AK Gençliğin Buluşma Noktası
Dini Konular Dinimiz hakkında öğrenmek ve paylaşmak istediğiniz herşey.


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 06-01-2009, 22:44   #1
Kullanıcı Adı
Bilal Baştan
Arrow Allah Hz. İsa Ve Hz. Mehdı’ye Dünyayı Hazırlıyor
Günümüzde dünya genelinde yaşanmakta olan tüm siyasal, toplumsal ve teknolojik gelişmeler ahir zamanın iki kutlu şahsı olan Hz. İsa’nın nuzulü ve Hz. Mehdi’nin zuhuru için Allah Tarafından yaratılan özel olaylardır.

Son dönemlerin önemli gündem konularından biri olan Ergenekon çetesini, Sayın Adnan Oktar 1997 yılında nasıl deşifre etmiştir?

Bediüzzaman Said Nursi asrın Kuran tefsiri olarak kabul edilen Risale-i Nur Külliyatı’nda, “Ergenekon çetesi” ile ilgili hangi saptamalarda bulunmuştur?

Ergenekon çetesinin çökertilmesinin Mehdiyet için önemi nedir?

Müslümanlar yakın tarihimizde yaşanan olayları doğru analiz edebilmek için, nasıl bir bakış açısına sahip olmalıdırlar?

Evrenin başlangıcından günümüze kadar olan tarihi, tarafsız bir gözle incelediğimizde çok önemli bir gerçekle karşılaşırız: İnsanlık tarihi, önceden takdir edilmiş bir düzene göre, belirli sebepler ve amaçlar doğrultusunda ilerlemektedir. Bu tarihi süreçte tesadüflerin asla yeri yoktur.

Bütün insanlık tarihinin merkezinde "Hak Din" bulunmaktadır. Olaylar, Yüce Allah'ın belirlediği kusursuz düzene göre gelişmekte ve yaşanmaktadır. Tarihe geçmiş tüm savaşlar, barış anlaşmaları, afetler, çöken imparatorluklar ve kurulan yeni devletler, ideolojiler, yapılan keşifler, tüm bu olaylarda rol oynayan insanlar ve saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok sayıda detayın hepsi Yüce Allah'ın kontrolündedir ve O'nun hikmetli yaratışının bir parçasıdırlar.

İslamiyet’in indirilmesinin ardından dünya tarihinin hiç kuşkusuz en önemli olayı, Hz. İsa’nın nüzulü ve Hz. Mehdi’nin zuhurunun ardından gerçekleşecek olan “İslam ahlakının yeryüzü hakimiyeti”dir. Yazımızda dikkat çektiğimiz örnekler de göstermiştir ki; yegane güç ve hüküm sahibi Allah, dünya tarihini ilk andan itibaren bu önemli müjdenin gerçekleşeceği dönem için düzenlemektedir. Bu nedenle Mehdiyet konusunun izlerini tarihten günümüze birçok farklı dönemde ve farklı gelişmede görmek mümkündür.

HZ. MEHDİYET’İN OSMANLI TARİHİNDEKİ İZLERİ

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in yaklaşık 14 asır önce hadislerinde müjdelediği Mehdiyet konusu, İslam tarihinde her dönemde önemli bir yer tutmuştur. Pek çok İslam alimi, tarihçi ve araştırmacı Hz. Mehdi hakkında eserler kaleme almış ya da eserlerinde Mehdiyet konusuna geniş yer ayırmıştır.

Osmanlı tarihi incelendiğinde de Mehdiyet konusunun 600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu padişahlarının üzerindeki etkileri görülmektedir. Hz. Mehdi'nin gelmesi konusu Osmanlı zamanında da büyük önem taşımıştır. Genel olarak Ehl-i Sünnet inancının hakim olduğu Osmanlı'da Osman Gazi, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman gibi tüm büyük devlet adamları Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin geleceğine inanmışlardır. Osmanlı'nın bir cihan devleti kurması ve dünyanın süper gücü haline gelmesinde, bu inanca sahip olunmasının büyük etkisi olmuştur.

Örneğin Fatih Sultan Mehmet Han, Mehdiyet konusuna çok önem vermiş, İstanbul’u fethetmeyi ancak Hz. Mehdi’nin İstanbul’u manen fethedeceğine ikna olduktan sonra kabul etmiş ve İstanbul’un fethinden sonra şehri Hz. Mehdi dönemi için dizayn ettirmiştir.

HZ. MEHDİYET’İN YAKIN TARİHİMİZDEKİ İZLERİ

Çetelerin Çökertilmesi Hz. Mehdi’nin Bir Alametidir

Ergenekon Çetesi Darwinist-Materyalist Sol Bir Yapılanmadır…

Ergenekon çetesinin deşifre edilmesi, uzun yıllardır gündeme gelen derin devlet vb. kavramların gerçek ismiyle gün yüzüne çıkışıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin inancını, dirlik ve düzenini silah yoluyla bozmaya kalkışan bu çete, Türk Milleti’nin harcı olan manevi değerlere ve bunları savunanlara karşı savaş açmış bir komite yani çeteydi. Bu çete, Devletimizin üst kademelerindeki bürokraside de kendine yer edinerek, etki alanını genişletmiş ve uzun yıllar boyunca da şer eksenini kuvvetlendirmişti.

Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: “Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonar velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz. diyelim”
(Neml Suresi, 48-49)

Ergenekon çetesi aslında bir komünist fikir, düşünce ve ideal birliğidir. İşte üzerinde durulması gereken en önemli nokta da budur. Çünkü çetenin eylemlerine yön veren itici güç, fikri yapılarıdır. Materyalist-Darwinist ateist sol yapıları… Buna karşılık Türk Milleti’nin bin iki yüz elli yılı aşkın zamandır süregelen kuvvetli manevi yönünün temeli ise, İslam ahlakıdır. Ergenekon çetesi, İslam ahlakına, onu yaşayanlara ve yüceltenlere karşı mücadele eden bir çetedir. Türkiye’nin din ahlakından uzaklaşmasını, insanlarının materyalist felsefe doğrultusunda eğitilmesini, sisteminin de, bu düşüncelerin kaynağı olan komünizm olmasını hedeflemişti. Bu hedef, Devletimizin ve Milletimizin şimdiye kadar karşısına çıkmış en büyük tehlikelerden biriydi. Çünkü Ergenekon çetesi, kimlikleri bilinmeyen ama ülkedeki inançlı insanları mağdur edebilecek birçok mekanizmaya etki eden gizli loca benzeri bir yapıdaydı. 1980’lerde İtalya’da Temiz Eller Operasyonu ile çökertilen P2 Mason Locası, buna benzer bir örnek olarak gösterilebilir. P2 locasının içinde askerlerden, hakimlerden, medyadan, iş dünyasından, bürokrasiden pek çok kişi vardı.

Ergenekon da, bir nevi P2 Mason Locası benzeri yapısıyla kimse tarafından sezilemiyor, böylece çete üyeleri amaçlarına erişebilmek için rahat bir ortam elde ediyorlardı. Bürokraside belli bir makam sahibi, medyada güç sahibi, sivil toplumda etki sahibi kimseler olarak, yaşamın önemli mekanizmalarında, örneğin adalet mekanizmasında, eğitim mekanizmasında vb. yerlerde nüfuz sahibi olabiliyorlardı. Bu şekilde hedef aldıkları inançlı kimselere haksızlık yapılmasını sağlayarak onları mağdur ediyorlardı. Ayrıca çete, yurt dışındaki aynı fikre sahip ateist-Darwinist sol yapılanmalarla da birlikte hareket ederek, darbelerle, terörle halkı bezdiriyor, iftira ve komplo gibi metotlarla belli bir kesim dindarları sindiriyordu.

Ta ki, Fahri Başkanı Sayın Adnan Oktar olan Bilim Araştırma Vakfı (BAV)’nın Devletin içine sızmış, komünist bir derin devlet çetesinin varlığına dair son yıllardaki açıklamalarına kadar…

BAV Camiası günlük gazetelerde yaklaşık 2 yıldır tam sayfa ilanlar vererek “Komünist Bir Derin Devlet Çetesi”nin varlığını deşifre etti. Nitekim bu ilanlar sonrasında, ateist-komünist fikri yapılı Ergenekon çetesinin tespiti ve çökertilmesi, birbiri ardınca gelişen olaylarla gerçekleşti.

Ergenekon çetesi, materialist-Darwinist ateist yapısıyla, ahir zamanda Peygamberimiz (sav)’in bildirdiği Deccaliyet’I temsil eden bir oluşumdur.

Sayın Adnan Oktar Ergenekon Çetesini İlk Ne Zaman Deşifre Etti?

BAV Fahri Başkanı Sayın Adnan Oktar, söz konusu çetenin varlığını ilk olarak 1997 yılında deşifre etmişti. Değerli yazarın “Terörün Perde Arkası” isimli eserinin 1997 Mayıs baskısında “Ergenekon” başlığı altında bu çetenin varlığı, fikir ve eylem yapısı detaylarıyla kaleme alınmıştı. Ancak o zamanlar kimse bu durumun farkında olmadığından konu gündemde değildi ve yalnızca ilgililerin dikkatini çekmişti. Bu ilgililerden biri de Ergenekon çetesinin ta kendisiydi! Çünkü Ergenekon, daha önceki kitaplarında siyonizmin ve masonluğun bilinmeyen yönlerini ortaya koyan Sayın Adnan Oktar tarafından, kamuoyu önünde ilk defa deşifre ediliyordu. Çete, Darwinizm ve materyalizm karşıtı eserleriyle bilinen Sayın Adnan Oktar’ı ve aynı doğrultuda binlerce konferans veren BAV’ı zaten fikri yapı itibariyle bir hedef olarak görürken, bir de deşifre edilince bu camiadan daha da rahatsız oldu. Artık “devletini seven ve sahip çıkan”, “milli ve manevi değerleri korumak için bilimsel ve kültürel çalışmalar yapan”, yetişmiş, aydın, vatansever ve dindar BAV camiası, Ergenekon’un öncelikli hedefiydi! Nitekim BAV, Ergenekon çetesinin ele geçen dokümanlarında ve örgüt bildirgesinde, çetenin “mücadele edilmesi gerekenler” listesinde yer almaktaydı.

