01-01-2010, 21:09 | #1 |
Ahmet Davutoğlu "İstikrarlı komşuluk Türkiye'ye prestij ve barış getiriyor"
Türkiye bölgesel politikalarını hayata geçirme noktasında 4 temel ilkeye dayandı. İlki 'herkes için güvenlik'. Bizler güvenliğe ihtiyaç duyuyor isek başkaları da güvenliğe ihtiyaç duyuyor. Güvenlik bir ülke için yararlı ise keza diğer ülkeler için de yararlıdır. Herkesin güvenliği ve özgürlüğüne saygı göstermek gerekli. Bölgede tek bir aktörün güvensizlik hissetmesi durumunda diğerlerinin güvenli yaşayamayacağı yollu önemli konuyu unutmamalıyız. İkinci ilke ise 'üst düzey siyasi diyalogdur.' Bu ilke aktör ülkeleri ve diğer aktörleri sorumlu kılıyor ve birbiriyle çekişen gruplardan her hangi birinin yanında yer almamayı gerektiriyor. Türkiye bu çerçevede herkesi kapsayan bölgesel bir siyaset izliyor. Herkesle kanallarımızı açık tutmamız gerekli. Üçüncü ilke ise ekonomik bağlantı. Bizler daimi barışa ulaşma ve temin etme amacıyla mümkün olan en sağlam ekonomik bağlantıya ihtiyaç duyuyoruz. Dördüncü ilke ise farklı kültürler arasında birlikte yaşamak. Ortadoğu'da İstanbul, Kahire, Şam ve Bağdat gibi bütün büyük kentler farklı kültürlerin yüzlerine sahip. Farklı kültürler arasında birlikte yaşam bölgede barış ve istikrarın gerçekleşmesinin ön şartı olarak görülüyor. Bunun yanı sıra 11 Eylül olayları öncesi dönemde farklı kültürler ve medeniyet arasında diyalogun takviyesi, uluslar arası düzlemde kültürel ve dini bağlantıları derinleştirmenin en önemli girişimiydi. Geçen yedi yıl boyunca komşu ülkelerle 'sıfır sorun' politikasını hayata geçiriyorduk. Hedefimiz çekişmeleri çözmek, olumlu değişimi cesaretlendirmek, kültürler arasında diyalog ve anlaşma köprüleri inşa etmek için yeni araçlar ve kanallarla çalışarak bölgede istikrarı arttırmakta saklı. Bölgesel politikalarımızda yeni bir seviyeye geçtik. Bizler bütün komşularla büyük işbirliğine gitmek istiyoruz. Suriye ve Irak hükümetlerine bağlı stratejik konseylerin yüksek düzeydeki toplantılarını gerçekleştirdik. Hedefimiz birbiriyle çekişen taraflar arasında güven inşa edici önlemleri hayata geçirerek ve arabulucu veya destekçi olarak çalışarak bölgedeki uzun çekişmelerin çözümüne katkıda bulunmakta saklı. Türkiye kendisiyle irtibatlı sorunların çözümü için çekişmelerin ortaya çıkmasını bekleme lüksüne sahip değildir. Bu yüzden Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da etkin barış diplomasisine girdik. İsrail ile Filistin yönetimi arasındaki barış görüşmelerinin yeniden başlamasının önünde duran temel engelin Yahudi yerleşim birimleri olduğu kuşkusuz. Barış girişimini yeniden canlandırmak istiyorsak yerleşim faaliyetlerinin durması, Filistinlilerin hareketleri ve kendi topraklarına girişleri üzerinde dayatılan sınırlamaların kaldırılması gerekir. Ayrıca Filistinlilerin kendi evlerinden kovulmasına, Doğu Kudüs'teki topraklarının istila edilmesine son verilmeli ve üç semavi din açısından kutsal olan bu kentin demografisini ve konumunu değiştirecek uygulamalar bırakılmalıdır. Batı Şeria ve Gazze şeridinde olumlu adımlar kaçınılmaz görülmektedir. Türkiye bir yana uluslar arası toplumda sorumlu bir üyenin Gazze şeridindeki kötü insani şartları göz ardı etmesi mümkün değil. Ayrıca mümkün olan en erken zamanda Gazze'deki krizden doğan trajedinin yaralarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu münasebetle krizin patlak vermesinin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen Gazze'de hiçbir somut ilerleme görmediğimize dikkat çekmek istiyorum. Gazze'de kötüleşen bu durum uluslar arası toplumun sorumluluğu olarak görülmektedir. Bu sorunda yapıcı müdahalenin yokluğu uluslar arası sistemdeki kriterlere ve kurumlara yönelik ciddi güven sorunlarına yol açması muhtemeldir. Ortada bölgedeki diğer anlaşmazlıklar bağlamında acil ilerleme kaydedilmesi gereği var. Bu anlaşmazlıklar arasında Filistinli taraflar arasında birliğin yokluğu yer alıyor. Bizler Filistin devletinin kurulması ve barış girişiminin başarılı olması açısından temel olarak görülen bu konuda ilerleme bekliyoruz. Bölgede istikrarlı bir barışa ulaşmak istiyorsak sunduğumuz yaklaşımlarda gerçekçi olmalıyız. Özellikle hayat geçirilmeyen çözümlerden konuşmanın Gazze için hiçbir yararı yok. 21'inci yüzyılın ikinci on yıllık dilimine yaklaşırken Irak ve Afganistan'da istikrarın sağlanması uluslar arası toplumun girmesi gerekli büyük bir görev. Bunun yanı sıra İran nükleer programından dolabilecek muhtemel kriz ufukta beliriyor. Bu sorunlarla ilgili son deneyim baskı ve izolasyon politikalarının ters sonuçlara yol açtığını gösterdi. Dolayısıyla bu kez bu sorunlarda ilerleme kaydedilmemesine yol açan bütün boyutları dikkate alan yapıcı, total, dikkatli diplomasi özelliklerine iyi şekilde yoğunlaşma ihtiyacındayız. Temel hedefimiz bütün ülkelerle ilişkilerimizi iyileştirmekte, bölgemizde ve bölgemiz dışında barış ve istikrarın yerleşmesini teyit etmekte saklı. Türkiye'ye ve bölge ülkelerine barış içinde gelişme imkanı verecek şekilde istikrarlı ülkelerle yan yana yaşamayı umuyoruz. İsrail'le ilişkilerimiz bölgedeki bütün ülkelerle ilişkilerimiz gibi halklarımızın çıkarlarına uygun, bölgede barış, gelişme ve istikrarın yerleşmesine katkıda bulunacak anlayışa dayanmaktadır. Bu amaçla İsrail'le ilkeli, açık ve direk bir diyalog kurduk. Bu yaklaşımda hiçbir değişim olmadı. Oynadığımız ve bölge ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar bağlamında oynamayı sürdüreceğimiz bu rol, bölge ülkelerinin kendi sorunlarını nasıl çözeceklerini öğrenmeleri gerektiği yönündeki kanaatimizin doğal sonucu olarak görülmektedir. Avrupa Birliği Türkiye'nin Ortadoğu'da artan etkisini itiraf ediyor ve Türkiye'nin bölgedeki dış politikasının temeyyüz ettiği yeni dinamizmi Avrupa'nın güç kaynağı olarak görülüyor. Türkiye demokrasi, hukuk temeli, çoğulculuk, pazar ekonomisi, olgun yönetim, hesap verme, şeffaflık, insan haklarına saygı ve temel özgürlükler gibi evrensel değerleri savunan bölgesel bir ülke olması sebebiyle bu değerlerin bölgede ön plana alınmasına destek olabilecek uygun konumdadır. Türkiye'nin bölgedeki kalıcı barışa, güven ve işbirliğine ulaşmayı hedefleyen bakış açısını AB'deki dış politika çalışması çerçevesiyle uygunluk arz ediyor. Bunun yanı sıra Türkiye Avrupa ile aynı coğrafyayı paylaşıyor ve bütün bölge ülkeleriyle köklü ilişkilere sahip. Türkiye'nin bölgesel konulardaki deneyimi ve ilkelere dayalı tutumu çekişmelerin çözümüne veya gerginliklerin hafifletilmesine yardımcı olarak çalışması için eşsiz bir konum sunuyor. Dolayısıyla Türkiye'nin Ortadoğu'daki artan etkisi AB ile ilişkiler bağlamında bize yardımcı olmakta. AB'ye muhtemel üyeliğimiz Birliğin Ortadoğu'da genişlemesine ilave bir değer verebilir. Londra'da Arapça yayımlanan El Hayat gazetesi, 31 Aralık 2009 Kaynak: Zaman
|
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|