendisinden yüzlerce yıl önce, Yahudi Pavlos'un İsa Aleyhisselam'ın şeriatını bozmak için ortaya koyduğu ve başarılı olduğu faaliyetlerin aynısını Abdullah ibni Sebe gerçekleştirmiştir.

 

  Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 03-04-2009, 22:18   #2
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
GALİYE (AŞIRILAR)

Şiilerin bütün tarihi seyrini göz önüne alarak kendilerini üç ana başlıkta incelemek mümkündür. Aşırılar, orta derecedekiler ve ehlisünnete en yakın olanlar.
Galiye(Aşırılar)

Bunları da sınıflandırmak mümkündür ve bunlarında en tepesinde yine Abdullah ibni Sebe'ye nispet edilen Sebeiyye akımını görürüz.

Sebeiyye: Aslen Yahudi olan ibni Sebe sayesinde Şiilerin diğer kollarında görülen Yahudilikten kalma inançlar "Sebeiyye" kolunda daha fazla ağırlık kazanmaktadır. Tevrat'ta geçen "bir peygamberin en üst vekili" ibaresi ile bağlantı kurarak Hazreti Ali'nin peygamberimizin en üst vekili olduğunu iddia etmekle başlamış öyle ki daha sonraları bu akım mensupları Hazreti Ali'nin ilahlığını iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir.

Hazreti Ali'nin ölmediğini, Hazreti İsa gibi göğe yükseldiğini, gök gürültüsünün onun sesi, şimşeklerinse onun gülümsemesi olduğu gibi fasit iddialarda bulunmuşlardır. Ayrıca bu inanç çerçevesinin içerisinde eski Mısırdan da alınma bazı itikatlar görülmekle beraber, ilahın ruhunun liderden lidere geçtiğini iddia etmişler, tenasüh inancını, ruhun bedenden bedene geçtiği iddiasında bulunmuşlardır.

  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-04-2009, 22:18   #3
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
DÜRZİLİK

Dürzilik: Nusayrilikle yakın inanışlara sahip olan bu mezhep tarihi kaynaklara göre kendilerini Hazreti Fatıma'nın soyundan geldiğine inanan Fatımi halifelerinden Hakim bi emrillah tarafından Hamza ezZevzeni ve İsmail edDerezi (Dürzi)ye kurdultulduğu bilinmektedir.

Hicri 3.yüzyıl sonunda yaşayan bu şahıslar daha sonraları birbirlerine son derece düşman olmuşlarsa da temel fikirleri ile insanları, tüm peygamberleri inkâra itmeye çalışmış ve hatta bütün peygamberlere iblis denilmesini teşvik eylemişlerdir. Kuranı Kerimi, Selmanı Farisi'nin uydurması olarak kabul ederler. Buna karşılık da ellerinde "Münferi'a bi Zatihi" dedikleri bir Mushaf vardır. Ahiret hayatına inanmazlar ve itikatlarını eski çağlara, Hint filozoflarına ve Mısır firavunlarına dayandırırlar. Dürzîlerin çok aşağılık hareketleri olduğu için bazı ahlak dışı hareketlerde bulunan insanlara da Dürzî denile gelmiştir. Geçmişte Suriye lideri olan Hafız Esat'ın Dürzi yada Nusayri birbirine çok yakın bu sapık inançtan birine mensup olduğu bir vakıadır.

Dürziler Suriye'de %12 kadardır ama bu azınlıklarına rağmen Hafız Esat Suriye lideri olmuş ve 1982 yılında bir ehli sünnet merkezi olan, medreselerinde ilm okutulan Hama şehrinde ki savunmasız insanların üzerine tankları sürerek on iki bin kişiyi katletmiş ve on binlercesini de sakat bırakmıştır. Binlercesini de hapse attırmış, değişik işkenceler uygulayarak Ehlisünnet Müslümanları sindirmiştir. Bütün bu olanlara insan haklarını dilinden düşürmeyen Avrupalılar seyirci kalmış, özellikle de Fransa katliamlara destek olmuştur.

