08-14-2009, 11:01 | #1 |
Merve Kavakçı "On yıl önce on yıl sonra"
Onu ilk ve son kez Fatih’te görmüştüm. Ya kendi ofisi veya eşininkiydi diye aklımda kalmış, geçmiş gün, on sene önce, tam olarak hatırlamıyorum. Kardeşim Ravza’yla birlikte verilen adrese gitmiştik. Emine ablalarla orada buluşacaktık. Semtin ana caddelerinden birinde, mütevazı bir mekan. Tayyip abiyi Pınarhisar’daki medreseyi yusufiyye’ye uğurlamaya buradan beraber gidecektik. İçeri girdiğimde Emine ablayı ve Tayyip abinin kız kardeşini üzgün bir halde buldum. Zor bir günün başlangıcındaydık hiç şüphesiz. Sümeyye ve Esra içerideki odada çayla bir şeyler atıştırıyorlardı. Belli ki apar topar gelmişlerdi. Oturmadan Emine abla, Turhan bey’i tanıştırdı. -“Turhan Çömez Bey.”-“Memnun oldum.”- Sonra aşağı inişimiz, yağmura gebe nemli bir bahar sabahı kapının önünden geçen birkaç kadının Emine ablaya iltifat edişleri, onun acısını içine gömerek mukabele etmesi aklımda kalan karelerden... Fatih Camii ve çevresine doluşan binlerce insanın arasına vasıl oluşumuz...
Ne oldu da şimdi bütün bunları hatırladım? Geçtiğimiz hafta açıklanan Ergenekon 3. İddianamesinde firari Çömez’in de yer alması tekrar ülke gündemimize soktu onu. Yeni lakabı “içerideki köstebek.” İddianamede Çömez’in “yön değiştirmeyen” bir siyaset yaptığını övgü unsuru olarak belirten bir mesajdan ve Çömez’in cevabı olarak da AK Parti’yi kastederek “içerde olmaktan” bahsediliyor. O günlerden bugünlere... Başbakan’ın, çok değil, sadece on sene önce en yakın arkadaş dairesinden bir isim, tam da kötü gün dostu olarak öne çıkan bir isim, Çömez. Beraber yürüdük biz bu yollarda diyen bir “dava” ortağı, yoldaşı aynı zamanda. O günlerde bıraktığı izlenim bu, öyle değil mi? Oysa fastforward 2009, Ergenekon Terör Örgütü sanığı Çömez’i koyuyor önümüze. Geleceğin başbakanının yanına usulca sokulmuş, onun ve ailesinin güveni(ni) kazan(dırıl)mış bir terör örgütü zanlısı oysa ki şimdi! İstanbul eski Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın kurmaylarından polis müdürü Selami Hüner’in Ergenekon soruşturmasında şüpheliler arasına alınması da bir başka yeni gelişme. Çömez ve Hüner gelişmelerinin birlikte okunması insanı ürpertmiyor, denebilir mi? ETÖ dipdiri, canlı bir organizma. İngilizce’de onu tarif edecek güzel bir sıfat da var: Protean. Yani farklı şekilleri alabilen, şekilden şekile girebilen, en yerinde tercümesiyle kılıktan kılığa girebilen bir kurum. Canlı, yani hâlâ içimizde, aramızda. Hem de işaret edemeyeceğimiz kadar değişken görünümlerde. Çok başlı, çok kollu-bacaklı bir ejderha adeta. Bir taraftan başını eziyoruz derken bir başka taraftan ateş püskürten bir canavar. Ordu’da, emniyette, üniversitede, gazetede, partide, içeride, dışarıda... Şimdi soru şu: Ya? Ya bugün, Başbakanlık’ta? Başbakan’ın en yakınında? (Ve)ya benzer makamlarda bulunanlar arasında veya olanların bugünkü yakın çevrelerinde? Olabilir mi olamaz mı? Dünün Çömezleri bugün de var olabilirler mi? On sene önce Çömez’e toz kondurmak mümkün müydü? Sorular....sorular...Sadece zamanın cevap üreteceği nitelikte sorgulamalar... Avrupa’nın İslam düşmanlığı nereye? Almanya’da geçtiğimiz ay polislerin gözü önünde başörtülü bir müslüman kadın olduğu için hunharca katledilen Merve El-Şirbini ve karnında taşıdığı dört aylık bebeğinden sonra, şimdi de Rizeli Arzu Erbaş, başı örtülü başka bir genç müslüman kadın, bu sefer Hollanda’da iş çıkışı öldürüldü! Bu zaman ve çağda bu nasıl olabiliyor demeyin, oluyor işte! Sonrası? Ateş düştüğü yeri yakıyor, boynu bükük eşler, çoluk çocuk, akraba, üç beş protesto, lanet yağdırma, iş kapanıyor, şehitleri sevenler, onları unutamayanlar dışında herkes hayatına devam ediyor... Avrupa’nın göbeğinde hepimizin gözleri önünde yaşanan bu vahşet daha ne kadar devam edecek? Buradan Sayın Başbakan’a sesleniyorum: Lütfen bu katliama dur deyiniz! Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak. Medeniyetler İttifakı Eşbaşkanı olarak. Doğu ile Batı, İslam dünyası ile Avrupa arasındaki köprü ülkenin lideri olarak! PKK terörüyle akan kana dur demek kadar alçakça akıtılan bu masum insanların kanına da dur demek gerek. Bir müslüman olarak! Merve’yi ve Arzu’yu geri getiremeyiz ama vahşetin tekerrürüne engel olmuş oluruz! RTÜK AK Parti hükümeti 7 yıllık görevini geride bırakırken birçok alanda hayırlı hizmetlere imza attı şüphesiz. Ancak medyamızdaki ahlaki yozlaşmaya dur demek maalesef bunlardan biri olamadı. Aksine, yozlaşma aldığı boydan artmaya devam etti. Eskinin kötüsü daha da kötü oldu. Ahlaksızlık daha da büyük ahlaksızlığa yerini bıraktı, müstehcenlik en bayağı haliyle tiksindiriciliğin ötesine geçti, içeriği olmayan, vakit israfından başka bir şeye hizmet etmeyen boş, seviyesiz yayınlar, eğlence programları, dedikodu, itiraf, evlenme, boşanma vesaire... lüzumsuzlukları kanalları esir aldi. RTÜK de buna seyirci kaldı. Umarım bu yeni dönemde, darbe şakşakçılarına verdiği cezaları, toplumsal ahlaki değerlerimizi rencide eden yayınlara vereceği caydırıcı cezalar takip eder. NOT 1: Zeynep Şahin kamusal alanda önüne çıkartılan bütün engellere rağmen başarıdan başarıya koşmaya devam ediyor. Son olarak Genç Dergisi’nin eki Tarih Gastesi’nin mizahi haber yarışmasında “Ayasofya’da Şok!” başlıklı yazısıyla Türkiye birincisi oldu, tebrik ediyorum! Seninle gurur duyuyoruz Zeynep! Başındaki örtünle de! NOT 2: ÖSS’de Türkiye 2.’si olan Zahide Keskin, Türkiye 9.’su olan Ümmühan Horasan, Türkiye 22.’si olan Süheyla Kıvrak! Üçü de başörtülü, üçü de İmam Hatip Liseli. “Kabahatleri” dinlerini öğrenme ve yaşama istekleri! Türkiye sizinle gurur duyuyor kızlar! Örtünüzle de okulunuzla da! Yolunuz açık olsun.. vakit
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|