1997’deki bu deşifreden bir süre sonra, dindar birtakım kesimlerin de bazı mağduriyetler yaşadığı dönemlerin sonunda (Kasım 1999), BAV’a geniş çaplı bir polis operasyonu yapıldı. Sayın Adnan Oktar ve bazı BAV mensupları, aylarca tutuklu kaldı. Bu sırada belli bir medya kesiminde iftira kampanyaları başlatıldı. Ergenekon çetesinin karanlık oyunları sonucunda da Sayın Adnan Oktar ve bazı BAV mensupları hakkında, yıllarca devam eden yargılama süreci sonunda zaman aşımına uğrayan davaları bozularak, hiçbir delil bulunmamasına ve kamuoyu tarafından masumiyetlerine inanılmasına rağmen mahkemece mahkumiyet kararı verildi.

Ergenekon Çetesi Nasıl Çökertildi?

Ergenekon çetesi, materyalist-Darwinist ateist yapısıyla, ahir zamanda Peygamberimiz (sav)’in bildirdiği Deccaliyet’i temsil eden bir oluşumdur. Deccaliyet ise, ateist Darwinist-materyalist düşünceden beslenir. Deccaliyet, Ergenekon çetesini kullanarak bu düşüncenin Müslüman Türk Milleti içinde yayılmasını hedeflemiş, on yıllardan beridir ülkemizde sağ-sol, alevi-sünni, Kürt-Türk, laik-Müslüman gibi suni çatışma kavramları üreterek kardeş kanı dökülmesine neden olmuştur. Oysa ülkesini, devletini ve milletini gerçekten seven bir kişinin kendi topraklarında bu şekilde bir ayrılık çıkarması mümkün değildir. Gerçek bir milliyetçi, gerçek bir Atatürkçü, ülkesinde karışıklık ve istikrarsızlık meydana getiren bir çetenin üyesi olamaz.

Tüm bu gerçeklere dayanarak Ergenekon’un varlığının deşifre edilmesi, ideolojisinin ortaya konması, ülkemize zararlarının anlatılması sürecinin sonunda, İslam ahlakı karşıtı bu çetenin ele geçirilmesi, Devletimiz ve kahraman ordumuzun eliyle gerçekleşti. Ülkemizin, Devletimizin ve Milletimizin baş koruyucusu kahraman ordumuz, Allah’ın ilhamıyla bu şer’i fikir ve yapılanmaların yaygınlaşmasının önüne geçmek için Deccaliyetin komitesi yani çetesi olan Ergenekon’u çökertti.

Bediüzzaman Said Nursi Ergenekon Çetesine Nasıl Dikkat Çekmiştir?

Deccaliyetin komitesinin, ahir zamanda bu şekilde çökertileceğini, geçtiğimiz yüzyılın büyük müceddidi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de eserlerinde bildirmiştir:

İkinci İşaret, yani Altıncı İşaret: Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi (aydın insanlardan meydana gelen topluluğu), Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akâranesini (din dışı uygulamalar getiren rejimi) tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) (Peygamberimiz (sav)’in peygamberliğini) inkâr niyetiyle Şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) (Peygamberimiz (sav)'e vahyedilen Kuran- Kerim'in hükümlerini) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem'iyetinin mu'cizekâr (mucize gösteren) manevî kılıncıyla (fikren) öldürülecek ve dağıtılacak. (Mektubat, s.472)

Hz. Mehdi’nin çıkış alametlerinin belirdiği bir dönemde, Deccal’in Türk Milleti’nin içinden çıkacağını, Deccal’in komitesi olduğu anlaşılan Ergenekon çetesinin de milliyetçi duyguları İslam ahlakının değerlerine ve Türk Milleti’nin bünyesine karşı kullanacağını ve kahraman ordumuzun, fikri yapısı deşifre edilmiş bu sinsi yapının çökertilmesinde rol alacağını Said Nursi aynen ifade etmiştir:

“Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli (çeşitli, kalabalık) kavmi ve İslâmiyet’in en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder.

Gariptir, hem çok gariptir: Yedi yüz sene müddetinde İslâmiyet’in ve Kur'ân'ın elinde şeref-şiar (şeref işareti), bârika-âsâ (şimşek gibi) bir elmas kılınç olan Türk milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten (geçici olarak) İslâmiyetin bir kısım şeâirine (alametlerine) karşı istimal etmeye (kullanmaya) çalışır! Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor diye rivayetlerden anlaşılıyor.”

Tarih Boyunca Din Ahlakına Karşı Kurulan Tüm Tuzaklar Bozulmuştur

Dokuzlu çete olarak Kuran'da bildirilen grup, tarih boyunca din ahlakına karşı olan kişilerin kurduğu çete yapılaşmasının önemli örneklerinden biridir. Allah, Kuran’da Hz. Salih'in döneminde yaşamış olan bu çetenin yaptığı planı ve Hz. Salih aleyhinde kurduğu tuzağı, tüm iman edenlere bir öğüt olması için haber vermiştir. Bu grubun üyelerinin en önemli özelliği, içinde yaşadığımız dönemdeki çete örneklerinde de gördüğümüz gibi, din ahlakına karşı kötülük ve bozgunculukta iş birliği yapmalarıdır. Dokuzlu çetenin, Hz. Salih’e kurduğu tuzak, Kuran'da şöyle bildirilmiştir:

Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim." (Neml Suresi, 48-49)

Dokuzlu çetenin kurduğu hileli düzen, tarih boyunca iman edenlere kurulan tüm tuzaklarla aynı akıbete uğramıştır. Allah, kurmakta oldukları bu tuzağı onların aleyhine çevirmiştir. Bu durum, bugün Ergenekon çetesinde olduğu gibi tarih boyunca hiçbir çetenin din ahlakına karşı kurduğu planlarında başarıya ulaşamadığının, bundan sonra da ulaşamayacağının önemli delillerinden biridir. Allah “dokuzlu çeteye” verdiği karşılığı şöyle haber vermektedir:

Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. Artık sen, onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak; Biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik. İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Şüphesiz bilen bir kavim için bunda bir ayet vardır. (Neml Suresi, 50-52)

İçinde yaşadığımız ahir zamanda dokuzlu çete benzeri bir örgütlenme olan “Ergenekon çetesi” örneğinde de görülmüştür ki; ahlaksızlık, sahtekarlık, dolandırıcılık, haksızlık ve adaletsizlik üzerine bina edilmiş hiçbir sistem kalıcı olamaz. Her türlü batıl ve dejenere sistem yok olmaya mahkum olduğu gibi, Deccaliyet sisteminin kurmuş olduğu “Ergenekon” oluşumu da Allah’ın izniyle dağıtılmaktadır.

Unutulmamalıdır ki Yüce Rabbimiz, ahir zamanda dünyada gelişen tüm olayları Hz. İsa ve Hz. Mehdi’nin çıkışına zemin hazırlığı olarak yaratmaktadır. Bu nedenle son dönemde ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler, ahir zamanın müjdelenen şahsı Hz. Mehdi’nin çıkış alametlerini oluşturan, dikkatle takip edilmesi gereken olaylardır.

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır.
(Nur Suresi, 55)

Dünyadaki Tüm Siyasi, Sosyolojik ve Ekonomik Olaylar Hz. İsa’nın Nüzulü ve Hz. Mehdi’nin Gelişine Göre Dizayn Ediliyor

Mehdiyet konusu, yalnızca Müslümanları değil, dünya üzerindeki her kesimden, dinden ve ırktan insanı ilgilendiren bir konudur. Nitekim Allah tüm dünyanın kaderini Mehdiyet konusuna göre yaratmaktadır. Dünya üzerindeki gerek siyasi, gerek sosyolojik gerekse ekonomik ortam, Hz. İsa’nın nüzulüne ve Hz. Mehdi’nin çıkışına hazırlanmaktadır.

• Suriye, Lübnan ve Ürdün gibi geçmişte Marksist bir yapıya sahip olan ülkelerde bugün Kuran’a ve Kuran ahlakına sahip çıkılması;
• Dünya üzerindeki tüm ülkelerde terörizmin artması ve hiçbir liderin terörizme köklü bir çözüm getirememesi,
• Filistin, Suriye ve Irak gibi ülkelerde yaşanan karışıklıklar…

Kısacası yakın tarihimizde dünya genelinde yaşanan tüm gelişmeler, Allah’ın planının birer tezahürü, Hz. İsa’nın nüzulüne ve Hz. Mehdi’nin gelişine hazırlık mahiyetindeki olaylardır. Bu olaylar, kimi insanlar farkında olsa da olmasa da, dünyayı Allah’ın izniyle hem İslam Birliği’ne hem de Mehdiyet konusuna yakınlaştırmaktadır.

Hıristiyanların Hz. İsa’yı Beklemesi

Bundan yaklaşık 2000 yıl önce, Kuran'da bildirildiğine göre Allah, inkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla kurdukları tuzağı bozmuş ve Hz. İsa'yı Kendi Katına yükseltmiştir. Kuran'da ve hadislerde bildirildiğine göre, Hz. İsa kıyametten önceki dönemde yeniden dünyaya gelecektir. Bu mucizenin Müslümanların yanı sıra Hıristiyan dünyası tarafından da büyük bir şevkle beklenmesi, Mehdiyet açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü asırlardır beklenen bu tarihi müjde, Allah’ın izniyle gerçekleştikten sonra;

* Hz. İsa Hz. Mehdi ile bir araya gelecek;
* Hz. İsa Kuran'la hükmedecek, Kuran'a tabi olacak;
* Hıristiyanlık ile Müslümanlık birleşerek dinsizlik akımına karşı Kuran ahlakını yaşayarak üstün gelecek;
* Bugün büyük bir şevkle Hz. İsa’yı bekleyen Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın Hak yola davet etmesi üzerine İslamiyet’i seçecektir.

Risale-i Nur'da bu konuyla ilgili aktarılanlar şöyledir:

Ve Kuran'a iktida (uyarak, tabi olarak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu (tabi olunan) makamında kalacak. Din-i Hak, bu iltihak (katılma) neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad (birleşmeleri) neticesinde, dinsizlik cereyanına (akımına) galebe edip (galip gelip) dağıtacak istidadında (kabiliyette) iken; âlem-i semavatta (gökler aleminde) cism-i beşerîsiyle (insan cismiyle, bedeniyle) bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının (hak dinin) başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık (doğru haber aktaran- Peygamberimiz (sav)’in sıfatlarından biri), bir Kadir-i Külli Şey'in (herşeye muktedir olan Yüce Allah’ın) va'dine istinad ederek (dayanarak) haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey’ (herşeye muktedir olan Yüce Allah) va'detmiş, elbette yapacaktır. (Mektubat, s. 54)

"...Kuran'a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak..":

Hıristiyanlığın Hz. İsa ile başlayacak olan bu dönüşümü, son kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu Kuran'a tabi olmakla neticelenecek. Hz. İsa'nın şahsı ve ona tabi olan Hıristiyanlık İslam ahlakına tabi olacak.

"... Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad (birleşme) neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip (galip gelip) dağıtacak...": Hz. İsa öncülüğündeki Hıristiyanlık Kuran ahlakına tabi olduğunda çok büyük bir güç oluşacaktır. Çünkü günümüzde dünyanın en büyük iki dini olan Hıristiyanlık ve Müslümanlık hem siyasi, hem ekonomik hem de manevi yönden çok büyük iki kuvvettirler. Bu nedenle de dinsiz ideolojiler karşısında birleştiklerinde çok büyük bir güç kazanarak dinsizlik akımlarını fikren yok edip, dağıtacaklardır. İnsanları hayatlarının gerçek amacından uzaklaştıran, bencil, sevgisiz, çatışmacı bir hayata iten materyalist felsefe ve dinsizliğin dünya üzerindeki etkileri, Allah’ın izniyle iki dinin birleşmesiyle ortadan kalkacaktır.

Yeryüzü Katmanlarında Milyonlarca Yıl Öncesine Ait Fosiller Bulunması

Bediüzzaman Said Nursi, Asrın Kuran Tefsiri olarak adlandırılan Risale-i Nur Külliyatı'nda Hz. Mehdi'nin birçok özelliğinden bahsederken 3 önemli vazifesinin bulunduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin en önemli vazifesinin materyalist felsefeyi ilmi yöntemlerle susturmak olduğunu ise şöyle açıklamıştır:

"...Fen ve felsefenin tasallutiyle (etkisiyle) ve maddiyyun ve tabiyyun taunu (materyalizm, Darwinizm ve ateizm hastalığının) beşer içinde intisar etmesiyle (insanlar arasında yayılmasıyla) her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini (materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi Allah’ı inkar eden dinsiz akımları) tam susturacak." (Emirdağ Lahikası, s.259)

Materyalizmin en önemli silahı, yaklaşık 150 yıldır her yaştan insana telkin edilmeye çalışılan evrim teorisi olmuştur. Ancak bu durum, Hz. Mehdi’nin zuhuru ile Allah’ın izniyle son bulacaktır. Hz. Mehdi bu vazifesini yerine getirirken ilmi bir mücadele yürütecektir. Bu nedenle fosil bilimi (paleontoloji) gibi bilimler Mehdiyet konusu için büyük önem taşımaktadır.

Evrim teorisini kendi çarpık inançlarına bilimsel bir delilmiş gibi göstermeye çalışan materyalistler için, yeryüzü katmanlarından milyonlarca yıl öncesine ait fosiller çıkıyor olması büyük bir hezimettir. Çünkü fosil kayıtları, dünya üzerindeki canlı türlerinin en küçük bir değişim dahi geçirmediklerini ve birbirlerine dönüşmediklerini bize gösteren somut kanıtlardır. Fosil kayıtlarına baktığımızda, canlıların bugün nasıllarsa yüz milyonlarca yıl önce de aynı olduklarını, yani hiçbir evrim geçirmediklerini görürüz. Yüce Allah’ın fosilleri milyonlarca yıldır bu şekilde bozulmamış olarak yeryüzü katmanlarında muhafaza etmesi ve bu fosilleri günümüzde materyalist felsefenin yıkılmasına birer vesile kılması Mehdiyet’in yakın tarihimizdeki izlerinden biridir.


Biomimetiğin Keşfedilmesi

Doğadaki mükemmel yaratılış delilleri Rabbimiz'in bize verdiği çok büyük nimetlerdir. Bu yaratılış delillerini taklit etmek ve örnek olarak almak ise insanoğlunu sürekli iyiye, doğruya yöneltecek bir vesiledir. Ne var ki bilim dünyası doğadaki yaratılış delillerinin çok büyük bir kaynak oluşturduğunu ve günlük hayata geçirilmesi gerektiğini, ancak son yıllarda fark edebilmiştir.

Bilim otoritesi olarak kabul edilen pek çok yayın organı da doğadaki üstün yapıların içerdiği sistemlerin insanlara yol göstermesi açısından çok büyük bir kaynak olduğunu kabul etmektedir. Örneğin Nature dergisi bu gerçeği şöyle ifade eder:

“Doğadaki mekanizmalar üzerinde yapılan çalışmalar göstermektedir ki, filden proteine kadar pek çok yapı, tasarımcılar ve mühendisler için zengin bir fikir havuzu oluşturmaktadır. Üstelik bu havuzun derinliğini artırma potansiyeli de çok yüksektir.” (Nature, 18 0cak 2001)

Biyomimetik dalında uzman olarak gösterilen Janine M. Benyus da, doğayı taklit ettiğimiz takdirde yiyecek ve enerji üretimi, bilgi depolama, sağlık gibi birçok alanda kendimizi rahatlıkla geliştirebileceğimizi belirtmiştir. Janine Benyus,

