05-08-2009, 16:12 | #1 |
ETÖ'NÜN BAŞLANGIÇ SAFHASI..BAŞBAKANA GÖNDERİLEN 2 MEKTUP VE DAVANIN BAŞLANGICI!OKUYUN
Türkiye'yi kurtaran 2 MEKTUP İşte Ergenekon'u başlatan 2 mektup!Biri Erdoğan'a, biri Özkök'e... Fatih Altaylı yazdı... ERGENEKON Davası’nın dosyalarını ve eklerini titiz bir incelemeden geçirdiğimi yazmıştım. Bu inceleme sırasında davanın çok önemli bölümlerinin ya görülmediğini, ya da gözden kaçırıldığını fark etmeye başladım. Ne yazık ki, bu önemli davanın magazin tarafları ön plana çıkarılırken, davanın içeriği ile ilgili kafalardaki soru işaretlerini kaldıracak unsurlar pek yansıtılmıyor. Sadece muhalif medya değil, yandaş diye bilinen medya da Ergenekon’un içeriğini tam olarak algılamış değil. Dava dosyasında abuk sabuk denilebilecek detaylar ve ilgisiz ekler var. Ancak dikkatli bir gözle okunduğunda, birilerinin gerçekten bir darbe planladığını görebiliyorsunuz. Bugün bana göre davanın “Başlangıcı“ sayılabilecek çok önemli iki belgeyi sizlere sunuyorum. Bu iki belge bir anlamda Ergenekon Davası’nın işaret fişekleri sayılabilir. Bunlar iki imzasız “Gizli mektup“. Ya da imzalı, ama dava dosyasına girerken imzaları silinmiş iki mektup. Mektuplardan ilki bir bilgi notu şeklinde düzenlenmiş ve anlayabildiğim kadarıyla 2004 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök‘e gönderilmiş. Özkök‘e gönderilen bu bilgi notunu aşağıda bulacaksınız. Burada Özkök, TSK içindeki oluşumlarla ilgili uyarılıyor. İkinci mektup ise doğrudan Başbakan Erdoğan’a yazılmış. İkinci mektuptaki tonlama ve saygı ifadeleri sizin de dikkatinizden kaçmayacaktır. Benim anlayabildiğim kadarıyla bu mektubun yazılma tarihi de 2005 sonu veya 2006 başı. Böyle dememin nedeni şu: Biliyorsunuz, MİT Müsteşarlığı 2003 yılında Hükümete Ergenekon Yapılanması başlıklı bir dosya göndermişti. Bu dosya o tarihte çok ciddiye alınmamış ve büyük ihtimalle de kaybolmuştu. Ancak 2006 yılının Ocak ayında, Hükümet, MİT’ten bu dosyayı tekrar talep etmiş ve dosya 19 Ocak 2006’da yeniden hükümete yollanmıştı. Başbakan’a yazılan gizli mektubun bugün ortaya çıkmasıyla anlıyoruz ki, büyük bir olasılıkla Başbakanlık bu mektuptaki iddialar üzerine dosyayı MİT’ten yeniden talep etmiş olmalı. Ergenekon Soruşturması’nın başlamasına neden olan bu iki mektubu okuyunca zannederim çok şaşıracaksınız. Bu mektupların Ergenekon Savcıları’na nasıl ulaştığı ile ilgili bir bilgim şimdilik yok. Başbakanlık’tan yollanan belgeler arasında bulunması ise en kuvvetli ihtimal. ERDOĞAN’A: Sizi moral olarak çökerterek inisiyatifi kaybettirecekler SAYIN... Yönetime geldiğiniz günden bu yana yaptığınız güzel ve dürüst hizmetlerle, milletin gönlünde aldığınız yer her geçen gün büyümektedir. Ancak aynı nispette gerek içerde gerekse dışarıda bazı merkezler bu güzel gelişmeleri endişe ile takip etmekte ve kaybettikleri zemini tekrar elde edebilme ümidiyle gayr-i meşru yollara başvurmakta ve devletin kuvveti temsil eden güçlerini tahrike çalışmaktadırlar. Ekteki belgelerde görüldüğü gibi askeri camianın bir kısmı tarafından ciddi şekilde bazı faaliyetler planlanmış ve bu sene başından itibaren de uygulamaya başlanmıştır. Bu dokümanlara baktığınızda göreceğiniz gibi şu ana kadar şahit olduğunuz bir çok olayın arkasında planlayıcı olarak kimlerin olduğu ve ülkemizin nereye götürmek istedikleri açıkça görülmektedir. İFŞA ETMEDEN ÖNLEM ALIN Ekteki belgeler -Zat-ı Alinizin asla ifşa etmeyeceğine dair yeminler ve garantiler verilerek- büyük güçlüklerle elde edilebilmiş birinci el bilgilerdir. Dolayısıyla da Zat-ı Alinizin dışındakim olursa olsun- ikinci bir kişinin daha muttali olması tahmin edilmesi zor durumlara sebebiyet verme riski taşımaktadır. En kötüsü de bu planı hazırlayanlar, planlarının deşifre olması halinde “idhar” adı altında ikinci bir planı devreye sokmayı planlamaktadırlar... Bu bakımda belgenin ifşa edilmeden önleyici tedbirlerin alınmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Hareketi planlayanlar, planlarını üç temel unsura dayandırmıştır. A) Genelkurmay Başkanı’nın ikna veya zor kullanarak emekli edilmesi, B) AKP’nin parçalanarak ikinci bir parti kurdurulması, böylece gücünün zayıflatılması C) Cumhurbaşkanının size karşı mukavemet unsuru olarak kullanılması amacıyla ikna edilmesi; eğer ikna edilemezse zor kullanılarak yerinde kalmasının sağlanması. Genelkurmay Başkanımızın uzun yıllardır özlenen ve beklenen bir Gnkur Başkanı olması sizin için de büyük bir şans oluşturmaktadır. Bu nedenle askeri kesimle olan ilişkilerde (daha evvel de arz edildiği gibi) Gnkur Başkanımızın hoşnut olmayacağı ve zor duruma düşürecek olaylardan