AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bugün ve Sabah "Bugün" ve "Sabah" Gazetesi köşe yazıları.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 08-09-2009, 11:02   #1
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart Gülay Göktürk "Tehlikeli sular"
Ahmet Taşgetiren dünkü sütununda CHP'ye ve orduya kendi ifadesiyle "şaşırtıcı bir çağrı" yaptı.Taşgetiren yazısında Kürt sorununun her gün biraz daha etnik zemine doğru kaydığı ve bu durumun ayrışma kaygılarını artırdığı varsayımından hareketle, sorunun etnik zemine kayması tehlikesine karşı İslam'ın birleştirici gücünün devreye sokulması ve İslam'ın Türkiye için stratejik anlamının masaya yatırılması çağrısı yapıyor.
Türk-Kürt kardeşliğinin laik mantığın arayış yöntemleri içinde çözülemeyeceğini; laik sistem "din"den hareket etmediği için onun yerine bir başka ortak payda üretmeye yöneldiğini, onun adının da "Türklük" olduğunu ama Türklük telkininin gittikçe daha çok karşı aidiyetlerin güçlenmesine hizmet ettiğini söyledikten sonra, çözümün tek adresinin İslam ortak paydasının ön plana çıkarılması olduğunu öne sürüyor.

Ve mealen, "AK Parti de biliyor çözümün burada olduğunu ama statükonun laik kuşatması yüzünden bu çözüme yönelemiyor; bunu siz yapın" diye sesleniyor CHP'ye ve orduya...

Taşgetiren'in bu çağrıyı yaparken taşıdığı iyi niyetten ve samimiyetten kuşkum yok. Öte yandan bu çağrının, yapıldığı cenahta herhangi bir titreşim yaratma ihtimalinin sıfır olduğundan da kuşkum yok.

Dolayısıyla bu çağrı pratikte fazla bir önem taşımıyor. Ama yazıda dile getirilen görüş dindar kesimde çok uzun süreden beri çok yaygın bir "çözüm formülü" olarak görüldüğü için önemli ve irdelenmesi gerekiyor.

Bugünkü yazımda Taşgetiren'in "sorunun giderek etnik zemine kaydığı" ve ayrışma eğilimlerinin ortaya çıktığı tespitleri ne kadar gerçek, ona bakmaya çalışacağım. "Çözümün tek adresinin İslam olduğu" görüşünün eleştirisini ise bir dahaki yazıya bırakacağım.

Aslına bakarsanız, sorun daha en başından bu yana zaten etnik zeminde cereyan etmekteydi. Hem PKK hem de devlet tam olarak etnik siyaset yapmaktaydılar; ama bu etnik siyaseti şiddet yoluyla yapmaktaydılar. Şimdi farklı olan, bu etnik siyasetin şiddetten arındırılarak barış zeminine kaydırılması çabasından başka bir şey değil ve zaten bu sayededir ki, dile getirilen "ayrışma" endişelerinin tam tersine; bugün Türkiye'de son 25 yıl boyunca hiç olmadığı kadar bir "birleşme" havası yaşanıyor.

Yıllardır ilk defa bölge halkı umut içinde birlikte yaşamayı mümkün kılabilecek demokratik reformları bekliyor. Ne için bekliyor bunları? Ayrılmak için mi; yoksa birlikte yaşamaya devam etmek için mi?

Cumhuriyet tarihinde ilk defa, bir başbakan Kürtler'in meşru siyasal temsilcisi ile kafa kafaya verip bu sorunu nasıl çözeriz diye konuşuyor. Hasımlığın yerini işbirliği isteği alıyor.

Yine yıllardır ilk defa, Ergenekon soruşturmasının Fırat'ın ötesini aydınlatma ihtimali Kürtler'i umutlandırıyor; bu devletin onların da hakkını, hukukunu savunan bir devlet olabileceği umudu yeşeriyor.

Gerek PKK gerek DTP uzun zamandır her ağızlarını açtıklarında bağımsız devleti düşünmediklerini, federasyon da istemediklerini bas bas bağırıp duruyorlar. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yoluyla bölge yönetimine yerel katılımın artırılması dışında bir şey isteyen yok.