• Yapraklardan esinlenilerek yapılan ve Güneş Sistemi ile çalışan mekanizmaları,
• Hücreler gibi sinyal veren bilgisayarların üretimini,
• Sedeften taklit edilerek yapılan kırılmaya dayanıklı seramikleri bu gelişime örnek olarak vermiştir. (http://www. biomimicry.org/faq. html)

İman hakikatlerinin üstünlüğünün bilim çevreleri tarafından kabul edilmesi ile birlikte, kuşkusuz evrimciler yeni bir hayal kırıklığı, yeni bir umutsuzluk yaşamışlardır. Çünkü evrimcilerin, canlıların zaman içerisinde basitten komplekse doğru bir gelişim içinde oldukları ve bu canlılardaki sistemlerin de tesadüf eseri oluştukları yönündeki bilim dışı iddialarının geçersizliği bir kez daha ispatlanmıştır. En önemlisi de Hz. Mehdi’nin materyalizme karşı vereceği ilmi mücadelede, fosillerin ardından yaratılış gerçeğini gözler önüne seren diğer bir bilimsel gerçek ortaya çıkmıştır.

Ayrıca şüphesiz doğadaki bu kaynağı doğru yönde kullanmak ve teknolojiye geçirmek, insanoğlunu çok hızlı bir gelişim sürecine sokacaktır. Bu da Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde müjdelediği, Hz. Mehdi önderliğinde yaşanacak olan ve her türlü teknolojinin en üst seviyede olacağı son derece ihtişamlı bir dönemin, Altınçağ’ın bir müjdesi niteliğindedir.

İnternetin Yaratılması

İnternet, günümüzde günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Burada unutulmaması gereken en önemli nokta, insanlık için böylesine önemli bir gelişmeyi Rabbimiz'in, kader planı dahilinde ve bir hikmetle yaratmış olduğudur. Allah, canlı cansız tüm varlıkları ‘Ol' emriyle yarattığı gibi, interneti de yaratmış ve insanların hizmetine sunmuştur.

Peygamberler din ahlakını tebliğ etmek için o dönemin bütün imkanlarını kullanmışlardır. İslamiyet, o dönemin günümüze nazaran son derece kısıtlı imkanlarıyla, kısa zamanda çok geniş alanlara yayılmıştır. O dönemde uzak beldelere mesaj ulaştırmak, ancak elçiler vasıtasıyla oralara mektuplar gönderilmesiyle mümkün olabilmiştir. Günümüzde ise internet yoluyla dünyanın bir ucundan diğer ucuna, saniyelerle ölçülen sürelerle bilgi gönderilebilmektedir. Hatta internet sadece yazıların değil, kitapların, resimlerin veya filmlerin de çok kısa sürede kilometrelerce uzaklıktaki başka bir yerden okunmasını veya izlenmesini mümkün kılmaktadır. Kuran ahlakı konusunda bilgi sahibi olmayan milyonlarca insan, iman etmelerine vesile olacak bilgilere internetle hızlı, kolay ve zahmetsizce erişebilme imkanına kavuşmuştur. Bu nedenle internet, Allah'ın bildirdiği Kuran ahlakının dünyaya yayılması ve dolayısıyla da Mehdiyet için önemli bir nimettir. İnternetin ahir zamandaki katkısının çok büyük olacağı açık bir gerçektir. Bediüzzaman Said Nursi İslam ahlakını tüm dünyaya yaymak için ciddi bir çaba sarf eden Hz. Mehdi ve cemaatinin yaşadıkları dönemin teknolojisinden yararlanacaklarını şöyle belirtmiştir:

“O cemaat; telsiz âletlerin âhizeleri hükmünde, bütün dünyaya ders işittirmek istemek işareti ve hakikatı ise inşâAllah tamamıyla sonra çıkacak. Şimdi efradı (fertleri) birer küçük çekirdek iseler de, ileride tevfik-i İlahî (Cenâb-ı Hakk`ın insanı doğru yola lütfu ile sevk etmesi, başarılı kılması) ile birer şecere-i âliye (büyük ağaç) hükmüne geçerler. Ve birer telsiz telgrafın merkezi olurlar.” (Mektubat, s. 350)

HZ. MEHDİYET DÖNEMİNDE HZ. MEHDİ’YE YAŞADIĞI DÖNEMDE “BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ” ADALETSİZLİKLER UYGULANACAK

Böylece Biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar. (Enam Suresi, 123)

Rabbimiz'in bu ayeti, tarih boyunca yaşamış olan pek çok toplumda tecelli etmiştir. Nitekim Hz. Mehdi de ilmi mücadelesi boyunca, dönemin önde gelenlerinin neden olduğu baskı ve zorluklara maruz kalacak ve bu kutlu şahısa karşı mucize tarzında haksızlıklar yapılacaktır. Yaşadığı dönemde benzeri görülmemiş, makul olmayan tarzdaki bu adaletsizlikleri, Peygamber Efendimiz (sav) de haber vermiştir. Hadislerde Hz. Mehdi'nin, diğer evliya ve enbiyalar gibi, türlü haksızlıklara ve ağır suçlamalara maruz kalacağı şöyle bildirilmektedir:

