![]() |
#1 |
![]() ![]() Hatırla beni hayat, istersen nefret ederek ! Uzun süredir göremediğim eski bir dostla karşılaşıyorum. Görüşemediğimiz zaman zarfında feleğin farklı yerlerde duran çemberlerinden geçtiğimizi anlamam uzun sürmüyor. Hayat hakkında konuşup dedikodusunu yapıyoruz biraz. Çaktırmadan içleniyorum, içerliyorum. Hayatın, bir araya getirmekte güçlük çektiğim yakalarıma yeniden yapıştığını hissediyorum. Yine aynı gün, yeni tanıştığım bir arkadaş “yazılarınızdan hayatı pek ciddiye almadığınızı anlıyorum” diyor. “Evet haklısınız, biraz öyle” diye karşılık verirken, kendisine karşı olmayan kızgınlığımı içimde göğertip “acaba ne tavsiye ederseniz” sorusu ile gardımı alıyorum. “Estağfirullah” gibi mutevazı bir mukabele ile karşılaşınca bir nebze de olsa gevşiyorum. Tüm bu konuşmalar içimde durağanlaşan birikimin üzerindeki tortuyu çalkalayınca, tabir-i amiyane ile şapkam yere düşüyor ve kelim bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor. Kimseye kızgın değilim hayattan başka. Hayata kızılır mı diyebilirsiniz. Yeni fark ettim bunu, kızgınmışım meğer. Ne mutlu size ki benim gibi eğrisini, doğrusunu ortalara döken açık sözlü birine sahipsiniz. Hayır sahip değilsiniz, bu kadarına müsaade etmem. Ben sizin içinizde olan bir yalnızım sadece, kaldıramazsınız beni. Denedim bunu, çok kereler denedim ama aranızda olma durumum çok da uzun sürmedi. “Yine dene, yine yenil” gibi biraz da laf kalabalığı nev’inden metotlara baş vurabilirsiniz. Ne diyebilirim ki, başka bir şey yaptığım söylenemez zaten. Evet fazla ciddiye almıyorum hayatı, onun beni ciddiye almadığını fark ettiğim günden beri. Her şeyimi verdim ona, canımı, kanımı, yüreğimi, o ise her seferinde ihanet etti bana. Hayatı fazla ciddiye almaya değmez diyorum evet. Yanıldığımı mı düşünüyorsunuz!Zindana girmeyin demek istiyorum sadece. Sanki sen neredesin diyebilirsiniz. Bu farklı bir durum, çünkü kendi seçimim. - Kendin mi seçtin! yalan söyleme! - Ben yalan söylemem, bunu bilmiyorsun sanki. - Yanılmaz mısın peki? - Yanılırım, bunu kaç kez söyledim sana. Benimle doğru dürüst konuşacaksan devam edelim yoksa defol git başımdan. - Kaçıyorsun değil mi? - Kaçmadığımı biliyorsun. - Kuyudan kaçtın ama.. - Evet kaçtım, neler çektiğimi bilmiyormuş gibi konuşma. Hem bu durum bir istisna. Dürüstlüğümü kullanıp üzerime çullanmaya hakkın yok. - Tamam tamam! Daha fazla üzerine gelmeyeceğim. - Hayatı ciddiye almadığın doğru mu? - Tam olarak değil, sadece korunmaya çalışıyorum. - Bence kaçıyorsun.. - Evet böyle de denebilir, bazen yapıyorum işte. Kovalamaca oynamaktan yoruldum, yetişemiyorum ardından. - Kendini saldın mı yoksa? - Şu sıralar için öyle de denebilir belki, yine toparlarım ama, aynı şeyi kaç kez yaşadığımı biliyorsun. Hayatı ne kadar ciddiye aldığımı da biliyorsun ama değmezmiş. O kendi bildiğini okuyor. Sen ciddiye aldıkça üzerine geliyor, verdikçe daha fazlasını istiyor. Sonunda anladım ki “baş edemezsin benimle” demek istiyor. Hayatı ciddiye alanları da gördük hem. Salma kendini diyenlerin halini biliyorsun. Evden işe, işten eve. Sonra ya sonra. Hayatı ciddiye almak buysa ben almıyorum deyip kestirip attım sonunda. - Tembelsin sen.. - Bir avuç cüssemle ne işler yaptığımı hatırlasana. Sadece şu sıralar böyle görünüyor. Hem zihnimin nasıl çalıştığının farkındasındır sanırım. Herkesten çok yoruluyorum. Geceleri seninle nasıl didiştiğimizi bilmezmiş gibi yapma. Çalışmak demek, her zaman para kazandıracak şeylerle uğraşmayla eşdeğer mi sanıyorsun? Ben böyle davranarak hayatı protesto ediyorum. - Hayatla baş edebileceğini mi sanıyorsun? - Demek istediğimi anlıyorsun ama inadına üstüme geliyorsun değil mi! Az önce anlatmaya çalışmıştım bunu. Kastettiğim hayatın kendisi değil, içerisi, içindekiler. Hayata tutunduğunu zannedip içinde tutsak olmaktan bahsediyorum ben. Evine, arabasına, işine, malına, mülküne tapmak. Bana hizmet etmesi gerekenleri sırtıma yüklenir