05-16-2009, 23:50 | #1 |
Siz de "hazır cevaplı" biri olabilirsiniz
Siz de "hazır cevaplı" biri olabilirsiniz
Hazır cevaplılık; kimi zaman “her şeye bir cevap bulma” sanılmaktadır. Oysa hazır cevaplılık gerektiği halde “zekice” cevapları anlık olarak hızla verebilmektir. Bu geliştirilebilir bir yetenektir: Zeynep Müge KASAROĞLU ve Bülent ŞENYÜREK'in haberi Hazır cevaplılık, beynin hızlı kullanımı ve fikirlerin süratle işlenmesine bağlı olarak çabuk düşünerek, etkileyici, düşündürücü ya da şaşırtıcı cevap verebilme becerisidir. Hazır cevaplılık; kimi zaman “her şeye bir cevap bulma” sanılmaktadır. Oysa hazır cevaplılık bir kişinin her şeye bir cevabı olmasından çok, anlık durumlarda “zekice” cevapları hızla verebilmesidir. Hepimiz yaşantımız esnasında olumlu ya da olumsuz durumlara maruz kalırız. İçlerinde özellikle en beklenmedik olanlar ise en çok zorluk yaşadıklarımızdır. Örneğin bir iş toplantısında sunduğumuz proje büyük övgü aldığında, o proje için destek aldığımız bir iş arkadaşımız, kıskançlık duygularına engel olamadan “pat” diye bizi sabote edecek bir laf göndermesi yaptığında, tam da başarı sarhoşluğunu yaşarken maruz kaldığımız bu beklenmedik saldırı karşısında tutulur kalırız. Ardından da ya ağzımızda saçma sapan laflar geveler, ya da gereksiz ve aşırı derecede saldırganlaşırız, neticede ise biz aslında vermek istediğimiz tepkiyi veremeden her şey olup biter. Bir filozofa sormuşlar: Şansa inanır mısınız? Filozof: “Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım?” demiş. Bir iş görüşmesinde, işveren tuzaklı bir soru sorar. Klasik soruların ardından, tam da gevşemiş, sıcacık çayımızı yudumlarken gelen bu soru, en kritik andır. O ana kadar görüşme saatlerce sürmüş de olsa, işe alınıp, alınmayacağımızı belirleyecek olan vereceğimiz cevaptır. Kariyerimizin geleceği için her şey o dakikadan ibarettir. İşverenin bakışları, bu soruyu sorarken yüzünde beliren gizli gülümseyiş, ses tonundaki “hadi bakalım, görelim seni!” vurgusu, üstüne üstlük o soruyu tam da bizim artık rahatlayıp, “herhalde işe alınacağım” diye düşünmeye başladığımız o anda sormuş olması bunu fazlasıyla kanıtlamaktadır. ATÜTÜRK'ÜN HAZIR CEVAPLILIĞIİngiltere Kralı Edward da özel yatıyla İstanbul’a gelmişti. Atatürk, konuğunu Dolma bahçe Sarayı’nın rıhtımında karşıladı. Kral onuruna, akşam büyük bir şölen veriliyordu. Ziyafet sofrasına hizmet eden garsonlardan biri, elinde getirdiği tepsiyle, ayağı halıya takılarak yere yuvarlandı. Atatürk, Krala eğilerek şöyle dedi: “Majeste, Türk ulusuna her şeyi öğrettim, yalnız UŞAKLIĞI ÖĞRETEMEDİM!” Daha sonra düşündüğümüzde verilebilecek “milyonlarca” güzel cevap bulsak da, o an için boş bakışlarımızla, kekeleyerek ve zayıf bir sesle sıraladığımız sözcükler, “çok iyi cevap vermeliyim” baskısı altında birbirine girerken ve biz “zeki” cevap vermeye çalıştıkça daha çok batarken, bir anda zihnimizin içinde, kanat takmış, bol sıfırlı maaş çekinin uçarak bizden uzaklaştığı görüntüsü beliriverir. Ya da eşimiz tüm akrabaları da toplayarak bize romantik bir sürpriz parti düzenlemiştir. Biz evlilik yıldönümümüzü hatırlamayı bırakın, gün içinde işte yaşadığımız stresin yorgunluğu içinde zihnimizde sadece sıcacık ve yumuşacık yatağımızın tatlı düşleriyle kapıyı açtığımızda, “sürpriiiiiiiiiiiz” diye bağıran, amca, enişte, hala, teyze, kuzen, yeğen, arkadaş, kapıcı, bakkal Bekir Amca, üst komşu Nurten Teyze..vs karşısında ağzımız beş karış açılır ve zihnimizde bir ses; “eyvaaahhh! bugün yıldönümümüzdü” diye haykırırken, tüm bunlar yetmiyormuş gibi, heyecanla bize bakan onlarca göz, duygusal, etkileyici ve derin bir konuşma yapmamızı beklemektedir. Ne de olsa eşimiz büyük emek harcamıştır ve sonucunda bizden çok “derin” ve “anlamlı” birkaç söz duymayı hak etmiştir. Onlarca göz tamamen bu fikirdedir, sabırsızlıkla sözcükleri beklemektedir ve eğer sözcükler dudaklarımızdan çıkmaz ise, tüm akraba ve arkadaş çevremizin karşısında utanma, suçlanma gibi duygularla ezilip, büzülmekle kalmayacak, aynı zamanda onlara en az bir yıllık güzel bir dedikodu konusu vermiş olmanın sıkıntısıyla yumuşak yatağımızda, sert bir gece geçireceğimiz garanti altına alınacaktır. İşte tam o anda en olmaması gereken sözcükler dökülür dudaklarımızda; “Hayatım keşke haber verseydin… şeyi… sürpriz