03-05-2009, 11:52 | #1 |
HALKIN SİVİL İNİSİYATİFİNE AÇIK MEDYA ŞART
HALKIN SİVİL İNİSİYATİFİNE AÇIK MEDYA ŞART
ALPEREN GÜRBÜZER Her ne kadar dördüncü kuvvet olarak takdim edilse de uygulamalarıyla ülke gündeminde birinci kuvvet gibidir medya. Bazen haber alma kaynağımız, bazen yerine göre yargıç, bazen ise savcı hükmünde hareket eden iletişim ağı. Düşünce özgürlüğü adına zihinleri şaşkına çevirecek kadar acımasız olan medyamız halkın sesi olmayı bir türlü düşünemiyor. Her nedense yanlış yönlendirmeler, doğru yönlendirmenin önünde seyrediyor. Aldous Huxley; ‘Şimdiye kadar bunca çok, bunca azın elinde kalmamıştı’ derken medyayı (yazılı ve görsel basın) kastetmiş ve serzenişinde haklı da. İletişim çağında elbette medya çok büyük öneme haiz, ama asli görevini bırakıp haddini aşarak değil. İnsanlar doğru haber almanın hevesiyle medyayı takip ederken, bir sabah uyandığında ansızın hayal kırıklığına uğrayarak iç dünyaları biranda altüst olabilmektedir. Bu durum tabi olarak güvensizlik doğuruyor. Aslında medya belirli güç odaklarının kontrolünde olması nedeniyle bir türlü özgür yayıncılık yapamıyor. Her şey patronun iki dudağı arasında gizli… Dolayısıyla bu durum kitlelere doğru haber iletilmesinin önüne set çekmektedir. Katılımcı medya anlayışı yerine medyatik sultanın ikame edilmesi yarınlarımızı karartıyor habire. Medya denetimini evvela her yayın kuruluşu kendi içinde yapmalı ki genel manada objektif medya anlayışı gerçekleşebilsin. Maalesef medyatik sultaların cirit atması iç denetimi kendiliğinden ortadan kaldırmaktadır. Hür düşünemeyen yazar ve yayıncı okuyucusuna ne verebilir ki? Sansürün alabildiğine işlediği bir ülkede hür basından bahsedilebilir mi? Medya bir kere bağımsız faaliyet gösterebilmeli. Belirli sermaye odaklarının istekleri doğrultusunda faaliyet gösterenlere nereye kadar göz yumabiliriz ki? Devlet-sermaye-medya üçgeni el ele verip kamu vicdanını sızlatmasına daha ne kadar tepkisiz kalabiliriz ki? Yanlış yönlendirmelerden kurtuluş yolu yok mu? Elbette bu soruların bir cevabı olmalı. Madem insanız, doğup büyüdüğümüz topraklarımızda, susmak ya da nefret etmekle mi oyalanacağız? Madem tavır gösterme ihtiyacı duyuyoruz, o halde düşünce ve duygularımızı başkalarının emellerine alet etmemek adına biraz da kendimiz gibi olmayı hiç düşünsek fena mı olur? Biraz gayretle önce evimizi, sonra sokağımızı, daha sonra iş alanlarımızı ve bir dizi mekânlar dâhil her şeyi biçimlendirme gücünü kendimizde görebilmeliyiz. Yeter ki bu şuura sahip olmasını bilelim. Medyayı birkaç patronun tekelinden kurtarmak gerekiyor. Halkın bizatihi denetimi medyanın patronu olmalı. Taban tarafından yönlendirilen medya anlayışı gerçekleştiğinde, asıl o zaman medya hem bağımsız hem de hür yayıncılık yapmanın keyfini çıkaracaktır. O halde masa başı haberler yerine, yerinden inceleme ve en üst seviyede teknik imkânlarla donatılmış medya esas alınmalı. Hatta sivil toplum kuruluşları bu konuda devreye girmeli de. Güç merkezleri halkı koyun gibi gördükleri için, kamuoyunun düşüncelerine pranga vurmaktan hayâ duymamaktadırlar. Kendilerini toplumun üstünde akıllı üyeler gördüklerinden dolayı halkın düşüncelerini denetleme hevesine giriyorlar. Üstelik kapılarını halka kapatarak onlar adına ahkâm kesmek meziyet addedilmiş. Oysa çoğulculuğun azınlığın gerisinde seyirci kalması hazin bir tablodur. Demokles’in kılıcı birkaç patronun keyfince kitleleri şaşkına çevirmekte ve çoğunluğun bunca az elitist tabaka eline terk edildiği bir dünyada her şeye yön vermek kolay bir yol olsa gerektir. Toplumun değer yargılarına yönelik aksi propagandalar malum çevrelere sırtını dayayarak gerçekleştiriliyor. Totaliter sistemlerde baskılar ne ise, demokrasilerde de propagandalarda yalan yayıncılık odur. Şaşkına çevrilen halk, sivil inisiyatifi köreldiği için sultaların hareket manevralarına yem oluyorlar. Halk ara sıra şaşkınlığını atacak gibi refleks gösterdiğinde, anında bastırılma metotları devreye girmesiyle birlikte uyanmalarına fırsat verilmez de. Fakat insanlarda sivil toplum şuuru geliştikçe