Ne Amerika ne Avrupa Kürtler'in ayrılıp ayrı bir devlet kurmasından yana. Tam tersine, kendi stratejik çıkarları da bugünkü sınırları içinde birleşik güçlü ve istikrarlı bir Türkiye'den yana. Yani dış konjonktür de ayrışmayı değil birleşmeyi teşvik ediyor.

Bırakın bizim Kürtler'in ayrılmasını, bugün Kuzey Irak'taki Kürtler Türkiye'yle bir biçimde birleşme hayalleri kuruyor.

Meseleye uzun vadede baktığımızda da, kaygılanmaktan çok iyimser olmak için sebepler var. Çünkü zaman, bölünmenin değil, birliğin lehine çalışıyor. Hem Türkiye'nin kendi iç entegrasyonu, hem global dünyayla ilerleyen entegrasyon, etnik temelde bölünmeyi daha da imkansız hale getiriyor. Evet, bu entegrasyonun, ekonomik ve sosyal gelişmenin çifte etkisi var

etnik milliyetçilik üzerinde. Globalleşme ve dünyayla artan iletişim bir yandan ekonomik ve sosyal entegrasyonu güçlendirirken, bir yandan da etnik aidiyet bilincini güçlendiriyor, bu doğru... Ama unutmayalım ki, gelişmişliğin bu düzeyinde ortaya çıkan etnik aidiyet bilinci hiçbir zaman kendini şiddetle ortaya koymaz, hiçbir zaman ırkçı fanatizme dönüşmez; etnik kimliğine sahip çıkma bilincini demokrasi mücadelesi içinde yürütmeyi seçer.

Bütün bu olgular alt alta konduğunda Taşgetiren'in "meselenin giderek etnik zemine kaydığı" ve ayrışma yaşandığı endişesini anlamak kolay değil.

İşin kötüsü bugünlerde bu fiktif "endişeleri" en yüksek sesle dile getirenlerin Kürtler'in temel haklarının karşılanmasından rahatsız olanlar ve demokratik reformların önünü kesmeye çalışanlar olduğunu da biliyoruz.

Dolayısıyla, Ahmet Taşgetiren gibi, Kürtler'in temel haklarının karşılanmasına karşı olmayanların "ayrışma tehlikesi" söylemini kullanırken, statükonun aynen devamını savunanların değirmenine su taşıma tehlikesine de dikkat etmesi lazım





bugün

 

Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 08-09-2009, 11:02   #2
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart Tehlikeli sular (II)
Geçen yazımda Ahmet Taşgetiren'in "Kürt sorununun giderek etnik zemine kaydığı" ve ayrışma eğilimlerinin ortaya çıktığı tespitlerini irdelemeye çalıştım. Bugünse "Kürt sorununda çözümün tek adresinin İslam olduğu" görüşü üzerinde duracağım.
Taşgetiren, Türk-Kürt kardeşliğinin laik mantığın arayış yöntemleri içinde çözülemeyeceğini; laik sistem "din"den hareket etmediği için onun yerine bir başka ortak payda üretmeye yöneldiğini, onun adının da "Türklük" olduğunu ama Türklük telkininin gittikçe daha çok karşı aidiyetlerin güçlenmesine hizmet ettiğini söyledikten sonra, çözümün tek adresinin İslam ortak paydasının ön plana çıkarılması olduğunu öne sürüyor.

Bir kere, "laik sistem" dinin yerine bir başka ortak payda üretmeye yöneldiğinde Türk milliyetçiliğine yönelmekten başka seçeneği yok muydu ya da bugün hâlâ yok mudur? Amerika Birleşik Devletleri'ni birleşik devlet yapan ortak payda ne dindir; ne de bir milli kimlik... Kurucu Babalar'ın kafa kafaya verip oluşturdukları özgürlük, demokrasi gibi ilkelerdir. Neden Türkler ve Kürtler de, ya Müslümanlık ya da Türklük gibi bir kimlik altında birleşmek dışında bir seçeneğe sahip olmasın? Neden bu ortak payda demokrasi ve özgürlük olmasın? Aslında demokrasi ilkesine bağlılık bir dine bağlılıktan çok daha kapsayıcıdır. Sadece etnik farklılıkların değil, bütün farklılıkların birbirini ezmeden bir arada var olabileceği; herkesin üzerinde anlaşabileceği tek ortak paydadır ve zaten bu yüzden tek çözümdür.