“... (Hz. Mehdi) İki rekat namaz kılar. Namazdan dönünce şöyle der: "Ey insanlar! Ümmet-i Muhammed ve bilhassa onun Ehl-i Beyti çok belalar gördü ve bizler kahr (azap) ve haksızlığa maruz kaldık (uğradık)."” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.55)

Peygamberimiz (sav)'in tüm bu hadislerinden, Hz. Mehdi ve cemaatinin yoğun bir karalama ve iftira kampanyası ile mücadele etmek zorunda kalacaklarına işaret edildiği anlaşılmaktadır. Dönem ahir zaman olduğu için, insanların büyük kısmında hakim olan derin şüphecilik, güvensizlik, sabırsızlık ve sadakatsizlik, çoğu kimsenin bu iftiralara kulak vermelerine, samimi Müslümanlara ise itimat etmemelerine neden olacaktır.

Bediüzzaman Said Nursi de, bu dönemi bir sözünde şöyle tarif etmektedir:

“... Hem yirmi seneden beri tahribkarane (yıkıcı şekilde) çok dehşetli zulüm altında o derece ahlak bozulmuş ve sabır ve sadakat kaybolmuş ki, ondan belki de yirmiden birisine itimad edilmez (güvenilmez)…” (Kastamonu Lahikası, sf. 86)

Büyük İslam alimi Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, ahir zamandaki ahlaki bozulma nedeniyle insanlar Hz. Mehdi'ye ilk başta şüpheyle yaklaşacaklar, bu kutlu şahsın Allah'ın bildirdiği din ahlakını yaymak amacıyla yaptığı faaliyetlerin değerini anlamayacak, hatta bu kıymetli insanın hizmetlerini engellemeye çalışacaklardır. Bediüzzaman'a göre, bu nedenle tüm İslam dünyasının heyecanla beklediği Büyük Müceddid (her yüzyıl başında gönderilen büyük İslam alimi) uzun yıllar boyunca insanlar arasında Hz. Mehdi sıfatıyla tanınmayacaktır. Tam aksine toplumun önemli bir kesimi onu –tarihteki tüm Müslümanlara karşı olduğu gibi- dinlerini dejenere etmekle, sapkınlıkla, yalancılıkla ve daha birçok asılsız iftiralarla suçlayacaklardır. Ancak, hadislerde işaret edildiği üzere, Hz. Mehdi tüm bu karalama ve iftiralara çok üstün bir sabır ve tevekkülle karşılık verecek, din ahlakını yaşamada ve tebliğ etmekteki kararlılığından taviz vermeyecektir.

Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi'nin göstereceği bu üstün ahlakı hadislerinde şöyle belirtmiştir:

İnsanlar, hakka dönünceye kadar mücadelesine devam edecektir. (El Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)

Deccal ve taraftarlarının yapacakları her türlü sözlü ya da yazılı saldırı, halkın nazarında sözde Müslümanların itibarlarını zedelemek için ortaya atacakları her iftira ve karalama, Allah’ın izniyle Hz. Mehdi cemaatinin hayrına olacaktır. Hz. Mehdi aleyhinde yürütülecek olan tüm bu faaliyetler, salih müminlerin dünya çapında daha iyi tanınmalarına, kararlılık, sabır, sadakat ve metanet gibi güzel ahlak özelliklerinin daha da artmasına ve Allah'a olan imanlarında derinleşmelerine vesile olacaktır.

KEHF SURESİ’NDEN AHİR ZAMANA İŞARETLER

Nevvas b. Seman el-Kilabi'den (ra) rivayet edilmiştir:

Sizden kim Deccal'e yetişirse Kehf Suresi'nin evvelini onun üzerine okusun. Bu surenin sonu Deccal'in fitnesinden kurtuluşunuzdur. (Sünen-i Ebu Davud, 5/121)

Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde bildirildiğine göre Kehf Suresi'nde, ahir zamanda çıkacak olan Deccal'den korunmak ve yeryüzüne yaymak istediği dinsizlik akımlarına karşı ilmi mücadele verebilmek için gerekli işaretler ve Müslümanların öğüt alabileceği dersler bulunmaktadır.

Şüphesiz ahir zamana, bu kadar detay verilerek Kehf Suresi’nde işaret edilmesinde büyük hikmetler vardır. Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanda bu sureyi dikkatle okumayı tavsiye etmesi, bu duruma açık bir işarettir. (En doğrusunu Allah bilir.)

“Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, Katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl).” (Kehf Suresi, 9-10)

Bu ayetlerde, ahir zamanda gençlerin büyük sorumluluklar yükleneceklerine işaret ediliyor olabilir. Bu dönemde dinsiz felsefelerle fikri bir mücadele yürütülmesinde, Hak din ahlakının anlatılmasında, insanlara yönelik zulmün kaldırılmasında gençler önemli görevler üstleneceklerdir. Ayrıca Kehf Suresi'nin 10. ayetinde gençlerin bir yere "sığındıkları" bildirilmektedir. Kıssanın sonraki ayetlerinden anlaşıldığına göre, Kehf Ehlinin mağaraya sığınmalarının nedeni dönemin baskıcı sisteminin oluşturduğu ortamdır. Doğruları rahatça anlatamayan, din ahlakını gerektiği gibi tebliğ etmeleri engellenen Kehf Ehli, çözümü bu toplumdan uzaklaşmakta bulmuştur. Ancak bu durum, uzaklaşıp bekleme manasında değildir. Kehf Ehli mağaraya sığınmış, Allah'ın, rahmetinden ve ilminden vererek kendilerini eğitmesi için dua etmişlerdir.

