11-02-2009, 18:01 | #1 |
Kapitalin kültüre mesafesi… - Fatma Barbarosoğlu
Fatma K. Barbarosoğlu - Yeni Şafak Kapitalin kültüre mesafesi… Ekrem Dumanlı'nın yazmış olduğu “Muhafazakar kesimde derin boşluk :Kültür –Sanat” yazısı epey tartışıldı hafta boyunca. En son Zaman gazetesinin Cumartesi ekinde çeşitli sanatçılara muhafazakâr kesimin sanata bakışı hakkındaki düşünceleri sorulmuş. Tahmin edileceği gibi Kutsi Erguner'den Ahmet Özhan'a kadar pek çok sanatçı muhafazakârların sanattan anlamadığı için sanatı desteklemediği konusunda hicranlarını paylaşmış. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen muhafazakâr şehirli kültürün gerçekleşmesi üzerinde duruyor ve şimdiye kadar muhafazakâr iktidarların sosyo-kültürel olaylara yaklaşımları konusunda eksikliklerini dile getiriyor. Muhafazakar kesime “Estetik” üzerine düşünmeyi öğreten Beşir Ayvazoğlu, bunun bir süreç meselesi olduğunun üzerinde durarak; Vehbi Koç'un sanattan anlamadığını ama çocuklarının ve torunlarının sanata yatırım yapmanın hem hayatlarını zenginleştirdiğini hem de prestij kazandırdığını hem de ekonomik değer ürettiğini bildiklerini söylüyor. Beşir Ayvazoğlu'nun Koç ailesi üzerine söylediklerine ben de Asım Kocabıyık ve oğlu Ahmet Kocabıyık üzerinden bir katkıda bulunayım. Bilindiği gibi Borusan Holding'in bir Filarmoni Orkestrası var.Afyon Caz festivalinin sponsorları arasında Borusan Holding de yer alıyor.Baba Kocabıyık doğduğu toprakların Avrupa standartlarında bir köy olması için maddi ve manevi açıdan bütün imkanlarını seferber ederken; oğul Kocabıyık “Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi” hikayesini Afyon ve caz üzerinden geçersiz kılmak için uğraşıyor. Küçük hikaye anlatma konusunda ilk filmi ile olağanüstü bir başarı yakalamış olan “Uzak İhtimal” filminin yönetmeni Mahmut Fazıl Coşkun; Bank Asya'nın filmlerine sponsor olmasını umut verici bir gelişme olarak değerlendiriyor bahsi geçen dosyada. Bankalar demişken tam buradan devam etmek istiyorum. Geçtiğimiz bahar aylarından itibaren Denizbank'ın kültür projesi kapsamında yetkililerle bir müddet e-posta alışverişinde bulunduk. Türkiye'deki bütün öykü yazarlarının birer öyküsünü seslendirecek bir projeleri vardı.Benden de “Bahar Temizliği” adlı öykümü istiyorlardı.Bana sorsalar başka bir öykümü tavsiye ederdim. İyi ki bana sormamışlar. Neden mi? Geçen gün kargodan bir paket çıktı. 100 yazar,100 öykü, 22 işitsel CD'den oluşan şık bir siyah cilt. 1952'den sonra doğmuş olan yazarların öykülerinin seslendirildiği ikinci cilt yani. Birinci ciltte 1844-1952 yılları arasında doğan yazarların öyküleri yer alıyor. Her CD'de dört ya da beş öykü var. Aynı CD'de buluştuğumuz öykücüler şunlar:Aylin Süer, Murat Gülsoy, Suzaman Samancı,Haşmet Bababoğlu. Her öykü profesyonel bir tiyatro sanatçısı tarafından seslendirilmiş ve her öykü için projeye özel besteler yapılmış. Müziği merak ediyorum,ses vereni merak ediyorum.Ben ki Behçet Necatigil'in radyo tiyatrolarını dinleyerek büyümüş bir radyo tiyatrosu tutkunuydum. Her işimi bıraktım.Telefonları kapattım.Kesintisiz bir an istiyorum.Gözlerimi kapattım dinliyorum.Rüçhan Çalışkur Hanımefendi, fevkalade güzel yorumlamış.