Farkındaysanız, "İslam'ın birleştirici gücünü kullanmak" şeklinde ifade edilen bu görüş, özünde yine farklılıkların silinmesi politikasının bir başka versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Türk milliyetçileri bunca yıl Kürtler'i bir Türk üst kimliği altında asimile etmeyi çalışırken Taşgetiren de, Müslüman kimliği altında asimile etmeyi savunmuş oluyor.

"İslam, bu iki kavmi, yıllar içinde adeta tek millet haline getirmişti" diyor Taşgetiren. Peki o zaman Osmanlı'dan beri bitmek bilmeyen Kürt isyanları neyin nesiydi? Neden İslam ortak paydası Bedirhan İsyanı'ndan bu yana patlak veren bütün o ayaklanmaları önleyemedi?

Ve devam ediyor: "Bu aidiyet, asırlar içinde çok büyük bir coğrafyada kalbi bağlılıklar oluşturmuştur."

Bu ne biçim "kalbi bağlılık"tır ki, Ortadoğu'da Arap ülkelerinin aralarındaki bitmez tükenmez husumet, birbirlerine attıkları kazıklar, birbirlerinin kuyularını kazmaları dillere destan olmuştur?

Ve bu "kalbi" bağlılık aynı dine mensup Iraklılar'la İranlılar'ın on yıl birbirlerini kırmalarını ya da Irak'ın Kuveyt'i işgalini engellememiştir? Aynı dinin mensupları arasında on yıllarca sürüp giden kanlı mezhep kavgalarını düşünürseniz, mesele din birliğiyle de bitmiyor demektir; mezhebin de bir olması gerekiyor!!!

Aslında Taşgetiren'in önerdiği yol hiç denenmedi değil; denendi. Örneğin, yıllar yılı kimi İslami çevreler tarafından, PKK'yı Kürt tabanından tecrit etmek için kullanılmaya çalışıldı din; PKK ateist-marksisttir, siz nasıl onun peşinden gidersiniz dendi.

Ne var ki bu propaganda bir işe de yaramadı. Eğer işe yarasaydı, malum tekerlemeyle "yüzde 99'u Müslüman olan" Diyarbakır, Hakkari ya da Şırnak halkının yüzde 50'den fazlası "PKK'nın uzantısı" olduğu söylenen DTP'ye oy vermezdi.

Konuyu toparlayacak olursak;

Eğer İslam Kürtler ve Türkler arasında birleştirici bir unsursa, zaten işlevini görmekte, yani önemli bir ortak payda olarak birleştirici rolünü kendiliğinden oynamaktadır. Bu da elbette iyi bir şeydir. Ama din birliğini devlet politikası olarak öne çıkarmak, din birliği temelli politikalar geliştirmek, birilerini birleştirmeye çalışırken başka birilerini de dışlamakla sonuçlanır ki zaten devletin laik olması ihtiyacı da bu yüzden ortaya çıkar.

Ayrıca, eğer din birliği böylesine güçlü bir birleştirici unsursa, etnik çelişkiyi yok edebiliyorsa, o zaman diğer bütün çelişkilerde de aynı yöntemi denememek için bir sebep var mı? Örneğin, sınıf çelişkilerini de aynı yöntemle mi ortadan kaldırmalı devlet? "Patronum beni sömürüyor" diye greve kalkan işçiye "Büyütme, o da Müslüman, sen de; anlaşın aranızda" mı demeli?

Bu mantığı biraz ileri götürdüğünüzde, devletin din birliğini esas alan bir toplum modeli inşa etme stratejisi izlemesi ortaya çıkar ki, zaten Taşgetiren de "Asker ve CHP, İslam'ın Türkiye için stratejik anlamını bir kere daha müzakere kapısı açmalı" derken sanırım bunu kastediyor.

Görüldüğü gibi samimiyet ve iyi niyet bazen son derece tehlikeli önerilerle tehlikeli sularda kulaç atmayı engelleyemiyor.

Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta