![]() |
#1 |
![]() Atatürkçü anlayışın en temel ilkesi laikliktir. Türkiye’de bin yılı aşkın bir süre içinde uygulanmış olan İslam Hukukundan bu ilke adına vazgeçilmiştir. Laiklik ise en basit ifadesiyle “din işleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması, dinin devlete, devletin dine karıştırılmamasıdır. (Anayasa Mah. 21.10.1971, 53/76 “AMKD Sayı 10, sh. 52 vd.” )
Fakat iktibas edilen Roma-Hıristiyan hukukunun tam manasıyla laik olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu soruyu cevaplarken 18.yy.dan sonra Avrupa ülkelerinde görülen kodifıkasyon (kanunlaştırma) hareketlerine bir göz atmakta fayda var. Kanunlaştırma çalışmalarından önce Avrupa ülkelerinde örfi (teamüli) hukuk yürürlükte idi. Sistematize edilmiş bir hukukun gerekliliğinin anlaşılmasından sonra, Avrupa da hukuk bilginleri tamamen yeni, dünyevi ve laik bir hukuk ihdas etmiş değillerdir. Bilakis önce putperest Roma, sonra Hıristiyan daha sonra da materyalist (pozitivist) Avrupa’nın ruhundan ve uygulamalarından süzülmüş ve Avrupa insanının bildiği, sevdiği, benimsediği geleneklere bağlı, muhafazakar (conservative) bir halk kanunu hazırlamışlardır. Hukuk bilginleri halk arasında yaşamakta olan teamüli hukuku tedvin (kodifiye,kanunlaştırma) etmişlerdir.1 Bu muhafazakar halk kanununda pozitivist (materyalist) etkileri bulmak zordur. Fakat Roma’nın putperestlik (politeizm) dininin ve bilhassa Hıristiyanlığın etkisi pek büyüktür. Hıristiyanlık tesiri daha bariz görünür. Çünkü 1800 yıldır hıristiyan olarak yaşamış bir kültür ve medeniyetin ürünüdür. Denebilir ki Batı kültür ve medeniyeti antik Yunan, Roma, Felsefi akımlar ve İslamiyet’in de etkisinde kalmıştır. Hıristiyanlık da etkenlerden sadece biridir. Durumun böyle olması hukuktaki dini tezahürü bertaraf etmiyor. Çünkü antik Yunan da bir putperest (mitoloji) kültürüdür, İslamiyet ise zaten büyük bir monoteist dindir. Felsefi akımlar ise, zaten dinin cevap verdiği sorularla uğraşmıştır ve cemaatler haline gelip sosyal hayatın kurallarını (ahlaki, hukuki) pek etkileyememiştir. (Avrupa ikidir. Birisi İsevilik dini hakikisinden aldığı feyz ..... diğeri felsefe-i tabiyenin zulmetiyle ..... 17. Lema 5. Nota, Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar) Hıristiyanlığın hukuktaki tezahürlerine bazı örnekler verirsek konu daha iyi aydınlanacaktır. Türk Hukukunda boşanma oldukça zor temin edilebilir bir karardır. Bunun en önemli sebebi ve kaynağı ise Katolik-Hıristiyan doktrinde boşanmanın oldukça zor hatta imkansız görünmesidir.2 Keza mevzuatta Cumartesi ve Pazar gününün ve yılbaşının tatil olması da dini kökenlidir. Zira, Müslümanların kutsal günü Cuma, Musevilerin Cumartesi, Hıristiyanların ise Pazar günüdür. Zaten İngilizce de tatil, kutsal gün (holiday) anlamına gelmektedir. Türkler, İslam Peygamberinin hicretini esas alan hicri takvim kullanırken, 698 sayılı yasa ile Hz. İsa’nın doğumunu (milat) esas alan Gregorius miladi takvimini kullanmaya başlamıştır. Ceza hukukçusu Prof. Dr. Öztekin Tosun şöyle yazıyor: “Bugün birçok ülkelerde yemin eski dinsel biçimini korumaktadır... Bizde suç mahkemesinde yemin laik olup, namus ve vicdan üzerine verilmektedir. (CMUK md.57) Buna karşılık medeni muhakemede kanun, Allah ve namus üzerine yemin edilmesini emretmektedir. (HMUK md.339)” deyip şöyle bir dipnot düşüyor; “Farklı düzenlenmesinin nedeni CMUK’un çoğunluğu Protestan olduğu için din işlerini dünya işlerinden ayırmada daha ileri gidebilmiş Almanya’dan,HMUK’un da daha sofu olan Katoliklerin ağır bastığı Nöşatel kantonundan alınmış olması olsa gerektir.”3 Aynı profesör “Kutsal kitapların daha çok hakimin yetkilerini düzenlediği ve sınırladığı, sanığı korumaya çalıştığı görülmektedir. Bu konuda sadece Kur’an’daki bazı hükümleri nakledelim.” Dedikten sonra 13 ayet meali zikretmiştir. Yine aynı profesör ve başka ceza hukukçuları tarih boyunca suç muhakemesi hukukunun sanık lehine olarak geliştiğinde hem fikirdir. Demek oluyor ki