04-19-2009, 10:47 | #1 |
Tımarhane gibi bir ülkede heyecan turizmi olsa... | HASAN CEMAL
BERLİN ‘Tımarhane gibiyiz! Heyecan turizmi olsa, Türkiye’nin eline kimse su dökemezdi, para basardık.’ Salonda kahkaha patladı. Çok seyrek de olsa insanları güldürebildiğimi görünce devam ediyorum: “Felaket inişli çıkışlıyız, bir iyimser, bir karamsar derken yuvarlanıyoruz. Manik depresif bir ülke. Üstelik gitgide hızlanıyor bu iniş çıkışlar...” Tımarhane, anlaşılan, Süddeutsche Zeitung’un İstanbul temsilcisi Kai Strittematter’in hoşuna gitmiş, söze oradan giriyor: “Tımarhane olabilir Türkiye, bütün bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı ve kutuplaşmış haliyle. Ama bence Türkiye sonsuz bir bekleme salonu... Çin’den geldim Türkiye’ye. Bir söz vardır Çin’de, ‘Yarın her şey daha iyi olacak’ derler. Türkiye de öyle, 2005’de geldim, bekliyoruz. Türkiye şimdi bana Çin’den daha kafa karıştırıcı ve karmaşık bir ülke geliyor.” Salon dolu, panelin konusu: Yerel seçimler sonrası Türkiye hâlâ Avrupa yolunda mı?.. Cuma akşamı Berlin parlamentosunda Türkler, Kürtler, Türkiye’yi bilen ve merak eden Almanlar... Heinrich Böll Vakfı ile Sprachenatelier Berlin’in birlikte düzenledikleri paneli, Böll Vakfı’nın Türkiye temsilcisi Ulrike Dufner yönetiyor. Alman meslektaşım formda: “AKP Ankaralılaşıyor!” Heyecanın sönüşünü anlatıyor: “AKP iyi şeyler yaptı ama yıprandı. Şimdi can alıcı reformları yapabilecek siyasal iradesi var mı?.. AKP kapatılmadı ama bence kaybetti. Anayasa Mahkemesi’nin Meclisten geçen türban kararını iptal etmesiyle birlikte belkemiği kırıldı. Belki de oyun o zaman bitti AKP için...” Ve ekliyor: “Ben iyimser değilim.” “Ya siz Hasan Cemal?..” “Türkiye’nin önünde iki kapı var. Biri istikrar, diğeri istikrarsızlık... Başbakan Erdoğan topa nasıl vuracak?.. Örneğin iki konuda, Ermenistan’la normalleşme konusuyla Kürt sorunu, PKK’nın dağdan indirilmesinde nasıl bir adım atacak? Ya da AB’yi de ilgilendiren reformlar, anayasa değişikliği, yıl sonuna doğru Kıbrıs...” Laf uzadı, toparlıyorum: “Biraz daha beklemek lazım. Ama Erdoğan’ın istikrar kapısını açabileceği konusunda ben de iyimser olamıyorum.” AKP’nin Ankara’laşması... Kuliste eski bir TKP’li: “Demokratikleşme konusunda AKP’ye daha fazla umut bağlamayın.” Söz, Demokratik Toplum Partisi‘nin (DTP) Şırnak milletvekili Sevahir Bayındır’ın. Noktasıyla, virgülüyle konuşuyor. Dili sert, söylemi radikal: “Türklük hastalığı...” “Öldüren kimlik...” Samimi konuşuyor: “Seçimle geldik Meclis’e... Genel Başkanımız Ahmet Türk’e bir merhabayı bile esirgedi Başbakan Erdoğan...” Haklı. Devlet Bahçeli esirgemedi, Başkan Obama esirgemedi ama Erdoğan elini uzatmadı Ahmet Türk’e... Kürt coğrafyası diyor. Bazen Kürt illeri, bazen Fırat’ın Doğusu deyişini tercih ediyor Sevahir Bayındır. PKK’ya toz kondurmuyor. Benim PKK’ya dönük bazı eleştirilerime hem Sevahir Hanım’dan, hem salondan tepki geliyor. Bu arada son günlerde DTP’yi hedef alan tutuklama operasyonları eleştiri alıyor. Katılıyorum bu eleştirilere: “Eğer sivil siyaset alanını genişletmek istiyorsak... Eğer silah ve şiddetle siyaseti ayırmak istiyorsak... O zaman DTP’ye baskı yapmak yanlış... Cengiz Çandar’ın deyişiyle PKK’yı DTP’lileştirmek yerine, bu gidişle, DTP PKK’lılaşacak... Başbakan Erdoğan bunun sonuçlarını kestirebiliyor mu?..“ Önemli bir konu başlığı. Sevahir Bayındır’ı bireysel kültürel haklar artık kesmiyor. Şu sözlerinde, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’a yanıt var: “Kürt sorunu, ne terör sorunudur, ne de bireysel kültürel haklar sorunu... Kürdün bireysel haklarını tanımak yetmiyor bugün... ‘Kürt yoktur’dan bugünlere geldik, ama bu yetmez. Kürt halkı, ulusal haklarını kullanmak istiyor. Bunun için de siyasi ve idari yapılanma olmalı...” Bu sözler iyi düşünülmeli. Türkiye’nin geleceğinde bu çerçeve kendini çok belli edecek. Bu yüzden Kürt sorununu demokratik, sivil bir raya oturtmak gerekiyor. Siyasetin silah ve şiddetle bağını koparıp Kürt sorunuyla demokrasi içinde yaşayabilmek yani... Ama bunun yolu, baskılarla DTP’yi PKK’lılaşmaya itmekten geçmiyor. DTP milletvekili diyor ki: “Tam da PKK’nın tek taraflı ateşkesi uzattığı bir dönemde, bir ‘gizli el’ yine DTP’ye baskı uyguluyor. Bu ‘gizli el’ tıpkı 1993’deki 33 er olayındaki gibi demokratik açılımlara engel mi olacak?” Ben konuşurken biri bağırıyor: “Kürtlere ders verir gibi konuşma lütfen...” Alman meslektaşımda söz sırası: “Türkiye ebedi bir bekleme odası gibi demiştim ya... 2007’de demokratik reformlar için, hele bu seçimler bitsin denirdi. Seçimler bitti, hele su kapatma davası bitsin demeye başladılar. O da bitti, bu sefer hele şu yerel seçimler bitsin dendi. Bu da bitti. Acaba Erdoğan ders aldı mı? Reformları yapar mı? Ben kötümserim.” Bu arada ekliyor Kai: “Türkiye’de muhalefet sorunu çok derin. Ve Baykal’ın iktidar olmaya niyeti yok, muhalefet koltuğunu seviyor.” Almanya’da kuşkonmaz mevsimi. “Almanlar kuşkonmazı konuşuyor, biz ise nerelerdeyiz? Keşke biz de kuşkonmazın faziletini konuşabilsek” deyince salonda alkış kopuyor. İyi pazarlar! MİLLİYET 19.04.2009
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
hasan cemal |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|