AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

[Necip Fazıl]

Geçmişten bu yana Türk siyasetinde korku ve kaygının özel bir yeri vardır. Korkutma, kimi zaman iktidarların kullandığı bir yöntemdir, kimi zaman da muhalefetin… Özellikle CHP'nin siyaset tarzı kaygı pompalamak, korku ve felaket tellallığı yapmak üzerinedir. "Rejim elden gidiyor" söylemi, CHP siyasetinin neredeyse temel karakteristiğidir. CHP siyasetinde her konu bir şekilde rejimle ilişkilendirilir ve hükümetin attığı her adım, rejimi tehdit eden bir durum gibi takdim edilir. Aydın Doğan'a vergi cezası kesilir, rejim elden gitmektedir; ülkeye yabancı sermaye girişi artar, rejim elden gitmektedir; AK Parti oylarını artırır, rejim elden gitmektedir. Kendisini rejimin sahibi gibi gören ve başka bir siyaset tarzı bilmediğinden demokrasi dışı yöntemlerle rakibini saf dışı bırakmaya alışan bir anlayıştır bu.
Seçim tarihi yaklaştıkça benzer söylemler artmaya, farklı kanallardan korku pompalanmaya başladı. "Şeriat mı geliyor", "toplum dindarlaşıyor mu", "Padişahlık ve baskı rejimine doğru mu gidiyoruz", "ülke bölünüyor mu" gibi söylemler siyaset içi ve dışı bazı çevrelerce özellikle işlenmeye, seçmenin kaygıları tahrik edilmeye çalışılıyor.
Bunun altında yatan gerçek, AK Parti'nin yüzde 50'yi zorlayacağı inancıdır. CHP ve MHP'nin çapsız muhalefetlerinin AK Parti'nin önünü kesmeye yetmediği düşünülüyor ve psikolojik harekatla seçmen kanaatleri yönlendirilmeye çalışılıyor.
Bu noktada ele alınması gereken birkaç husus zikredilebilir.
Birincisi, bu korku senaryolarının ne kadar gerçekçi olduğudur. 6.5 yıldır iktidarda olan bir partiye hala gizli gündem, takıyye, toplumu dönüştürme, rejimi değiştirme yakıştırmaları yapılıyorsa, bu ne kadar anlamlıdır? Hükümetin 6.5 yıllık performansı ve uygulamaları ortada. Ne Türkiye eksen değiştirdi, ne rejim değişti, ne toplum başka bir toplum haline geldi…
AK Parti'nin oyunu artırmasını, toplumun dindarlaşması, İslamcılığın zaferi, siyasal İslam'ın yükselişi gibi görmek ve yorumlamak, hiçbir açıdan gerçeklikle örtüşmez. Defalarca yazdım ve analiz ettim: Türkiye'de AK Parti'nin yükselişi ve başarısı İslamcılığın başarısı ve zaferi değildir. Çünkü AK Parti, farklı eğilimlerle, farklı beklenti ve temennilerle oyunu yükseltmektedir; ortaya koyduğu icraatlar, söylem ve hedefler de halkın bu beklentilerine uygundur. Hükümetlerin uygulamalarıyla halkın dini eğilimlerinin değişimini ve toplumun dönüşümünü birebir ilişkilendirmek çok büyük yanılgılara sebep olur. Öyle olsa, 28 Şubat sürecinin en katı laikçiliğinin uygulandığı dönemde, yani 1998-2001 arasında toplum dinden uzaklaşır, AK Parti de iktidara gelemezdi! Toplumların dönüşümleri çok farklı faktörlerin ve gelişmelerin tesiri altındadır. Hiçbir iktidar tepeden tırnağa, yukarıdan aşağıya toplumu dönüştürecek sihirli bir formüle sahip olamaz.
İkincisi, eğer toplumda belli kaygı ve hassasiyetler ortaya çıkıyorsa, bunların da dikkate alınması, provokatörlerle, samimi endişe içinde olanların ayırd edilmesi gerekir. Bugün gördüğümüz, toplumda böyle bir kaygı ve infial psikolojisinin olmadığı, birilerinin bunu körüklemeye çalıştığıdır. Sırf AK Parti'nin önünü kesmek için toplumun sinir uçlarıyla oynamaya kalkmak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Siyasi rakiplerini hasım, muarız, düşman gibi takdim eden anlayışın demokrasi dışı eğilimlerden medet umması, Türk siyaseti açısından büyük bir talihsizliktir. Bunun sonucu, siyaseti etkisizleştirecek, demokrasiyi zaafa uğratacak, toplumsal gerilimleri tırmandıracak yöntem ve yaklaşımlara davetiye çıkarılmasıdır.
AK Parti'yi belden aşağıya vurarak, güçten düşürmeye çalışmak yerine, bu yükselişin sebeplerini anlamaya çalışmak daha doğru olmaz mı? Çünkü diğer yol, bu yükselişin sebeplerinden de biridir…
Yasin Doğan - YeniŞafak