|
09-08-2007, 09:16 | #1 |
İslamiyet (Müslümanlık)
slam veya İslamiyet, (Arapça:الإسلام/el- islām), tek tanrılı, İbrahimi din [1]. İslam, peygamberi Muhammed aracılığıyla 7. yy.da yayılmaya başlanmıştır. Kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim'i oluşturan vahiylerin Cebrail meleği aracılığıyla sözlü olarak peygambere bildirildiğine inanılır.
Kökenbilim İslam sözcüğü S-L-M kökünden türemiştir ve anlamı "barış"tır. Bununla birlikte kökün aktif ortaç formu eslemedir ve "teslimiyet" anlamına gelir. Sonuçta İslam "teslimiyet" anlamına gelirken, Müslüman da teslim olmuş anlamına gelir; burada teslim olunan tek tanrı olduğu kabul edilen Allah'tır[2]. Kelime olarak, Müslüman "bağlanan", "teslim olan", mümin ise "şüphesiz inanan" anlamına gelir. Tarihçe İslamiyet 7. yy.da Arap Yarımadası'nda ortaya çıkmıştır. İslam peygamberi Muhammed Ana madde: Muhammed bin Abdullah Muhammed bin Abdullah (d. 571 - ö. 632), İslam dininin peygamberidir. İslamî literatürde saygı belirtecek bir şekilde Hz. Muhammed (s.a.v) şeklinde anılır. Müslümanlar tarafından en son peygamber olduğuna ve kendisine Allah tarafından Kuran'ın vahyedildiğine inanılır. Mekke'de doğmuş, Veda Haccı'ndan sonra rahatsızlanarak Medine'de vefat etmiştir. İslam'ın kutsal kitabı Kur'an Ana madde: Kur'an Kur'ân veya Kur'ân-ı Kerîm, İslâm peygamberi Muhammed'e Allah tarafından Cebrail aracılığıyla gönderildiğine inanılan kutsal kitaptır. Kimi İslâmî kaynaklarda şöyle tarif edilir: Allah tarafından İslam dininin peygamberi ve son peygamber Muhammed'e Arapça olarak indirilmiş, tevatür yoluyla nakledilmiş, mushaflarda yazılı, Fatiha Sûresi ile başlayıp, Nas Sûresi ile sona eren kelâmdır. Kur'an 610 - 632 yılları arasında tamamlanmıştır. Peygamberin sağlığında yazılı hale getirilmemiştir. Kur'ân ayrıca Kelamullah, Kitabullah, Furkan, Tenzil, Mushaf, Kitab, Nur ve Ümmülkitap isimleriyle bilinir. İslam'da Allah kavramı Ana madde: Allah İslam'a göre içerisindeki her şey ile birlikte evrenin yaratıcısı Allah'tır. O doğmamıştır ve doğurulmamıştır. Varlığı ezeli ve ebedidir. Her şeye gücü yeter. Allah'a iman, İslamiyet'teki iman esaslarından (imanın şartları) birincisidir. İslam'ın ilk ve tek din olduğu inancı İslam dinine göre insan ve alem Allah tarafından yaratılmıştır. Bu yaratılışın mahiyeti konusunda farklı mezhepler farklı görüşler belirtse de, yaratılışın kendisi Ku'ran'da geçer. Bu noktadan sonra insanın (ki ilk insanın diğer İbrahimi Dinlerdeki gibi Adem olduğuna inanılır) doğru bir dine inandığı fakat şeytanın ve kendi nefsinin hataları sonucu zaman zaman bu dinden saptığına inanılır. Buna göre en başından beri insanların inandığı din İslam'dır, diğer dinler bu dinin dejenere olmuş formlarıdır, bu dinden sapmalardır ve buradan hareketle İslam'a göre Muhammed'in getirdiği yeni bir din değildir; o daha önceki peygamberlerin mesajını, aynı dini tekrar açıklamıştır[3][4]. İslamiyet'e göre Musevilik ve Hristiyanlık İslamiyet'te Musevilik ve Hristiyanlğın dünya üzerindeki diğer dinlere nazaran özel bir konumu vardır. İslamiyet'te bu dinlerin özünde İslamiyet olduğu ancak kendilerine indirilen bir ilâhî kitap ve gönderilen peygamberden yüz çevirdiklerine, ilâhî metinleri yıprattıklarına inanılır. Bununla birlikte ehl-i kitab olarak anılan Museviler ve Hristiyanlar ile ilişkiler diğer dinlere (örneğin politeistik inançlara) göre büyük farklılık arz eder. Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!” diye Nûh’a emrettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya emrettiğimizi size de din kıldık. Fakat senin kendilerini çağırdığın bu nizam, Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de doğru yola iletir [5]. İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti, Yakub da öyle: “Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz de ancak müslümanlar olarak ölün” dedi. [6]. Allah katında din İslamdır [7]. İnanç İslam'da inanç kavramı, Allah'tan başka ilah, güç tanımamak, Allah'ın gönderdiği bütün kitaplara inanmak, bütün peygamberlere hiç birisini diğerinden ayırmadan inanmak, yalnızca Allah'a ait olan sıfatları ve O'na has özellikleri Allah'dan başkasına yakıştırmamak, din sahibi olarak yalnızca Allah'ı görmek, öldükten sonra dirileceğine, bir gün hesap verileceğine o günün sahibinin Allah olduğuna inanmak olarak özetlenebilir. İman Ana madde: İslam'da iman İslam dinine göre kişinin iflah olması (kurtuluşa erebilmesi) için îmân etmesi gerekir. * Allah'a Îmân Tevhid, yânî Allah'ın varlığına ve birliğine inanmaktır. Allah'ın yaratıcı, mülkün sâhibi, yaratılmışların bütün işlerini yürüten ve âlemlerde yegâne tasarruf sâhibi olduğuna inanmaktır. Allah'ın gerçekten ibâdet edilmeyi hak eden ilâh, onun dışında ibâdet edilen her şeyin ise batıl olduğuna inanmak. Kuran'da ve Muhammed'in sünnetinde bildirdiği üzere, en güzel isimlerin (esma'ul husna) Allah'a ait olduğuna inanmak. * Melekler'e Îmân Meleklere inanmaktır. Buna göre: Melekler, Allah'ın yalnız ona ibâdet etsinler ve onun emirlerini yerine getirsinler diye yarattığı üstün kullarıdır. Nur'dan yaratılmışlardır. Allah onlara özel görevler vermiştir. Büyük Meleklerden Cebrail, Allah'ın katından peygamberlere vahiy (mesaj/kitap) indirmekle; Mikail, Doğa olayları ile; İsrafil, Kıyamet günü ve yeniden diriliş günü sura üflemekle; ölüm meleği olan Azrail, hayatı sona erdirmekle görevlidir. * Kitaplara Îmân Allah'ın peygamberlerine içinde doğru yolu, iyiliği ve kurtuluşu gösteren kitaplar indirdiğine hepsinin Allah kelamı olduğuna inanmak. Allahın zatına Ait olan kitapların aslını, yine kendisinin muhafaza edeceğine inanmak. Bu kitaplar, Muhammed'e indirilen Kuran, Mûsâ peygambere indirilen Tevrat, Îsâ peygambere indirilen İncil ve Dâvûd peygambere verilen Zebur ve İbrâhîm peygamberin sahifeleridir (Suhuf). Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”(Bakara suresi 136)[8] * Peygamberlere Îmân Allah'ın peygamberler gönderdiğine, İlk peygamber Adem ile son Peygamber Muhammed arasında gelen sayıları Allah'a malum bütün peygamberlere Aralarında hiçbir fark gözetmeksizin inanmak. "Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” (Bakara suresi 285) * Kader'e Îmân Kader'e, Hayır ve Şer her işin O'nun iradesi olduğuna inanmak. Allah'ın Ezeli ve Ebedi ilmi ve bilgeliğinin gereği olarak herşeyin onun bilgisi dahilinde olduğuna ve huzurundaki “Levh-i Mahfuz” da yazıldığına inanmaktır. Allah evreni dilemiş ve yaratmıştır. Onun iradesi ve yaratışı olmadan olmuş hiçbir şey yoktur. * Ahiret Gününe Îmân Ahiret'e, yânî âhiret Gününe, inanmak. Ahiret günü; Allah'ın insanları yeniden diriltip bir arada toplayacağı gündür. İslam'a göre o gün insanlar ya nimetleri bol cennet yurduna ya da elem verici azabın olduğu cehennem yurduna gireceklerdir. İbadet Ana madde: İslam'da ibadet İslam'da ibadetler çok çeşitlidir ve dindeki durumları farklıdır. İslam'da kişi yaptığı her ibadet ile sevap kazanırken, şart olmasına rağmen yapmadığı ibadetler ile günaha girer. Kur'an'da İnananların yapması emredilen eylemler farz hükmündedir. İbadetin İslam akidesinin bir parçasını teşkil edip etmediği tartışılmıştır. Matüridiyye mezhebine göre ibadet imanın ve dolayısıyla akidenin bir parçası değildir; kişinin ibadetlerini aksatması veya ibadet etmemesi onu dinden çıkarmaz. Bununla birlikte kişinin bağlılığının azalabileceği ve imanının daha hassaslaşacağı (korumasız bir hale geleceği) benzeri bir fikir de sık sık öne sürülür. Selefiyye mezhebine göre ibadet imanın bir parçasıdır ve ibadet etmeyen kişi Mümin (yani inanan) sayılamaz. Buradan hareketle ibadetin seviyesine göre kişinin imanının artıp azalabileceği fikri de ortaya atılmıştır. Kur'an'da ibadetin imanın bir parçası olduğuna dair bir ifade yoktur. İbadetin imanın bir parçası olmadığını savunan alimler ve mezhepler Kur'an'da geçen Müslüman ve Mümin ayrımına dikkat çekmişlerdir. İslâm'ın ibadet esasları İslâm dîninin emrettiği, yapılmasını farz (gerekli) kıldığı ibâdetlerin bir bütünüdür. . İslâm dîni Muhammedi şeriatta kutsal kitap olan Kur'ân-ı Kerim'de farz olarak emredilen her ibâdet ve eylemin yapılması İnananlar yani müttakiler için şarttır. Bu nedenle İslâm'ın amelî temelini dinde bulunan tüm ibâdetleri beşe indirmek mümkün değildir.Muhammedi şeriatta beş temel ibâdeti tarzı Bir hadis üzerine şöyle derlenmiştir * Şehâdet etmek * Namaz kılmak * Oruç tutmak * Zekât vermek * Hacca gitmek İslam dini mezhepleri İslam'da farklı kategorilerde farklı mezhepsel bölünmeler olmuştur. Bu mezheplerden akide açısından ayrılık gösterenlerden bir kısmı daha sonraları İslam dini dairesinden tamamen çıkarak, farklı dinler olarak ortaya çıkmışlardır; Babilik gibi. Bunun dışında Kur'an temelli akideden çıkmasına rağmen, farklı bir din olarak kabul edilmeyen mezhepler vardır. Bu mezheplerden çoğunun taraftarları ve kurucularınca İslam'ın yeni bir versiyonu olarak tanımlandığı olmuştur. Muhammed Ebu Zehra daha sonra klasikleşen Mezhepler tarihi adlı kitabında, birçok farklı İslam tarihçisinin de kabul ettiği şekilde İslam dini mezheplerini üç kategori altında işler: siyasî mezhepler, itikadî mezhepler ve fıkhî mezhepler (yani hukuk mezhepleri). Siyasî mezhepler kategorisi içerisinde Sünnîlik, Şia ve Haricîlik mezheplerini barındırır. İtikadî mezhepler kategorisi diğerlerine oranla daha geniş olmakla birlikte, bir mezhep olarak tanımlanabilecek kadar gelişmiş olan 5 mezhep genelde bu kategoride zikredilir: Mürcie, Mu'tezile, Eşarîlik, Matürîdilik ve Selefîlik. Son olarak fıkhî mezhepler Ehl-i Sünnet'in benimsediği 4 fıkıh mezhebi: Malikîlik, Hanefîlik, Şafiîlik ve Hanbelîlik ile Şia tarafından benimsenen Zeydiyye ve Caferiyye gibi mezhepleri kapsar. Bu ana mezheplerin dışında gerek bu mezheplerin içinde alt mezhepler ve gruplar, gerekse bu mezheplerin dışında büyük küçük çeşitli mezhepler bulunmaktadır. Ayrıca özellikle Orta Çağ'da yükselişe geçmiş olan Sufizm de bir mezhep olmasa da bir mezhep olarak sayılabilecek kadar farklılaşmış bir akide ve amel yapısı ortaya sunan, çoğunluk tarafından İslam dairesi içinde sayılsa da zaman zaman belirli İslam alimleri tarafından İslam dışı sayılmış, bir dinî ve felsefî akımdır. Alevilik Ana madde: Alevilik Alevilik, Türkiye'de İslamiyet'in başlıca iki mezhebinden birisidir. Çıkış noktası Şiilik ile çok yakın olmasına rağmen uygulamada ve anlayışta büyük farklılıklar gösterir. Bazı Alevi kaynaklarında Alevilik şöyle tarif edilir: ‘Allah-Muhammed-Ali’yolunun ‘Kırklar Meclisi’nde olgunlaştığı ve Oniki İmamlarla devam eden; İmam Cafer-i Sadık’ın akıl ölçüsünü rehber olarak alan, Horasan erenlerinin himmetleriyle Anadolu’ya gelen Hazret-i Pîr’le ve ulu ozanlarımızın nefesleriyle hayat bulan inancın adıdır. Alevilik inancı, hayatın amacını insanın ham ervahlıktan çıkarak insan-ı kâmil olup özüne dönmek olarak tanımlar. Bunun için de; ‘Mürşid’, ‘Pîr’ ve ‘Rehber’ huzurunda ikrar verilerek ‘Dört Kapı Kırk Makam’ aşamasından geçilir. Alevilerin ibadet yeri cemevidir. 'Dört kapı kırk makam' kavramı Dört Kapi Kirk Makam seklindeki kamil insan olma ilkelerini Hacı Bektaş Veli’nin tespit ettigine inanilir. Hacı Bektaş "Kul Tanrı’ya kırk makamda erer, ulaşır, dost olur." demiştir. Dört Kapı şunlardır: 1. Şeriat, 2. Tarikat, 3. Marifet ve 4. Hakikat Her kapının on makamı vardır. Şeriat kapısının makamları: 1. İman etmek, 2. İlim ögrenmek, 3. İbadet etmek, 4. Haramdan uzaklaşmak, 5. Ailesine faydalı olmak, 6. Çevreye zarar vermemek, 7. Peygamberin emirlerine uymak, 8. Şefkatli olmak, 9. Temiz olmak ve 10. Yaramaz işlerden sakınmak. Tarikat kapısının makamları: 1. Tövbe etmek, 2. Mürsidin ögütlerine uymak, 3. Temiz giyinmek, 4. Iyilik yolunda savasmak, 5. Hizmet etmeyi sevmek, 6. Haksizliktan korkmak, 7. Ümitsizlige düsmemek, 8. Ibret almak, 9. Nimet dagitmak ve 10. Özünü fakir görmek Marifet kapisinin makamlari: 1. Edepli olmak, 2. Bencillik, kin ve garezden uzak olmak, 3. Perhizkarlik, 4. Sabir ve kanaat, 5. Haya, 6. Cömertlik, 7. Ilim, 8. Hosgörü, 9. Özünü bilmek ve 10.Ariflik. Hakikat kapisinin makamları: 1. Alcakgönüllü olmak, 2. Kimsenin ayibini görmemek, 3. Yapabilecegin hicbir iyiligi esirgememek, 4. Allah’in her yarattigini sevmek, 5. Tüm insanlari bir görmek, 6. Birlige yönelmek ve yöneltmek, 7. Gercegi gizlememek, 8. Manayi bilmek, 9. Tanrisal sirri ögrenmek ve 10. Tanrisal varliga ulasmak Sünnîlik Dünyâ Müslümanlarının %90'ını sünnîler oluşturur. İnanç mezhebleri iki tânedir: Mâturîdî ve Eş'arî. Bu iki mezhebin aralarında teorik fıkıhta yirmi kadar noktada farklılık varsa da birbirlerine çok benzerler. Sahâbeleri hayırla anarlar. Onlara göre peygamberlerden sonra en hayırlı insan Ebû Bekir (Ebû Bekr-i Sıddîk), sonra Ömer (Umar bin Hattâb), sonra da Osman (Uthman bin Affan) ve Ali'dir (Aliyy bin Ebî Tâlib). Allâh'ın sıfatlarını yorumlarlar, ona şekil veren antropomorf görüşleri red ederler. Şiîlik Şiîler, Allah'ın adâletinin onun bir özelliği olduğuna, peygamberlerin ve onların soyundan gelen imamların hatâsız ve günâhsızlığına inanırlar. İslâm peygamberinden sonra gelen bu imamlar da peygamber gibi imam (lîder) ve mâsumdurlar, sözleri hadis olarak kitaplara alınır. Sahâbeler, en fazla sıradan Müslümanlardır. Onların birçoklarını benimsemezler ve yererler. Bu yerilen kişiler, açıkça Hz. Ali taraftârı olmayanların bütünüdür. Başka bir ifâdeyle Sünnîler için en hayırlı kişi sayılanlar, pekâlâ Şîiler için kötü kişi sayılabilir. Hz. Ali'nin çocukları ve imâmette ikince ve üçüncü imam olan İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Şîada büyük rôl oynar. Bunların dışında altıncı imam olan İmam Câfer de birçok hadîsin kaynağı olduğundan çok önemlidir. Şiîler bugün, genelde inandıkları imam sayılarına göre gruplandırılırlar. Alevîler 12.İmam Muhammed Mehdî'nin geleçeğine inanır.(12 İmamcı Caferi Meshebindedir.) İsmâilîlere göre imamların sayısı yedidir. Câferîlerde kaybolan imam, on ikinci imamdır. Zeydîlere göre imam sayısı sınırlı değildir. Bugün dahî bir imam çıkabilir. Bütün bu mezheplere göre sonuncu gelen imam, çocuk yaşta kaybolmuştur ve kıyâmet kopmadan önce gelecektir. Hâricîlik Hâricîler, Hz. Ali'nin grubundan ayrılarak ne onu, ne de Hz. Osman'ı halîfe olarak kabul etmişlerdir. İslâm'ın en radikal gruplarını oluşturan bu mezhep grubu, kendilerine bağlı olanlardan Hâricî olmayanları öldürmelerini îmânın şartı olarak kabul etmiş, bunu yapmayanları kendilerinden saymamışlardır. En aşırıları, sadece kendi mezheplerinden olan Hâricîleri kabul etmiş, diğer Hâricîlerin de katlinin farz olduğuna inanmışlardır. Tabiatıyla kendileri Abbâsiler devrinde öldürülmüşlerdir. Bugün bu mezhep grubuna bağlı kimseler pek kalmamıştır. Dünya'da Müslümanlar Müslümanlar'ın birçoğu Ortadoğu'da, Afrika'nın ortasında ve kuzeyinde, Asya'nın batısı ve güneydoğusunda ve Balkanlar'da yaşamaktadır. Ayrıca Avrupa, Avustralya ve Amerika gibi diğer kıtalarda göçmen topluluklar halinde on milyonlarca Müslüman yaşamaktadır. Türkiye, nüfusunun yaklaşık yüzde 99.8'inin [9] Müslüman olmasıyla, yüzde oranları bakımından dünyada liderdir. Endonezya ise sayısal açıdan dünya'nın en kalabalık Müslüman (200 Milyon) ülkesidir. Hindistan ise sayısal açıdan dünya'nın en büyük Müslüman azınlık nüfusunun (145 Milyon) yaşadığı ülkedir. Buna göre İslâm dîni, 1,3 milyarı aşkın inananıyla dünyânın en yaygın 2. dîni olma özelliğini taşımaktadır [10]. Türklerin İslamiyet'e girişi Ana madde: Türklerin İslamiyet'e girişi Türkler İslamiyet'ten