06-17-2009, 09:31 | #1 |
D.Mehmet Doğan “Laik güçler üzerine düşeni yapacak...”
Ergenekon’un yaş haddinden tutuksuz sanığı, Türkiye’nin tarihi boyunca en çok satışa gelmiş gazetesinin en yaşlı yazarı, aylar önce bir toplantıda şöyle buyurmuştu: “Laik güçler üzerine düşeni yapacak!..” Bu “muştu”nun nasıl alkışlara boğulduğunu tahmin edebilirsiniz... “Laik güçler”in üzerine düşen nedir? Türkiye demokratik bir ülkedir. “Hâkimiyet milletindir” prensibi 20. Yüzyılın başlarından beri yürürlüktedir. Cumhuriyet’in başından itibaren değilse bile, 1950’den beri halkın tasvibini alan her hareket iktidar olabilme şansına sahiptir. Halk bu çerçevede üzerine düşeni yapmakta ve kendisini yönetecek olanları seçmektedir. Bir seçimde hata yaparsa, diğer seçimde başka bir siyasî partiyi denemek imkânının olduğunu bilmektedir. Kendini “laik” olarak tanımlayanlar da iktidar olabilir; yeter ki halk ikna edilsin. Cumhuriyet tarihinin ilk döneminde de seçim vardı. Tek partinin lideri, kimlerin seçileceğinin listesini yapar ve bunu ilgili merciler onaylardı. Meclis böylece Ergenekon tutuksuzunun istediği gibi oluşurdu. “Laik güçler”in üzerine düşen acaba bu mudur? Halkın kimleri seçeceğini belirleme gücünü elde etmeyi “laik güçler” 1950’den sonra defalarca denedi. 1960, 1980 darbelerini yaptı. 12 Mart, 28 Şubat müdahalelerinde bulundular. Hiçbirinde böyle bir sonuca ulaşılamadı. “Laik güçler”in üzerine düşen demokratik bir çözüm olmadığına göre, mutlaka demokratik olmayan bir yoldur. Daha açık söyleyelim: “Laik güçler”in üzerine düşen “darbe”dir! İhtiyar yazar şüphe yok ki bunu kastediyor. Ergenekon davasının ülkenin güya “laik” güçlerinin fiyakasını bozan gidişinin tersine çevrilmesini; soruşturulan, tutuklanan, tutuklu veya tutuksuz yargılanan sanıklarının bir nevi iade-i itibarla sorgulayan, tutuklayan, tutuklatan konuma getirilmesini kastediyor. Bu nasıl olur? Sisteme doğrudan müdahale ile. Meşru, seçilmiş hükümet alaşağı edilir. Devam etmekte olan dâvalar, yok sayılır. Tutuklular salıverilir. Tutuksuzlar mahkeme olmaktan vareste kılınır... Bu nasıl olabilir? Laik güçler bunu nasıl yapabilir? Ancak ve ancak darbe ile! Pir-i fâni yazar bunu açık açık söylüyor. Kimse de “sen ne diyorsun hemşehrim! Kendine gel bu ülkede hukuk var!” demiyor! Bu apaçık bir darbe ihbarı! Fakat, ihbarı değerlendiren merci yok! Pir-i fâni yazar bunu ne zaman söylüyor? Adı sanı belli bir rütbelinin imzasıyla “irticayla mücadele” andıcının hazırlandığı günlerde söylüyor. Andıç gerçek mi, sahte mi? TSK bünyesinde mi hazırlandı, dışarıda mı? Bunlar sonucu fazla değiştirmiyor. Bir ülkede, bir zanlı kastı belli olarak “laik güçler üzerine düşeni yapacaktır!” diyebiliyorsa ve bu karşılık görmüyorsa, bu vasat varsa, böyle gerçek veya gerçek olmadığı söylenen andıçlar hazırlanabilir, müdahale zeminleri yoklanabilir. Bu zeminlerin kesinlikle ortadan kaldırılması gerekiyor. Hukuka güveniyoruz! Ne güzel! Ergenekon savcılarına güvenmiyoruz! Hâkimlerinden müteredditiz. Çünkü “Bizden yana” değiller! GATA’nın Ergenekon sanıkları ile ilgili uygulamaları bazılarının “beni GATA hekimlerine emanet ediniz!” temennisini güçlendiriyor! Bizzat Genelkurmay Başkanı’nın boş lav silahını basın toplantısında omuzuna alıp, “bu bir borudan ibaret” demesi, sağda solda cephanelikler bulunurken, aynı zeminde konuşmak anlamına gelmiyor mu? Eskiden “laik güçler” başyazarın belirttiği gibi, üzerine düşeni yapardı. Film kopardı. Her şeye sıfırdan başlanırdı. Ülke, bir süre karanlığa teslim olurdu. Şimdi demokratik güçlerin üzerine düşeni yapma zamanı! Hukuk devletinin gereği neyse onu yapmak! Suçluları zamanında cezalandırmak! Yaklaşan Yüksek Askerî Şûra’da darbe teşebbüsüne ismi karışanların defterini dürmek! Böylece, TSK’yı üçüncü dünyanın darbeci orduları derekesine düşürenleri etkisizleştirmek ve tekrar itibarlı mevkiine iade etmek! vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|