kaçınılması büyük önem taşımaktadır. AK PARTİ’Yİ PARÇALAYACAKLAR İkincisi AKP’nin parçalanarak siyasi gücünüzün zayıflatılması hem istikrarsızlık kapılarının açılmasına neden olacak hem de sizin siyasi gücünüzü zayıflatacaktır... Eğer başarabilirlerse, bu milletvekillerinin bir hafta içinde arka arkaya koparak açıklamalar yapması sağlanmak istenmektedir. Böylece sizin moral olarak çöküntü yaşamanız ve inisiyatifi kaybetmeniz amaçlanmaktadır. Üçüncü husus Cumhurbaşkanının durumu ve rolüyle ilgilidir. Hareketi planlayanlar Cumhurbaşkanı’nın eğer ikna edilemezse zor kullanarak hareketin bir parçası haline getirmek istemektedirler... Bu nedenle yetkilerinin kısıtlanması ve görev süresinin kısaltılarak sistem dışına çıkarılması hükümetin elini güçlendirecektir... DEVLET-HÜKÜMET UYUMU Bu planı hazırlayanların çok önemli gördüğü ikinci husus, zat-ı alinizin o makama çıkmasını ne pahasına olursa olsun engellemektir. 2006 yılı Ağustos’undan önce zat-ı alinizin cumhurbaşkanı olması, AKP içinden sizinle uyumlu çalışacak birisinin Başbakan olması ve Org. Hilmi Özkök’ün de Genelkurmay Başkanlığı makamından henüz ayrılmamış olması yukarıdaki argümanı tamamen bitirecek ve Devlet-Hükümet birlikteliğini sağlayarak bu ve benzeri planlan hazırlayanları külliyen gayr-i meşru duruma düşürecek dev bir adım olarak değerlendirilmektedir. Hareketi planlayanların gerginliği tırmandırması durumunda azim ve sebatla mukavemet edilmesi ve bunlara karşı sivil toplum gücünün harekete geçirilmesi kaçınılmaz görünmektedir. Rusya’da yeni dönemde darbe esnasında Boris Yeltsin’in cesur tavrı ve üslubu olayların mecrasını değiştirmiş sitemi kesintiye uğramaktan kurtarmıştır. Ancak, halkımızın 27 Mayıs’ta olduğu gibi sadece gözyaşı dökmekle yetinebileceği de dikkate alındığında bu konuda sivil toplum gücünü harekete geçirecek bir mekanizmanın tesisi ve medyanın mutlaka elde tutulması büyük önem taşımaktadır. 15 no lu slaytta da görüldüğü gibi “Karanlık Doğan-Aydın Doğan” hakkındaki mütalaa bu önemi açıkça göstermektedir. Zat-ı Alinizin güç noktalarından birisi olarak “ Kuvvetli ve tek ses halindeki koro” sayılmaktadır. Tek ses halindeki korodan maksat meclis hakimiyeti olduğu gibi Medya hakimiyeti anlamına da gelmektedir. Bu hakimiyetin son zamanlarda azalmaya eğilimi göstermeye başlaması düşündürücü bulunmaktadır. Bu eğilimi daha da arttırmak için hem ulusal, hem de yerel medya üzerinde “Ders” çalışmaları devam etmektedir... Emrinizdeki Emniyet ve MİT’i aktif kullanarak kontra hareketler yaptırın. Mektubun sonunda “Önemli Not” Bu planı yapanların doğal olarak ilk düşünceleri büyük bir gizlilik içinde hareket etmek ve planın deşifre olmasını önlemektir. Eğer bunu sağlayamazlarsa ve planın deşifre olduğunu anlarlarsa hareketi dağılmış gibi gösterecek ama asla durmayacaklardır. Bu dağılma gösterisi yapılırken alternatif ikinci plan devreye sokulacaktır. Bu nedenle palanın deşifre olduğu izlenimine asla kapılmamaları gerekmektedir. ÖZKÖK’E: Düzmece raporlara aldanmayın TSK zat-ı alinize gönülden bağlı Bilgi Notu TSK’nin teamüllerine aykırı olarak uzun süredir devam eden olumsuz faaliyetlerin Genelkurmay Başkanlığı makamını yıpratıcı mahiyete büründüğü görülmektedir. Bir kısım komutanlarca yürütülen faaliyetler, sadece Ankara ile sınırlı kalmamış, bu faaliyetleri yurt sathına yayma ve taban oluşturma gayretlerinde farkedilir bir artış olmuştur. Bu konularda elde ettiğimiz bilgilerin müteakip maddelerde sunulmuştur. MENFİ PROPAGANDA Öncelikle şahsınızla ilgili çıkarılan ve kulaktan kulağa yayılmaya çalışılan dedikodular; Kayınbiraderinizin irticacı olduğu ve bu nedenle Silahlı Kuvvetlerden YAŞ kararıyla atıldığı. Gnkur Başkanı olarak demokrat kimliğinizle sessiz kalmanızın ve Hükümetçe yürütülen sözde laiklik karşıtı çalışmalara göz yummanızın esas sebebinin 2006 yılında dolan görev süreniz ile eş zamanlı olarak boşalacak Cumhurbaşkanlığına gözünüzü dikmiş olmanız nedeniyle sessiz kaldığınız hatta bir kısım pazarlıklara girdiğiniz. Bu konuyla ilgili olarak; Silahlı Kuvvetler içinde yapılan menfi propagandaya ilave olarak sivil kesimden de bu propagandayı destekler mahiyette çeşitli hususlar dile getirilmektedir. Konunun gündeme geldiği yerlerden birisi de J. Gn. K.lığı İsth. Bşk. ile başta gazeteciler olmak üzere sivil kesimden etkin kişiler ile yapılan toplantılardır. İKİ KOMUTANA DİKKAT Yürütülen yeni kuvvet yapısı çalışmalarının son safhasına ulaşması nedeniyle kuvvet yapılarında meydana gelecek değişikliklerin ve özellikle General sayısındaki azalmaların mevcut dengelerin tarafınızdan nasıl bir değişikliğe uğratılacağı