önce Şamanizm inancına sahiptiler. Yaklaşık 10. yy'a kadar Şamanizm Türkler arasında en yaygın din olmuştur. İslamiyet öncesi Türkler ile Müslüman Arapların ilk karşılaşması 7. yy'da Halife Ömer döneminde gerçekleşmiştir. Dört Halife'den sonraki Emevi hanedanlığı döneminde İslamiyet daha çok Arap milliyetçiliği ekseninde gelişmekte olan bir dindi. Emevilerin Arap milliyetçisi yönetimi halk arasında huzursuzluğa neden oluyordu. Fetihlere devam edilmekle beraber misyonerler dışında diğer milletleri müslümanlaştırmaya yönelik bilinçli bir politika izlenmiyordu. İslam Devleti yeni fetihlerle oldukça genişlemiş, Maveraünnehir'e kadar ulaşmıştı. 7. yy'dan itibaren Müslüman Araplar, Bizans'a kuzeydoğudan komşu olan Hazar Türkleri ile Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasındaki Maveraünnehir bölgesinde yaşayan Türgeş boylarına akınlar düzenlemeye başladılar. Özellikle Kuteybe Bin Müslim Horasan valiliğine getirilince (705) Göktürkler'in batı kanadını oluşturan Türgeş boyları ile Müslüman Araplar arasındaki mücadele iyice kızıştı. Kuteybe Bin Müslim hakimiyeti altına giren Türklere oldukça kötü davrandı. Tarihçi Ebu Bekir en-Narşahi, Buhara adlı eserinde Arap komutanı Kuteybe hakkında şöyle der, ”Savaşabileceklerin hepsini öldürdü. Hayatta kalanları ise esir aldı.” 723 yılında Hazar Türkleri Müslüman Arapları yenilgiye uğratınca büyük bir ordu ile Hazarların üzerine yürüyen Emeviler, Halife Hişam Bin Abdülmelik döneminde (724 - 743) Hazarları Kafkasların ötesine kadar atmayı başardılar. Türgeş boylarının direnişi 745 yılında Göktürk Devleti'nin yıkılışına kadar sürdü. Bu tarihten sonra Türk toprakları doğudan Çin, batıdan Arap işgali ile karşı karşıya kaldı. Araplara karşı savunma görevini ise Türgeşlerden sonra Karluk Türkleri üstlendi. 750 yılında Emevi hanedanı yıkılıp İslam Devleti'nin başına Abbasi hanedanı geçtiğinde Arap olmayan azınlıkların durumunda iyileşme görüldü. Bu nedenle Türkler de Abbasi yönetimine sıcak baktılar. Daha önce orduda yararlanılmakla beraber hor görülen İran'lılar ve Türkler Abbasi ordusunda ve yönetiminde önemli yerlere gelebildiler. Aynı esnada Karluk Türkleri doğudan Çin işgali tehdidi altında idiler. Karluklar Çinlilere karşı Abbasilerden yardım talebinde bulundurlar. Abbasi yönetimi Türklerin aradan çıkmasının Çin tehdidini kendi kapılarına getireceğini görerek bu teklifi kabul etti. Türkler ile Müslüman Araplar tarihte ilk kez ittifak oluşturdular. 751 yılında Talas Irmağı kenarında gerçekleşen savaşta Arap ve Türk orduları Çinlileri ağır bir yenilgiye uğrattılar. Talas Savaşı Türk müslüman ilişkilerinde ve Türklerin Müslümanlaşmasında bir dönüm noktası olmuştur. Türklerin kitleler hâlinde Müslüman olmaları özellikle 10. yüzyılda hız kazandı. Karluk'tan sonra, Yağma ve Çiğil boyları, ardından Oğuzlar arasında İslâmiyet yayıldı. Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri, ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti'ni (840), Oğuzlar ise Büyük Selçuklu Devleti'ni (1038) kurdular.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|