07-31-2009, 20:55 | #1 |
Hüsrev HATEMİ "Grebeneli Bekir Fikri Bey "
Birinci Dünya Savaşı’nda Erzurum Cephesi’nde ilk şehitlerimizden Grebeneli Binbaşı Bekir Bey, şehit olacağı 1914 yılında ilk kitabını bastırmıştı.
Kitabın adı ‘Mefkure-i Vatan, Orduda İman’. Tanin Matbaası’nda basılan küçük boylu kitabın ilk sayfasında ‘Müellifin bundan sonra basılacak Eserleri’ başlığıyla 1- Garb Ordusu’nda Kuvve-i Seyyare, 2- Şehide-i Vatan, 3- Düstur-i Vatan adlı eserlerin de basılacağı bildirilmişti. Nice Osmanlı-Türk aydınının programlarını iptal eden Birinci Dünya Savaşı-Bekir Fikri Bey’i aynı yıl aramızdan almıştı. Namık Kemal ‘Fedakárın kalır ezkar-ı daim kalb-i millette’ demiş. Yani özverili insanın milletin kalbinde adı ve sözleri hep yaşar. Devrinin subayları gibi Bekir Fikri Bey de muhakkak ki bu mısraı biliyordu. Fakat içinde anılma ümidi olduğunu sanmıyorum. Birçok Şehid gibi Bekir Fikri Bey de anılmayı pek umursamazdı. Vatan savunması onun yaşama biçimiydi. Kendi ifadesiyle kitabını yazma sebepleri de şunlardı: 1- Memlekette sözle ifade edilen bir kollektif maneviyat husule gelmezse, İnkılap ihtilal şeklinde kalır. Bu da millet vücudunu yaralar. Bunu anlatmak için. 2- Ülkenin anlayışına, ruh ihtiyacına göre vatanperverlik fikrini tarif etmek. 3- Yıllardan beri düşman ayağı altında ezilen sevgili vatanın, milletin fikrinde harici, toplumsal ve askeri mevkiini belirlemek. 4- Vatanı kurtarmak için esaslı bir fikri, yasal, toplumsal olarak Osmanlı millet bireyleri arasında kabul ettirmek. 5- Osmanlı fertleri arasında ‘Vatan Mefkuresi’ yani Vatan Ülküsü oluşmazsa, vatanın güvenliğinden emin olmanın ancak safdillik olacağını isbat etmek. 6- Osmanlı vatanı fikri üzerine kurulmuş bir millet vücuda getirdikten sonra, bir Osmanlı Ordusu kavramı birliği ve Eğitim Birliği kurulabileceğine inanmak. 7- Askerliği, bir askerlik namusu inancıyla sevebilmenin mümkün olduğunu belirtmek. Bekir Fikri Bey’in anlattıkları bunlar. Ben sadeleştirmek zorunda olduğum için bazı kelimeler yerine yenileri gelince Atatürk’ün söylevinde de olduğu gibi tadı azaldı. Kitapta, günümüzü andıran ifadeler çok. Dolayısıyla alacağımız dersler de çok. Ben ayrıca Bekir Fikri Bey’i tanımakla biraz metapsişik bir ürperti de yaşadım. 1968’de yayınlanan ‘Zamanın Sesleri’adlı şiirimde, Sarıkamış’ta şehit olan Kolağası Fikri Bey’den bahsetmiştim. Fikri Bey adlı bir şehit tanımıyordum. Bu adı bir tür ‘Meçhul Asker’ olsun diye seçmiştim. Demek ki, gerçekte de varmış. Aman sırf bunun için kanalat-ı TV (Tivi)-i mütenevvi kapısını çalarak medyum Memiş-i fal endiş olacağımı sanmayın. Yeri geldi söyledim o kadar. Bundan böyle Bekir Fikri Bey’i anmaya sık sık döneceğimi sanıyorum. Bir fedakar kişiyi anmak onu yüceltmek değildir. O’nun buna ihtiyacı mı var? ‘O’na aguşunu açmış duruyor peygamber’. Büyük kişilikleri anmak sadece bizi terbiye eder ve yüceltir. star
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|