yönündeki belirsizlikler, düşünce ve uygulamalarınızı anlayamayan ya da anlamak istemeyen generallerde endişe yaratmaktadır. KK Komutanımız ve Jandarma Gn. Komutanımız, hükümete yönelik kullanabilecekleri argümanları oluşturmak maksadıyla; Kasım ayında başlattıkları bir proje ile kendilerine yakın Ordu ve Kolordu Komutanları vasıtasıyla yoğun bir çalışma içerisine girmişlerdir. Bu kapsamda; Jandarma Gn. K.lığında Cumhuriyet Çalışma Grubu kurulmuş ve hazırlanan eylem planını J. Gn. K.nın da onayını alarak uygulamaya koymuşlardır... Başta milletvekilleri, eski komutanlar, rektörler ve gazeteciler olmak üzere seçilen kişilere mektuplar gönderilerek kamuoyu oluşturulmaya çalışılmaktadır. Çok gizli bir şekilde hazırlanan mektup ve bildiriler elden ele aktarılmak sureti ile birliklerde güvenilir kişiler arasında dağıtılarak subay ve astsubaylar yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Faaliyetlerin sonucunda yapılan değerlendirmelerde General seviyesindeki komutanlar, ‘Güvenilir’ ve ‘Güvenilmez’ olarak kategorilen-dirilmekte, özellikle size yakınlığı ile bilinenlerin birliklerine yönelik faaliyetlerde azami dikkatli davranılmaktadır. 10-11 Ocak 2004 tarihlerinde icra edilen Uluslararası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu’nu izleyerek bilgi toplamışlar, J. Gn. Komutanı’na verilmesi emredilen evrakı elden teslim etmişlerdir. Yapılan çalışmalarda iddialarına dayanak teşkil edecek yeterli miktarda belgeye ulaşamadıklarından, belge oluşturabilmek maksadıyla; Karargahlarda görevli bir kısım kişilere yazdırılan hükümet aleyhine ve hükümetin yaptıklarına gözyumduğu iddiasıyla Gn Kur. Başkanlığı aleyhine ifadeler içeren mektuplar, isimsiz veya sahte vatandaş isim ve adresleriyle önce posta kanalı İle komutanlıklara gönderilmekte, komutanlıklarca toplanan bu mektuplar halkın memnuniyetsizliğinin arttığı iddiasını içeren değerlendirmelerle birlikte J.Gn Komutanlığına ve KKK.lığına gönderilmektedir. DÜZMECE MEKTUPLAR J.Gn Komutanlığınca aynı maksatla kullanılan karargah subaylarınca Bölge ve İl J.Komutanlıkları ve halk arasında irtibatlı olunan kişiler kullanılarak ve/veya yönlendirilerek doğrudan J.Gn Komutanlığına ve Kuvvet Komutanlıklarına mektup yazmaları talep edilmekte, bu mektuplarda çevrelerinde meydana gelen olayların ve yönetimden duyulan memnuniyetsizliğin dile getirilmesi istenmektedir. Şahsınıza yönelik yürütülen kampanyayı destekleyen bir kısım Komutanlıklarca icra edilen seminer toplantı vb. faaliyetler esnasında konu bir şekilde güncel olaylara getirilerek hükümetin faaliyetlerine ve onun nezdinde Gnkur.Başkanlığının tutumuna yönelik eleştiriler yapılarak alt kademe yönlendirilmeye çalışılmaktadır. TSK personeli size inanıyor Yukarıda arzedilen, J.Gn. K.lığının ülke genelinde yürüttüğü fişleme faaliyeti İle KKK.lığmca kıt’alara yönelik yapılan çalışmaların her ikisinin de Şubat 2004 sonuna kadar tamamlanmasının öngörüldüğü tespit edilmiştir. Büyük bir ihtimalle gerçeklerin aksine kıt’alarda bulunan personelin düşüncesiymiş gibi düzmece değerlendirmeler yapılarak, raporların hazırlanacağı ve şahsınıza sunulacağı değerlendirilmektedir. Raporların aksine TSK mensubu personelin büyük bir çoğunluğu, içinden çıktığı Türk halkı gibi düşünmekte, yaptıklarınızın ülkemiz menfaatine olduğuna inanmakta ve zatı alinize gönülden bağlı bulunmaktadır. Birliklere gönderilen emirler ile AKP iktidarı döneminde atanmış olup olmadığına bakmaksızın görev yapan tüm kamu personeli hakkında araştırma yapılarak elde edilen bilgilerin doğruluğuna bakılmaksızın insanlar kategoriye ayrılmakta, sırf bu iktidar döneminde belli bîr makamı işgal etmesi nedeniyle irticacı suçlamasıyla damgalanmakta ve bunların istatistikleri çıkarılmaktadır. Yönlendirmelere rağmen... Son olarak KKK.nı Aytaç YALMAN tarafından teşkil edilen ve iki general beş subaydan oluşan yedi kişilik bir heyetle sözde personel ve lojistik konularında KKK.nca yapılan çalışmalardan kıt’aları bilgilendirme adı altında, subay ve astsubaylarla görüşülerek bir rapor hazırlanmaya çalışılmaktadır. Bu toplantılarda ‘personel ve lojistik konularda bilgi verilecek’ bahanesiyle, toplantı yapılan birliklerin Karargah ve Kıt’alardan seçilen subay ve astsubaylar ile bu birliklerin Komutanları çağrılmıştır. General seviyesindeki birlik Komutanlarıyla ayrıca görüşülerek sohbet adı altında onlardan bir kısım bilgiler alınmıştır. Hükümet, şahsınız, üst kademede meydana gelen gelişmeler, Türkiye ve dünya gündemi ile ilgili sorular sorularak fikir edinmeye çalışılmıştır... Tüm yönlendirilmelere rağmen beklenen görüşlerin tam olarak