olmaktan. Daha önce hepsi ayaklarımın altında demiştim hatırlasana. - Belki doğru olanın onlar yapıyordur. Hem bazı iyi insanlar da aynı şekilde davranıyorlar görmüyor musun. - “İyi insanlar, iyi atlara binip gitti” dediklerinde, “kimsenin bir yere gittiği yok, insanlar yüz deve gibidir” sadece demiştim. İçinde has olanlar pek de azdır. Bana çoğunluğu işaret etme sakın, seçkin azınlıktan bahset. Ne demek istediğimi çok iyi anlıyorsun. Kalabalıkların içinde varmış gibi yaparak yok olacağıma kendimle olmayı tercih ederek modern hayata karşı pasif direnişte bulunuyorum ben. - Hayata karşı direnip protesto ederek insanlardan intikam mı alıyorsun? - Kimin umurundayım sanki. Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun. Farkında olduğum bir çok şey gibi bunun da farkındayım. Hayattan kaçtıkça üzerime üzerime nasıl geldiğinin de farkındayım. Hayatın elindeki hançeri ensemde hissediyorum bazen. Ben ondan korkmuyorum ve bu yüzden hiç bir şey yapamaz bana bunu biliyorum. - Sana bir haller oldu son zamanlarda, herkes böyle söylüyor. - Cinlendin, kafayı yedin deseydin yine de şaşmazdım. Doğru istikamette olduğumu anlayıp sevinirdim hatta. Bozuldun değil mi! Seninle baş edemeyeceğimi mi zannediyorsun. Herkes gibi ben de farkındayım, benim herkesin farkında olduğum gibi. Ne beklediğimi tam olarak bilmiyorum. Aslında bir şey beklediğim yada beklediğim için burada durduğum söylenemez. Devam ediyorum ama, sadece eskisi gibi değil. Biraz sinirli ve tahammülsüzüm olduğumun da farkındayım. Her zaman onların istediği gibi olamam. Onlar da benim arzuladığım gibi değil zaten. Kimse kimsenin istediği gibi olamaz. Belki bu güne kadar fazla önemsiyordum her şeyi. Ama artık böyle değil. Onlar memnun değilse, ben de çok memnun değilim. Memnun olmak yada memnun etmek için yaşayamam. - Kendini kandırma, bu durumu içine sindirmekte zorlanıyorsun, bunu çok iyi biliyorum.. - Evet, eveeeeeeeet! Kahret[me]sin! Bunu ben de biliyorum. Sonunda en zayıf noktamı yakaladın ama insanlarla beraber olmayı özlediğim kadar özlemiyorum eski halimi. Başkalarının hayatını yaşamak istemiyorum sadece. - Schopenhauer’e benzemeye başladın.. - Saçmalama, insanları severim ben. Asla küçük görmem. Sadece cılkı çıkan bazı şeyleri kaldıramıyorum artık. Hem neden kendi kültürümüzden birileri değil de Schopenhauer! Ye’se düşürmeye çalışıyorsun beni değil mi? - Hayata kafa tutuyorsun o zaman! - Üst üste sorduğun sorularla kafamı karıştırıp açığımı yakalamaya çalış bakalım. Bunun farkında değilim sanki. Hayata kafa tutacak kadar yemedim daha kafayı.. - Hayatın gerçekleri olarak görülmeye başlayan bazı şeyleri içime sindiremiyorum sadece. Sindirdiğim zaman işimin biteceğini de biliyorum. İşte bunlara kafa tuttuğumu söyleyebilirsin, hatta Donkişot’luk yapmakla da suçlayabilirsin beni. Saygı duyuyorum ben o adama. Kazanmak yenmekle eş anlamlı değildir. - Gerçeklerle savaşmak mantıklı bir şey mi sence? - Hakikatle çelişiyorsa eğer neden olmasın. Kirliliğe gerçek adı verildiğinden beri mantığı buruşturup çöpe attım ben. Kirlenmiş gerçeklerin akıllısı olmaktansa, pak hakikatin delisi olmayı tercih ettim. Tercih meselesi bu. - Sen şimdi kafa tuttuğun bu hayata daha ne kadar tutunabileceğini zannediyorsun. Cambaz mısın sen? - Aklımın içinde olsan da kalbime müdahale edemeyeceksin. Bu hayat benim ve bahşedeni çok iyi bilmekteyim. Kuralları başkaları koyuyor olsa da sonuna kadar direneceğim. Mızıkçılık ediyorsam eğer, malup olmam tasarlanan bir oyunu oynamak istemediğim için bu. Hayır, sadece inceldiği yerden kopsun diyorum o kadar, var mı itirazın. İyi bir ata binip iyi insanların yanına gitmeyi kafaya koymuşsan eğer, inan ki buna değer. Yine çelemedin değil mi aklımı? Kuyruğunu kıstırıp defol git. Son sözümü senin anlayabileceğin şekilde söylüyorum işte “Hayat fazla ciddiye alınmayacak kadar önemlidir”… Selim Sevkioğlu
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|