09-14-2009, 18:36 | #1 |
Vicdanların 12 Eylül günü
12 Eylül'ün toplumsal hayatımızda her yıl biraz daha güçlenen bir bilinçle yeniden hatırlanması ve her yıl dönümünün adeta bir “toplumsal muhasebe günü” haline dönüşmüş olması sevindirici bir gelişme. Toplum olarak bunu bugüne kadar pek yapamadık. Yani toplum hayatımız bakımından çok önemli sonuçları tetikleyen böyle tarihî dönüm noktalarına, kör hamasetin dışına çıkarak bakabilmek pek becerebildiğimiz bir şey olmadı bugüne kadar. Ama her toplumun olduğu gibi bizim de bir tahammül sınırımız var ve o sınır artık geçilmiş görünüyor. Bugün sadece 12 Eylül'ü değil, halk iradesinin devre dışı bırakıldığı, gerçeğin gölgelendiği, masum zihinlerin kirli tezgâhlara kurban edildiği her türlü zorbalık girişimini açık biçimde tartışabiliyor, hiç değilse toplumsal vicdan mahkemelerinde mahkum edebiliyoruz. Türkiye açısından çok serinletici bir gelişmedir bu. Ama daha önemlisi bu bilinci sağlamlaştırmak, kalıcılaştırmaktır. Toplumsal irade böyle bir bilinçle tahkim edilebilirse ancak; akıllarını topluma karşı fenalıklar üretmeye alıştıran zihniyetler durması gereken yeri layıkıyla bilebilecektir. Bu bakımdan gelecekteki her 12 Eylül gününü, bu muhasebenin devamı, bu bilincin tahkimi noktasında bir fırsat olarak görmek şart… Tıpkı 27 Mayıs gibi, 28 Şubat gibi, Türkiye'nin diğer travmatik takvim duraklarında olması gerektiği gibi… Önümüzdeki yıl toplumsal hayatımızı hercümerce sürükleyen 12 Eylül depreminin üzerinden tam otuz yıl geçmiş olacak. Çeyrek asrı çoktan geçtik, ama o yıkıcı depremin artçı sarsıntıları bugün hâlâ hissediliyor hayatımızda. Gençlik yıllarını böyle bir kâbusun içinde, böyle insafa sığmaz bir cenderenin baskısıyla geçirmişlerden biri olarak, yaşadığımız her şeyde bu psikolojik dip dalgalarının etkilerini görebiliyor, fark edebiliyorum. Bugün dikiş tutmayan ne varsa toplumsal hayatımızda, o hoyrat makasın kesiklerinden, o destursuz müdahalenin söküklerinden alıyor hâlâ gücünü, kaynağını. Son birkaç yıl içinde öyle çok kanıt gördük ki artık biliyoruz; bu ülkenin ahengini bozanlar hep, sonradan nizam vermeye gelenlerin arasından çıkıyor. Bu trajik gelgitin farkındayız artık. En aymazlarımız bile ayıldı, uyandı, görüyor bu acıklı gerçeği. Bu ülkenin binlerce genç insanının hayatlarını, umutlarını, heyecanlarını, ideallerini ve eyvah ki geleceklerini kaybettikleri bütün bu süreçler, artık aşikâr ki toplumsal bir çatışmadan, insanî bir anlaşmazlıktan, bur ruh ve kan uyuşmazlığından başlamıyor. İlk kıvılcım asla masum bir kibritten çakmıyor. Ve o kıvılcımdan tutuşan o kahredici ateş, yazık ki o yanılmış, o kanmış, o aldanmış masumlardan başkasını asla yakmıyor. Kalbinde bu ülkeye karşı bir fenalık taşımayanların, kim olurlarsa olsunlar, geçmişte hangi yanlışa inanmış, hangi hataya düşmüş olurlarsa olsunlar bu “muhasebe”ye katılması şarttır. Tarih defalarca gösterdi ki bütün yanlış hesaplar; bu toplumun aşırı denebilecek sabrı, metaneti, ama doğruyu şaşırtıcı ölçüde isabetle bulan sinesine çarpıp dönüyor. Ama yıllar geçiyor, nesiller kırılıyor, umutlar sönüyor. Akılları başa almanın ve orada tutmanın yolunu artık bulmamız gerekiyor. Toplumsal takvimin bütün karanlık yapraklarında bu akıl duraklamasını yaşamaya devam edebilirsek; her sayfası aydınlık yepyeni bir gelecek takvimi kazandıracaktır bu muhasebe bize. Gökhan ÖZCAN
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|