08-24-2009, 10:11 | #1 |
Lütfen saçmalamayı kesin!-Ahmet Kekeç
Bana Hıncal Uluç’un makalesini kesip yollamayın kardeşim... Biliyorum o yazıyı... Hamaset dozu yüksek, “Hıncal işte, ne yazdığını bilmiyor ki” diyebileceğimiz türden bir yazı...
Hele, Turgut Özakman’dan kıssalar yazıp iyice işin tadını kaçırmayın. Sizin aklettiğinizi ben de aklediyorum. Sizin bildiklerinizi ben de biliyorum. Bin kere söyledim: Kemalizm ayrı, Atatürkçülük ayrıdır... Kemalizm’i eleştirmek, Atatürk’ü eleştirmek değildir... Kemalistleri eleştirmek de Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete ihanet değildir. İşte bir Kemalist eleştirisiyle daha karşı karşıyasınız. Şimdiden küfürlerinizi hazırlayabilirsiniz. Bir zamanlar, belli bir ideolojik grup, Atatürk’ün “din karşıtı bir lider” olduğunu kanıtlamaya uğraşıyordu. Din karşıtı mıdır gerçekten? Bilmiyorum. Elbette “ondokuzuncu asır pozitivizmi”nin belirlediği (çerçevelediği) Mustafa Kemal Atatürk’ün “bilim-din karşıtlığı”ndan türettiği din yorumu incelemeye değerdir ama... Konumuz bu değil. Konumuz, Ramazan münasebetiyle ekranlarda arzı endam eden bazı din otoritesi... Bunlar da (Atatürk’ün din karşıtı bir lider olduğunu kanıtlamaya uğraşanların tersine) İslam’da “akıl”la “vahiy” arasında bir çelişki olmadığına kanıt olarak Atatürkçülüğü, daha doğrusu Atatürk’ün din hakkındaki “olumlu” sayılabilecek görüşlerini gösteriyorlar. Bir tür “bilimsel girişim” de bulunuyorlar yani. Pozitivist abi buna karşı çıkıyor. Diyor ki, “Atatürk’ün konjonktürel görüşlerini, din hakkındaki gerçek görüşlerinden ayırmak lazım.” Doğru, ayırmak lazım... Pozitivist abinin naklettiğine göre, devletin yönetim anlayışıyla CHP umdelerini harman layan Atatürk, 1937’de yaptığı konuşmada şöyle bir şeyler söylemiş: “Biz ilhamlarımızı gökten ve gaibden değil, doğrudan doğruya hayattan alıyoruz. Devletin yönetim anlayışı, gökten indiği sanılan dogmalardan farklıdır.” Pozitivist abi demek istiyor ki, bazı din otoritesi Atatürk’ün gerçek görüşlerini dikkate almadan, onun konjonktürel argümanlarını kullanarak, kendilerine bir tür meşruiyet alanı açmak istiyor. Haksız da sayılmaz. Elbette akılla vahiy arasında uzlaşmaz bir çelişki olmadığını kanıtlamak için, vaktiyle Atatürk’ün siyaseten sarfettiği (din övgüsüne dayalı) sözlerine müracaat etmek gerekmiyor. Kaldı ki, Atatürk’ü baz almak bir “zorunluluk” değildir. Atatürkçülük de bir “doğrulama metodu” değildir. Pozitivist abiye karşı çıktığım husus şu. Bilgi çağında bile bilim adamları (mahut din otoritesi), hâlâ Atatürk’ün görüşlerini “referans” alma ihtiyacı hissediyor/hissedebiliyor. Bu, Atatürk’ün, tartışılan konulara derin vukufiyetinden kaynaklanmıyor doğal olarak. Dediğim gibi, bir “zorunluluk” bu. Pozitivist abinin öncelikle bu zorunluluğun meşruiyetini tartışmaya açması gerekirdi... Mustafa Kemal, din hakkında şöyle ya da böyle düşünebilir... Yanlış olan, bir aydının/entelektüelin (yani pozitivist abinin), Atatürk’ün görüşlerini baz alarak bilimsel bir girişimi yargılaması, “dogma”lardan şekvacı Atatürk’ün görüşlerini dogmalaştırması... Malum girişimin bilimsel temeli çürükse, Atatürkçülüğe aykırı olduğu için değil, çürük olduğu için çürüktür. Sağlam olsaydı da, “Bu Atatürkçülüğe uygun olduğu için sağlamdır” demeyecektik. Kaldı ki, Atatürkçülüğe uygun olan her şey sağlam, uygun olmayan her şey çürük değildir. Lütfen saçmalamayı kesin artık!
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|