![]() |
#1 |
![]() Başbakan Erdoğan’ın DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile görüşmesinden CHP ve MHP’nin duyduğu rahatsızlık demokrasi adına üzücü. Salt demokrasi kuramı açısından bakıldığında yalın gerçek şudur: DTP tıpkı CHP ve MHP gibi yasal/meşru bir partidir. İdeolojisini ve siyasetini beğenmeyip eleştirebilirsiniz, ama milyonlarca vatandaşımızın oy verdiği bir partinin yasallığını- meşruiyetini tartışma konusu edemezsiniz. Görebildiğim kadarıyla Başbakan Erdoğan’ın DTP’ye yönelik değerlendirmeleri şu iki eksen üzerine oturuyor. Birincisi, DTP ile PKK’yı aynı kefeye koymama. İkincisi, DTP’yi Öcalan merkezli söylemi ve PKK şiddetine açıkça karşı çıkmayan siyaseti dolayısıyla sorunlu görme. DTP-PKK ilişkisi üzerinden yasallık-meşruiyet tartışması açmak, yani DTP’yi PKK ile aynı kefeye koyup değerlendirmek ne kadar yanlışsa, DTP’nin ısrarla kendi iradesini hiçleştiren ve muhatap olarak Öcalan’ı öne çıkartan yaklaşımı da bir o kadar yanlış. DTP’nin çözümsüzlüğe katkı sunan bu eski tarz siyasetinden vazgeçtiğine dair işaretler olumlu. *** Başbakan Erdoğan’ın parti genel başkanı sıfatıyla DTP yöneticileri ile görüşmesini “Kandil’le görüşme!” biçiminde yorumlayıp keskin “ihanet” suçlamalarının arkasına sığınan CHP ve MHP yöneticileri öncelikle nasıl bir demokrasiden yana olduklarını çıkıp açıkça söylemelidirler. Bir parti seçimlere girmiş ve mecliste grup kuracak bir güce erişmişse onu muhatap almak değil almamak demokrasi adına asıl sorunlu bir yaklaşımdır. Buradaki muhataplıktan kastım, Kürt meselesinde yalnızca ve sadece DTP’nin muhatap alınması meselesi değildir. DTP’nin kendini bu şekilde dayatan eski tarz siyaseti ne kadar sorun üretiyorsa, DTP’yi hiçbir şekilde muhatap almamak biçiminde ortaya çıkan dışlayıcı siyaset de bir o kadar çözümsüzlüğü derinleştiriyor. Sorunun çözüm mercii meclis olduğuna göre mecliste temsil edilen tüm siyasal partileri çözüm sürecine dahil etmek, bir başka deyişle hepsini muhatap alıp görüşmek normalin ötesinde bir zorunluluktur. Hele bu sorun, çeyrek yüzyılımızı heba eden karmaşık ve kanlı bir sorun ise, herkesi ortaklaştıracak bir müzakere süreci en az çözüm kadar önem arz eder. Dışlayarak çözümsüzlüğü derinleştirmiş olursunuz sadece. Çözümsüzlük ise daha çok kan ve gözyaşı anlamına gelir. *** DTP kendi iradesine sahip çıkan ve kendini muhataplaştıran bir yeni siyasetin izleyicisi olabilirse, çözüm sürecine ciddi katkılar sunabilir. Özellikle PKK’nın silahsızlandırılması ve dağdakilerin indirilmesi konusunda DTP çok işlevsel bir rol oynayabilir. DTP’yi PKK üzerinden vurup çözümsüzlüğü derinleştirmek yerine DTP’yi çözüm sürecinin bir aktörü haline dönüştürmek daha rasyonel ve sonuç alıcı bir yöntemdir. Devletin/Hükümetin DTP’ye yaklaşımında bu yönde bir değişim var. DTP de kendi dilini yeniden kurmak ve eski pozisyonunu hızla değiştirmek zorunda olduğunu görmeli artık. *** Açıklamalara bakılırsa AK Parti ile DTP arasında gerçekleşen bu üst düzey ilk görüşme her bakımdan olumlu geçmiş. . Demokratik diyalog ve müzakere sürecini sabote edecek söz ve davranışlar yerine güven arttırıcı söylem ve pratikler geliştirmek “olmazsa olmaz” bir öneme sahip. Başbakan Erdoğan’ın partisinde büyük bir memnuniyet gözleniyor. Ahmet Türk’ün DTP’sinde de öyle. Peki ya Emine Ayna’nın DTP’si? DTP’nin diğer Eşbaşkanı Ayna’nın sürece yaklaşım tarzına bakılırsa olumlu konuşmak pek mümkün değil. Ayna’nın “Başbakan DTP ile görüşmek zorunda kaldı!” tarzında sözler sarf etmesi, hangi akla hizmettir, bilinmez. *** Mecliste herkesten önce DTP’lilerin elini sıkarak hepimizin takdirini kazanan Bahçeli’ye ne oldu? Yoksa Bahçeli PKK’lıların elini sıktığını mı fark etti? Leyla Zana’ları meclise taşıyan ve hazırladıkları “Kürt raporu”yla DGM’ye düşen CHP’nin lideri Baykal’ın “Kandil” söylemine peki ne demeli? Sadece “itiraz retoriği”yle bir yere varılmaz. Siyaseten “köşeye sıkıştırma” mantığıyla da... star
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|