08-01-2009, 17:11 | #1 |
Benimle evlenir misin ...denildiginde
Kadınla erkek arasında fizikî farklar olduğu gibi, huy farkının da olduğu inkâr edilemez. Değil ki kadınla erkek arasında, erkekler arasında da farklar var. Hiçbirimizin huyu suyu birbirine benzemez. Kadın çabuk sinirlenir, alıngandır, hemen darılabilir. Hayatta en önemli şey, insanın kendi kendisini idare etmesidir. Nasıl ki şoförler arabayı, pilotlar uçağı, kaptanlar gemiyi idare ederler; aynı şekilde insanlar da kendisini idare etmelidir. Kendini idare etmek için evvela "Ben neyim, kimim, bu dünyaya neden geldim?" sorularına cevap vereceğiz. Biz Müslüman'ız. Cennete gitmek istiyoruz. Bu yolculuğa çıkmadan evvel, "İlmihal bize ne diyor?" önce bunu öğrenmemiz lazım. Erkek, hanımından sadece İslam'a uygun şeyler isteyebilir; kadın da öyle. Bu durumda, İslam'da kadının erkeğe, erkeğin kadına itaati yoktur. Her ikisi de Allah'a ve Resul'üne itaat ederken, birbirlerine de itaat etmiş olacaklar. Aile, ebediyete giden bir yolcudur. Ne halde bulunurlarsa bulunsunlar, gemi gidiyor... Bu gemide eşler fırtınaya tutulmuş kuru yaprak gibi olmamalıdır. Çünkü irade kullanılarak daha iyi bir hayat yaşanabilir. Eşler, bazen gururlarının, bazen de hayallerinin tesirinde kalarak, hayatlarını berbat edebiliyor. İnsan her türlü hale uyum sağlayabilir. İsterse evini cennet eder, isterse cehennem... Bu, kişinin kendi elindedir. Mesut olmanın formülü şudur: "Geçmişi bırak, geri döndüremezsin. Gelecekle meşgul olma, değiştiremezsin. Bulunduğun ânı Müslümanca yaşa!" Bütün sır, insanın kendisinde. Heykeltıraş, eline kocaman bir mermer almış, onu yontuyor ki insana benzesin. Elinde bir çekiç kalem, taşa vura vura insana benzetmeye uğraşıyor. Biz de nefsimizin heykeltıraşı olacağız, kendimizi yontacağız. Çekirdek toprakta çürürken yeşerir. Örneğimiz olan Peygamberimiz (sas)'e benzemeye çalışacağız. Bir problemim olduğunda rahmetli Zübeyir Gündüzalp'e gider, durumu ona açardım. Bir gün hanımla tartışmıştık. Yine ağabeyin yanına gittim. Küçücük bir odada yaşıyordu. Kendi oturduğu yeri bana vermesin diye, kapıdan girer girmez hemen yere oturdum. Ben daha derdimi anlatmadan dedi ki: "Kardeşim, kadına, çevresinden, anasından, babasından, basın-yayından, komşulardan hatalı telkin gelebilir. Böylece kadın, dokuz yerden yanlış fikir alır, bir yerden doğru fikir alır. O da iman hakikatine sahip çıkmak... Bir hanımın dokuz yanlışına bedel, sadece imanlı olması yeter. Onun aleyhinde konuşulmaz." Sorumun cevabını almıştım. Ağabey, öyle de bir cevap vermişti ki, evdeki huzursuzluktan bir de ben suçlu olmuştum; hanım beraat etti!.. Bir gün bir evde misafirdim. Küçük bir şeyden dolayı evin beyi karısını azarladı. Sanki yüreğime çivi çakıldı. O ikramdan bir şey anlamadım. "Bir şeyler anlat." dediler. Anlatamadım, yıkıldım. Başka bir gün Doğu Anadolu'da bir evdeydim. Çay getirdiler. Demlik simsiyah, çay is kokuyor. Evin sahibi, "Beyim" dedi, "işte ben hep böyle sefa sürüyorum..." Adamın o sözü beni keyiflendirdi. Aile hayatı her zaman laboratuvara alınıp, tetkik edilmeli. İyi ve kötü tarafları gözler önüne serilmelidir. Gözü görenler de yürür, körler de... Bugünkü evlilerin ekserisi körün değneğiyle yürür gibi. ALINTI
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|