Hz. Mehdi ve yardımcılarının büyük bir fikri mücadele yürütecekleri ahir zamanda da baskıcı, din ahlakına karşı olan rejimlerin olduğu yerlerde baskı altında olan Müslümanlar kendilerini gizleyeceklerdir. Bu vesileyle Allah'ın kendi üzerlerindeki rahmetini artırmasını, işlerini ve din ahlakına düşman fikir akımlarına karşı yürüttükleri ilmi mücadeleyi daha da kolaylaştırmasını umacaklardır.

Bediüzzaman Ülke Birliğini Tehdit Eden Oluşumları Nasıl Tarif Etmiştir?

- Şimdi Kur’an, İslâmiyet ve bu vatan zararına üç cereyan var:

Birincisi: Komünist, dinsizlik cereyanı. Bu cereyan yüzde otuz-kırk adama zarar verebilir.

İkincisi: Eskiden beri müstemlekâtların (sömürgelerin), Türklerle alâkalarını kesmek için, Türkiye dairesinde dinsizliği neşretmek için; ifsad (fitne, bozgun) komitesi namında bir komite. Bu da yüzde on-yirmi adamı bozabilir.

Üçüncüsü: Garblılaşmak (Batılılaşmak) ve Hıristiyanlara benzemek ve bir nevi Purutluk mezhebini İslâmlar içinde yerleştirmeye çalışan ve dinde hissesi olmayan bir kısım siyasîler heyetidir. Bu cereyan yüzde, belki binde birisini, Kur’an ve İslâmiyet aleyhine çevirebilir.” (Emirdağ Lâhikası-II sh:208)

“Hz. Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir.” (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Hz. Mehdiy-İl Muntazar, s.29)

KURAN’DA BİLDİRİLEN HAKİMİYET KISSALARI HZ. MEHDİYET’E İŞARET EDİYOR

Hz. Süleyman; Hz. Nuh’un soyundan gelen, kendisine Allah Katından hidayet ve yüksek ilim verilen mübarek bir peygamberdir. Allah, Hz. Süleyman’ı büyük bir saltanat, eşsiz bir zenginlik, cinler ve kuşlarla desteklemiş ve ona çok güçlü ordular ve üstün ilimler lütfetmiştir. Yaşadığı topraklarda hayatı boyunca adaletle hükmetmiş, yüksek yöneticilik ve hakimlik vasfı ile farklı toplulukları hizmetinde toplamıştır.

Yüce Allah, Hz. Süleyman’a olduğu gibi Hz. Zülkarneyn’e de “yeryüzünde sapasağlam bir iktidar” (Kehf Suresi, 84) vermiştir. Hz. Zülkarneyn de çok güçlü ve tüm dünyaya nam salmış bir devlete hükmetmiştir. Ayetlerden Hz. Zülkarneyn’in ülkesinde ekonomik sıkıntı, ayaklanma ve isyan gibi sorunların yaşanmadığı, iktidarının çok sağlam, akılcı ve güçlü olduğu anlaşılmaktadır.

Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemleri incelendiğinde ilk dikkat çeken ortak nokta, Allah’ın izniyle din ahlakının hakim olmasıdır. Ancak dünya hakimiyetinin dışında bu iki dönemin ortak bir noktası daha bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav)’in pek çok hadisinde Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde yaşanan hakimiyetle, Hz. Mehdi döneminde yaşanacak olan yeryüzü hakimiyetinin birbirine çok benzeyeceğine dikkat çekilmektedir:

“Hz. Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir.” (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Hz. Mehdiy-il Muntazar, s. 29)

Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn döneminin yanı sıra Hz. Yusuf kıssasını anlatan Kuran ayetleri de bu bakış açısıyla incelendiğinde, her birinin Mehdiyet konusuna yönelik çok önemli işaretler içerdikleri görülür. Kuran’da Hz. Yusuf’a verilen iktidar şöyle bildirilmiştir:

“(Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim." İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.” (Yusuf Suresi, 55-56)

Ayetlerde bildirildiği üzere Allah Hz. Yusuf'a kurulan tuzaklardan; kuyuya atılmasından, iftiraya uğramasından, haksız yere zindanda tutulmasından ve yıllar boyu orada unutulmasından sonra onu hazinelerin başına geçirmiş; ona güç, mal ve iktidar vermiştir. Allah'ın kanunu her konuda olduğu gibi bu konuda da geçerlidir. Allah yaşadığı mucize tarzındaki haksızlıklardan, adaletsizliklerden sonra Hz. Mehdi’yi de güç ve iktidar sahibi kılacaktır. (En doğrusunu Allah bilir.) Rabbimiz, yaşadıkları zorluklardan sonra mümin kullarını felaha kavuşturacağını şöyle vaat etmiştir:

“Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır.” (Nur Suresi, 55)

 

Bilal Baştan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




boşanma avukatı webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım