![]() |
#1 |
![]() Yabancı basının cehaleti ile kötü niyetli kışkırtmaları devam ediyor. Çoğu, yeni Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den söz ettikleri makalelerde kasıtlı olarak sürekli “orduya karşı, ordunun hassasiyeti, orduya rağmen başörtülü eşini yanına almaya cesaret edecek mi” gibi anlatımlarla bir yandan orduyu provoke etmeye çalışırken bir yandan da rejimin etkilenebileceği, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim yapısının değiştirilebileceği konusunda sadece ve sadece ordunun hassasiyeti varmış, laik rejim toplumun umurunda değilmiş gibi bir hava yaratıyor. Bunu yaparken “kamusal alanda dini sembol kullanılmaması” ile ilgili mahkeme kararlarını da (AİHM dahil) kasten unutarak türbanlı cumhurbaşkanı eşinin yine yalnızca ordu yüzünden törende sorun olabileceğini öne sürüyorlar. Independent “Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığının İslâm ve demokrasinin birarada yürüyebileceğinin göstergesi olacağını” söylerken Türkiye’de 84 yıldır İslâm ve demokrasinin birarada yürüdüğünü ve bunu kavgasız gürültüsüz başarmasını sadece demokrasiye değil, aynı zamanda laikliğe (din ve inanç baskısının olmayışına) borçlu olduğunu yine kasıtlı olarak unutuyor. Guardian ise cehalet ve saygısızlığı had safhaya çıkararak “Müslüman Demokrat Abdullah Gül’ün sayesinde Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne ilk kez seccadenin gireceğini” yazmış. Yani bundan önceki 10 cumhurbaşkanı ile Köşk’te birlikte yaşamış gibi onların namaz kılmadığından emin. Aslına bakarsanız artık bu küstahlığa resmî bir cevap gönderilmesi gerektiğine inanıyorum ben ama kim yapacak? Sonra “ilk kez seccade” ile kalmıyor “Müslüman demokrat” tanımıyla daha önceki cumhurbaşkanlarının bu özelliklere de sahip olmadığı iddiasında bulunuyorlar. Washington Post ise bir başka küstahlık yaparak “Ya darbe olacak ya da ordu yükselen siyasi İslâm’a alışacak” demiş. Siyasi İslâm dediği şey devlet yönetiminde dini kuralların da geçerli olduğu, kısacası din ve devlet işlerinin ayrılmadığı, toplumu din/inanç konusunda devletin yönlendirebileceği, kısacası laikliğin ortadan kalkacağı yönetim tarzını dayatacak olan hareket ve anlayış... Türkiye’yi dünyada “özenilen, inanç özgürlüğüne sahip tek Müslüman çoğunluklu ülke” yapan rejiminin demokrasinin temeli olan laiklik kısmını önemsememelerinin ve hatta ortadan kalkmasını desteklemelerinin (geldiğimiz noktaya bakar mısınız) sebebi ortada tabii... Avrupa’nın umurunda değil çünkü zaten “teokratik yapıya kayan bir ülkenin AB’ye üye olamayacağını açıkladı” ve zaten bu işine de gelecek, Sarkozy de hiç sıkılmayacak... ABD’nin ise neden desteklediğini açıkça biliyoruz, Independent “Türkiye’nin değil çok daha geniş bir coğrafyanın geleceğini ilgilendiren fırsat” diyerek bunu bir kez daha vurgulamış. Tesadüfe bakın ki, onlar bunu söylerken, Arap yazarlar “Türk İslâm Demokrasisi” diye adını koyarken İran ve Fas gibi ülkelerin birdenbire Türkiye’deki demokrasiyi pek takdir etmeye başladıkları yazılıyor. Tesadüf işte!!! Bunları yapmayı sürdürerek, bakalım bizi nereye itecekler göreceğiz. Ama benim asıl ağırıma giden sanki Türkiye’de Müslümanlık yeni ortaya çıkıyormuş havası yaratarak, geçmiş cumhurbaşkanları ile milyonlarca Müslüman’ın inancını tartışmaları. Salak değilse ne bunlar Allah aşkına?
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() aslında bazı yorumlar yanlış da sayılmaz...seccade konusu evet küstahca ve bence bu yapılan yorum turgut özal'a da haksızlıktır...özal laikçilerin desteklediği biri değil ki...yani laikçilerin vesayeti ikinci kez kırılıyor.....
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|