  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-04-2009, 22:19   #4
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
ĞURABİYYE

Ğurabiyye:
Bunlar, gerçekte Hazreti Ali'ye ilahlık isnat etmese de karga manasına gelen ğurab kelimesi ile adlandırılmalarının sebebi ise Hazreti Ali'nin bir karganın diğer kargaya benzediği kadar Hazreti Peygambere benzediğini bu sebeple Cebrail'in şaşırarak vahyi yanlışlıkla Ali yerine Muhammed'e getirdiğini iddia ederler. El insaf şaşmamak mümkün değil zira peygamberimize ilk vahiy geldiğinde o kırk yaşında Hazreti Ali ise çocuk yaşta idi.

NUSAYRİYYE


Nusayriyye: Hicri 3.yüzyılda ortaya çıkan bu hareketin mensupları Hazreti Ali'de ilahi bir özellik olduğunu iddia ederler. Amaçları ise İslam'ın temellerini yıkmaktan başka bir şey değildir. Bu sebeple İslam memleketlerine saldıran hemen herkesle işbirliği yapmışlardır. Tarihte "Nusayri" olarak bilinen bu kimselerin gerçek yüzlerini gizlemek için Suriye deki Fransız sömürgeciliği onları "Alevi" olarak adlandırmıştır. Ülkemizi de batı Anadolu'da "Oduncular" ve "Tahtacılar" doğu da ise "Kızılbaş" olarak bilinmektedirler. İç yörelerde ise daha çok "Bektaşi" ismiyle de anılırlar.

Kurucusu "İbni Nusayr" mahremliğin mübahlığını, livatanın helalliğini ileri sürmüştür. Ayrıca diğer batını grupların bazıları gibi sarmaş dolaş oldukları bir geceleri vardır. Şarabı kutsal bilmelerinin yanında, günlük olarak vakit ve rekât sayısı değişik namazları vardır. Ancak bu namazların içinde rükû ve secde yoktur. (Bu yaptıklarına namaz denmez) Cuma namazı kılmaz ve gusul de almazlar. Zekatı da kabul etmezler. Sahip oldukları şeylerin birçoğunu şeyh veya dede olarak adlandırdıkları kişiye verirler. Nevruzu bayram olarak kutlarlar. Sahabeye özellikle de Hazreti Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a lanet okurlar.

Ayrıca Hint ve doğu inançlarından da tenasüh ve hulül inancını almışlardır. İslam âlimleri bunların küfrüne hükmetmiştir. Rebiulevvelin dokuzuncu gününü Hazreti Ömer'in katledildiği gün olması münasebetiyle "dalam" günü adını verdikleri bir bayram günü olarak kutlarlar. Şiilerin bir kolu olan on iki imam itikadına sahip olduklarını iddia ederler.(Yalnız bugün Türkiye de burada anlattığımız isimle zikredilen birçok alevi olsa da bir kısmının bu inanç ve itikatlardan haberi bile yoktur.)

Ayrıca Nusayrilerin geçmişte din adını almış bazı sapkın inançlardan da etkilenmiş olduğu verdiğimiz örneklerden belli olmakla beraber bir diğer örnekte yıldızları kutsal bilmeleridir. Nusayrilerin en ilginç itikadı ise Hazreti Ali'nin katili olan İbni Mülcem'i sevmeleridir. Zira o Ali'yi öldürmekle "Tanrının günahkâr insanların arasından gitmesini sağlamıştır" derler.

* * *

Ehli sünnetin yılmaz savunucusu olan Osmanlı devletinin yıkılmasının akabinde 1920 1936 yılları arasında Suriye de Fransa tarafından Nusayrilik akımı mensuplarına bir devlet kurdurulmuş ve o devlete "Alevi" devleti adı verilmiştir. Arnavutluk gibi bazı doğu Avrupa ülkelerinde Bektaşiler olarak bilinirler. Türkistan ve İran'ın bazı yöreleri, Lübnan ve Filistin de Türkiye'de ise daha çok Mersin, Adana ve Hatay civarında yaşarlar.