suç ve ceza hukukundaki gelişme seyri laik bir çizgide değil; Kur’an ve İncilin, sanığı koruyan ilahi bir çizgisine doğru olmuştur. Yine İngiltere, İskoçya, Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz devletleri kilisede kıyılan dini nikahı geçerli sayıp, medeni nikah şartı koşmamakla aile hukukunun dini yönünü kabul etmişlerdir.4 Bütün bu örneklerden anlıyoruz ki hukuk nizamı mutlaka içinde doğup büyüdüğü kültürün çocuğudur, ondan etkilenmiştir ve onun izlerini taşır. Din ise bir kültürün en önemli unsurudur. Prof. Dönmezer “Ceza hukukunun ikinci karakteristiği bu hukuk dalının sosyal bakımdan toplumun kültürü ile yakından ilgili oluşudur. Hatta denebilir ki ceza hukuku toplum kültürünün bir çeşit ifadesidir. Her toplumun bütün kültür unsurları kendilerine özgü yaşayan bir ceza hukuku doğururlar” denmektedir.5 Din, kültür, hukuk ilişkisi öylesine yoğun ve önemlidir ki, Yahudilerin hukukuna, Musevi hukuku veya şeriatı, Müslümanların hukukuna İslam hukuku, İsevilerin hukukuna da Hıristiyan hukuku demektedir. Şu halde gökten zembille laik bir hukuk inmediğine göre, yerden sandıkla laik bir hukuk çıkmadığına göre, Avrupa’dan ithal ettiğimiz Roma-Hıristiyan hukukunun laikliğini oldukça tereddütle karşılamak durumundayız. Çünkü işin içinde yoğun bir şekilde din var, fakat bu din İslam değil, sadece o kadar. Demek ki, din devlet ilişkilerinden en önemlisi, hatta yeganesi hukuka karışmış ve laiklik ihlal edilmiştir. Tabi bu Avrupalının hatası, onun sorunu bizi ilgilendirmez, biz kendi dinimizi devlet işlerine ve hukuka asla karıştırmadık. Şimdi de laikliğin ikinci veçhesi devletin din işlerine karışmamasına bir bakalım. İşte bu noktada Avrupalının pek hatası yok (onlar devleti din işlerine karıştırmıyorlar) ama bizim ufak tefek hatalarımız olmuştur. Önce Devlet, Diyanet İşleri Teşkilatı’nı kurup bünyesine almış bütün din işlerini bu teşkilatla idare etmeye kalkmış, yeni devlet din işlerine karışarak laikliği ihlal etmiştir.6 Dinin temel kaynağı Kur’an öğrenimi uzun süre tamamen yasaklanmış, dini inancını yerine getirmek üzere örtünen kadınlara müdahale edilmiş, kıyafetleri yırtılmış, günümüzde ise başörtülü oldukları için üniversiteden kovulmuş. Hatta dini bir ciheti görüldüğünden olsa gerek, Tasavvuf ve Türk Sanat Müziği yasaklanmış. Evlenmenin şekli nikah, Türk insanı için dini bir mahiyettedir ve dini nikah olmadan girilen ilişkiler zina, doğan çocuklarda zina mahsulüdür. (Veled-i zina toplumumuzda hakarettir) Buna rağmen Türkiye, Avrupa ülkelerinin çoğunluğunca kabul edilen dini nikahı tanımamış, hatta geçerli evlenme şekli olan resmi nikahtan önce, dini nikah kıyma hapisle cezalandırılan bir suç haline getirilmiştir. Görüldüğü gibi ülkemizde devlet din işlerine fazlasıyla karışarak, hatta bizzat idare ederek laikliği ihlal etmiştir. Batı devletleriyle, Türkiye’nin laiklik konusundaki konumunu şöyle özetleyebiliriz. Batıda devlet din işlerine pek karışmıyor, fakat din devlet işlerine belli ölçülerde karışabiliyor. (Hıristiyan hukuku, sair uygulamalar) Türkiye de ise devlet din işlerine karışıyor, sınırlıyor, bizzat yönetiyor, ama dini kendi işlerine pek karıştırmıyor. Laikliğin ise dinin devlete, devletin dine karışmaması demek olduğunu herkes kabul ediyor. (Anayasa Mah. 21.10.1971, 53/76) 1. Medeni Hukuka Giriş, Prof. Dr. S. Sulhi Tekinay, İst. 1979, shf.15 ve devamı. 2. Medeni Hukuka Giriş, Prof. Dr. S. Sulhi Tekinay, İst. 1979, shf.15 ve devamı. 3. Türk Suç Mahkemesi Hukuku, Prof. Dr. Öztekin Tosun, shf. 104, 105, 747. 4. Milletlerarası Özel Hukuk Bağlama Kuralları ,Prof. Dr. Gülören Tekinale, shf. 111. 5. Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Prof. Dönmezer-Erman, shf. 15 ve devamı. 6. İdare Hukuku Ders Notları, Prof. Dr. Lüfi Duran, shf. 240. Avukat Ömer Faruk Uysal'ın KÖPRÜ dergisi için kaleme aldığı "Cumhuriyet Hukukunun Özeleştirisi" başlıklı yazısından alıntıdır. __________________
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|