parti yapacağını…ehem…şey…” Bunlar gibi nice anlarda resmen “nutkumuz tutulur”. Aradan zaman geçtikten sonra o olayı tekrar zihnimizde canlandırdığımızda, söylenebilecek yüzlerce cevap buluruz. Ve birden hayıflanmaya başlarız. “Neden o anda aklıma gelmedi ki!”, “Keşke o anda düşünseydim!”, “Neden söyleyebileceğim zekice laflar hep sonradan aklıma geliyor!” YAVUZ SULTAN SELİM'İN HAZIR CEVAPLILIĞI Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı Padişahı gibi devletin selameti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir keresinde vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona: Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir... Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: "Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: “Ben çekilirim!!” - Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuş. Vezir, Yavuzdan cevap alacağı ümidiyle: -Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıştırmış: -Ben de bilirim. Eğer “keşke biraz hazır cevap olsam” diyorsanız, size güzel bir haber verelim. Hazır cevaplılık geliştirebileceğiniz bir beceridir. Ve onu geliştirmenin yolu beyninizi eğitmekten ve zihninizdeki “sıra dışı düşünce üretim merkezi”nizi hareketlendirmekten geçmektedir. İşte bunun için yapmanız gereken egzersizler: 1) Hayal kurun ve aynı şeyleri yapmayı bir kenara bırakın: Ege Üniversitesi Temel Tıp Bilimleri Fizyolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurselen Toygar, beynimizi daha fazla çalıştırmak için neler yapılabileceğimiz konusunda şu bilgileri veriyor: “Her gün gittiğiniz yolu, sabah uyandığınız müziği, oda ve büronuzun düzenini, birtakım rutin olarak yaptığınız şeyleri değiştirerek, beyninizi şaşırtın. Çalışmayan beyin hücrelerini çalışır hale getirirsek, 60 yaşında bile bir gencin beyni kadar aktiviteye sahip olabiliriz. Sürekli aynı yönde yapılan şeyler, beyni tembelleştiriyor. Hayal gücüyle, beyni çalıştırmaya sevk edebiliriz. “En büyük mucitler en çok hayal kuranlardır” sözü bu anlamda söylenmiştir. Bilgi ve belleğin oluşumu, gelişmesi ve olgunlaşması için hayal kurulmalıdır. Bu, beynimizi kalıplardan kurtarır. Beyin paraşüt gibidir, açılmadıkça çalışmaz.” 2) Her gün kendinize rastgele 15 kelime yazın. (Su aygırı, nar, fıskiye, kalem…) Her birinden tek tek en az 6 kelimelik cümle kurun. (Suaygırı iri, şişman ve çamurla oynamayı seven bir hayvandır. Narın faydalarının son yılarda keşfedilmesiyle, nar suyu, nar pekmezi gibi birçok ürün piyasalarda yok satmaya başladı…) 3) Ardından bu 15 kelimenin her biri hakkında en az 1 dakika aralıksız ve akıcı konuşma yapmaya çalışın. (Suaygırı iri ve çamurla oynamayı seven bir hayvandır. Ağızlarını açtıklarında çenelerinin iki yanındaki dişler aslında ona ürkütücü olmaktan çok, komik bir görünüm vermektedir. Saldırgan hayvanlar olduğunu sanmıyorum, sadece bağırdıklarında öyleymiş gibi geliyor insana ama…) 4) Ardından bu 15 kelimeyi sırasıyla kullanarak saçma, ilginç, sıra dışı bir hikaye kurgulayın. (Suaygırı nar dolu havuzunda güzellik banyosu yaparken, havuzun ortasındaki fıskiyeden fırlayan milyonlarca kalem…) Birkaç günde bir kelime sayınızı arttırın. Amerikalı iş adamı, bir Çinliye alay ederek sormuş: Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek? 5) Bir hikayeye başlayın ve sonunu düşünmeden devam edin. Örneğin aklınıza ilk gelen cümleyi kurun. “Bir varmış bir yokmuş, uzak bir ülkede bir sincap yaşarmış…” gibi. Devamını bilmiyorsunuz. Sadece o anda aklınızdan bu cümle geçti. Devam edin. Cümleler birbirini kovalasın. Önce düşünüp, anlatmak yok! Anlattıkça gerisini getirmeye çalışın.Çinli başını kaldırmadan cevap vermiş: Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman. 6) “Patron olsaydın çalışanlarına nasıl davranırdın? Yaralı bir köpeğe yardım etmek sana ne kazandırır? Sol elin olmasaydı, hayatta neleri başarırdın? İnsan eğer üç bacaklı olsaydı, bugün üretilen araba, bisiklet gibi hangi ürünler nasıl değiştirilmeliydi? Gözlerimiz göbebeğimizde olsaydı bugün görebildiğimiz neleri göremezdik ve bugün göremediğimiz neleri görürdük?” gibi git gide karmaşıklaşan sorular üretin ve bu soruların her birine en az bir dakika duraksamadan cevap vermeye çalışın. (Beyin Gücü Dergisi)
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|