  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-04-2009, 22:20   #5
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
BABİLİK BAHAİLİK

Babilik Bahailik: Aslında aşırı kısımlarının Şia ile uzaktan yakından alakası olmadığını görebiliyoruz. Fakat temellerinde Hazreti Ali inancı ve imamet gibi meseleler olması münasebetiyle mezhep tasnifçileri bu akımları alevi Şia yada diğer adı ile Rafızi olarak adlandırmıştır. Birkaç yazı sonra göreceğimiz gibi ehli sünnete yakın olan inançlara sahip olan yada küfürle isnat olunmayan "Şiiler" olduğu gibi üzülmemek elde değil ama ne yazık ki tarih günümüze kadar bu şekilde de seyreylemiştir. "Babilik" ve "Bahaî" hareket ise 19.yüzyılda Ali Muhammed baba ve Mirza Hüseyin Bahaullah tarafından başlatılmış ve taraftar toplamıştır.

Şianın aşırılarından olan bu insanlarda beklenen "Mushaf" inancı vardır. Şii müfessir Tabersi'ye göre Hazreti Ali'nin evinde bulunan, ancak Hazreti Ebu Bekir ve arkadaşları tarafından imha edilmek istenmiş bir "Mushaf" vardır. Hazreti Fatıma "Mushaf"ı olarak adlandırılmış ve bu "Mushaf"ta da beklenen "Mehdi"nin haber verildiği, ortaya attıkları sapık inançlarının bu kitabın içinde olduğuna inanırlar.

Zaten bir müddet sonra da "Şii müfessir Tebersi" kendinin o kayıp Mushaf ta iddia edilen mehdi olduğunu açıklamıştır. İnançlarına göre Peygamberimizin vefatından sonra Hazreti Fatıma'nın acısını hafifletmek için bu "Mushaf"ı Cebrail Aleyhisselam, Hazreti Ali'ye yazdırmıştır. Baha"nın tanrılık iddiasına kadar varan inançlarının yayılmasında "Kürretül Ayn" lakaplı Çerrin Tac isimli bir kadının da önemli rolü vardır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 03-04-2009, 22:21   #6
Kullanıcı Adı
Duygu'Seli~
Standart
Türkiye'de de "Edip Yüksel" tarafından savunulan 19 rakamı teorisi o günkü "Bahaî"lerin de temel düşüncelerindendir. Şii din alimleri bile bu akım mensupları için dinden çıkmış fetvası vermiş olmaları ile birlikte önce Rusya, daha sonrada İngiltere tarafından desteklenmişlerdir. İlk kurucu olan Bab 1850 yılında İran şahı tarafından idam ettirildikten sonra Baha hareketi genişletmiştir. Oysa kontrol altına alınması için kendi iç ve dış meseller ile uğraşmakta olan Türkiye ye çağrılmış fakat daha sonra rahat edemediği gerekçesi ile dış güçlerin etkisi ile sadece Akkaya sürgün edilebilmiştir.

Baha'nın 1882deki ölümünden sonra yerine Baha'nın kulu manasına gelen "Abdülbaha" isimli birisi geçmiş ve en büyük destekçileri Amerika olmuştur. Sonrasında ise ilk dış merkezleri Suriyeli Doktor İbrahim Hayrullah tarafından Amerika da açılmıştır. Şia çizgisinden iyice çıkmış olan Bahaîliği benimseyen Amerikalılarda olmasına rağmen 2.Abdülhamit han bu akım mensupları ile mücadele etmiş ve onların Amerika'dan sürülmesine muvaffak olmuş kendisi de daha sonra onları muhtelif yerlere sürmüştür.

Abdülbaha'nın idamı beklenirken ikinci meşrutiyet ilan edilmiş ve bu gerçekleşmemiştir. Zamanında jön Türklerinde desteğini alan bu hareketin halen ülkemizde iki bin civarında mensubu olduğu bilinmekte ve birçoğu bürokratik ve siyasi mevkilerde bulunmaktadır.

beyan/Arastirma/HASAN SABRİ
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi