04-14-2009, 16:11 | #1 |
Sürekli hareket döngüsünde Mevlâna ve Fizik
Varlıklar âleminde her şey hareket ediyor. Dünyamız, gezegenler, yıldızlar, güneşler ve galaksiler… Bunların her biri hem kendi etrafında pervane gibi dönüyor, hem de meçhule doğru hızla ilerliyor. Yani kâinatımız sürekli olarak yer değiştiriyor. Bugün, dün olduğumuz yerde değiliz. Yarın da başka bir yerde olacağız. Onun için Mevlâna diyor ki: “Dün geçti cancağızım, yeni şeyler söylemek lâzım.”
Makro âlemde olduğu gibi, mikro âlemde de sürekli bir hareket var. Hücreler, moleküller, atomlar ve atom altındaki göremediğimiz devasa varlık âlemi, âlem içindeki âlemleri… Hepsi muazzam bir hareket döngüsü içinde. “Hareket edersem varım, durursam yokum” demişti Muhammed İkbal. Bugünkü fizik anlayışını çok güzel özetleyen bir ifade. Pakistan’ın Mevlâna’sı olarak bilinen İkbal, Mevlâna’ya hayranlığıyla biliniyor. Madde dediğimiz şey, hareketten ibaret. Hareketi çıkardığınız zaman ortada madde filan kalmıyor. Nobel ödülü sahibi olan bir başka Pakistanlı Prof. Muhammed Abdusselam’a göre aslında madde yok. Zira en somut görünen bir maddeyi parçalarına ayırın. Moleküllere, atomlara, elektronlara ulaşacaksınız. Sonra başka bir parçacık. Her parçacıktan sonra başka bir parçacık… Cüssesine göre dev boşluklar içinde hareket eden mini mini parçacıklar. Peki ya sonra? Bugün bildiğimiz en küçük parçaçığa ulaştığınızı farzedin. Öyle bir noktaya geleceksiniz ki orada parçacık da kalmayacak. Peki, nedir bizim madde olarak algıladığımız şey? Aslında hareketten başka bir şey değil. Tıpkı ışık gibi. Bir lambadan çıkan ışık ortalığı aydınlatır. Ama lambayı söndürdüğünüz zaman aslında ışık diye bir şeyin olmadığını anlarsınız. İşte maddenin varlığı da aynen böyle. Sadece hareket var. Biz hareket sayesinde maddenin varlığını algılıyoruz. Kısacası, zerreden kürreye kadar her şey hareket halinde… Hareketin olmadığı bir an yok. Çünkü böyle bir anda madde de yok. Bir an için hareketin olmadığını düşünün, koca kâinat havası boşalan bir balon gibi sönüp büzüşecek. Mevlâna diyor ki: “Varlık her an yeniden oluşmaktadır.” Yani her an Allah’ın yaratma fiili ile karşı karşıyayız ve O’nun sayesinde varız. Mevlâna’nın Mesajı Semâ’dan İbaret Değil Mevlevîlerin semâ hareketi, kâinattaki bu muazzam hareketliliğin bir benzeri. Adeta kâinattaki çekim kuvvetinin cezbesine kapılmış olarak hem kendi etrafında döner, hem de kâinatla birlikte dönerler. Ve kendisini pergele benzetir Mevlâna. Bir ayağı sabit, diğer ayağıyla dünyayı dolaşır. Bu ise hem yerel hem de aynı zamanda evrensel olmanın gerekliliğine işaret eder. Mevlâna’nın bütün mesajını sadece Semâ’dan ibaret zannetmek de ona haksızlık olur. Zira Mevlâna öyle bir deryadır ki, hemen her konuda çok derin mesajlar vermektedir. Mesela namaz konusunda muzzzam bir tarifi vardır: “Kurban kestiğin vakit, “Allahu ekber” dersin. Öldürülmeye layık olan nefsin boğazlanması sırasında da öyle diyorsun. Namaz kılanın cismi İsmail, ruhu da Hz. İbrahim gibidir ki, ruh “Allahu ekber” demekle cismin boğazlanmasına tekbir getirmiş olur. “Allahu ekber” diyerek miracının kapısını açan mü’min manevî yolculuğa başlar. Manevi sarhoşluk içinde vücudu kıyamda bir sütun gibi durmaktadır. Kıyam halindeki mü’min kâinattaki bütün dağların, tepelerin kıyam sevabını işler.” Mevlâna daha sonra kıyam ve secdenin de sembolik anlamlarını nefis bir şekilde anlatır. Büyük İslâm mütefekkiri Mevlâna, asırlar öncesinde bize, atomun parçalanabileceğini ve atomun parçacıklarının varlığını haber vermektedir. Sembolik olarak şöyle diyordu: “Bir zerreyi kesersen, içinde bir güneş ve güneş etrafında dönen gezegenler bulursun.” Ayrıca Mevlâna bize atom ve parçacıklarının durağan olmadıklarını, her an hareket hâlinde bulunduklarını da bildirmiştir. Fizik Okuyanlar Mevlâna’yı Daha İyi Anlıyor Dünyaca tanınmış fizikçimiz Prof. Dr. Feza Gürsey, yıllar önce İstanbul Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada tasavvuf ile fizik arasında bir paralellik kurmuştu. “Derya-ı muhit cuşa geldi, Kevn ile mekân huruşa geldi, Sırr-ı ebed oldu aşikâre...” (Varlığı çevreleyen deniz coşup taştı. Kâinat ve Dünya kendinden geçti. Ebedi sır, gizlilik meydana çıktı.) Nesimi’nin bu mısralarını okuduktan sonra şöyle demişti: “Bugünkü Fiziğin kavramlarını ona kendi diliyle, Küllük Kahvesi’nin çınarları altında anlatabilmeyi ne kadar isterdim! Fizik’te vakum denilen en aşağı enerjili bir temel alan durumu vardır ki alanların denge durumudur. Bu vakumun boşluk olmadığını, aksine, tıpkı Nesimi’nin tarif ettiği bir deniz gibi dalgalandığını ona açıklardım. Biz bu dalga ve köpüklere kuantum flüktüasyonları adını veriyoruz. Onlar gayet kesin olarak türlü geometrik şekillere bürünürler. Bunlara da enstanton denir. Modern alan teorilerinde bu çeşit geometrik strüktürlerin sınıflandırılmasını da her geçen yıl daha iyi öğreniyoruz.” Bu olayı “Tasavvufta Varlık denizinin taşması” na benzeten Feza Gürsey şöyle devam etmişti: “Fakat bu parçacıklar doğrudan doğruya gözlenemiyorlar. Sırr-ı Ebed olarak gizli kalıyorlar. Bu olayın modern adı hapis (confinement) prensibi. Maddenin yapı taşları olan Quark ve Gloon isimli kuantumlar serbest parçacık olarak yaşayamıyorlar. Gözlenebilen çekirdek parçacıkları içinde mahpus kalıyorlar. İçine yerleştirdikleri nötron, proton gibi madde parçacıkları ile laboratuarda rahat rahat deney yapılabiliyor. O halde aralarında birleşip de bildiğimiz temel parçacıkları oluşturan Quark ve Gluon’lar nötron, proton, mezon şeklinde aşikâr oluyorlar, yani gözlemcinin meydanında beliriyorlar. Buna göre tanıdığımız maddenin atom çekirdekleri arasında doğrudan doğruya gözleyemediğimiz fakat matematik yoluyla kesin olarak tanımlayabildiğimiz gizli bir âlem yatıyor, tıpkı mutasavvıfların Gayb Âlemi gibi. Onun da ardında varlığı çevreleyen deniz gibi vakum uzayıp gidiyor.” Mevlâna’nın torunlarından Asaf Halet Çelebi bir zamanlar, Feza Gürsey’e “Bırak Fiziği de aşk ve Tasavvuf öğren!” demişti. Ama fiziğin bugün geldiği noktayı görseydi, herhalde öyle demezdi. Modern bilim her ne kadar materyalist bir zemin üzerinde ilerlese de, gün geçtikçe kaçınılmaz olarak metafiziğe ve tasavvufa daha çok yaklaşıyor. Ve böylece fizik okuyanlar Mevlâna’yı daha iyi anlayabiliyorlar. Copyright © Arifan Dergisi Tüm hakları saklıdır.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|