Çok hoşuma gitti.Çok. Öyküdeki “Çocuk”u seslendiren Harun Can da tam benim yazdığım gibi yorumlamış kendi bölümünü.Biliyorsunuz her öykü seslendirmeye gelmez.Bazı öyküler sadece göz ile okunmalıdır.Rüçhan Çalışkur, anlatıcının iç sesi ile dış sesini çok güzel ayarlamış. III Öykü yayınladığım ilk zamanlar TRT için radyo tiyatroları yazdım. Bir ses çıkmadı. Öykü kitapları yayınladıkça diyalog yazma hevesim biteceğine iyice arttı.Hatta etrafımı şaşırtan sohbetlerim oldu bu yüzden.Bir toplantıda aynı yuvarlak masa etrafında buluştuğumuz kişiler ile tanıştırılırken sevgili arkadaşım Ayşe Böhürler “Mine Vargı Hanım, Gönül Yarası filminin yapımcısı” dedi. Bilenler bilir benim uzun giriş cümlelerini atlayıp, kitabın ortasından başlamak gibi bir huyum vardır.O gün orada “A dedim ne güzel.Benim de hayalim bir dizi filmin diyaloglarını yazmaktı.Bu hayalin gerçekleşebilme kapasitesi hakkında beni bilgilendirebilirseniz bu gece çok değerli olacak.” Masadakiler şaşırdı.Hatta alaycı kahkahalarını ard arda dizenler de oldu.Onların bu kahkahasından üzülebileceğimi düşünüp “Fatma çok iyi bir öykü yazarıdır” dedi Ayşe.(Niye üzüleyim.Herkes kendisi kadar.) Mine Vargı ile gece boyunca konuştuk.O konuşmanın ardından –tesadüf bu ya-yayınevinden beni bir yönetmenin aradığını cep numaramı verdiklerini söylediler.Bilahare bahsi geçen yönetmenin asistanı aradı: “ …Bey şu an dışarı çıkmış.Ben farkında olmadan sizi aradım döner dönmez tekrar ararız”. (Dört ay geçti.Hala dönmedi sanırım.Gülme efekti lütfen.) Denizbank'ın Sesli Edebiyat Öyküler “ses”leniyor projesi, bir hayalimin gerçekleşmesine vesile oldu. Sadece kendi öykümün “ses” e yüklenmiş hali değildi hayalim.Yurt dışında yaşayan arkadaşların “sesli” kitaplarına imrenirdim.Devasa romanları böyle okuduklarını söylüyorlardı.İki saat sabah, iki saat akşam süren toplam dört saatlik yolda aldıkları kitabın CD'sini dinleyerek işe gidiyorlar ve dinleyerek eve dönüyorlarmış.Gece yatmadan önce de kitaptan beş on sayfa okuyarak kitabı tamamlıyorlarmış. “Bir roman bir hikaye” başlığı ile saat yirmi civarında bir program vardı TRT iki radyoda. Hala var mı bilmiyorum.Bu programın değişik versiyonlarına özel radyo kanallarında da zaman zaman rastlıyorum.Ama zamanı denk getirmek pek kolay olmuyor. Denizbank'ın katkılarıyla bizim de artık arabada dinleyecek “öykü”lerimiz var. Yaşasın öykü. Ve elbette sanatı ve kültürü destekleyen şirketlerimiz var olsun.Nur olsun. Caminin halıları değişecek deyince cömert, bir sanat eserine destek isteyince kör ve sağır kesilen yöneticiler umarım geçmişte kalmıştır. Bu bakımdan “Uzak İhtimal”e sponsor olan Bank Asya'yı ve öykülere ses veren Denizbank'ı kutluyorum. 2 Kasım 2009 Pazartesi
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
estetik, fatma barasoğlu, kültür, muhafazakar kesim, sanat, sesli öykü, öykü |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|