açığa çıkmadığı görülmüş, aksine katılımcı subaylar tarafından Gnkur. Başkanlığı ve faaliyetleri, Hükümet ve icraatları, gündemdeki konularla ilgili Gnkur.Başkanlığının tutumu, dış ilişkiler, Kıbrıs, AB, ekonomi vb. konularda olumlu görüşler ifade edilmiştir. Katılımcılardan büyük çoğunluğunun, - Her kurumun kendi görevini yapması gerektiği, - Ekonomik açıdan mevcut hükümetin başarılı olduğu, - Ülkemizde iç ve dış istikrarın sağlandığı görüşünü ifade ettiği görülmüştür. ‘Sizi dinlemiyorlar’ Bu konuyla ilgili bir hususu arz etmek istiyorum. Kuvvet Komutanlığınız zamanında başlatılan yeni kuvvet yapısı kapsamında, 2005 yılı sonuna kadar lağv edilmesi planlanan tugaylarla ilgili olarak; KKK’nı Org. Aytaç Yalman tarafından tugayların lağvının 2007 yılı ve sonrasına bırakılması emri verilmiştir. Ancak tarafınızdan son olarak, KKK.lığına; “2005 sonuna kadar 4 tugayın lağv işlemlerini tamamlayın” emrinin verilmesi üzerine, konu Kuvvet Komutanı’na arz edilmiş, Sn. KK Komutanımız; kızgınlığını da ifade edecek bir şekilde “Göstermelik olarak 2 tugayın lağv İşlemlerine başlayın. Ancak acele etmeyin. Diğer iki tugayın işlemlerine şimdilik başlamayın. Bunu yaparken de Gnkur. Bşk.lığına mevcudun kadroyu karşılama oranlarının % 80 olduğunu gerekçe olarak gösterin, bir iki gerekçe daha bulun” emri verilmiştir. NOT: Daha önce gündeme gelmeyenleri bilgi notuna dahil edebilirsin: 29 Şubat saat 18:00’de kuvvet komutanları sivil ve korumasız olarak J.Gn.K’lığının Beytepedeki binasında toplandıkları,. Toplantı öncesi Org. Şener Eruygur’un teknik ekibe toplantı odasını kontrol ettirdiği, teknik ekibe bizzat nezaret ettiği, toplantının birinci bölümünün 18:00’da başlayıp 21:30’a kadar devam ettiği, bu bölümüne kuvvet komutanlarının tamamı ve J.Gn. K.nın iştirak ettiği, karargahtan kimsenin alınmadığı, ikinci bölümünün ise 21:30’dan 22:30‘a kadar devam ettiği, bu bölümde ise bizzat K.K.K.nı ve J.Gn. K. nın ikili görüştüğü... HABERTÜRK-FATİH ALTAYLI
Konu Yıldırım tarafından (05-10-2009 Saat 16:20 ) değiştirilmiştir.. |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
05-08-2009, 16:15 | #2 |
Arkadaşlar mutlaka okuyunuz.Bu davanın başlangıç safhasını ve ibretlik yayılış hikayesi..!
|
|
05-08-2009, 18:23 | #3 |
SARIKIZ'IN MEKTUBU 2006 yılında başbakanlığa imzasız bir mektup ulaştı. Mektuptaki küçük düşürerek, inanırlık ve güvenirliklerini zedelesatırlar okundukça gönderenin yakın tarihte emekli olan üst rütbeli bir subay olduğu anlaşılıyordu. Mektup imzasız olduğu için başlangıçta ciddiye alınmak istenmedi ancak iddialar, yakın tarihte yaşanan hadiselerle pazılın parçaları gibi kurgulandığında ortaya çıkan fotoğraf ürkütücüydü. Mektupta yazılanların gerçeklik payı çok yüksek gibiydi. Mektubun ilk satırları şöyleydi: "Özellikle son dönemde Türkiye Cumhuriyeti 59. hükümet üyeleri ve icraatları aleyhinde yürütülen psikolojik harekât kapsamında sistematik bir biçimde yıpratıcı ve yıkıcı çalışmalar başlatılmaktadır." İddia çok vahimdi! Son yıllarda art arda çorap söküğü gibi ortaya çıkarılan çeteler, tesadüfi olarak ortaya çıkmış değildi. Peki, söz konusu psikolojik harekât kim veya kimler tarafından yapılmaktaydı? Emekli subay mektubunda bunları anlatıyor: "Çekirdek kadrosunu bir kısım Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun oluşturduğu, emekli askerî personel ile bazı sivil şahısları da kapsayan ve etki alanları oldukça geniş organizasyon tarafından yapılmaktadır." Psikolojik harekâtın hedefi ise mektupta şöyle tarif ediliyor: "Kitle iletişim araçlarını etkin kullanarak hükümet üyelerini kamuoyunda yecek tarzda doğruluğu ispatlanmamış haberleri yaymaktır. Bu yönetiliyordu.sayede ülkede kriz ortamı oluşturarak, mevcut rejim için öncelikli tehdit kabul ettikleri ve irticanın temsilcisi olarak gördükleri АКР hükümetini etkisiz hale getirmeyi amaçlamaktadırlar." Mektuba devam ettikçe anlıyoruz ki, yazan subay da bu harekâtın içindeymiş: "Başlıca görevi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni korumak ve kollamak olan TSK gibi bir kurumun mensubu olmakla gurur duyuyorum. Yetiştirilme tarzım ve aldığım eğitim gereği, anti laik oluşumların zararlılığına ve ülkemizi geri götüreceğine inanmaktayım. Bu nedenle de yukarıda bahsettiğim illegal organizasyon tarafından şahsıma yapılan görev teklifini düşünmeksizin seve seve kabul ettim." Sonra? Emekli subay devam ediyor: "Bugüne kadarki süreç içinde yürütülen psikolojik harekât çerçevesinde planlanan görevlerde aktif olarak yer aldım. Söz konusu psikolojik harekât eylem planlarından АКР hükümetine karşı düzenlenen operasyonun adı SARIKIZ olarak belirlenmişti. Plana göre; öncelikle AKP'nin önde gelen isimleri hakkında kapsamlı bir fişleme çalışması yapıldı. Maddi çıkar amaçlı çetelerin yasa dışı faaliyetlerine göz yumularak fişleme çalışmaları esnasında kendilerinden azami derecede istifade edildi. Sonuçta tespit edilen çeteler sayesinde yıpranan TSK oldu." Kareler yerli yerine oturmaya başlamıştı. Son dönemde hortlayan çeteler ve hükümet aleyhindeki kampanya, bir merkezden Medyanın rolü Bu süreçte medyaya da rol biçilmişti. Plancılar, medya desteği olmadan başarıya ulaşabileceklerine inanmıyorlardı. Özellikle yüksek tirajlı ve etkin gazetelerde kalem sallayan yazarlarla irtibat kurulması, planın önemli bir unsuruydu. Gerisini komutandan dinleyelim: "Bilahare basın ve yayın organlarının kontrol altına alınması maksadıyla geniş okuyucu G İ Z L İ BELGELERDE KARANLIK İLİŞKİLER kitlesine sahip, kilit haberleşmeci konumundaki yazarlarla irtibata faaliyetlerin eş zamanlı olarak yürütülmesi öngörüldü."geçildi. Kimi çeşitli vaatlerle, kimileri ise üstü kapalı tehditlerle ikna edilen yazarlar kanalıyla, 'АКР, TSK'yı yıpratmak için sinsice planlar yapıyor; АКР Türkiye'yi sonu belli olmayan karanlık bir yola doğru sürüklüyor' tarzındaki temalar işlenerek, kamuoyunun menfi yönde etkilenmesi amaçlandı." Sadece medya mensupları mı? Toplumu etkileyebilecek güce sahip herkes. Sivil toplum kuruluşlarının da en az medya kadar etkili olduğu hesabı yapılmıştı. Mektuba devam edelim: "Kilit haberleşmeci deyince; tavır, davranış ve sözleriyle geniş kitleleri etkileyerek harekete geçirebilecek pozisyondaki kişiler akla gelir. Politikacılar, sanatçılar, işadamları, aşiret liderleri kilit haberleşmecilere örnek verilebilir. Bu bağlamda; ülkemizde ve dünya çapında tanınmış sanatçıların, müzik eğlence programları esnasında, istenilen mesajların eğlendirme tekniğiyle hedef kitlelere iletilmesi yönündeki çalışmalar sürekli faaliyet olarak devam ettirilmektedir." Başka? Şu satırlar çok önemli: "Rektörlerle görüşülerek öğrencilerin hükümet aleyhinde eylemlerde bulunulmasına çalışıldı. Bu kapsamda basına yansıyan 10 Eylül 2003 tarihindeki Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ile rektörlerin yaptığı görüşmenin haricinde yapılan gizli görüşmelerle de, 2 Mart 2005 ve 27 Şubat 2006 tarihlerinde Ankara Üniversitesi'nde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in maruz kaldığı durum ile benzeri hadiselerin temelleri atıldı." Mektubu okudukça psikolojik harekâtın ne denli büyük organizasyon olduğunu daha iyi anlıyoruz: "Sendikaların hükümet aleyhindeki tutum ve davranışlarının desteklenmesi hususu benimsendi. Görsel psikolojik harekât ürünlerinin (afiş, bildiri, billboard) hazırlanarak uygun yer ve zamanlarda kullanılması kararlaştırıldı. Sivil toplum örgütlerinin yönlendirilerek hükümet aleyhinde kampanyalar düzenlenmesi teşvik edildi. Tüm bu Bu mektubu neden yazdı? Buraya kadar tamam. Psikolojik harekâtın tam göbeğinde yer almış bu emekli subay, sahip olduğu bu gizli bilgileri neden başbakanlıkla paylaşma ihtiyacı duymuş olabilir? Gerekçesini şöyle tarif ediyor: "Laik rejimi koruma adına yaptığımız ifade edilen bu operasyonun aslında bazı şaibeli kişilerin önünü açma amaçlı ve TSK içindeki bir grubun menfaatleri doğrultusunda yaptıkları bir harekât olduğunu, dolayısıyla TSK'ne ve cumhuriyetimize zarar verdiğini fark etmiş olmam beni hayal kırıklığına uğrattı. Bu nedenle de birçok konuda aynı görüşleri paylaşmasak bile sizi bahse konu organizasyon hakkında bilgilendirme sorumluluğunu ve mecburiyetini kendimde hissediyorum." İddiasına göre; bu mektubun yazılmasına, kimi şaibeli isimlerin rejim kaygısının ardına gizledikleri kişisel menfaatlerini, "rejim sorunu" gibi pazarlaması yol açmıştı. Büyük hedef Recep Tayyip Erdoğan Mektupta, planın nasıl yürürlüğe konduğuna ilişkin bazı çarpıcı örneklere de yer veriliyor. Tek tek düşünüldüğünde "tesadüfi" veya "münferit" olarak görülebilecek olayların, mektubu okudukça Türkiye'nin boynuna geçirilmek istenen uzun zincirin halkalarından olduğunu anlıyoruz. İşte mektuptan birkaç örnek: "Kemal Unakıtan'la ilgili yolsuzluk iddialarının basın yayın organlarında sıkça yer alarak gündemin ilk sırasına oturtulması, Bülent Arınç, Ali Babacan ve Hüseyin Çelik gibi isimlerle ilgili sansasyonel haber ve bilgi üretilerek hükümetin yanlış politika ve eylemler içinde olduğu izlenimi verilmeye çalışılması; Turhan Çömez gibi isimlerden faydalanılarak, АКР içinde ikilik varmış havasının yaratılmasından bahsedilerek o sayede sözde yolsuzluklar, kadrolaşma, tarikat bağlantıları, ihalelere fesat karıştırma gibi