yavaşta olsa eski şaşkınlıklarını atmaya başlıyorlar. Analitik düşünce toplumun bütün katmanlarına yayıldıkça medya patronlarının da keyfi kaçmakta, aba altından sopa gösterme devirleri artık bir bir dökülmeye yüz tutuyor. Sivil toplum gerçeği, insanların inisiyatifi bilincini harekete geçirerek, medyaya bağımlı kalmaktan kurtarıyor. Medya olayları çarpıtsa da sivil toplum örgütlerinin ayak sesleri onları bir gün hizaya sokacağı muştusunu veriyor. Medya uyanan kitleleri bastırmak için aynı taktikleri üretme yoluna gidiyor, birbiri sıra hayali senaryolar üretmeye devam etmektedirler. İnsanları ekran başlarında tutmak için hayali düşmanlar icat edebiliyorlar da. Nitekim CNN gibi meşhur televizyon kanalları dünya gündemini elde tutmak için önce Saddam’ı şişirip, sonra da birinci tehdit unsuruymuş gibi dünyaya lanse etmeleri yeni taktik arayışlarının bir göstergesi olsa gerektir. Hakeza Irak için seferber olanlar İsrail’e göz yummalarına ne dersiniz? Aslında bu medyanın içerisine düştüğü çifte standart örneğidir.. İşte bu noktada insanlar, olayları yansıtılış biçimine kapılmadan iyi bir gözlemci olarak medyanın yönlendirmelerinden sıyrılarak aklını çalıştırabilmeli. Üzerimizden oynanan bu oyuna gelmemek için hür düşünmeye mecburuz da. Yalan makinesinin gırla çalıştığı dünyamızı, birkaç güç odaklarının oyuncağı haline dönüştürülmesine kimsenin sessiz kalmasını tasvip etmiyoruz. Uyutulmamak için sivil inisiyatifimizi seferber ederek medyatik baskılara son verebiliriz. Her sağduyulu insan bu olup bitenlere artık dur diyecek feraseti kendi içinde başlatırsa, işte o arzuladığımız halkın denetimine tabii medya anlayışı vuku bulacağına inanıyoruz. Fakat kendi kabuğumuza çekilip boş ver mantığına sarılırsak bütün olup bitenleri seyretmekten başka yapabilecek hiçbir şeyimiz kalamaz. Medya zihnimizde canlandırdığımız ideal medya, her türlü sultaların hâkimiyeti altından sıyrılmış, kendi hür iradesiyle halkı aydınlatan ve halkla barışık olanıdır. Bugün medyamızın birçoğu birkaç patronun inisiyatifi istikametinde faaliyet göstermektedirler. Metotları ilim olmaktan çok yalan üzerine kurulu. Aynı zamanda tümdengelimcidirler. Yani olayları kritik ederken birtakım genellemelerden hareket yaparlar. Oysa özelden genele bir yol takip eden medyamız olsaydı masa başı haberler yerine olayları yerinde inceleme dediğimiz objektif habercilik doğacaktı. Zihinlerini patronların genellemelerine endeksleyenler haberlerini ve yorumlarını da bu tarz ortaya koyması günümüzde geçer akçe olmuş. İşimden olurum kaygısı, medya mensuplarını patronların istek ve taleplerinin emrine amade kılıyor. İnisiyatifini yitirmiş medya ister istemez araştırmacı ruhunu yitirerek bütünden parçaya metodunun cenderesine düşmektedir. Özelden genele izlenen uygulamalar gerçek haberciliği, gerçek yorumu ve gerçek medya anlayışını meydana getirecektir. Çünkü böyle bir anlayışta üstünlük medya patronunun elinde değil, bilakis hem çalışanların hür iradesi, hem de halkın istekleri doğrultusundadır. Ayrıca medyatik gücün amaç olmayıp, toplumu aydınlatma ve ona hizmet açısından bir vasıta olduğunun idrakine varmak ancak ve ancak medya sultalarının inhisarından kurtulmakla mümkün. Analitik yorum, analitik haber olayları yerinde izlemek kaynağına inmek ve hislere kapılmadan objektif biçimde değerlendirilerek yapılır. Güneydoğu meselesini Ankara’da masa başında oturarak yorumlamak mı daha sağlıklı, yoksa bizatihi oralara gidip halkın içerisine karışıp yerinde görüp meseleyi açıklığa kavuşturmak mı? Elbette ki olay mahallinde bulunarak yapılan habercilik daha gerçekçi ve doğruya daha yakındır. Velhasıl, Türk medyası halkın sivil inisiyatifini nazarı itibara alarak yarınlarımızı aydınlığa kavuşturacak misyonu üstlenebilir.
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
03-06-2009, 12:57 | #2 |
alternatif medya oluşumları kartel medyanın hükümranlığını sona erdirek gibi, ümitvarız. Teşekkür ederim paylaşımın için.
|
|
11-08-2009, 11:46 | #3 |
slm
Halksız bu iş olmaz.
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|