haberlerle vatandaşların kafasında АКР yönetimine karşı soru işaretleri oluşması sağlanmıştır." Recep Tayyip Erdoğan'dı. Emekli subayın iddiasına göre, ErHedefteki isimler, sadece bakanlar değildi. Büyük hedef, Başbakan doğan, Yıldırım Akbulut gibi toplumda küçük düşürülecek (!) ve zamanla tasfiye edilecekti. Elbette, Akbulut'un toplumda küçük düştüğü iddiasına katılmıyorum ama yapılan benzetme ilginçti. Devam edelim: "Bu konuyla ilgili her gün gazete ve televizyonlarda birçok haberin yer alması, hazırlanan planın uygulamaya konduğunun açık bir göstergesidir. Ayrıca bir dönem nasıl ki hakkında üretilen fıkra ve karikatürlerle eski başbakanlarımızdan Yıldırım Akbulut halkın gözünde küçük düşürülerek güvenirliliğini yitirdiyse, bugün de aynı senaryo benzer şekilde işlenmekte, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oldukça masum gözüken karikatürleriyle toplum önündeki imajı zedelenmeye çalışılmaktadır. RTE'nin Merkez Bankası atamaları hakkında 19 Mart 2006 tarihinde yaptığı 'Bir zamanlar zenci beyaz ayrımı yapanlar bugün lanetle anılıyorsa, onlar da (başörtüsünü sorun olarak getirenler) tarih önünde lanetle anılacak' şeklindeki açıklamasına binaen, 23 Mart 2006 tarihli Tempo dergisinin kapağına konu olan 'Türkiye'nin Zencileri' başlıklı resim bu hususta yapılan çalışmalardan birisidir." Bir başka iddia ise şöyleydi: "Yakın dönemde orta öğretim kurumlarında meydana gelen şiddet olaylarının gazetelere yansıma biçimleri değerlendirildiğinde, psikolojik harbin unsurlarından kişileri yıpratma amaçlı haberlerden faydalanıldığı açıkça görülecektir. Yapılan haberlerle amaçlanan, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'i zor durumda bırakmak ve halkın gözündeki imajını zedelemektir." Sonra şu uyarı yapılıyor: "Gelişen tüm bu hadiseler tesadüften ibaret olmayıp deneyimli psikolojik harekât uzmanlarınca detaylı ve sistematik bir planlama sonucu oluşturulan psikolojik harekât kampanyasının uygulamaya konulmasının birer ürünüdür." Emekli komutandan hükümete reçete Mektubun bu kısmına kadar durum tespiti yapan ve örnekler tedbirlerden bazıları şunlar olabilir" diyerek ayrıca yol gösteriyor.veren emekli subay, son bölümde "Bana göre bu konuda alınacak Üç maddelik reçete aynen şöyle: - Atılacak her adımın ve söylenecek her sözün ne şekilde aleyhinizde kullanılabileceğinin çok iyi hesaplanması yeterli olmayacaktır. Askerler konuşamazlar ama sizler konuşma avantajına sahip bulunmaktasınız. Konuşmalarınızı iyi ayarlayıp onların psikolojik harekâtlarını boşa çıkartabilir, kamuoyunu lehinize çevirerek yapılmak istenenlere meydan vermeyebilirsiniz. - Kamuoyunda; millet tarafından seçilerek göreve gelen hükümet yetkililerinin, atama yoluyla görevlendirilmiş kişilerden çekindikleri izlenimini verecek davranışlardan kaçınmaları, demokrasi ve hukukun her şeyin önünde olduğunun vurgulanması önem arz etmektedir. Şemdinli davasını baskı altına alıp hakkın yerini bulmasını engellemek, kuvvetin her zaman hukuka galip geleceğini şuur altına kazıyacaktır. Çünkü hükümet Şemdinli'nin ardından yapılan açıklamalarda 'sonuna kadar gidileceğini' deklare etmişti. - Siyasi otoriteden asla ödün verilmemesi, verilecek her tavizin yeni tavizler getireceğinin unutulmaması gibi tedbirlerle, sizlerin seçilmişler olarak Atatürk ilke ve inkılaplarına, hukukun üstünlüğüne dayanarak ayakta kalmanız gerekmektedir. Ayrık otlarını temizleyin "Sakın taviz vermeyin" diyordu emekli subay. Hükümete, inanıyorsam, geleceğimizi karanlık günlere sürükleyecek oyunlaAtatürk ilkeleri ve hukukun üstünlüğüne sarılarak ayakta kalabileceklerini söylüyordu. Mektubu sona erdiren cümleler ise bir nefis muhasebesinden ibaretti. Emekli subay, böyle bir mektubu neden yazdığını yeniden izah etme ihtiyacı duymuştu. işte o son cümleler: "Böyle bir yazıyı kaleme almadan önce çok tereddüt ettim. Basın yoluyla vatandaşlarımıza ve kamuoyuna yansımasının TSK ile onun şerefli personeline zarar vereceği endişesi beni bu düşünceden alıkoydu. Fakat TSK içindeki bu şebekenin deşifresinin nasıl ülke ve TSK'ni korumak olduğuna ra, mensubu bulunduğum kurumun alet olmaması için her ne kadar içime sinmese de bu hususta bir şeyler yapma iktidarına sahip kişiler olarak sizleri bilgilendirmenin en uygun çözüm olacağına karar verdim. Eğer gerçekten görevinizin bilincinde ve ülkesini seven biriyseniz, sizden bu konularda daha dikkatli ve uyanık olmanızı, TSK içindeki bu ayrık otlarının temizlenerek kurumun izzet ve onurunun korunması için gelişebilecek olumsuzlukları zamanında fark ederek gerektiğinde ön almanızı temenni ediyorum." Mektuptaki bu mesajlar ilgililerce ayrıntılı olarak değerlendirildi. Tehlikenin yüzü çok net şekilde ortaya çıkmasa da bir hayalet gibi silueti belirmişti. Ne var ki, mektubun son bölümündeki "Karanlık günler" uyarısının ne anlama geldiği pek anlaşılamadı. Ta ki, Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu öne sürülen günlükler medyaya sızana kadar... Mektubun Şifreleri Emekli subayın başbakanlığa gönderdiği mektupta ilk dikkati kurumlar arası çatışmaların miladı gibiydi.çeken "SARIKIZ" ismiydi. Değişik kaynaklardan hükümete yönelik yürütülen psikolojik harekâta ve darbe söylentilerine ilişkin sürekli bilgi akışı vardı. O nedenle "SARIKIZ" ismine aşinaydılar ama bir subayın bu kod adını tescil edercesine telaffuz etmesi önemliydi. Üstelik o tarihte, SARIKIZ'ı topluma kazandıran (!) Özden Örnek Paşa'nın günlükleri ortalığa dökülmemişti. Psikolojik harekâtın nirengi noktaları ise medya, sendikalar, üniversiteler ve diğer sivil toplum kuruluşlarıydı. Satır aralarına sıkıştırılan örnekler ise çarpıcıydı. Mesela, 10 Eylül 2003 günü dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'ın YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz ve rektörleri davet ederek görüşmesi. Bu görüşmenin gürültüsü bir hayli fazla oldu. Daha da ötesi bu görüşme |
|
05-09-2009, 19:01 | #4 |
ETÖ, Başbakan'a giden bu mektupla ortaya çıktı
Ergenekon operasyonunu Erdoğan'a giden bu mektup başlattı Ergenekon soruşturmasını başlatan, alacağı istikameti, araştıracağı bağlantıları ortaya koyan mektup ortaya çıktı. Başbakan Erdoğan'a gönderilen imzasız mektup, Ergenekon iddianemesinin eklerine girdi. Fatih Altaylı mektubu bugün Habertürk'teki köşesinde yayınladı. İşte o mektup... Sayın..... Size, 2003 yılında hazırlanan, ancak açığa çıkınca uygulamaya konulamayan bir darbe planı hakkında bilgi arz etmek istiyorum. Bunu; güzel ülkemizdeki herşeyi altüst etmeye çalıştıkları halde ortada vatansever ve demokrat gibi dolaşan simaları daha yakından tanımanız için gönderiyorum. Plan; J.Gn.K.lığı bünyesinde, ancak diğer kuvvet komutanlıkları ile koordineli olarak hazırlanmış.. Planlamada baş aktör o dönemdeki J.Gn.K. Org. Şener Eruygur. 2003 yılında hazırlanmış olan planın 2004 haziran-temmuz aylarında uygulanması düşünülmüş.. Hazırlıklar bütün ayrıntılarıylayapılmasına rağmen, TSK'da güçlü bir istihbarata sahip olan dönemin Gnkur. Bşk. Org. Hilmi Özkök tarafından tespit edilerek akamete uğratılmış ve uygulamaya konulmasına fırsat verilmemiştir. Plan özetle; Gnkur. Bşk. Org. Hilmi Özkök'ün zorla istifa ettirilmesini, AKP'nin parçalanmasını ve baskı ile hükümetin devrilmesini, daha sonra da hem TSK içerisinde, hem de Anayasa'dan başlamak üzere sivil idarede yeniden düzenleme yapılmasını kapsamaktadır. İKİ AŞAMALI PLAN Plan 2 aşamalı bir uygulamayı içermektedir. Ayışığı olarak adlandırılmış olan birinci aşamada, Gnkur. Bşk. Özkök'ün baskıyla istifa ettirilmesi, AKP'den azami sayıda milletvekilinin istifa ettirilerek ayrı grup kurmalarının sağlanması ve Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'in görevinde kalmaya devam etmesi planlanmış. Yakamoz olarak kodlanan ikinci aşamada ise; kontrol ele alındıktan sonra, TSK'nın, Anayasa dahil olmak üzere sivil idarenin ve Türkiye'nin dış dünyayla olan ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi planlanmıştır... İki husus dikkat çekmektedir. Birincisi, bu sadece askerlerin planladığı bir girişim değil, sivillerle ortaklaşa yürütülen bir girişimdir. İkincisi ve çok daha önemlisi darbeci ekip dağıtılsa bile hareketi sürdürecek idharın (yığınağın, kadrolaşmanın) yapılmasının planlanmış olmasıdır. VEKİLLERE TEKNİK TAKİP Yansı-3'te azami sayıda AKP'li milletvekilinin Başbakan Erdoğan'dan ayrılmasının sağlanmasıyla ilgili olarak; Milletvekillerinin analiz edilerek gruplandırılması, gruplarla temas kurularak organize edilmesi, liderlerin belirlenmesi, Milletvekillerinin basın açıklamalarında kullanacakları tema ve argümanların belirlenmesi, ayrılan milletvekillerinin dağılmadan yeni bir grup kurmalarının sağlanması gibi faaliyetlerin yapılması planlanmış; Yapılacak bu faaliyetlere karşı; Başbakan Erdoğan'ın milletvekillerine yönelik tehdit, şantaj ve çıkar sağlama gibi yöntemlerle baskı uygulaması, milletvekillerinin açıklamalarının basite indirgenmesi ve spekülatif hale getirilmesi, ayrılan milletvekillerine bireysel karalama kampanyaları yöneltilmesi, harekete katılan bütün milletvekillerinin teknik takip (telekulak-dinleme) altında tutulması... İSTİFA ETTİRME YÖNTEMLERİ Yansı-13'te icranın kısaca nasıl olacağı ifade edilmiştir. Buna göre; Özkök'ün istifa ettirilmesi için : Doğrudan Girişim: 3 Kuvvet K. ve J.Gn.K.nın ziyaret ederek doğrudan istifaya zorlamaları Dolaylı Girişim: Org. seviyesindeki gen. ve amirallerin topluca imzalı açık mektuplarının Gnkur. Bşk.na verilmesi Gri Girişim: TSK mensuplarının yazılı ve imzalı açık mektuplarının Kuvvet K.ları tarafından Gnkur. Bşk.na verilmesi Siyah Girişim: TSK mensupları ve sivillerin dışarıdan çekil baskısı yapmaları. Başbakan Erdoğan ile ilgili olarak; milletvekillerinin dağıtılması, Kuvvet K.larının uyarı yapması, dışarıdan aydın, YÖK ve üniversiteler ile sendika merkezli kamuoyu baskısı yapılması planlanmıştır. ZEYBEK - ALP - ÖZDAĞ -Yansı-15'te görüldüğü gibi, Aydın Doğan'ın çizgisini değiştirmesi için baskı yapılması, aksi halde “işlem” yapılması planlanmıştır. Doğan Medya'nın başlangıçta hükümet destekçisi olmasına rağmen sonradan tamamen hükümet karşıtı bir çizgi benimsemesi bu planlama açısından bakıldığında oldukça anlamlı görülmektedir. Ayrıca kurulacak alternatif partinin başına N.Kemal Zeybek, A.Vefik Alp veya uygun bir kişinin (ek 9 numaralı yansıda Ümit Özdağ) hazırlanması planlanmıştır. Şimdiye kadar milliyetçi ve demokrat geçinen bu şahısların darbeciler ile işbirliği içinde oldukları açıkça görülmektedir... DARBECİ KADRO NE YAPIYOR? Yukarda da belirtildiği gibi; girişim açığa çıktığı takdirde hareketin devam ettirilebilmesi için gerekli idharın (kadrolaşmanın) yapılması öngörülmüştür. Bu kadrolaşma bugün ne durumdadır? Ne yapmaktadır? Bunun dikkatle takibi gerekmektedir. Bugüne kadar yaşanan; Trabzon'daki rahip cinayeti, Şemdinli olayları, Trabzon, Mersin ve Bilecik'te ulusalcı çizgide yaşanan olaylar, Danıştay saldırısı, Özel Kuvvetler bünyesinden çıkan çeteler, Hrant Dink cinayeti, suikast planları vb. diğer olaylar, faillerinin yakalanması nedeniyle sansasyona neden olmadan ve büyümeden önlenmiştir. Dolayısıyla gerilim tırmandırılamadığından darbe girişimine bahane oluşturamamıştır. Bu olaylar da göstermektedir ki; adı ne olursa olsun darbe veya 28 Şubat benzeri postmodern darbe girişimi riski bugün de devam etmektedir. Ayrıca bunun ilk emareleri, 2006 ağustos ayında komutanların görev değişimleri esnasında yaptıkları konuşmalarda da açık bir şekilde verilmiştir. Darbeci kadro şu anda ne yapıyor? Darbecilerin Doğan Grubu ile temaslarına Mustafa Özkan'ın aracı olduğu da Özden Örnek'in günlüklerinde şöyle geçiyordu: “Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben MÖ'ı davet edecektim... “ 18 Aralık 2003 “Akşam yemeğe Mustafa Özkan ve eşiyle Kara Kuvvetleri Komutanı ve Hv.KK. geldiler.M.Ö bize gelmeden önce Süleyman Demirel'e uğramış ve bize ondan bazı mesajlar getirmişti. M.Ö ile konuştuğumuz konuların özeti şöyleydi. Basın ile aramızı nasıl düzeltebiliriz, diye konuştuk. Kendisi bu işin zor olduğunu hepsinin kendi ticari ilişkileri nedeniyle hükümete göbekten bağlı olduklarını ve kolay kolay hükümet aleyhine bir yazı yazmayacaklarını hepsinin devlete borcunun bulunduğunuanlattı. Bilhassa Aydın Doğan üzerinde durarak en büyük medya patronu olması nedeniyle aramızı nasıl düzeltebileceğimiz konusunu araştırdık. Kolay olmayacaktı ama M.Ö bizi medya patronlarına işin kötüye gittiğini ve tedbir alınmasa çok geç olacağı konusunu anlatarak onları iknaya çalışacağını söyledi.” Yaşar Büyükanıt'a dikkat Org. Büyükanıt'ın 2004'teki darbe girişimine karşı çıkması son derece doğaldır. Eğer ‘evet' demiş olsa ve darbe gerçekleşmiş olsa idi, kısa bir süre sonra emekli olacak, ipler Org. Eruygur'un eline geçmiş olacak ve kendisi de Gnkur. Bşk. olamayacak idi. Bu nedenle bugün böyle bir faaliyetin içerisinde olmayacağı Org. Özkök gibi tavırlarına yansımadığı sürece, hareketin bir parçası olması riski her zaman mevcuttur. O zaman karşı olması bugün için de bir garanti anlamına gelmemektedir. Doğan Medya Grubu tekrar sağduyulu bir çizgiye çekilmeye ikna edilmeli ve maceraya girmesi önlenmelidir. Türkiye'yi geriye götürecek ve 28 Şubat'tan daha vahim sonuçlar doğuracak bu tür girişimlerle, her ne pahasına olursa olsun acımasızca mücadele edilmelidir. Şurası unutulmamalıdır ki, darbe girişimini yapmaya yeltenecekler hem TSK içerisinde hem de siviller arasındaki azınlıkta olan bir grubu temsil etmektedir. Gerek askeri gerekse sivil kesimde zihinlerde büyük değişim meydana gelmiş ve süreç devam etmektedir. Cesaretle tavır konduğu takdirde başarılı olmaları mümkün değildir. Millet artık gerçekleri görmektedir. Maskeler düşmüştür. Habervaktim |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
akp, chp, dava, erdoğan, etö, savcı, tsk |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|